Skolastik siyaset
“Kılıçdaroğlu gitti, CHP birinci parti oldu” demek yanıltıcı olur. CHP sandıktan birinci parti olarak çıktı ama o sandığa mührün CHP’ye vurulduğu oyları atan 17 milyon 345 bin 738 seçmenin cümlesi CHP’li olmadı.
Bayram ya, malûm... Kemal Kılıçdaroğlu da arife günü bayramlık ağzını açtı ve galiba hiç olmadığı kadar sert konuştu.
Uğur Dündar’a kızdı Kılıçdaroğlu.
Çünkü Uğur Dündar, geçenlerde Sözcü TV’de 2023 Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle ilgili Kılıçdaroğlu’nu bildik sebeplerle eleştirmiş ve “Kılıçdaroğlu Türk toplumuna çok büyük bir fırsatı kaçırttı. Tarih onu affetmeyecek” demişti.
Kılıçdaroğlu da, bu sözler üzerine, sosyal medya hesabından Dündar’a bir “açık mektup” yazdı. Dündar’ın, geçmişte, 12 Eylül’de, 28 Şubat’ta yaptığı gazetecilik faaliyetlerine ilişkin ağır ithamlarda bulunarak, “Hâlâ 1970’lerde, 80’lerde, 90’larda yaptığınızı yapmaya çalışıyorsunuz” dedi.
Elbette Dündar da kendisine cevap verdi ve “Hırsınız size yalan da söyletmiş” diyerek hakkındaki iddia ve ithamları reddetti.
Farklı yönlere genişleyerek süren yerel seçim sonuçlarına ilişkin tartışmalar en çok da “kazanacak aday” olarak kodladığımız bir mesele üzerinde yoğunlaşıyor. Muhalefet 2023 Seçimlerini neden kaybetti, 2024’te neden kazandı? Bu soruya verilen cevaplar genellikle sığ bir “kazanacak aday” tartışmasının ötesine geçmedi, geçemiyor. Dündar’la Kılıçdaroğlu atışmasının sebebi de bu.
Aday tercihlerine sıkışıp kalmak, iki seçim arasındaki farkın sebeplerini anlayabilmenin önüne ciddi bir engel çıkartıyor. Daha da önemlisi, seçim sonuçları arasındaki farkı anlamaya engel olan bu sıkışma, doğal olarak, yerel seçim başarısını gelecekte bir genel seçim başarısına doğru ilerletme hususunda da ciddi bir tehlike arz ediyor.
Hemen herkesin üzerinde uzlaştığı şey, iktidara bu seçimi kaybettiren en önemli şeyin ekonomik durum ve yoksullaşma olduğu. Bunda sorun yok. Fakat unutulan şey şu: 2023 seçimlerine benzer ekonomik sorunlarla gidilmişti ama hemen seçim öncesinde asgari ücret ve emekli maaşları yükselmiş, kur artışı baskılanmış, kamu bütçesinden karşılanan ve partiye yakın dernekler üzerinden gerçekleştiği için AKP hizmeti olarak algılanan yardım ve destek projeleriyle ekonomik sıkıntıların tabandaki etkisi bir ölçüde perdelenebilmişti. Ama bu kez aynı şey başarılamamıştı. Ben tekrar etmeyeyim; Ümit Akçay, evvela yazdığı bir yazıda, sonra da Ali Rıza Güngen’le ortaklaşa yaptıkları analizde, ekonomik koşulların bir yıl arayla gerçekleşen iki seçim üzerindeki etkisini sebepleriyle birlikte bir bir açıkladı. Özetle, Mayıs 2023’de ekonomi daha iyi değildi ama halkın ekonomik koşulları 2024’e göre daha iyiydi. Sonuç olarak: Bir önceki seçime halk, politik tavrında bir değişikliğe gitmek yerine, bir kez daha kendi değerlerine en yakın olanın yanında durmuş, sorunları çözeceğine söz veren liderlerine bir kredi daha açmıştı. Ama bu sefer, o lider kredisini heba etmiş bir liderdi.
Bunu görmeden, bunu hesaba katmadan “Kılıçdaroğlu gitti, CHP birinci parti oldu” demek yanıltıcı olur. CHP sandıktan birinci parti olarak çıktı ama o sandığa mührün CHP’ye vurulduğu oyları atan 17 milyon 345 bin 738 seçmenin cümlesi CHP’li olmadı. Özgür Özel, daha il günden “Aldığımız her oyun CHP değil, Türkiye İttifakı oyu olduğunun farkındayım" demişti zaten; “Siyasilerin kurmadığı ittifakı sandıkta seçmenler kurdu” demişti. Bu işlerin saygın ismi Bekir Ağırdır’ın ayrıntılı seçim analizinin sonuçları da ayn şeyi söylüyor: Bu seçimde seçmen kendiliğinden bir konsolidasyon üretmiş, ittifaklar gibi zorlama yöntemler yerine kendisi konsolide olmuştur. CHP’nin bugüne dek kendisini kategorik olarak reddetmiş kesimlerden oy alabilmiş olmasının, “uzun süredir sıkışıp kaldığı yüzde 25’lik cam tavanı kırabilmiş” olmasının sebebi budur.
