Herkesin bildiği 'sırlar'

Farklı yollara savrulmak zorunda kalan üç kız kardeşin hikayesini konu edinen, Emin Alper yönetmenliğindeki Kız Kardeşler, 13 Eylül'de vizyona girdi. Türkiye, Almanya, Hollanda ve Yunanistan ortak yapımı Kız Kardeşler, geçmişte yaşananları geriye dönüşlere başvurmadan, diyaloglar aracılığıyla veriyor.

Google Haberlere Abone ol

Coşkun Liktor

“Bir sırrın açığa çıkması, onu gerçek kılmaya yetmez, asıl mesele gün yüzüne çıkan bu sırrın hakkını vermek, yani gereğini yapmaktır,” der Walter Benjamin. Bu demektir ki herkesin bilip de bilmezden geldiği sırlar gerçek kategorisine girmez. Herkesçe bilinen sır mı olur demeyin. Çok olur. Hele bu sır, güçlü ve hatırlı bir erkeği ilgilendiriyorsa… İşte o vakit devreye çıkar hesapları girer ve herkes gerçeği örtbas etmek için birbiriyle yarışır. Böylece söz konusu nüfuz sahibi erkek de itibarından bir şeycik kaybetmez. Safdilin biri çıkıp sırrın altını deşmeyegörsün – zülfiyare dokunacağını bile bile sırrın altını deşme gafletine düşen kişi olsa olsa safdilin biridir çünkü – bir anda kraldan çok kralcı kesilenlerin hedef tahtası haline geliverir. Tıpkı Emin Alper’in dağların arasına sıkışıp kalmış küçük bir köyde geçen yeni filmi Kız Kardeşler’deki (2019) çoban Veysel gibi. Köy ahalisinin “yarım akıllı” diye sürekli aşağılayıp horladığı Veysel, filmin merkezindeki üç kız kardeşin en büyüğü olan Reyhan’ın kocası. Besleme olarak verildiği kasaba eşrafından Doktor Necati Bey’in evinden kovulduktan sonra hamile olduğu anlaşılınca apar topar Veysel’le evlendirilen Reyhan da dahil kimsenin adam yerine koymadığı Veysel, Necati Bey’le ilgili köyde herkesin bildiği sırrı kurcalamaya yeltenen yegane kişi. Neticede toplumsal hiyerarşinin en altında yer alan Veysel, haddini bilmeyip Necati Bey hakkındaki gerçeği dile getirmenin bedelini en ağır şekilde ödüyor.

GÜÇ İLİŞKİLERİ

Emin Alper’in Berlinale’de Altın Ayı için yarışan üçüncü uzun metrajı Kız Kardeşler, yirmi yaşındaki Reyhan, ergenlik çağındaki Nurhan ve çocukluktan henüz çıkmış Havva’nın hikayesini anlatıyor. Besleme olarak verildiği ailenin küçük oğlu ölünce artık bakıcıya ihtiyaç kalmadığından köyüne geri gönderilen Havva’nın baba evine dönüşüyle açılıyor film. Kasabadaki hayatını özleyen gözü yaşlı Havva’yı avutmak, Necati Bey’in evinden kovulduktan sonra doğurduğu bebeği ve bu olayın üstünü kapatmak için iç güveyi olarak alınan “yarım akıllı” Veysel’le birlikte baba evinde yaşayan Reyhan’a düşüyor. Çok geçmeden ortanca kız kardeş Nurhan da katılıyor aralarına. Necati Bey’in Reyhan’ı kovduktan sonra onun yerine besleme olarak aldığı Nurhan’ı geri getirmesinin sebebi, Nurhan’ın sürekli altını ıslatan evin oğluna tokat atması. Üç kız kardeşin üçünün de hayali, bir an evvel hapishaneyi andıran bu küçük köyden kurtulup kapağı kasabaya ya da şehre atmak. Ama yoksulluğun kıskacındaki kız kardeşlerin bu hayallerini gerçekleştirmesi pek o kadar da kolay görünmüyor. Reyhan, Ankara’da yaşayan teyzesinin yanına taşınmanın hayalini kurarken Nurhan’la Havva’nın tek kurtuluş umudu Necati Bey’in evine besleme olarak gitmek. İki kardeşin, Necati Bey’in altını ıslatan oğlunun 'sidikli çamaşırlarını' yıkayıp hizmetçilik yapmak için adeta birbiriyle yarışması, ekonomik olanaksızlıkların onları içine ittiği çıkışsızlığı gösteriyor.

Dahası Nurhan ve Havva’nın kurtuluş umudunu bağladıkları iki çocuklu, hali vakti yerinde, “saygıdeğer” Necati Bey’in aslında Reyhan’ın bebeğinin babası olduğu köydeki herkesçe bilinen bir “sır.” Bebeğin babasının kasabadaki bir eczacı kalfası olduğu hikayesine kimsenin inandığı yok. Gelgelelim varlıklı doktor Necati Bey’in sınıfsal üstünlüğü onu eleştiriden muaf kıldığı için kimse bu gerçeği dile getirmiyor – kızların babası Şevket de dahil. Besleme olarak bakıp büyütmesi için teslim ettiği kızı Reyhan’la cinsel ilişkiye girmekten imtina etmeyen Necati Bey’in karşısında el pençe divan duran Şevket, filmdeki en acınası karakter belki de. Üstelik bütün olup bitenlerden sonra ortanca kızı Nurhan’ı Necati Bey’in evine besleme olarak vermekten çekinmeyen Şevket, şimdi de küçük kızı Havva’yı besleme olarak alsın diye ona yalvaracak kadar çaresiz. Hal böyleyken Şevket’in, kendisini kızlarının minnet borçlu olduğu iyi bir baba olarak görebilmesinin tek yolu, gerçeklere gözünü kapatmak.

