Siyaset ya da pisuarın zaferi
Wilson’ın “Demokrasi için güvenli bir dünya yaratma” sloganıyla Almanya’ya savaş açma kararını Washington’da Amerikan Kongresi’ne sunduğu gün, New York’ta bir mağazadan alınıp üstüne atılan rastgele imza ile 1917 tarihi kaydedilerek Bağımsız Sanatçılar Sergisi’ne gönderilen pisuar ise aslını pek gören–bilen olmasa da fotoğraftan anında tanınıyor. Dahası, kimse onu pisuar olarak görmüyor.
Bir pisuarın bir devlet başkanından daha ünlü, daha tanınmış olması nasıl açıklanabilir?
Üstelik sıradan, meçhul bir devletten ve başkanından değil, 20. yüzyılı biçimlendiren Amerikan devlet başkanından söz ediyoruz: Nisan 1917’den başlayarak Amerikan toplumuna, ardından ilk dünya savaşına, onun da ardından dünyanın gidişatına yön veren klişe deyişle “Amerikan yüzyılı”nın, başka bir yorumla da küreselleşmenin temellerini atan Woodrow Wilson’ı tanıyan bilen, adını anan yok bugün.
Wilson’ın “Demokrasi için güvenli bir dünya yaratma” sloganıyla Almanya’ya savaş açma kararını Washington’da Amerikan Kongresi’ne sunduğu gün, New York’ta bir mağazadan alınıp üstüne atılan rastgele imza ile 1917 tarihi kaydedilerek Bağımsız Sanatçılar Sergisi’ne gönderilen pisuar ise aslını pek gören–bilen olmasa da fotoğraftan anında tanınıyor. Dahası, kimse onu pisuar olarak görmüyor. Her ne kadar düzenleyici kurulca reddedilmiş olsa da, sergiye gönderildiği anla anılıyor; Çeşme olarak görülüyor.
Pazar günü burada yayımlanan Sanat-Siyaset Ortaklığı yazısıyla Duchamp pisuarı Çeşme–ABD devlet başkanı Wilson tanınırlık düzeyini bir kez daha test etmiş olduk. Yazıda kullanılan görsellerden Çeşme çoğunluk için malum, Wilson ise meçhuldü. Test başka alanlarda da yapılıyor. Örneğin 2004 yılında Tate Gallery’nin beş yüz uzmanın katılımıyla gerçekleştirdiği soruşturmada da Çeşme, “modern sanatın en çok iz bırakan, en önemli yapıtı” seçilmişti. Aynı soruşturma bugün yinelense, büyük olasılıkla sonuç değişmeyecek.
Aynı soruşturma 20. Yüzyıl siyaseti için yapılsa, Wilson öne çıkar mı, şüpheli. Oysa pisuarı baş aşağı çevirip Çeşme’ye ve sanat yapıtına çeviren Duchamp’ın yarattığı etki ve edindiği şöhrette yararlandığı araçlar, yöntemlerle Wilson’ın siyasal pratiğindekiler, fazlasıyla benzeşlik gösterir. İkisi de öncelikle “algı” üzerinden çalışıyor. Çeşme ve üreticisini, sahibini şimdilik bir yana bırakıp onun gölgede bıraktığı Wilson’a bakalım bu kez.
Bizde şimdilerde yeniden ısınan fikri iktidar üretiminin öncü ve özgün isimlerinin başında geliyor kendisi.
RIZA ÜRETİCİLERİ İŞBAŞINA
2 Nisan 1917, Amerikan ve dünya tarihinde temel dönüm noktalarından birini oluşturur.
Kasım 1916’da başkanlık seçimleri yapılmış ve 1912’den beri Başkanlık koltuğunda oturan Woodrow Wilson, “Zafersiz Barış” sloganıyla, savaş karşıtı propagandayla koltuğunu korumuştu. Ne var ki sadece altı ay sonra tam tersi bir karara imza atıyor, bu kez “demokrasi için güvenli bir dünya yaratma” sloganıyla Dünya Savaşı için ordularını Atlantik ötesi cepheye sürüyordu. İlke sahibi birkaç isim dışında savaş kararı oybirliği denecek çoğunlukla alınmıştı.
Wilson, akademisyen kökenli olsa da tam anlamıyla profesyonel bir yönetici.
1902–1910 yıllarında Amerika’nın önde gelen üniversitelerinden Princeton’da rektörlük yapmış. 1910’da New Jersey valiliğine aday olup seçilmiş, iki yıl sonrasında da devlet başkanlığını kazanmış. İkinci dönem için seçilen ikinci ABD başkanı. Kendisi gibi profesyonellerle çalışıyor.
Örneğin savaş onayı alır almaz yeni bir birim oluşturuyor: Halkı Bilgilendirme Kurulu. Aslında bu, seçim kampanyasını yürüten -“zafersiz barış” sloganını da üreten- tanıtım ekibinin “devlet kurumu” haline getirilmesidir.