“Kılıçdaroğlu gitti, başarı geldi” demek, o yüzden yanıltıcı bir yargıdır; temenniye dayalıdır. Yani, Kılıçdaroğlu’na kızdığınız için öyle olmuş olmasını diliyorsunuzdur, ama gerçekçi değildir.
Geçen yazının sonunda, 31 Mart seçim başarısının topluma verdiği umut çerçevesinde ilerletilebilmesi gerektiğini, ama “Siyasal İslâm’ın sonu geldi”, “Milliyetçilik ilgi görmüyor”, “Erdoğan devri bitti” gibi alelacele verilmiş hükümlerle bu ilerlemenin olamayacağını konuşuyorduk. Böylesi hükümlerle yapılan siyasete “skolastik siyaset” diyebiliriz demiştik... Oradan devam edelim.
İlerleme zorunluluk değildir. Olacak olanlara, önceden belirlenmiş bir “zorunluluk” hükmetmez Öyle olsaydı, ümit etmenin de karamsarlığa düşmenin de anlamı olmazdı. Hiçbir şeyin değişmeyeceği düşüncesi kadar, her şeyin bizim arzumuz yönünde değişeceği düşüncesi de “ilahi kader” anlayışıdır.
Bu anlayış, İslâm ve Hıristiyan ortaçağının skolastik düşüncesinde vardır. Bu düşünceye göre, olmuş ve olacak her şey Allah’ın gerçekleştirmeyi tasarladıklarının zamana bağlı düzenidir. Her şey bu düzene göre olacaksa, yani gelecekte olacaklar kadim geçmişte belirlenmiş dizilişe göre olacaksa, bir şey ümit etmenin ya da bir şey için çalışmanın hiçbir anlamı yoktur.
Mayıs 2023 seçimleri sonrasındaki karamsarlığımız gibi Mart 2024 sonrası neşemiz de bu skolastiğin siyasete uyarlanmasıdır. 2023’te, her zamanki gibi yine Erdoğan ve AKP kazanacak idiyse çalışmanın ne anlamı vardı? Şimdi 2024’te de, “Siyasal İslâm’ın sonu geldi”yse, “Erdoğan devri bitti”yse yine çalışmanın ne anlamı var?
“Siyasal İslâm’ın sonunun geldi”ği, “Erdoğan devrinin bittiği”, sadece temenniden ibaret. Seçim başarısı (ya da zaten herhangi bir başarı) temennilerle ilerletilmez. Çünkü temenni sadece bir sözdür ve söz gönlümüzde olanı söyler, söylediğini oluşturmaz. Söz, elbette anlamlıdır. Ama bizi amaca ulaştırmaya yetmez. Haritanın da bölgeyi temsil etmesi gibi bir anlamı vardır; amacı da gideceğimiz yere varan yolu göstermektir. Haritadaki rotamızı parmağımızla takip ederek gerçek yolculuğumuzu tamamlayacağımızı, doğal olarak düşünmeyiz. Aynı şekilde, bir şeyi söylemekle de gerçekleştirmiş olmayız.
Haritadaki rota üzerinde, dindar demokratların, milliyetçi demokratların, Kürt demokratların emanet oyları var...
AKP’ye küsmüş seçmenin yeni gözdesi olmaya namzet Yeniden Refah Partisi var..
Seçime katılmamış 6.5 milyon seçmen ve (Bekir Ağıdır’a güvenerek) bunlar içinde Cumhur İttifakı seçmeni olduğunu tahmin edebildiğimiz 4 milyon seçmen var..
2019’dan beri oy kaybeden ama demokratikleşmeyen bir iktidar var...
Kendisinden özeleştiri beklemenin büyük naiflik, ciddi bir politika değişikliğine gitmesini ummanın büyük gafillik olacağı, bugüne dek yaptıklarını bundan sonra yapacaklarının teminatı olarak kabul etmemiz gereken bir Recep Tayyip Erdoğan gerçeği var.
Hedefe ulaşmak için yapacağımız gerçek yolculukta bunları tek tek kat etmek var. Aksi halde, tarih o hedefe ulaşmak zorunda değil. Çünkü (tekrar olacak ama olsun) ilerleme, tarihin kendine özgü doğasından kaynaklanmaz, ona eklenen koşuldan, adına “bilinçli eylem” dediğimiz koşuldan kaynaklanır. İnsan ya da toplum, tarihin akışına kendi bilinçli eylemliliği ile müdahale ediyorsa tarihin geçip giderken ilerlemesi zorunludur zaten. Oldu bitti derseniz, eylem ile tarih arasındaki biricik iletişim ağı da yok olur.