YAZARLAR

Sisi’yi kardeş yapan nedir?

Erdoğan’ın kafasındaki normalleşme modelinin Şam’da karşılığı yokken Sisi ya da diğer Arap liderlerinin Esad’ı etkilemesi mümkün değil. Ayrıca Sisi’den Mısır’da devirdiği siyasi çizginin Suriye’de iktidara gelmesi için katkı umuyorlarsa bundan şimdiye kadar yaşananlardan hiçbir ders almadıkları sonucu çıkar. Sisi’nin ikili ilişkilerden söz ederken Mustafa Kemal Atatürk’ü referans alması siyasal İslamcı gündem karşısında nerede durduğunu göstermiyor mu?

“Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır.”

Sezai Karakoç’un ‘Ey Sevgili’ şiirinden bir mısradır bu; Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın çok sevdiği, hep okuduğu... 2011’deki Arap Baharı’ndan bu yana nice “yenik gemiler” geçti bu mısraya değen; zaferi değil hezimeti büyüten!

ABD’nin Erdoğan’a verdiği Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) Eş Başkanlığı ve Türkiye’ye biçtiği ‘model ülke’ rolü yelkenleri şişirmiş, Arap Baharı ile hevesler köpük saçmış ve sözde ‘Şii Hilali’ne karşı Müslüman Kardeşler eksenine yatırım yapılmıştı. Lakin türbülansa giren ülkelerin hiçbirinde hesap tutmadı. Hassaten Mısır’da Müslüman Kardeşler iktidarının Savunma Bakanı ve Genelkurmay Başkanı Abdulfettah el Sisi, 3 Temmuz 2013’deki popüler darbeyle Erdoğan’ın ilk kâbusu oldu. Kahire’de Müslüman Kardeşler’in bastırıldığı Rabiat’ul Adeviyye Meydanı’na atfen Rabia (dört parmak) işareti ‘darbeci’ Sisi’yi telin için kullanılırken iç siyasete de malzeme yapıldı. Sonradan AKP-MHP ortaklığının ruhuna uygun olarak "Tek millet, tek devlet, tek bayrak, tek vatan" diye dönüştürülse de Rabia simgesi, Sisi ile öpüşme faslına geçilirken masadan kayboldu. Alışkanlık olarak Erdoğan’ın eline yerleşse de bağlamını yitirdi.

***

İki tarafın ihtiyaç duyduğu bir durum olmakla birlikte normalleşme, Erdoğan’ın ‘U’ dönüşleri sayesinde oldu. Sisi, Türkiye’de üslenen Müslüman Kardeşler’in fişinin çekilmesi dahil pek çok taleple ilgili olarak temin edildi. ‘İtibarlı yalnızlık’ avuntusundan ‘itibarsız çokluğa’ geçilirken mısrayı “Yenilgi yenilgi büyüyen bir hezimet vardır” diye güncelleseler yeridir.

Ne çok hesap vardı, izlemek zorunda olanlara saç baş yolduran; Sudan’ın Sevakin Adası’nda üs kurup Kızıl Deniz’in yeni Osmanlısı olmak vardı; Libya’da Mısır destekli doğu güçlerini silip Kuzey Afrika’dan büyük bir kapı açmak vardı; ‘Mavi Vatan’ safsatasıyla Doğu Akdeniz’de ‘şer ittifakı’nı bozmak vardı; Suud-Emirlikler-Mısır ekseniyle kapışarak Aden’den Körfez’e kadar herkese ‘döndük’ demek vardı. İhtiraslar, kifayetsizliklerle kursaklarda kaldı.

***

Sadede gelirken reel politika kendini dayattı; çıkarlar yeniden tanımlandı. ‘U’ dönüşlerini itibarlı kılmak için edilebilecek bir sürü laf var elbette. “Ulusal çıkarlar” denilince akan sular duruyor; yeni sayfayı açana, eskisinin hesabı da sorulamıyor.

“Yunanistan ve Güney Kıbrıs lehine gelişen enerji denklemini bozmak ve deniz yetki alanlarını belirlemek için Mısır’la normalleşmek önemli.” Rezil rüsva çarkları anlamlandıran en sihirli cümle bu. Bölünmüş Libya’nın bir parçasıyla yapılan deniz yetki alanları anlaşması bu denklemi bozmamış mıydı? Mehteran havasında ilan edilen bu değil miydi?

Evet, bozulan bir şey vardı; Mısır bir misilleme hamlesiyle Yunanistan’la kısmi deniz yetki alanları anlaşması imzalayarak Ankara-Trablus anlaşmasını suya düşürmüştü.

