Şırnak ne zaman hayat bulacak?
Birbirinden heybetli dağları, muhteşem yaylaları ve akarsularıyla her türlü doğa sporuna ev sahipliği yapabilecekken tüm bu güzellikleri insanların uzaktan izlediği bir şehir Şırnak... Hem her anlamda güzellik o kadar uzak ki... Şırnak’ta kocaman bir “ŞIRNAK” yazısı var ve altında “Burada herkes hayat bulacak” yazıyor. Sormadan edemiyorum: Şırnak ne zaman hayat bulacak?
“Ey toprak suyunu yut! Ey gök sen de tut!” denildi. Su çekildi; hüküm yerini buldu; gemi Cûdî’nin üzerine oturdu; “Zalimlerin topunun canı cehenneme!” denildi.
Kur’an-ı Kerim, Hûd suresinin kırk dördüncü ayetinde böyle özetleniyor Nuh Tufanı. Bilmeyen yoktur ama gene de biraz detay vereyim:
950 yıl yaşadığı rivayet edilen Nuh, Allah’ın dinine davet ettiği kavminin zulmüne ve cefasına maruz kalmaktadır. Bir gün “Ey Allah’ım yeryüzünde hiçbir kâfir bırakma!” diye dua eder. Allah da duasını kabul ederek, ondan bir gemi yapmasını ister. Hangi ağacı kullanacağına, ölçülerine varana kadar da bildirilir kendisine. Üç katlı gemi tamamlanır. Her hayvandan birer çift ve inananlar gemiye doldurulur. Bu insanların sayısı sekiz veya seksendir. Sonunda tufan kopar. Aylarca gemi su üstünde kalır. Ama neyse ki gemide yeterli yiyecek vardır. Muharrem ayının onuncu günü gemi, Cudi Dağı’nda durur. Şimdi sırada suların çekilmesini beklemek vardır. Kalan yiyeceklerini karıştırırlar ve ilk aşure de böyle ortaya çıkar. Nuh’un etrafı denetlemek için gönderdiği güvercin, gagasında zeytin dalıyla gelir. Artık tufan bitmiştir. Böylece gemidekiler, günümüzde Şırnak’ın ilçesi olan Cizre topraklarına yerleşir.
Şırnak’a geldiğiniz günden itibaren duyacağınız ve göreceğiniz Şehr-i Nuh’un hikâyesi işte böyle... Her ne kadar Nuh’un Gemisi’nin Ağrı Dağı’nda olduğunu savunanlar olsa da Şırnaklılar, Cudi Dağı’nda olduğu fikrini benimsiyor. Bu tartışmanın son bulmayacağı kesin! Biz de bu tartışmalar arasında boğulmayalım ve Nuh döneminin değil, bugünün Şırnak’ına odaklanalım.
ZORUNLULUKTAN İL!
Tıpkı Batman gibi Şırnak da “PKK eylemlerinin artması” gerekçesiyle ve dönemin Başbakanı Turgut Özal’ın isteğiyle 16 Mayıs 1990 tarihinde il yapıldı. Bu kararın ardından Şırnak’a vali atanırken 172’inci Tugay Komutanlığı ise tümen düzeyine getirildi. Güneydoğu Anadolu Bölgesi şehri Şırnak, iki ülkeyle komşu: Suriye ve Irak... Türkiye’deki komşuları ise Mardin, Siirt, Van ve Hakkâri... İddia bu ya bir gün Turgut Özal, helikopterle bölgeyi gezerken aşağıya bakmış ve gördüğü yerin neresi olduğunu yanındakilere sormuş. “Şırnak” yanıtını alınca, “Bilseydim burayı il mil yapmazdım?” demiş. Ben Ekşi Sözlük yazarlarının yalancısıyım!
Kurulduğundan beri düzenli olarak nüfus artışı yaşayan Şırnak’ın merkezinde yüz binin az üstünde insan yaşıyor. Bundan daha fazlası ise kendisinden daha fazla gelişmiş ilçesi Cizre’de... 2020 sonu itibariyle toplamda ise nüfus 557 bin 605...
