‘Sirenler’ hepimiz için çalıyor
"Ve bu sefer türlü badireyle dolu son on senenin acısını, öfkesini, hüznünü, sıkışmışlığını, basıncını, enerjisini, sevgisini, umudunu, aşkını tam da bazı şarkıcıların kıyafetinden ötürü linç edildiği, yazdığı sözlerden ötürü dilinin koparılmasının salık verildiği günlerde bir anda haykırarak gelen. Ülkeye, zamana, gençliğe yazılmış bir şiir. Aynı zamanda adresi besbelli, canhıraş bir açık mektup."
Mühim olaydır mor ve ötesi’nin yeni bir albüm yapması ve yayımlaması. Nispeten de nadir; grubun yirmi beş seneyi aşan tarihinde ortalama üç senede bir gerçekleşmiş, sonuncusunun üzerinden yaklaşık on sene geçmiş, toplam sekiz defa olmuş bir şey. Ve bu sefer türlü badireyle dolu son on senenin acısını, öfkesini, hüznünü, sıkışmışlığını, basıncını, enerjisini, sevgisini, umudunu, aşkını tam da bazı şarkıcıların kıyafetinden ötürü linç edildiği, yazdığı sözlerden ötürü dilinin koparılmasının salık verildiği günlerde bir anda haykırarak gelen. Ülkeye, zamana, gençliğe yazılmış bir şiir. Aynı zamanda adresi besbelli, canhıraş bir açık mektup. Geçmiş, şimdi, gelecek olarak 3 ana bölüme, grubun tabiriyle aralarındaki 2 ‘bağ şarkı’yla bağlanan bir başyapıt Sirenler.
Kişisel düzlemde, 2005-2015 arasında menajerliğini yaptığım ve bu albümü de çıkartan plak şirketi Rakun Müzik’i birlikte kurup büyüttüğüm bu muhteşem grupla birlikte on yıl yol yürümüş, düşmüş, kalkmış, ağlamış, gülmüş, dinmiş, terlemiş, kanamış, coşmuş birisi olarak bugün bu albümden bir yazıyla bahsetmek benim için hem çok zor hem de çok değişik. Yıllarca ve defalarca çok bilindik, tanıdık ve içsel yüzlerce duygu ve düşüncemi bu defa üretim sürecinin dışından, yaratılan ürüne içinden bakmaya çalışan bir görüş açısıyla anlatmak sıra dışı bir deneyim. Albümün müzik içeriğine geçmeden önce sektör içerisinden bir bakışla değinmek istediğim birkaç husus var. Grubun ilk günden beri yoldaşı olan Volkan Gürkan’ın eş prodüktörlük katkılarıyla zenginleşen kayıt ve prodüksiyon kalitesine, ki bunlara Dave Bascombe tarafından yapılan miks ve Joe Laporta tarafından yapılan mastering de dahil, bayıldım. Kapağından logolarına, tipografilerinden illüstrasyonlarına, fotoğraflarından video kliplerine kadar görsel evrenini çok beğendim. Ustaca tasarlanıp uygulanan bir pazarlama planıyla desteklenen, kuvvetli iletişimiyle fark yaratan ve Çiçek Pasajı’nda görkemli bir lansmanla taçlanan çıkış kampanyasının, üniversitelerin ilgili bölümlerinde bir vaka analizi olarak işlenebileceğini düşündüm.
Bir yazıya sığdırılması mümkün olmayan boyutlarda fikirler, iklimler ve duygular barındıran bir albüm bu. Kalıbına sığmayan, ilk şarkı ‘Adamın Dibi’nin
Yalandan bir zafer şenliği
Yüzüme söyle
N’oluyo böyle
satırlarıyla açılan, bitmek istemeyen ama bitmek zorunda olduğu için bitmiş hissi veren, son şarkı ‘Park’ın tüyleri diken eden korolu finalinde
Adını bilmesem de
Biliyorum söz vermiştik
Parka gittiğinde
Biz bir kabusu yendik
diyerek kapanan. mor ve ötesi’nin bugüne kadarki tüm sözel ve müzikal varoluşuna değen, diskografisinin hemen her köşesinden bir şeyler yansıtan, dolayısıyla çok tanıdık ama yepyeni bir nefesle söylenen. O tanıdıklık, henüz lisedeyken bir albüm (Şehir) kaydetmeye cüret ederek geçen milenyumun sonuna doğru hayatımıza giren, müteakip iki albümlerinde (Bırak Zaman Aksın ve Gül Kendine) büyüyerek olgunlaşan, ‘Bir Derdim Var’ ve ‘Cambaz’ gibi iki dev klasiğin de aralarında olduğu 10 dev şarkısıyla döneme damgasını vuran 2004 çıkışlı Dünya Yalan Söylüyor vesilesiyle artık arkadaşımız olan bir tanışıklık hali. 2006 tarihli Büyük Düşler, 2010 tarihli Masumiyetin Ziyan Olmaz ve 2012 tarihli Güneşi Beklerken ile o kadar fazla söz söyledi ve melodi dinletti ki bu grup bu ülkeye, hangisinden bahsetsek bir diğeri eksik kalır. Öyle derin, öyle güzel, öyle değerli bir külliyat.
