YAZARLAR

Skandaldan doğan skandal bir film (mi?)

"Jeanne du Barry" filminde gözle görülür bir feminist hava, göz alıcı dekorlar, kostümler ve özellikle 'geriye dönmeye' çalışan bir yıldız isim var. Peki başka? Bizce fazla pek bir şey yok!

"Jeanne du Barry" filmi, 2023 yılında Cannes Film Festivali'nde açılış filmi (yarışma dışı) olarak gösterilmeden önce bile ciddi polemikler ve protestolar yarattı. Filmin yönetmeni (ve başrol oyuncusu Maiwenn, kuşkusuz kendini sinemada daha önce birçok kez kanıtlamış, daha çok kişisel ve biraz 'alternatif' tarzda yapımlar çıkarmış olmasına rağmen özellikle Fransız sinemaseverlerin dikkatini çekmiş bir yönetmen ve oyuncu.

Cannes Film Festivali gibi dünyanın en önemli festivallerinden birinin tepki yaratmış, tartışmalara yol açmış, hatta belli ölçülerde skandal yaratmış filmlere zaman zaman seçkisinde yer vermesinden daha doğal bir şey bizce olamaz. Ancak "Jeanne du Barry"nin durumu biraz farklı çünkü her ne kadar Thierry Frémaux’nun (Cannes Film Festivali Başkanı) bu filmi seçkiye katması muhtemelen yedinci sanatın politik değerlere olan ilgisini göstermek gibi bir niyet taşısa da doğal olarak sonucun da beklentinin ve değer kıstaslarının düzeyinde olması beklenir. "Jeanne du Barry" ise sinematografik değerleri ve senaryosundan ziyade yönetmeninin ve oyuncularının birinin özel hayatında yaşadığı skandal olaylarla dikkat çekti. Bilindiği üzere bu film, bir anlamda eski eşi Amber Heard’le yaşadığı olaylı davalardan sonra Johnny Depp’in sinemaya 'dönüş' yaptığı ilk yapım. Aynı şekilde o derece medyatik olmasa da yönetmen Maiwenn’in de başında, bir restoranda Mediapart’ın kurucusu Edwy Plenel’e saldırdığı (!) için devam eden bir davası var.

Normalde bu 'magazin' haberlerini bir filme bağlamak yersiz durabilir ama istesek de istemesek de 'halktan gelerek kralın gözdesi haline gelen bir kadını' anlatan bu 'biopic' film, amacını belli eden ve gerçek hayatta yaşanan skandalların ‘dışında’ ol(a)mayan bir film. "Jeanne du Barry" filminde gözle görülür bir feminist hava, göz alıcı dekorlar, kostümler ve özellikle 'geriye dönmeye' çalışan bir yıldız isim var. Peki başka? Bizce fazla pek bir şey yok!

Gerçek bir karakterden esinlenmiş hikayeye bakacak olursak... 18 yüzyılın son çeyreğinde Jeanne du Barry, hiçbir soyluluk unvanı olmayan, beraber olduğu adam tarafından adeta 'pazarlanan' bir 'kurtizandır'. Önce krallıkta yüksek mevkilere sahip müşterileri olan Jeanne, bir tören sırasında Kral 15. Louis’in dikkatini çeker ve önce onun metresi, sonra da gözdesi haline gelir. Ancak bu 'yükseliş', beraberinde düşmanları, sorunları ve komploları da getirecektir.

YÖNÜNÜ BULAMAYAN FİLM

"Jeanne du Barry"nin asıl sorunlarından biri, filmin ısrarla kendine bir 'kimlik' araması ama hangi yönde ilerleyeceğini bulamaması… Bu yön şaşırması hem sağlam bir olay örgüsü oluşmasını hem krallıkta değişen iç dinamiklerin detaylandırılmasını hem de karakterlerinin derinleşmesini engelliyor.

Örneğin filmin senaryosunun ana öğelerinden biri olan iktidar savaşı, basit bazı tartışmalar, insanların arkasından konuşmalar ve bazı kötü bakış atmalarla veriliyor. Halktan gelmiş bir kurtizanı yanına alarak neredeyse eşi gibi dolaştıran Kral Louis’in göğüs germek zorunda kaldığı zorluklar ve yükselen isyan sesleri ya yeteri kadar geliştirilmemiş ya da sürekli başlangıç noktasına döner gibi tekrarlanıyor, daha doğrusu 'yerinde sayıyor'. Doğal olarak bir krallıkta, kral dokunulmazdır ve onun kararı nihaidir ama başta Jeanne’dan nefret eden kralın kızları olmak üzere hiçbir asilzadenin bu ilişkiyi sekteye uğratmaya çalışmaması hikayeyi ciddi anlamda geriye çekiyor. Seyirci olarak ciddi komplolar, derin entrikalar, güçlü iftiralar beklerken sadece Jeanne’ın Kral'a yakışmadığına dair yorumlar ve onu arkasından 'yaratık' diye nitelendiren konuşmalarla yetiniyoruz. Özellikle film boyunca saldırgan tavırlarından neredeyse bir 'milim' sapmayan kralın üç kızı adeta karikatür haline dönüşüyor.