Başında gazeteci George Creel’in bulunduğu kurulda iki genç isim dikkat çeker: Walter Lippmann ve Edward Bernays. Gazeteci kökenli, eli kalem tutan Lippmann o tarihte 28, Bernays 26 yaşındadır. O sıralar adları pek bilinmeyen bu iki gencin dünyaya, topluma, insana bakışlarındaki ana esin kaynağı ise Sigmund Freud’dur.
Görüşleri dönemin bilim çevrelerinde kuşkuyla karşılanan Freud, Bernays’ın hem baba hem ana tarafından akrabasıdır. Her ne kadar Eylül 1909’da davet edildiği Clark Üniversitesi’nde beş konferans verse de Amerika’da neredeyse hiç tanınmamaktadır. İleriki yıllarda yeğen Bernays, kitaplarının çevirisi ve yayınıyla birlikte onun Amerika’da tanıtımını üstlenmenin ötesinde, psikanalizi pazarlamanın, iletişimin odağına taşıyacaktır.
Wilson sonrasındaki başkan Coolidge’e, Eisenhower’a da hizmet veren Bernays siyasetçiler, sanatçılar ve şirketlerin, markaların, ürünlerin tanıtımı, yönetimi, pazarlamasıyla 20. yüzyıl Amerikan toplumunu yönlendiren isimlerin başında gelir. “Halkla ilişkiler” ve “rıza mühendisliği” kavramlarının, pratiğinin yaratıcısıdır. O pratik; kahvaltıdan sigaraya, modadan otomobile insanların ve toplumların yaşam biçimlerini, seçimlerini yönlendirmeye, anti komünizm söylentisiyle başka ülkelerde darbe tezgahlamaya, “muz cumhuriyeti” yaratmaya dek uzanacaktır.
Lippmann ise “kamuoyu” kavramı ve kuramının öncüsü. Bernays, çalışma yöntemini; algılara, cinsellik temelinde bilinçdışına seslenmeyi Freud’a borçluysa, icat ettiği mesleği, kavramları Lippmann’a borçludur. Lipmann 1922’de yayımladığı kitapla Kamuoyu’nun oluşturulmasını, “rızanın imalatı” olarak adlandırmıştır. Bernays hemen onun ardından 1923’te Kamouyunun Kristalleşmesi’ni yayınlayacaktır.
ŞAŞKIN SÜRÜ VE KAMUOYU ÜRETİM MERKEZİ: MEDYA
Lippmann, “insanların davranışlarına akıllarından çok güdüleri yön veriyorsa, içinde yaşadıkları toplumu ve gidişatı anlamaktan acizdirler” görüşüyle hareket eder. Onun ifadesiyle “şaşkın sürü”den başka bir şey değildir toplum. Bir yanıyla Platon’a, bir yanıyla Freud’a dayanan bu bakış, insanların algısının gerçeklerden öte zihinlerdeki imgelerle biçimlendiğini savunur. O halde akıl –ve yetki– sahiplerine; yöneticiler ve ekiplerine düşen, “demokrasi”yi uygulamak değil, onun hayalini, imgesini yaratarak “rıza imalatı”nı gerçekleştirmek, halkın davranışlarını yönlendirmektir.
Wilson ve ekibinin yaptığı da budur!
Lippman, rıza imalatını dört temel ilkeye dayandırır: Denetim–Gizlilik–Yönlendirme–Bilgilendirme.
Elbette ki tüm bu işler kitle iletişim araçları üzerinden gerçekleşecektir. Nitekim, Halkı Bilgilendirme Kurulu’nun hemen ardından 1917’de “casusluk”, ertesi yıl “isyana teşvik” yasaları çıkartılacak, basın ve iletişim kanalları sıkı denetime alınacaktır. Lippmann’ın New York Herald Tribune’deki köşe yazıları yüzlerce yerel yayın organında yeniden yeniden okura ulaşacaktır.
Halkı Bilgilendirme Kurulu bünyesinde yirmi dolayındaki birim oluşturulur. Kurul’un lağvedildiği Kasım 1919’a dek, toplam bir buçuk yılda 20.000 köşe yazısının bu birimlerde üretilen haberlere, bültenlere dayandığı açıklanacaktır! Yazarlardan ressamlara, çizerlere, sinemadan dergilere… her alanda etkin bilgilendirme, rıza imalatı yürütülmüştür.
Sonuç: Barışa oy veren, toplum ve temsilcileri savaşa çevirmiştir rızasını. Paris Barış Görüşmeleri’nde savaşa son veren, demokrasi kahramanı olarak masaya oturan Wilson, “kurtarıcı” olarak Amerika’nın ötesinde Avrupa’nın –ve bir kısım Osmanlı aydının– gönlüne taht kurmuştur. 1919 Nobel Barış Ödülü’nü almıştır.
***
Gelin görün ki bugün pisuar var, o yok.
Neden?