YAZARLAR

Siyasetin meydan savaşları ve Akşener'in üçüncü yol çağrısı

Akşener, gerçekten iktidar blokunu küçültmeyi hedef alan bir politika kurguluyorsa sivil toplum örgütleri ve özellikle bağımsız kadın örgütleriyle ilişkilerini gevşetmek yerine sıkılaştırmalı. Yeni bir siyasi anlayışın yolu sadece farklı toplumsal kesimleri tanımaktan değil aynı zamanda aynı hane halkının farklı kuşaklarını anlamaktan da geçecek gibi görünüyor.

Milli Mücadele çift yönlü yürütülen bir savaştı. Bir yönüyle işgalcilere karşı silahlı mücadele, diğer yönüyle o zamanki kadronun tercih ettiği isimle İstanbul Hükümetine karşı siyasi mücadele veriyordu. İç içe geçmiş, eş zamanlı iki çatışmanın da başarıyla sonuçlanması sayesinde Cumhuriyet'e ulaşıldı. Bugün de Cumhuriyet'in 100’üncü yıldönümünü karşılamaya hazırlanırken Malazgirt Meydan Muharebesinden Başkomutanlık Meydan Muharebesine kadar askeri zaferleri sahiplenme yarışı siyasetin temel gündemini oluşturuyor.

Erdoğan Malazgirt meydanından yerel seçim kampanyası startı verirken Cumhur İttifak'ını perçinlemeye de özen gösterdi örneğin. Aynı gün Akşener, Afyon’dan Kocatepe’ye çıkan yoldaki bir alandan seslenirken yerel seçim bazında iktidar ittifakını bölmeye çalıştı. İktidarın her zaman muhalefet ittifaklarını bölmek için çalışmasından alınan ilham ya da seçim yenilgisinden çıkarılan dersle Cumhur İttifakı'nı bölme girişimiydi, Akşener’in tüm partilere seslenişi. Tüm partiler diyerek ama özellikle AKP ve MHP isimlerini zikrederek, yerel seçimlere ayrı ayrı girilmesi çağrısı, iktidar bloğunu bölme politikasıydı. Haftalar öncesinden duyurulup beklenti yükseltilen 25 Ağustos Kocatepe konuşmasının, 90 günlük sessizlikten sonra verdiği en önemli mesaj ve “komşu olalım” çağrısına, bir kere de Akşener’in ağzından cevaptı aynı zamanda. İktidar bloğundan MHP’yi ayırma çabası bir konuşmayla gerçekleşmeyecek kadar önemli bir iş ve esasen politik hamle olarak da isabetli. Ancak bu stratejinin iyi kurgulanıp ince ince işlendiğini gösteren belirtiler, henüz ortada yok. Sadece 29 Ağustos günü bildiğim kadarıyla önceden ilan edilmemiş bir ziyaret biraz düşündürücü. Erdoğan’ın Bahçeli’yi konutunda ziyaret edip 50 dakika görüşmesi olağan dışı değil. Ancak 26 Ağustostaki Akşener çağrısından sonra gelen en anlamlı cevabı, Bahçeli’nin 30 Ağustos kutlama mesajında bulmak, bir gün önceki görüşmeyi biraz daha ilginç hale getirdi. Akşener’in Kocatepe konuşmasındaki siyasette üçüncü yolu ve partisi için bu yeni siyasi anlayışın merkezini hedeflemesi düşündürücüydü. ‘Milliyetçi cephede bir şeyler mi oluyor’ sorusu canlandı zihinlerde. Ki öncesinde Bahçeli’nin komşuluk çağrısı da MHP’nin İYİ Parti’ye yaklaşımında bir değişimin işareti gibiydi.