Filmi izlerken doğal olarak aklımıza başta Laclos’nun klasiğinden uyarlanan "Tehlikeli İlişkiler" (1988) olmak üzere birçok tarihsel yapım geliyor. Belki "Jeanne du Barry"den bu derece üst düzey bir senaryo beklemek biraz abartılı olur ama en azından bu kadar kısır ve kopuk hikayeciklerden fazlasını beklemek de bizce hakkımız!

BİR YABANCI HÜRREM!

Aklımıza gelen bir başka yapım ise ülkemizde büyük başarı kazanan "Muhteşem Yüzyıl" ve Hürrem karakteri oluyor. Gerçekten de "Jeanne du Barry"nin neredeyse 'hiç kimseyken' (gerçi bir ara bir unvan almak için düzmece bir evlilik yapıyor ama) giderek yükselmesi ve İmparatorluk'un başındaki kişinin gözdesi olması Hürrem’in hikayesini anımsatıyor. Ama bizce Hürrem bile daha aktif bir rol oynayıp kralın himayesinde kalmakla yetinmemişti.

Kostümler ve dekorlar açısından bakarsak, film yaklaşık 20 milyon euroluk bütçesinin hakkını veriyor. Gerçekten bütün gösterişli elbiselerden peruklara kadar giden özenli bir sanat yönetimi var. Mekanlar (bir kısmı Versay Sarayı'nda) belli ki döneme en uygun yerlerde, büyük bir emek harcanarak seçilmiş. Ancak bu teknik başarı karakterlere pek bir şey katmıyor. Daha doğrusu birçok karakter o kadar yüzeysel çizilmiş ki giydikleri cafcaflı elbiseler, karakter özelliklerini destekler durumda mı bilmiyoruz. Başka bir deyişle kostümler ve peruklar karakterlere eşlik eden ve güçlendiren aksesuarlardan ziyade adeta asıl karakterler ve ilgi çeken şeyler oluyorlar.

Aslında filmin bütününde gözlemlediğimiz bir şey var, kendisi öyle olmasa bile Maiwenn yönetmen olarak aşırı özgüvenli bir tavır sergiliyor: Karakterlerinde fonksiyonellik psikolojilerinin önüne geçiyor, bazı önemli olaylar fazla açıklama gerektirmez gibi hızlıca geçiştiriliyor. Örneğin Jeanne’ın hafif asi oğlu, bir düello sırasında ağır bir şekilde yaralanıp ölüyor ve Jeanne onulmaz bir acı hissediyor. Ama bu düello kimle, ne için, öldüren kim, hiçbir şey açıklanmamış durumda… Uzun bir süredir beyaz perdede görmediğimiz ve açıkça özlediğimiz Johnny Depp ise kariyerinin en sönük performanslarından birine terk edilmiş bir şekilde. En azından Fransızca konuşması fazla 'kulak tırmalamıyor'! Bunda kuşkusuz uzun süre Fransız şarkıcı-oyuncu Vanessa Paradis’le evli kalmış olmasının da payı var.

Bir de bizce en vahim olan 'ıskalamayla' bitirelim. Başta da değindiğimiz gibi filmde feminist bir duruş var ve bu, başlangıçta takdire şayan bir tutum. Ama hikaye ve dolayısıyla film öyle bir şekilleniyor ki sanki yönetmen ataerkil bir düzenin sarsılmasını değil daha çok bu düzen içerisini girip 'sistemi' kendi çıkarlarına göre kullanmayı destekliyor. Oysa bizce bu filmin 'kalbi' tamamen başka bir yerde atmalı!


Kerem Bumin Kimdir?

1976 yılında Paris'te doğdu. 1994 yılında İzmir Özel Saint-Joseph Lisesinden mezun oldu. 1996-2000 yılları arasında Strasbourg Sosyal Bilimler Fakültesinde (USHS) Tarih ve Edebiyat bölümlerinde okudu. Ardından 2000 yılında İstanbul'a geri dönüp 2004 yılında Bilgi Üniversitesi Sinema/ Televizyon bölümünden mezun oldu. 2004 yılından itibaren çeşitli uzun ve kısa metrajlı sinema filmlerinde ve Belgesel filmlerde yardımcı yönetmen olarak görev aldı. Semih Kaplanoglu'nun 'Süt' adındaki sinema filminin ekibinde yer aldı. Son birkaç yıldır Yunan yönetmen Angelos Abazoğlu ile birlikte, Arte kanalı için Belgesel filmler üzerinde çalışmaya devam ediyor . Gazete Duvar'da sinema filmleri üzerine eleştiriler yazıyor .