Bu arada 2016 yılında Şırnak ve Hakkâri ortak bir kâbus yaşadı. Her ikisi de il olmaktan çıkarılacak ilçeleri Cizre ve Yüksekova ise il olacaktı. Şırnak, Nuh ismini alacak; Hakkâri’nin adı Çölemerik olarak değiştirilecekti. Bu gerçekleşmedi ve Şırnaklılar derin bir nefes aldı ama hâlen Cizre’nin il ilan edilerek, yuvadan uçma ihtimali var.
'BURADA BİZ BİLE KAÇAĞIZ...'
Batıda yaşayanların hep “doğuyu görme” fantezisi olsa da bu pek sık yaşanmaz. Hadi diyelim ki biri bu fanteziyi gerçeğe dönüştürmeye karar verdi ve Şırnak’a otobüsle gidecekse uzun bir yolculuğu göze alması gerekiyor. Mesela İstanbul’dan Şırnak’a ortalama otobüsle seyahat süresi yirmi dört saate varabiliyor. Nusaybin’den başlayan tren yolu hattıyla da şehre ulaşabileceğiniz gibi Cizre ilçesine on kilometre uzakta da Şırnak Şerafettin Elçi Havalimanı bulunuyor.
Öncelikle Şırnak’ın Türkiye’nin batısından çok farklı bir coğrafya olduğunu kabul etmeliyiz. Cudi ve Namaz dağlarının eteklerinde kurulan bu kent, biraz da insanda çaresizlik hissi uyandırıyor. Zengini çok zengin, yoksulu çok yoksul... Sokaklarda görülen lüks arabalar insanı şaşırtmıyor değil ama bölge halkı, bunun sebebinin -şimdilerde azalsa da- kaçakçılık olduğunu söylemekten çekinmiyor. Öyle ki bakın Ekşi Sözlük’te birisi, şehir merkezinde elektronik eşya satan dükkânda geçen şöyle bir diyaloğu paylaşmış:
“Abi burada her şey kaçak mı?”
“Burada biz bile kaçağız...”
'ŞIRNAK, ŞIRNAK OLALI BÖYLE ZULÜM GÖRMEMİŞTİR'
Şehir merkezinde gezmek için yokuşlara hazırlıklı olmalısınız. Şehirde aradığınız her şeyi bulabileceğiniz Cumhuriyet Caddesi de işte bu yokuşlu sokakların sonunda. Ama gözünüz de korkmasın, Şırnak öyle büyük bir il değil! On dakika daha yürürseniz şehir zaten bitecektir.
Hadi diyelim yokuşlar sizi yıldıramadı meraklı ve delici bakışlara da hazırlıklı olun. Şalvarlı amcalar ve çarşaflı teyzeler, kendilerinden farklı giyim tarzınızdan dolayı sizi inceleyebileceği gibi bu merakın sebebi, şehirde hangi sebeple bulunduğunuz da olabilir.
“Sosyal hayatsız, barsız, aktivitesiz yapamam” diyenler için ise bir kâbusa dönüşebilir Şırnak macerası. Varın düşünün; 1990’lı yılların sonunda Bilkent Senfoni Orkestrası’nın Cumhuriyet Meydanı’nda düzenlediği konserin Şırnak’ın ilk konseri olduğu söyleniyor. Zaman zaman gülme krizlerinin yaşandığı bu konserle ilgili Ekşi Sözlük’te “Şırnak, Şırnak olalı böyle zulüm görmemiştir” diye başlık bile açılmış. Ama Türkiye’nin geri kalmış birçok ili için bu söylem bir klasik aslında. Diğer bir klasik ise belki bölge halkının daha iyi anlayacağı ve kendi kültüründen izler bulabileceği konserlerin “iptal edilmesi”...
Mesela çok değil, bir yıl önce Kürt sanatçı Xecê’nin Şırnak Üniversitesi’nde yapılması beklenen konseri, herhangi bir gerekçe gösterilmeden rektörlükçe iptal edildi.
