Ceviz Ağacı’nda mağdur erkek olmamak zor!
Faysal Soysal’ın yönetmenliğini yaptığı Ceviz Ağacı, İstanbul Film Festivali Ulusal Yarışma kapsamında gösterildi. Film, Bolu, Göynük’te edebiyat öğretmenliği yapan 30’lu yaşlarının sonunda bir adamın hikâyesine odaklanıyor.
Derviş Zaim’in Tabutta Rövaşata’sından, Nuri Bilge Ceylan’ın Uzak’ına mağdur erkek karakterler yeni Türkiye sineması adı altında çıkan bağımsız filmlerde kendine büyük bir yer edinmiş durumda. Bu sık sık rastladığımız, sıkılgan, mağdur, yalnız erkek tiplemesi Faysal Soysal imzalı Ceviz Ağacı’nda yine karşımıza çıkıyor.
Yazar ve edebiyat öğretmeni olan Hayati, babasının bahçelerindeki ceviz ağacında kendini asarak intihar etmesiyle büyük travmaları olan, karısıyla boşanma sürecine girmiş, annesi de hasta bir karakterdir ve zor zamanlar geçirmektedir. Taşrada sıkışıp kalmış dertli karakterimiz, diğer “mağdur” erkek karakterlerde gözlemlediğimiz travmaların hepsine aynı anda sahip anlayacağınız.
MAĞDURİYETLE EMPATİ
Eskiden öyküler yazan hatta ödül kazanan Hayati, resim öğretmeni Yaprak ile evlendikten sonra yazmaktan uzaklaşıyor. Çünkü Yaprak, “evlenmeden önce kendisine sözler verip hiçbirini yerine getirmeyen” Hayati’ye kol kanat germek yerine kendi taleplerini dile getiriyor. Hasta annesini ziyaret etmek istemiyor, geçimsizlik yaşadığı Hayati’den boşanmak istiyor ve okulda çalışmalarına ilgi gösteren bir öğretmenle vakit geçiriyor. Boşanma sahnesinde ısrarla evliliğini sonlandırmak isteyen, tartışmalarda sürekli bağırıp çağıran, krizler geçiren, okulda bütün öğretmenlerin arasında eşine imalarda bulunan bir kadın... Yönetmen, Yaprak’ın yer aldığı her sahnede Yaprak’ı olumsuz bir davranış sergilerken göstermeye bir an bile vazgeçmeden devam ediyor, Yaprak’ın davranışlarına karşın özellikle Hayati’nin neler hissettiğini anlayıp onunla empati kurmaya çağırıyor bizi.
Edebiyatla uğraştığı için asla değer görmeyen Hayati, yazarlara karşı üstten bakan ve onları küçümseyen taşra temsilinin de “karısına sahip çıksın” önce yaftalarını yer. Bütün dertler, çekilenler bir yana, payına dünyanın yükü düşen Hayati, bütün dertleri bir yana annesinin oturduğu evin bahçesindeki kurumuş ceviz ağacını hayata geri döndürmek için var gücüyle çabalıyor.
HATALI KADIN TEMSİLLERİ
“Mağdur erkek temsilimiz tüm dertleriyle tamam, peki hatalı kadın temsilleri nerede?” konusuna gelecek olursak, filmde Yaprak’ın histerik karakterinin yanı sıra Hayati’nin hayatına birden girerek “güneş açtıran” Serap karakterinin temsilinden bahsedelim. Hayati’nin yakın dostu Ahmet’in sevgilisi Serap, taşraya geldiği andan itibaren neşe saçan, her ne olursa olsun her şey koşan, kitaplara ilgili bir karakter. Serap bir de Hayati’nin üniversite yıllarında hiç açılamadığı, hatırasıyla öyküler yazmaya başladığı kadına benzemesin mi?(!) Yaprak’ı en halden anlamayan halleriyle gösteren kamera, Serap’ı da “ideal kadın” olarak gözümüze sokmayı başarıyor.
Filmin ilerleyen noktalarına geldiğimizde, işlenen “bir cinayetin suçlusu olsun ya da olmasın, bu konuda suçsuzum da diyemem” mantığıyla hareket eden Hayati, kendince yine kimseye kalmasın diye bütün dertleri kendi omzuna topluyor... Hayati hapse girmesinin ardından neredeyse hayatı değişiyor, tekrardan öyküler yazıp onları bastırıyor, Serap’la ziyaret günlerinde sohbetler ediyor, eski ‘ezikliğinden’ sıyrılıp tüm özgüveni yerine geliyor. Film bu noktada, bir kadın cinayetini erkek karakterinin erdemini göstermek için basit bir olaymışçasına vermekten de çekinmiyor.
Filmde hatalı karakter betimlemelerinin ve hayatı kurgunun yanında, iyi sayılabilecek belki de tek şey Serdar Orçin’in performansı oluyor.
Umuyoruz ki taşra entelektüellerini konu alan Türkiye sineması, ağacın gölgesinden ötesine geçebilir...