Bu düşenlerin kavgası!

Galder Gaztelu-Urrutia tarafından yönetilen bir İspanyol bilim kurgu korku-gerilim filmi The Platform Netflix’te yayınlandı. Film, tam da yaşadığımız bu karantina günlerinde, sadece kendini düşünerek marketleri talan eden insanların Platform’daki yemekleri paylaşamayan insanlarla ne denli benzediğini de gözler önüne seriyor.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Senaryosunu David Desola, Pedro Rivero’nun yazdığı, yönetmen koltuğunda ise Galder Gaztelu-Urrutia’nın oturduğu The Platform, geçtiğimiz günlerde Netflix’te yayınlandı. Urrutia’nın ilk uzun metrajlı filmi 2019 yılının sonlarına doğru Toronto Film Festivali’nde tanıtılmış, “Gece Yarısı Çılgınlığı” bölümünde Halkın Seçimi Ödülü’nü kazanmıştı.

Tek bir mekanda geçen İspanyol korku/gerilim filmi olan Platform, dikey şekilde konumlandırılmış, “delik” adı verilen bir hapishanede geçiyor.

YUKARIDAKİLER, AŞAĞIDAKİLER VE DÜŞENLER

Film, lüks bir mutfakta yemeklerin arasında gezinerek, “Üç tür insan vardır: Yukarıdakiler, aşağıdakiler ve düşenler…” repliği ile açılıyor. İlerleyen dakikalarda izlediklerimizin ardından fark ediyoruz ki, 94 dakikalık film de bu basit açılış cümlesinden ibaret aslında…

İnsanlığın tüketim hiyerarşisini farklı bir benzetmeyle anlatan Platform, ana karakterimiz olan Goreng’in hücreye benzer bir yerde gözlerini açarak “48” numarasını görmesi ve hücre arkadaşı Trimagasi ile konuşmaya başlamasıyla bizleri içine alıyor. “Delik”in ortasına yerleştirilen platform, her gün yiyeceklerle dolu bir şekilde aşağı doğru iniyor ve her katta sadece kısa bir süre duruyor. Katları her ay değiştirilen mahkumlardan üst katlara denk gelecek kadar şansı olanları yarınlar yokmuşçasına karınlarını doyururken, alt kattakiler onların artıklarıyla yetinmek zorunda. En alt kattakileri ise ölümcül bir açlık bekliyor.

“Delik”in neden inşa edildiğine ve insanların neden buraya konulduğuna dair öğrendiğimiz tek şey bir ara Goreng’in hücre arkadaşı olan, 25 yıl boyunca yönetim için çalışmış Imoguiri’nin, buranın amacının dayanışmanın ortaya çıkmasını sağlamak olduğuna dair söyledikleri ve sürekli alt kattakileri uyarmaya çalışması… Fakat bu sahneler, insanların imkanlarını ve kaynaklarını bölüşmeyi kendi başına yapamadıklarını ve düzenin sağlanması için mutlak bir otoriteye ihtiyaç duyduklarını gösteriyor.

‘YOLU YOK, YEL DEĞİRMENLERİ İLE DÖVÜŞÜLECEK!’

“Delik”te her karakter yanında bir de nesne getirebiliyor; ister Samurai-Plus marka bir bıçak, ister bir sörf tahtası isterse de bir sosis köpek. Goreng ise yanına, filmin açılış sahnesinde “Yukarıdakiler, aşağıdakiler ve düşenler” denerek atıfta bulunulan Don Kişot’u alıyor. Don Kişot da tıpkı Platform’da Goreng’in yapmaya çalışacağı gibi sisteme karşı bir savaş veriyor, yel değirmenleriyle dövüşerek…

Tek mekânda çekilen filmlerde konu, genel anlamıyla dar bir mekânda sıkışmış birkaç insanın hayatta kalmasından ibarettir. Platform’da da alt kattaki insanlar açlık karşısında çaresizdir ve sınırsızca kötüleşebilirler. Fakat verdiği mesajla genel konusundan sıyrılarak dünyadaki sistemi de başarılı şekilde tanımlayan Platform, aynı zamanda ‘Tanrı’, ‘Mesih’, ‘mesaj’ ve ‘kurtarıcı’ gibi birçok kavramı da basit ve gizli bir dille anlatıyor.

Distopya filmlerinde yer alan “İnsan insanın kurdudur” düşüncesine ve açlığın her şeyin önüne geçmesine rağmen Platform’da bir ara Goreng’le aynı hücreyi paylaşan Baharat, dayanışma ile Goreng’in ‘belirsizliğe doğru yolculuk’ teklifini kabul ederek ona eşlik ediyor.

Platform’un, dini ve edebi göndermelerinin yanında asıl derdi, açık şekilde gösterdiği sınıf farklılıkları, eşitsizlik ve kapitalizm… Alt kattakiler “Delik”in işleyişinin farkında olsa da üst katlara çıktıklarında geldikleri yeri unutup, elde edebildikleri kadar fazla şey elde etmeye çalışıyor. Herkese yetebilecek kadar yiyecek varken birileri yine aç kalıyor, yemek için savaşıyor, birbirini öldürüyor.

Filmin sonlarına doğru Goreng’in sıfırıncı katta çalışanlara bir mesaj göndermeye karar vermesi de böyle ortaya çıkıyor. İnilen her katta insanları ikna etmek, örgütlemek yeterli olmuyor, aksine zorlaşıyor. Geriye ise, yönetimdekilerin umursamasını sağlamak için bir “mesaj” göndermek kalıyor.

Bu noktada da filme masumiyetin sembolü olan ufak bir kız giriyor. Bu mesajın nasıl bir sonuç gösterdiği ise belirsiz kalıyor.

YARININ BELİRSİZLİĞİ

Tam da yaşadığımız bu karantina günlerinde, sadece kendini düşünerek marketleri talan eden insanların Platform’daki yemekleri paylaşamayan insanlarla ne denli benzediğini de gözler önüne seren The Platform, kimi izleyicilere göre aceleye getirilmiş gözükse de, küresel adaletsizliğin zirve yaptığı bu günlerde tüketim bilinçsizliği ve yarının belirsizliği gibi temaları iyi kurgulanmış bir hikaye mekaniği içinde anlatıyor.

Dünyanın işleyişini 94 dakikaya sığdıran The Platform, izlenmeyi hak eden distopik bir İspanyol filmi…

Etiketler film sinema platform