GERÇEKTEN DAHA BÜYÜK ZULÜM GÖRMEDİ Mİ?
Şırnak, Şırnak olalı aslında daha büyük zulümler görmüş. Özellikle 2000’li yıllar öncesinde doğan çocukları düşünmeden edemiyor insan. Sürekli silah sesleriyle büyüyen çocuklar için yaşamla ölüm arasındaki çizgi kim bilir ne kadar ince... Herkes, ayrı zaman diliminde yaşıyor bu şehirde... Kimisi 1992’de kimisi 2016’da yaşananları zihninden silemiyor kimisi çok daha öncesinde kalmış. Biz çok eskilere gitmeyelim ve yakın tarihimize bakalım. Ağustos 2015'de başlayan ve 3 Haziran 2016’ya kadar süren çatışmalar yüzünden birçok kişi ya yaralanmış ya yaşamını yitirmişti. Tam sekiz ay süren sokağa çıkma yasağı nedeniyle de kimisi ilçelerdeki yakınlarının yanına gitmiş ya da merkezden uzakta çadırlarda yaşamaya başlamıştı. Sokağa çıkma yasağının bitmesinin ardından dönenleri ise hayalet bir kent bekliyordu. Aylardır görmedikleri yakınlarına kavuşmak elbette mutluluk vericiydi ama evleri ya da iş yerleri tanınamayacak hâldeydi. Birçok ev, bazı mahallelerde ise tamamı büyük hasar gördüğü için yıkıldı. Bugün şehirde gördüğünüz yeni ve yüksek binaların sırrı işte bu...
ŞEHRİN GEÇİM KAYNAĞI
Hâlen şehirde sürekli helikopterler uçuyor ve çok sayıda asker bulunuyor. Batıda yaşayıp da Şırnak’a yolu düşenlerin büyük çoğunluğu da zaten “Şırnak’ın kalayı, kızlar çeker halayı, Allah için söyleyin, var mı askerliğin kolayı” diye diye bu ilde askerlik yapanlar... Bir yandan da bu askerler, memurlar ve biraz da üniversite öğrencileri kent merkezinin en önemli geçim kaynaklarından...
Birisi gece şehrin ışıkları yanarken, uzaktan ve yeterince yüksekten bakınca merkezin görüntüsünü kalaşnikofa benzetmiş ama zorlamaya gerek yok sanırım!
Hâl böyle olunca Şırnak’ta herkes siyasetle içli dışlı... Çocuklar bile yaşıtlarının büyüdüklerinde bile belki hiç duymayacakları kavramlara daha çocukluktan itibaren hâkim... Yine yaşıtları belki de hayatlarını tek bir dil bilerek tamamlasa bile onlar ikinci bir dili daha küçük yaşta öğrenmek zorunda. Hem de çok sayıda öğretmen değiştirerek ve imkânsızlıklarla... 2003-2008 arasında atanan öğretmenlerin yüzde doksanının istifa ettiğiyle ilgili bir istatistik gördüm ama maalesef doğrulatamadım.
Burada belki de sözü Şişli Belediyesi Meclis Üyesi Cemil Vasken Barın’a bırakabilirim. Agos’ta “Şırnak’tan Şişli’ye Bir Başarı Öyküsü” başlığıyla yayınlanan röportajda bakın Şırnaklı Barın neler anlatıyor: “Şırnak’ta doğdum; ilkokulu orada okudum. Çok zor şartlarda okuduk. Yerler çamurdu; üçüncü sınıfa kadar, birçok öğrenci gibi benim de ayakkabım bile yoktu. Şırnak’ta 30-40 Ermeni aile vardı. Ermeni olduğumuz için sıkıntı da çektik. (...) 1962’de dört kişi (ben, Viken Sırpazan, Karekin ve Diran) Şırnak’ta ilkokuldan mezun oluyoruz. (...) İstanbul’a geldik. Karagözyan’dan gelen çocuklar Fransızca da konuşuyor, İngilizce de... Biz ise doğru dürüst Türkçe bile konuşamıyoruz. Bir anda bize Ermenice ve İngilizce öğretmeye çalıştılar. Ana lisanımız Kürtçeydi, Türkçeyi ilkokulda öğrenmeye çalıştım. İstanbul’da diğer öğrenciler bizimle ‘Cudi Dağı’ndan gelme’ diye dalga geçerlerdi.”
