YAZARLAR

Siz bilmezsiniz, Şeyh bilir!

Ben olsam, durmadan “yerli-milli” derken bin kere düşünürüm. Gelecek kuşaklar nasıl anacaklar, diye. Belki o kadar da uzun sürmez anlamamız, anılmanız.

Kendi ülkenizde kendiniz için, çocuklar için, hatta hayvanlar için, iyilik için şu anda “bir fırsat” görüyor musunuz?

Muhammed Hasan görüyor!

Siz bugün işe gitmeye çalışırken mesela, otobüste, metroda, kalabalıkta “lojistik”in ne kadar harika olduğunu fark ettiniz mi?

Muhammed Hasan fark ediyor!

Siz eve ekmek götürürken diyelim, ülkede “gıda”da harika imkânlar olduğunu biliyor musunuz?

Muhammed Hasan biliyor!

Siz kartınızla borçlanarak yaşarken, ayın sonunu ancak aybaşı gelecek umuduyla getirirken “finansal hizmetler”e büyük ilgi duyuyor musunuz?

Muhammed Hasan duyuyor!

Muhammed Hasan el Suwaidi, Birleşik Arap Emirlikleri ve Abu Dabi’yi yönetenlerin kardeşi, Abu Dabi Kalkınma Holding yöneticisi.

Financial Times gazetesine “Türkiye’de acayip fırsat var. Lojistik, finans, gıda… Varlık Fonu’ndaki şirketlerle ilgileniyoruz” dedi.

Gazete de bu ilginin, BAE’nin elindeki saldırgan paranın Türkiye’deki kırılgan, alıngan ekonomiye ağzının sulanmasından ileri geldiğini, yazmasa da ima etti!

Varlık Fonu’da aslında bu ülkenin ortak varlığı olan ve “yerli-milli politika”nın “yerli ve milli şeyhler”e sunabileceği bazı kuruluşları bilirsiniz:

Botaş, Çay İşletmeleri, Eti Maden, Halkbank, PTT, THY, Türksat, Denizcilik İşletmeleri, TPAO, Ziraat Bankası ve bölgede liman koleksiyonu yapan Şeyler ve Şeyhler için İzmir Limanı!

Sayın Muhammed Hasan’ın ülkemizde en sevdiği yön Almanya’ya 12 saatte ulaşılmasıymış ki siz de ülkenizde sevecek böyle bir dolu yön bulabilirsiniz.

Hoşuma giden bir sözü de, kimseyi kimseden ayırmadan “Türkiye 84 milyon” demesi oldu! Umarım bunu, ülkede “evdeki yüzde 50” dışındakileri, şimdi yüzde 60-70 kadarını “öteki, hain, hadsiz” görebilenlere de söyler.

Eskiden olsa söyleyemezdi.

Çünkü Ankara ile Şeyhler dargındı. Suudi Arabistan, Emirlikler ve Katar gazıyla Suriye’ye dalan Ankara, daha sonra ilk ikisiyle bozuşmuştu.

Fakat ülkesinin seçilmiş siyasetçileriyle, kendi halkının önemli kısmıyla asla barışmayı düşünmeyenler, şimdi parayı gösterenle yurtta iş cihanda barış yapıyor!

Bakın BAE ile nasıl sorunlar vardı ve siz şimdi düşünebilirsiniz, “Yahu ilke nerede? Tutarlılık nerede?” diye. Düşünmeyin. Dereye düştü, inek içti!

1.BAE’nin 15 Temmuz darbesi arkasında olmakla suçlanması

2. BAE’nin ajanlarla PKK’ya destek verdiğine dair suçlamalar

3. BAE’nin Mısır’da seçilmiş “kardeşimiz” Mursi’ye karşı General Sisi darbesini desteklemesi.

Bunlara halihazırdaki iki durumu da ekleyelim:

4. BAE’nin Esad (yoksa Esed miydi) ile kurduğu ilişki.

5. BAE’nin Filistin filan demeden İsrail ile iyi ilişkisi

Şimdi işin daha kritik kısmına gelirsek;

Limanlarınızı isteyen Şeyhler, aynı zamanda bölgedeki en büyük casusluk şebekelerinden birine sahip.