İsmi de, renkleri de, kapağı da ikilikler üzerine kurulu albümün. İnsan doğasının ve evreni algılayışının şifresi olduğunu düşündüğüm bu ikiliklerin birleşiminden grubun da işaret ettiği bir üçüncü ortaya çıkıyor. Sirenler deyince bu ülkede oluşacak algının kaynağı mitolojiden ziyade kolluk kuvvetindedir. Renkleri de bellidir kolluk sirenlerinin: kırmızı-mavi. Grubun sosyal medya iletişimlerinde belirttiği şekilde, kırmızı şimdiyi, mavi geçmişi yansıtıyor; bu bölümlerdeki şarkılar da öyle. Bu iki rengin birleşiminden ortaya çıkan mor ise geleceği temsil ediyor. Albüm de bu doğrultuda zamandizinsel sıralanmış bir mor ve ötesi romanı. Mavi bölüm yani geçmiş, kırmızı bölüme yani şimdiye ‘Canavar’ ile bağlanırken, şimdiden geleceğe yani mora ‘Ağrılar’ ile geçiliyor. ‘Bağ şarkı’ derken de albümlerde genelde kısa ve geçirgen, beylik ‘ara faslı’ (interlude) karakterli, kısa mesafeli koşular anlaşılmasın. Gerek ‘Canavar’
Anladım, sebebin var
Yine de bak
Seni ben anlatacağım
gerekse ‘Ağrılar’
Kimdir bu ağrılar?
Kimi kovdular?
Kimin yurdundan kimi kovdular?
koskocaman, dertli, oturaklı ve ağır birer piyano baladı. Önceki albümlerinin bazılarında tematik bütünlükler olsa da, bu denli bir tasavvurun simetrik bir örgüyle hikâyeleştirilmesine ilk defa rastlıyoruz. Satırlarda ve aralarında, notalarda ve akorlarda dinleyicinin arayıp bulması için yer yer özenle saklanmış hazineler bile var. Bu bağlamda nerdeyse oyunlaştırılmış bir kavramsallık var, ki bence bu çok değerli. Öte yandan, grup tarafından önden albümün kullanım kılavuzunun verilmesini biraz riskli ve tuhaf bulduğumu, böylesine ihtişamlı bir eserin müzikal olarak pat diye başlayıp pat diye bitmesini biraz yadırgadığımı da ifade etmeliyim.
Albümde mor ve ötesi’nin, Harun Tekin’in sezgisel süzgecinden geçirerek ve onun ağzından söylediği en vurucu şeylerden biriyse birtakım zamanlar ve adamlar geçip gittikten sonra onları anlatanın kim olduğuna dair. Yalnızca yaşayarak ve bir şeyleri yaşatarak, somutlukta ve belli bir dönemde var olabilenlerin hikâyelerini anlatacak kimseleri olmaması, birileri buna kalkışsa da o anlatının muhtemelen ancak güdümlü kasideler olabilmesi ne hazindir! Bu tema, alternatif rock janrının yürek burkmayı becerebilen sayılı gruplarından Radiohead’in bazı ağıtlarını çağrıştıran ‘Canavar’ dışında albümün ilk habercisi, teklisi ve video klibi olarak, ‘şimdi’yi anlatan güçlü bir isyan ve meydan okuma mahiyetinde karşımıza çıkıveren kıpkırmızı ‘Forsa’da da işleniyor:
Gitmedim işte
Delirmedim de
…
Ölmedim işte
Yenilmedim de
Anlatan benim seni ve her şeyi
Bu şarkıda Kerem Kabadayı’nın sergilediği davulculuğa da ihtimam göstermek gerek. Bir davulcu olarak dahi akıl erdiremediğim bu performansa hayranlıkla şapka çıkarıyorum.
Geçmişe dair olmasına rağmen, ‘Forsa’dan iki hafta sonra çıkan, bir başka deyişle albümün zamandizininin aksine, ikinci tekli ve video klip şarkısı masmavi ‘Dünyaya Bedel’ ise, içine kapanık toplumumuzun müzmin diken üstünde ruh haline, hastalıklı psikolojisine, kasvetli varoluşuna ve tekinsiz ahvaline yakılmış hüzünlü bir od. Sık sık, belki de her gün hissettiğimiz başkası adına hicap duygusunu derinlikle yansıtan, üzüntüsünü içtenlikle anlatan klasik bir mor ve ötesi şarkısı.
Gururluyum yalnızlığımla
Mutsuzum galiba
Kandırabilir misin beni
Boyum kadar bir aynayla
…
Belki de hep savaşta gibi
Hiçbir yerde durmak istemiyor
Dünyaya bedel eşsiz ruhum
Dünyayı bilmek istemiyor
Bunları söylerken aslında kabahati toplumda değil onu bu hale getiren unsurlarda arıyor, tavrında muazzam bir şefkat ile empati barındırıyor ve beni 1998 tarihli Bırak Zaman Aksın albümünden ‘Pis’ şarkısına (Ah, onlara kızmayın / Onlar farkında değil) kadar götürüyor. Mavi bölümü, yani ilk perdeyi, dört harfli kısacık ismiyle her şeyi söyleyiveren ve müthiş dokunaklı nakaratı
Anlaşabilirdik
Kimsin sen?