Her zaman önyargılarla boğuşmak kaderleri olacak Şırnaklı çocuklar büyüdüğünde ise şehrin en önemli sorunlarından işsizlikle yüzleşmek durumunda... Aslında şehirde ciddi düzeyde kömür madenleri bulunuyor. Ancak “Şırnak ekonomisi, kömür ile kalkınmaya çalışırken madenlerdeki çalışma koşulları ve kömürün çevresel etkileri şehir için pek çok sorunu da beraberinde getiriyor”. Bu konuda detaylı bilgi almak istiyorsanız Şirin Bayık’ın Gazete Duvar’daki “Şırnak, Zonguldak’ın İzinde: Türkiye’nin Diğer Maden Anıtı Burada” ve “Şırnak Kömüründe Tekelleşme: Paranın Tamamı Bir Kişiye Kalıyor” haberlerini okuyabilirsiniz.
UCU BUCAĞI OLMAYAN HALAYLAR
Birçok Doğu ili gibi Şırnak’ta da aşiretler varlığını sürdürüyor. Bakın 2020 yılından bir haber başlığı “Aşiretler Anlaştı; Başlık Parası Kaldırıldı”. Bir gencin yaşamına son vermesi üzerine bu kararın alındığı belirtilen haberde ayrıca altın alımlarına da limit koyulduğundan bahsedilse de kilolarca altının ve yüz binlerce liranın takıldığı, binlerce kişinin katıldığı aşiret düğünlerinin haberlerini hâlen görüyoruz. Ve hâlen Şırnak’taki evliliklerin çoğunluğu görücü usulüyle yapılmaya devam ediyor. Hadi öyle olmadı diyelim, gençler birbirini beğendi ama öyle flört etmek de kolay değil. Tüm gelenekler takip edilerek, bu evlilik gerçekleşmeli! Tabii evliliklerden bahsedip Şırnak düğünlerindeki halaylardan bahsetmemek olmaz. Ucu bucağı olmayan, saatler süren halaylar... Yöresel kıyafetli kadınlar, erkekler...
ŞIRNAK’TAN CİZRE’YE
Gelelim Şırnak merkezinin sokaklarına... “Şırnak’ta gezilecek yerler neresi?” sorusunun merkezde pek cevap vermek mümkün değil... İsmetpaşa Mahallesi’ndeki İsmail Barınç Evi, Ali Han Ağa Evi (Uysal Evi), Muhammed (Mehmed) Ağa Sor Kasrı, Süleyman Ağa Kasrı; Gazi Paşa Mahallesi’ndeki Osman Ağa Kasrı, Aydınlık Evler Mahallesi’ndeki Mehmet Ağa Sor Kasrı dışında görebileceğiniz başka tarihî yapı bulunmuyor merkezde. Bu beklentinizi karşılamak için Cizre’ye gitmelisiniz. Ama yolunuzun üzerinde uğrayabileceğiniz yerler de var:
Şırnak-Cizre karayolunda yaklaşık yirmi beş kilometre ilerledikten sonra Kavuncu köyüne giderseniz Kavuncu Köyü Kilisesi ve Kavuncu (Naniv) Hanı’nı; anayolun otuzuncu kilometresinde ise hemen solundaki Hanı Grabe mevkisinde Yıkık Han’ı görebilirsiniz.