Neticede Bahçeli 30 Ağustos mesajında Cumhur İttifakı'yla yollarına kararlılıkla devam edeceklerini duyurdu. Gerçi bu siyasi mesajlaşmalar, partililer için biz ölümlülere kıyasla daha farklı, katmanlı anlamlar taşır genelde. Bizler biraz sonradan kavrarız içeriğinin taşıdığı politik yaklaşımı. Bittabi şimdilik milliyetçi cephede, muhalefetten ziyade iktidarın kaderini etkileyecek yeni siyasi anlayışın izlerini bulmak mümkün değil. Ancak ‘siyasette her an her şey değişir’ sözü uyarınca bir gözümüz açık uyuyalım derim. Ve özellikle muhalefet partilerini İYİ Parti'yi ve Akşener’i suçlamaktan çok anlamaya çağırmak yerinde olur. Başarır, başaramaz; hayırlı olur olmaz, bunlar bir diğer bahis ama yeni bir şey denemeye çalıştığını görmekte fayda var.

Meral Akşener’i kızdırmak pahasına medya ilişkilerine dair bir eleştiri de getirmek gerekiyor. Dünya siyaseti artık sosyal medya üzerinden yürümekte. Evet halkla yüz yüze temas toplumsal ihtiyacı görüp doğru politikayı belirlemek için hala tek yol. Ancak bu tek yol kurduğu politikayı geniş kitlelere duyurmanın en önemli araçlarını göz ardı etmeyi gerektirmez. Hele de sözünü duyurmanın tek aracı olan medya ile savaşa tutuşmayı asla haklı çıkarmaz. İyi bir sosyal medya iletişimi gerçekleştirmenin yanı sıra basın yayın organları ve gazetecilerle iyi geçinmek, kendi medyasını yaratmış partiler için bile ihmal edilmez bir ihtiyaçken üstelik. Seçim değerlendirmelerini, öncesinde ve sonrasında seçim yorumlarını beğenmediği yazarlar ve hatta sosyal araştırmacılar için kullanılacak dile dikkat edilmeli. Beğenilmeyen yorumların sahipleri parti için kazanılmaya çalışılmalı. Parti medyaya kendisini daha iyi anlatmanın yollarını bulmak zorunda. Bir tespit olarak Meral Akşener’in ve partisinin, oylarının yükseldiği dönemde kadın hareketiyle ilişkilerinin gelişmekte olduğunu ve ne zaman ki bağımsız kadın hareketi ile ilişki düzeyini durağana çevirip, kıymeti kendinden menkul bir iki isimle sınırlı kaldıysa o zamandan itibaren oylarında gerileme yaşandığı gerçeğini dikkate alması gerekir.

Ben yanılmadıysam, gerçekten iktidar blokunu küçültmeyi hedef alan bir politika kurguluyorsa sivil toplum örgütleri ve özellikle bağımsız kadın örgütleriyle ilişkilerini gevşetmek yerine sıkılaştırmalı. Basınla ilişkilerini de geliştirip güçlendirmeli. 21’inci yüzyılın siyaseti mahalle esnafının görüşlerinden ibaret bilgiyle oluşturulamaz. Beş yaşındaki çocukların bile sosyal medyada yayınlanan belgeselleri izleyerek, okyanus dibinden uzayın kara deliklerine kadar pek çok bilimsel konudan haberdar olduğu bir devirde “sosyal medya kalemşörleri” hafife alınarak siyasette başarı yakalamak mümkün değil. Çarşı, pazar, kent, kasaba, köy gezerek sorunları yerinde tespit etmenin önemini inkar etmek de mümkün değil ancak sosyal medyadan yükselen seslerin de tümüyle ‘sanal sorunlar’ olmadığını görmek gerek. Makul çoğunluğun oyuna talip olanlar, dinledikleri çarşı esnafının örneğin sosyal medyadaki kızı nelerle ilgileniyor, merak edip anlamaya çalışmalı. Gerçekten varsa böyle bir arayış yeni bir siyasi anlayışın yolu sadece farklı toplumsal kesimleri tanımaktan değil aynı zamanda aynı hane halkının farklı kuşaklarını anlamaktan da geçecek gibi görünüyor.


Berrin Sönmez Kimdir?

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.