Neden öldürdün beni?
ile büyüleyen ‘Linç’ kapatıyor. Bu şarkının köşeli bas gitar dizimi ve nakaratını ihya eden vokal armonileri, çok sevdiğim ve özel bulduğum Burak Güven’in müzikal duygusunu hissettiriyor.
İkinci perdenin ve albümün tam ortasında Arena-, Glam- ve Hard-Rock tarzlarının alametifarikası dev gitarlı girişiyle atipik bir mor ve ötesi şarkısı ‘Hazinende’, keskin güftesiyle
Gülmek yasak mı
Senin ülkende
Nefes almak kolay mı
Hazinende
yer alıyor. Başlarda değindiğim ana temaya bu defa kinayeli ve alaycı bir atıf da yine bu şarkıda bulunuyor.
Hayalin ufak kaldı
Ufak ufak ufak
Yalnız bir şey başardın
Bir şey başardın
Sana şarkılar yazdık
Özgün ve dingin ama bir o kadar vurucu, aynı zamanda Harun Tekin’e ilk defa derin derin “of”lar çektiren, dinleme zevki bakımından benim için albümün zirvesinde bulunan ‘Kaptan’ ile ‘şimdi’yi kapatıyoruz. Belki batmakta olan bir gemiden, belki de bir devrin sonundan bahsediyor şarkının atmosferik salınımlarında mor ve ötesi.
Aklın kalmasın diye diye hayat kalmamış
Utanmazsak çok ağlarız
Yanlış zamanlar benim için bitti
Şimdi kendini kurtar kaptan
Sonsuz sandığın her şey nasıl tükendi
Çalma artık ömrümden kaptan
Şarkı boyunca mayalanarak geleceğini dipten ve derinden hissettiren, sonuna doğru harika cümlelerle akan final bölümünde grubun gitar sihirbazı Kerem Özyeğen, bizi bu toprakların kadim türkülerinden halk ezgilerine, Anadolu Pop şarkılarından Saykodelik Rock müziğinin geleneklerinde süzülen olağanüstü bir yolculukla uğurluyor.
İlk mor ve ötesi albümü Şehir’de yer alan 25 yıllık ‘Yalnız Şarkı’nın yeni nesil akrabası, aynı zamanda Gallerli dönem- ve duygudaşları Manic Street Preachers’a hoş bir selam çakan ‘Tünel’ ile açılan üçüncü ve son perdenin lokomotif şarkısıysa, gençliğin gücünü, mutluluğu ve özgürlüğü birinci elden ve kendinden emin bir yaşanmışlıkla anlatan, video klibiyle birlikte albümün üçüncü teklisi olacak, ismiyle müsemma ‘İstiklal’. Geleceğe dair umudu, Tünel’den Gezi’ye uzanan ve son yıllarda planlı bir şekilde öldürülmeye çalışılan Beyoğlu hattı üzerine incelikle dokuyan grup bu tempolu şarkıyla belki de en önemli mesajını veriyor.
Belki arkadaşlarınla
Belki de yalnız başına yürürken
Ne kadar mutlusun İstiklal’de
Birkaç mevsim renkler solunca
Tükenmez hayatının sesi
Çok mutlusun İstiklal’de
mor ve ötesi, şarkılarını beste yapmanın ve şarkı yazmanın temel gerekleri ve işlevsel doğruları zeminine inşa ederken dinleyiciye daha önce hiç duymadığı sesler, sözler ve hisler duyurabilen ender gruplardan. Onlarca yıl ve şarkı, yüzlerce satır ve binlerce kelimeden sonra hâlâ şaşırtabilmek kolay bir iş değil; dile kolay hiç değil. Bu dörtlünün birlikte yarattıklarının hem zamansız hem de nesiller ötesi olabilmesinin altında, söylem ve eylemde olgunlukla çocuksuluğu, bilgelikle hayalperestliği maharetle birleştirebilmesi yatıyor. Sirenler’de bu durum, Harun Tekin’in kelimelerle iştigal eden ağır işçiliğiyle, muktedire karşı hissedilen büyük öfke ve bıkkınlığın, bu ülkeye duyulan sonsuz aşk ve güvenin, umuda ve gençliğe dair cesaretlendirici bir övgünün kümülatif bir ifadesine dönüşüyor. Her şeyiyle çok önemli, zamanın ruhunun haliyle biraz puslu müzikal-sözel aynası niteliğinde, ülkemizin kültürel hafızasına ve sanatsal hazinesine etkisinin büyük ve kalıcı olacağına inandığım bir albüm bu. İyi dinlemeler!
mor ve ötesi – ‘SİRENLER’ (RAKUN MÜZİK / 2022)
1- Adamın Dibi
2- Dünyaya Bedel
3- Linç
4- Canavar
5- Forsa
6- Hazinende
7- Kaptan
8- Ağrılar
9- Tünel
10- İstiklal
11- Park