Merkeze otuz beş, Cizre’ye ise yirmi dakika mesafede ise Kasrik kasabası bulunuyor. Halk tarafından mesire yeri olarak da kullanılan Kasrik Boğazı içinde çeşitli yapı kalıntıları mevcut... Bu kalıntılardan doğal kaya üzerinde, bir niş içinde, at üstünde ilginç bir insan figürü kabartması yer alıyor. Güneş Deresi üzerindeki Kasrik Köprüsü’nün üç kemer gözünden ikisi sağlam ama üçüncü göz kısmen yıkılmış. Tarihî köprünün batısında kurulan Kasrik Değirmeni, asıl değirmen yapısı, su kanalı ve kulesinden ibaret... Yine Kasrik’te Meşe içi- Akçay yolu üzerinde “Değirmen I” ve “Değirmen-II” isimli iki değirmen daha bulunuyor.
MERKEZDEN BÜYÜK İLÇE CİZRE
Yirmi dakika sonra Cizre’desiniz. Hem merkezinden daha büyük hem de nüfus artış oranı en yüksek (yüzde 2,90) ilçe olan Cizre, merkezde yaşayanların da arada sosyalleşmek için gittiği ilçesi... Kafe ve mağaza sayısı da merkezden daha fazla... Dicle Nehri kenarında yemek yiyebileceğiniz mekânlar var. İnsanları sıcakkanlı olsa da sizi misafir etmek için yarışsa da ilk başta delici bakışlarla karşılaşabilirsiniz. Yaşayanlar biraz tozundan şikâyetçi ama hepsi Cizre’nin il olması gerektiği konusunda hemfikir... Sokaklarda satılan ekmek arası tatlıları meşhur... Burada da tiyatro, konser gibi etkinlikler için beklentiyi çok yükseltmeyin zira bu açıdan Cizre de mahrumiyet bölgesi... Ama neyse ki bir sineması var. Bunlarla yetinmeyenler çareyi Mardin’e, Antep’e, Diyarbakır’a gitmekte buluyor. Cizre, Şırnak’ın en tarihî yeri aynı zamanda...
Dağ Kapı Mahallesi’nde, şehrin batısındaki sur kalıntılarının üzerine inşa edilen Kırmızı Medrese, Cizre Beyliği döneminde (14. yüzyıl) II. Han Şeref Bey tarafından, adından da anlaşılacağı üzere kırmızı tuğlalardan yaptırılmış. Dönemin bölge âlimlerinin yetiştiği yükseköğrenim kurumu görevi üstlenmiş. Medresenin güney cephesinin ortasında, ters kubbeli yapıda Şeyh Ahmed El-Cezeri’nin türbesi bulunuyor.
Yine aynı mahalledeki Mem-u Zin isimli medrese ise 840/1437 yılında Emir Abdal (Abdullah) ibn Abdillah Seyfettin Bohti tarafından yaptırılmış. Yapıdan günümüze mescit, türbe, bir medrese hücresi, avluya geçişi sağlayan giriş ünitesi ve bir eyvan gelebilmiş. Medresenin doğu ve batı kanadındaki hücrelerin sadece temel kalıntıları günümüze ulaşabilmiş.
Tabii Nuh Peygamber Cizre’ye yerleşir de camisi olmaz mı? Hz. Nuh Cami’nin ikinci kat kısımları zamanla yıkıldığından onarımlar yapılmış, düz beton atılmış ve aslından saptırılmış. Nuh Peygamber’in mezarı, restore edilen caminin bodrum katında... Ayrıca Silopi merkeze iki kilometre uzaklıktaki Birlik (Cuma) köyünde de Nuh Nebi isimli bir cami ve medrese bulunuyor.
Ulu Camii, Cizre’nin İslam’ı kabul etmesiyle 639 yılında kiliseden camiye çevrilmiş. Abbasiler döneminde ise yıktırılıp onarıma alınmış. 1160 yılında Cizre Beyi Baz Şah’ın oğlu Al Sencer tarafından yeniden yaptırılmış. Cami kapılarında Ebul-İz’in yaptırdığı ünlü ejder figürlerinden biri ve eşsiz bir el işçiliğine sahip ahşap kapısının tunç kapı tokmağı İstanbul Türk ve İslam Eserleri Müzesi’ne götürülmüş. Kapı tokmağının diğer teki ise 1969 yılında yerinden sökülerek çalınmış ve günümüzde Kopenhag David Samling Müzesi’nde sergileniyor.