Fakat normalleşirken de Mısır’ın, Yunan ve Rumları üzerek Ankara’nın istediği oyuna gireceği sanılıyor. Ham hayal. Muhtemeldir ki Türkiye ile Mısır arasında nizasız bir boylamda kısmi bir anlaşma olacak ve Türkiye, Libya’da kendi ayağına sıktığıyla kalacak. Mısır, Türkiye için Yunanistan ve Kıbrıs Rum Yönetimi’ni üzmeyecek.
İki ülkenin karşı karşıya geldiği Libya’da ise mevcut tablo hem Ankara hem Kahire açısından oldukça karmaşık. Haliyle taraflar el yükseltmeden çıkarlarını korumaya odaklanıyor. Libya’da bölünmüşlük giderilip ortak bir yönetim tesis edilinceye kadar Trablus’ta geçiş dönemi hükümetleriyle imzalanmış stratejik anlaşmaların geleceği yok. Anlaşmaların meşruiyeti tartışmalı. Kahire, Türkiye’nin hesaplarıyla ilgili çekincelerini masada tutmaya devam ederken gelecekte birleşik Libya’nın Mısır’ı yok sayamayacağını düşünüyor. Sonuçta büyük bir sınır komşusu. Sisi, Erdoğan’la basın toplantısında Kahire’nin hassasiyetlerinin değişmediğini ortaya koydu. "Seçimlerin yapılması, güvenliğin sağlanması ve silahlı güçlerin ülkeden ayrılması Libya'nın geleceği için önemli bir husustur" dedi. Ankara izlediği politika ile seçim sürecini sabote eden tarafların işini kolaylaştırdı. Burada çekilmesi istenen yabancı güç için de ilave tarife gerek var mı? Sisi başarılı bir şekilde lafı gediğine oturtmuş gözüküyor.

Müslüman Kardeşler’e gelince; istikşafi görüşmeler sırasında güven inşa edici önlem olarak İstanbul’dan yayın yapan Mısırlı muhalifler susturuldu. İddialara bakılırsa Sisi’nin ziyaretinden hemen önce muhaliflere ‘misafire karşı olumsuz tutum olursa sınır dışı işlemi yapılacağı’ yönündeki uyarılar yapıldı. Bu adımlar nedeniyle Müslüman Kardeşler meselesi, Kahire’nin “Tamam bitti bu iş” diyerek rafa kaldıracağı basitlikte bir dosya değil. Sisi, Müslüman Kardeşler konusunda tetikte olmaya devam ediyor. Belli ki Sisi şimdilik ikili çıkarlar gözetildiği sürece Erdoğan’daki yüksek pragmatizme güveniyor. Tabii Türkiye ile yeni sayfanın Müslüman Kardeşler’e de şefkat kapısını açacağı yönünde beklentiye kapılanlar oldu. Müslüman Kardeşler’in Londra ayağı geçen ay 10 ya da 15 yıl boyunca siyasi faaliyetlerden çekilme karşılığında tutuklu örgüt üyelerinin bırakılmasını isteyen bir uzlaşma önerdi. Şark’ul Evsat’a göre Mısırlı siyasetçiler örgütün tutarsız sicilinden hareketle girişimi reddetti. Daha önce birkaç kez hapisteki üyeler, örgütle bağları koparmaya hazır olduklarını belirtip devletten af dileyen mektuplar yazmıştı. Sisi’nin ziyaretinden önce de bu tür bir deneme oldu. Hiçbiri karşılık bulamadı. Erdoğan da bu tür bir teklifi “Kardeşim Sisi” diyerek kabul ettiremez.

***

Belli konularda güvensizlikler olsa da taraflar çıkarların nerede olduğunu yeniden tanımlama gereği duyuyor. Çıkarları buluşturma ihtiyacı normalleşmenin harcı haline geliyor.

Her şeyden önce siyasetin kibrine ‘emri vaki’ yaptıran şey çıkarlardır. Ticaret erbabı başından beri siyasi krizi fazla üzerine almadı. Türk firmalarının Mısır’daki yatırımları istikrarlı bir şekilde artıyor. Nedeni basit: Üretim maliyetleri düşük, teşvikler yüksek, Mısır’da üretilen malı farklı kıtalara satmak avantajlı.

Sözgelimi yabancı yatırımcıların Mısır’ın Nitelikli Sanayi Bölgeleri’nde (NSB) ürettiği mallar ABD'ye kotasız ve gümrüksüz sokulabiliyor. DEİK’e göre sayıları 15’i bulan NSB’ler özellikle tekstil, hazır giyim, deri, yiyecek-içecek alanlarında faaliyet gösteren Türk firmaları için oldukça cazip. ABD’ye gümrük muafiyetlerinde iki koşul var: Yerli girdi oranı yüzde 35 ve İsrail'den girdi oranı yüzde 10.5 olmalı. Bunun dışında Mısır’ın Ortadoğu ve Afrika'dan 7 ülkenin yanı sıra AB ve MERCOSUR ile Serbest Ticaret Anlaşması mevcut. Ayrıca Mısır, Doğu ve Güney Afrika Ortak Pazarı (COMESA), Büyük Arap Serbest Ticaret Bölgesi (GAFTA), Pan Arap Serbest Ticaret Bölgesi (PAFTA) üyesi. Gümrük duvarlarını yıkan ya da aşındıran bu anlaşmalar Mısır’ı yabancı yatırımcılar için önemli bir ihracat kanalı yapıyor. Mısır’ın iç pazarı da oldukça büyük. Türk şirketlerinin Mısır’a demir atmasının nedeni bu. Bu durum siyasi alanı da yumuşatıyor.