Bu holdingin başkanı Veliaht Prens Tahnun bin Zayed el Nahyan, ülkeyi esas yöneten kişi. İngiliz Askeri Akademisi mezunu. Yani savaştan da, toptan tüfekten de buradaki muhataplarından daha iyi anlıyor!

Casusluktan hele.

Türkiye’de “fırsat” peşindeki Holding, BAE Milli Güvenlik Danışmanı olan, “Komutan” sıfatlı, casus şebekesi yöneten birinin başkanlığında.

Olabilir tabii!

Bu güvenlik ve casusluk ağı, bir zamanlar Baba Bush zamanından başlayarak ABD’nin “terörle mücadele”sinde en önemli isim olan Richard Clarke tarafından yetkinleştirildi ve çok sayıda CIA görevlisi dahil oldu.

Clarke orada “siber güvenlik” harikaları yarattı ve o sayede sıradan halk, potansiyel muhalifler, bölgede uçan kuşlar izlemeye alındı.

Bir zamanlar Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Butros Gali’ye bile, İstanbul varışlı trenin adıyla, “Orient Express-Şark Ekspresi” operasyonunu düzenleyen Şeyh Richard!

Arap halklarının umudu “Arap Baharı”nı öldürmek için seferber olmuş Şeyhlerin has ordusu, özel kuvvetler birliği “Başkanlık Muhafızları” komutanının Avustralyalı General Mike Hindmarsh olduğunu…

Yemen’de, ordudan ve polisten ayrılmış Amerikalı, Avustralyalı paralı askerlerle yapılan katliamlarda adının dolaştığını eklemesek de olur.

Avustralya basınında, ABD’nin ABC kanalında “savaş suçlusu” gibi anıldığını da eklemiyorum.

Belki o da Türkiye’de “büyük fırsat” görüyordur, gücenmesin.

“Dark Matter” adındaki bir kuruluş tarafından yürütülen “Kuzgun Projesi” BAE Şeyhlerinin hem kendi muhaliflerini hem de yabancı liderleri kapsayan “dinleme” operasyonu oldu.

Bu iş için en iyileri, ABD’de gizli servislerinde çalışmış “hacker”ları istihdam ederek.

Belki buradaki “fırsatlar”ı da o şekilde ilk ağızdan öğrenmişlerdir!

Herhalde “yerli-milli” istihbarat kuruluşlarımız da bunları biliyordur! Burada kimleri dinleyip dinlemediklerine de bakıyordur.

Caddelerde koşturan, evlerinize bir şeyler getiren, istismardan istismara sürüklenen kuryelere baktığınızda…

Onların bazısında bile Şeyhlerin gölgesini görürsünüz zaten.

Onları da siz bulun.

Ben olsam, durmadan “yerli-milli” derken bin kere düşünürüm.

Gelecek kuşaklar nasıl anacaklar, diye.

Belki o kadar da uzun sürmez anlamamız, anılmanız.


Umur Talu Kimdir?

Galatasaray Lisesi ve Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü mezunu olan Talu, genç yaşında Günaydın, Güneş, Cumhuriyet, Milliyet ve Hürriyet gazetelerinde önemli görevlerde bulundu. Milliyet Gazetesi’nde Genel Yayın Yönetmenliği yaptı. Milliyet, Star, Sabah ve Habertürk gazetelerinde yıllarca köşe yazıları yazdı. 1996’da Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin (TGC) Türkiye Basın Özgürlüğü ödülünü aldı. 1998 ve 2000 yıllarında TGC Yönetim Kurulu’na seçildi, 2001 yılında TGC Başkan Yardımcısı oldu. 2004 ve 2005 yıllarında yılın köşe yazarı seçildi.