İlçenin sokaklarında dolaşırken göreceğiniz Cizre İç Kale duvarları, Cizre Kalesi ve Cizre Tarihî Mezarlığı, kendinizi farklı bir atmosferde hissettirebilir. Yine Cizre’deyken Ebu’l-iz El Cezeri Türbesi’ni, Hamidiye Kışlası’nı, Yafes Köprüsü’nü, Deşti Akabin Köprüsü’nü, Bürücek Köprüsü’nü, Sitti Nefis Pınarı’nı, Ensari Evi’ni, Katip Yusuf Evi’ni, Abdaliye Medresesi’ni, Mehmet Ağa Kasrı’nı ziyaret edebilirsiniz.
İDİL
En büyük ilçeden nüfus artış oranı en düşük (yüzde -0,79) ilçesine, İdil’e geçelim. Süryaniler’in binlerce yıllık yerleşim yeri İdil’de 1964’e kadar Müslüman bir tek kişinin bulunmadığı söyleniyor. Günümüzde ise Süryaniler yok denecek kadar az... İlçedeki Meryem Ana Kilisesi Antakya’daki Aziz Piyer Kilisesi’nden sonra Anadolu’daki ilk kilise olarak kabul ediliyor.
Mor Dodo, Mor Eseyo, Mor İsminu, Çar Derii (Dört Kapı), Mor Kavmi, Mor Tuğma, Mor Şalito, Mor Aday, Mor Melke, Öğündük Mor Yakup kiliseleri; Mor Barsavmo Manastırı diye liste uzayıp gidiyor.
Aladino Kasrı’nın bulunduğu İdil’deki Havindi Kaya Yerleşimleri ise ilçe merkezinin yirmi dokuz kilometre uzaklıkta... Toplam otuz yedi kaya yerleşmesi tespit edilmiş.
SİLOPİ
Silopi de Cizre gibi Şırnak’ın gelişmiş ilçelerinden, bunda Habur Sınır Kapısı’na yakınlığının payı büyük elbette... Yine Cizre gibi nüfusu, merkezden fazla; 150 bine yaklaşmış durumda ve kafesi, restoranı da daha fazla...
Silopi belediye binasının doğusunda yer alan ve ağaçlarla kaplı Yeşiltepe Höyüğü, tellerle çevrilmiş ve park alanı olarak kullanılıyor. Höyüğün tepesine merdivenle çıkılıyor ve düz bir yüzey hâline getirilen bu tepede oturma yerleri bulunuyor. Höyüğün yamaçlarındaki yüzeyde de MÖ 2000’li yıllara ait olabileceği tahmin edilen seramik parçaları açıkça görülüyor.
Süleyman Ağa Kasrı, Telli Oğlu Kasrı, Şerif Cami, Mor Şumuni Kilisesi ile Görümlü Köprüsü, Birlik Köyü Taş Köprü de Silopi sınırlarında...
ULUDERE
Uludere’nin nüfusunun çoğu kırsalda yaşıyor. Dağlık yapısı nedeniyle tarım alanları oldukça dar ve halkın ana geçim kaynağı küçükbaş hayvancılığı... Avaspi Beyazsu, Tanin, Meydan, Sarı Ziyaret, Şive, Sapaca, Serêrö, Tôrison, Soro Höne, Meydan Belek gibi yaylaları ve balıyla meşhur... Geramon Kilisesi, Mir (Cencekir) Kalesi ve su taşkınlarından dolayı batı yan duvarı tamamen yıkılan Beyaz Köprü de Silopi’de...
Uludere, yakın tarihimizde (2011) TSK’nın savaş uçaklarının bombardımanı sonucu on dokuzu çocuk, otuz dört sivilin katledilmesiyle anıldı. Roboski, yani diğer adıyla Ortasu, Uludere’nin köyü...