Normalleşmeyi teşvik eden başka katalizörler de var. SİHA’lar ve savunma sanayii ürünleri bunların başında geliyor. Mısır’ın Rönesans Barajı nedeniyle savaşın eşiğine gelen Etiyopya’ya giden Türk SİHA’ları, Kahire’yi de aynı silahları edinerek denge kurma arayışına itti. Mısır’dan askeri bir heyet geçen mayısta Baykar ve TAI'yi ziyaret etmişti.

Ayrıca Etiyopya’nın Somaliland’de deniz üssü kurma girişimi Somali’de üslenen Türkiye ile Kahire’nin çıkarlarını örtüştürdü. Türkiye, Etiyopya ve Mısır’la ilişkileri iyi kalibre etmek durumunda. SİHA satışı kızıştırıcı olsa da aynı zamanda ilişkileri dinamitleyebiliyor. Mısır’ı sıkıştırmak için Etiyopya ile ilişkileri üst seviyeye çıkartan Türkiye şimdi tersini yaparsa Afrika’nın en büyük kapılarından birini kaybedebilir. Beri tarafta Mısır, Etiyopya’nın Somaliland hamlesine karşı Somali ile askeri işbirliğine gidiyor. Bu da Türkiye’nin Mogadişu’daki askeri varlığını dengeleme potansiyeli taşıdığı için Ankara’yı kasabilir.

Enerjide ortaklık bir diğer katalizör. Türkiye Rusya’ya uygulanan yaptırımların gölgesinde Mısır’dan LNG alımını artırmak suretiyle kaynak çeşitlendirmeye bakıyor. Fakat Doğu Akdeniz’de denklemin yeniden kurulması, ‘Katil Sisi’den ‘Kardeşim Sisi’ye geçişten çok daha fazlasını gerektiriyor.

Ulaşım güzergahlarında yaşanan sıkıntılar karşısında Mersin ile İskenderiye arasındaki RO-RO hattının yeniden açılması hedefi bir diğer katalizör.

***

Arap basınında ‘tarihi ziyaret’ vurgusu yapılıyor. Buradan Sisi’ye bir zafer payesi çıkıyor. Bu normalleşme bölgesel konularda iki ülke arasındaki diyalogu artırabilir. Fakat Erdoğan’ın dediği gibi pek çok konuda Kahire ile Ankara’nın tutumlarının örtüştüğü farazi bir çıkarım. Erdoğan, Suriye ile yeni sayfadan bahsederken Sisi’den de katkı bekliyor olabilir. Erdoğan’ın Kahire ziyaretinde Sisi’den arabuluculuk istediği öne sürülmüştü. Aynı beklenti Suudi Arabistan ve BAE ile normalleşme sonrasında da oluşmuştu. Erdoğan’ın kafasındaki normalleşme modelinin Şam’da karşılığı yokken Sisi ya da diğer Arap liderlerinin Esad’ı etkilemesi mümkün değil. Ayrıca Sisi’den Mısır’da devirdiği siyasi çizginin Suriye’de iktidara gelmesi için katkı umuyorlarsa bundan şimdiye kadar yaşananlardan hiçbir ders almadıkları sonucu çıkar. Sisi’nin ikili ilişkilerden söz ederken Mustafa Kemal Atatürk’ü referans alması siyasal İslamcı gündem karşısında nerede durduğunu göstermiyor mu? ‘Kardeşim Sisi’ye dönüş koşullar ileri sürerek olmadı; ‘Kardeşim Esad’a dönüş de başka türlü olmayabilir.


Fehim Taştekin Kimdir?

İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1994’te başladı. Yeni Şafak, Son Çağrı, Yeni Ufuk, Tercüman, Radikal ve Hürriyet gazetelerinde çalıştı. Muhabirlik, editörlük ve dış haberler müdürlüğü yaptı. Ajans Kafkas’ın kurucu yayın yönetmeni olarak Kafkasya üzerine çalışmalar yürüttü. Kapatılıncaya kadar İMC TV’de “Doğu Divanı”, “Dünya Hali” ve “Sınırsız” adlı programların yanı sıra MedyascopeTV ve +GerçekTV’de dış politika programları yaptı. BBC Türkçe’nin analiz yazarları arasında yer alıyor. Al Monitor ve Gazete Duvar’da köşe yazılarına devam ediyor. Kafkasya ve Orta Doğu üzerine saha çalışmaları yürüttü. “Suriye: Yıkıl Git, Diren Kal”, “Rojava: Kürtlerin Zamanı” ve “Karanlık Çöktüğünde” adlı kitaplara imza attı.