Kuşkusuz filmdeki en riyakar karakter, karısı Neriman tarafından Reyhan’la basıldıktan sonra Reyhan’ı başından savıp ne onu ne de gayrimeşru oğlunu bir kez olsun arayıp soran, üstüne üstlük olan biteni örtbas edip saygıdeğer aile babası rolünü sürdüren Necati Bey. Herkesin güç ilişkilerine göre pozisyon aldığı, insanların davranışlarını çıkar hesaplarının yönlendirdiği günümüz kapitalist toplumunda Necati Bey gibilerinin yaptıklarının yanına kalması son derece doğal. Ne de olsa filmin köyle sınırlı evreninde en yüksek toplumsal konumu işgal eden ve eril iktidarı elinde bulunduran kişi o. En başta Reyhan’ı Necati Bey’e arzu duymaya iten de bu olsa gerek. Film boyunca Reyhan’ın Necati Bey’in iktidarına meydan okuyacak, onun itibarını sarsacak bir şey yapmaktan özenle kaçındığını görüyoruz. Gerçeği örtbas etmek için Şevket, Muhtar ve Necati Bey’le ağız birliği yapan Reyhan da eril iktidara boyun eğiyor böylece. Dolayısıyla kendisini köyde yoksul bir hayata mahkum eden ekonomik, toplumsal ve cinsiyetçi yapıları yeniden üretiyor. Necati Bey’e saygıda kusur etmeyen Reyhan’ın gücü ancak eril iktidardan yoksun, “yarım akıllı” Veysel’e yetiyor.

GÜNAH KEÇİSİ

Antik Yunan tragedyaları gibi in medias res (olayların ortasında) başlayan Kız Kardeşler, geçmişte yaşananları geriye dönüşlere (flashback) başvurmadan, daha çok diyaloglar aracılığıyla veriyor. Veysel’in, Necati Bey’in kurdurttuğu çilingir sofrasına davetsizce oturmasından sonra film yavaş yavaş trajik bir sona doğru yol alıyor. Veysel’in, herkesçe bilinen “sırrı” deşmesinin tetiklediği olaylar zinciri, filmdeki en masum karakterin hayatına mal oluyor sonunda. Aslında bu trajik ölümden sadece Veysel değil, gerçeği el birliğiyle örtbas eden bütün karakterler, yani Necati Bey, Şevket, Muhtar ve Reyhan’ın bizzat kendisi de sorumlu. Bu yüzden de bütün suçu tek başına üstlenmek zorunda kalan Veysel’i bir nevi günah keçisine benzetebiliriz. Fransız kültür kuramcısı Rene Girard, “günah keçisi mekanizması”nın toplumu bir arada tutmakta çok önemli bir rol oynadığını savunur. Girard’a göre bir toplumdaki iç çatışmalar ve gerilimler toplumun varlığını tehlikeye sokacak kerteye ulaştığında gerçek meselelerle yüzleşmekten kaçınmak için hayali bir suçlu aranıp bulunur ve ceza ona kesilir. Toplumun selameti için kurban edilen bu günah keçisi, tek bir kişi de olabilir, ötekileştirilip düşman ilan edilen bir topluluk da – Emin Alper’in ilk uzun metrajı Tepenin Ardı’nda (2012) yaşlı aile reisi Faik’in düşman bellediği ve başına gelen bütün kötülüklerin kaynağı olarak gördüğü tepenin ardında yaşayan Yörükler gibi. Bizzat yönetmenin kendisinin politik bir alegori olarak nitelediği Tepenin Ardı, hayali düşmanlar yaratarak asıl sorunun içeride yattığını gizlemeye yarayan günah keçisi mekanizmasının işleyişine ışık tutar. Kız Kardeşler’de de Veysel’in günah keçisi olarak kurban edilmesi, gerçeğin üzerine büsbütün sünger çekmeyi kolaylaştırıyor. Ancak bu sayede Reyhan vicdan azabı duymadan, olanların bütün sorumluluğunu Veysel’e yıkıp kendisini haklı görerek gönül rahatlığıyla yaşamını sürdürebilir. Bu sayede Şevket ona minnet duymadıkları için kızlarını nankörlükle itham edebilir. Ortanca kızı Nurhan hastalıktan ölmek üzereyken Necati Bey’in gelip onu hastaneye götüreceği yalanına sarılıp kızlarıyla kaygısızca şakalaşabilir. Girard’a göre günah keçisi arayışını teşvik eden işte “gerçeği reddetme yönündeki bu ümitsiz irade”dir.i Sonuç olarak Tepenin Ardı gibi gerçeği reddetme eğilimini konu alan Kız Kardeşler, hem cinsiyet ve sınıf eşitsizliğine dayalı ataerkil kapitalist toplumun hem de aile kurumunun herkesin bildiği sırların bastırılması sayesinde ayakta durduğunu gösteren toplumsal bir alegori olarak okunabilir.