GÜÇLÜKONAK
Güçlükonak, Şırnak’ın en küçük ilçesi... Sadece 12 bin 120 nüfusa sahip... İlin en çok ziyaret edilen Belkısana Kaplıcası ve Finik Kalesi, bu ilçenin sınırlarında... Dicle Nehri kenarında, Düzova ve İdil Hendek köyleri karşısındaki kalede Asur ve Gudilere ait kabartma heykeller bulunuyor. Su sarnıçları, kayadan oyulmuş evler, gizli su merdivenleri en önemli eserler... Dünyaca ünlü şair ve mizahçı Feqiye Teyran, bu kalenin medresesinde yüzlerce öğrenci yetiştirmiş.
Damlarca köyündeki cami, halk arasında Feqiye Teyran Medresesi olarak biliniyor. Feqiye Teyran’ın asıl adı Muhammed ancak kuşlarla konuştuğu rivayeti üzerine yaşadığı dönemde ve sonrasında halk arasında Feqiye Teyran (Feqiye, medrese talebesi anlamına geliyor) şeklinde isimlendirilmiş. Bölgede çeşitli kalıntılar ve mağaralar da bulunuyor.
BEYTÜŞŞEBAP
Beytüşşebap’ın nüfusu ise, Güçlükonak’tan az fazla... Arapçadan gelen ismi “gençlerin evi” anlamına geliyor. Halkın geçim kaynağı hayvancılık, koruculuk ya da esnaflık... Bizzat belediyenin internet sitesinden aktarıyorum: “İlçe merkezinin toplumsal yapısı ‘soyad’ durumuna göre kabile şeklindedir. Köyler ise aşiret durumuna bağlıdır. Köylerde dört aşiret vardır:
"Jirkan (Jirki) Aşireti (11 köy)
Mankuran Aşireti (3 köy)
Gevdan Aşireti (8 köy)
Grevyan Aşireti (1 köy)”
Dağlar arasındaki, yeşillikler içindeki, muhteşem Faraşin Yaylası’nı, Zümrüt Dağı Kaplıcası’nı barındıran “Bu ilçe Avrupa’da olsaydı nasıl bir yer olurdu?” diye insan hayal etmeden duramıyor. Sadece Beytüşşebap mı? Tüm Şırnak, doğa sporları açısından cennet olabilecek bir yer... Şimdilik insanlar bu doğal güzellikleri uzaktan seyretmekle yetinmek durumunda... Sonuçta batıdaki gibi kafanıza göre “İstediğim yere yürürüm.” diye bir şey yok. Roboski’de yaşananların tekrarlanmayacağının da garantisi yok. Şırnak’ta kocaman bir “ŞIRNAK” yazısı var ve altında “Burada herkes hayat bulacak” yazıyor. Sormadan edemiyorum: Şırnak ne zaman hayat bulacak?
Serpil Kurtay Kimdir?
1978 yılında Almanya’nın Esslingen kentinde doğdu. İlk, orta ve lise eğitimini Bilecik’te tamamladıktan sonra Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden 1999 yılında mezun oldu. 1995-2003 yılları arasında Evrensel Gazetesi’nde muhabir, istihbarat şefi ve haber müdürü olarak çalıştı. Ardından on altı yıl Beşiktaş Jimnastik Kulübü’nün dergisinde editörlük ve genel yayın yönetmenliği görevinde bulundu. Çeşitli dergilerde yazarlık, kitap editörlükleri yaptı, yayın süreçlerinde görevler aldı. Hâlen kitap editörlüğüne, Antalyaspor Kulübü’nün dergisinde ve Gazete Duvar’da da yazılarına devam ediyor.
Adana’ya gidek mi? Şalvarından giyek mi? Kebabından yiyek mi? 15 Mayıs 2024
Tencerem var, tavam var, Antepliyim havam var 17 Nisan 2024
Balığın esir düştüğü yer: Balıkesir 03 Nisan 2024
Ne Diyarbakır anladı beni ne de sen, ne çok sevdim ikinizi de bilsen 20 Mart 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI