Sobarto’da kadın imajı

Helîm Yûsiv'in Sobarto adlı kitabı Peywend yayınevi tarafından 2014 yılında yayınlandı.

Google Haberlere Abone ol

Helîm Yûsiv, Suriye’de doğup büyümüş ve 2000 yılından itibaren Almanya’da yaşayan Kürt diaspora romanının en yetkin kalemlerinden biridir. Sobarto romanı, Suriye Kürtlerinin sosyal, siyasal açıdan yaşadığı pek çok travmanın röntgeni gibidir. Sobarto, hakikatin emzirdiği hayali bir ülkenin adıdır. Helîm Yûsiv, daha romanın başında okurlarına büyülü bir alegorinin kapılarını açar. Romanda olaylar zinciri Amûdê Sineması yangınıyla başlar. O olayda romanın başkahramanı Silêman'ın kardeşi de yüzlerce çocukla birlikte ölmüş, Silêman ise yangından  kurtulmayı başarmıştır.

Sobarto, Helîm Yûsiv, 196 syf., Peymend Yayınevi 2014

Silêman, cahil ve cinsel açıdan sorunlu bir sosyal çevrede büyür. Silêman ve arkadaşları çocukluk yıllarında istismara uğramış, bazen de kendileri hayvanları istismar etmiştir. Asimilasyon tezgâhı olmaktan başka bir işe yaramadığını düşündükleri okulda bir kadın öğretmenleri vardır ve bu öğretmen, roman boyunca “Bayan” diye anılmaktadır. Öğretmenin kızının adı Belqîz, oğlunun adı ise Farûq'tur ve Farûq, “Peskewîto” lakabıyla anılır. Kadın öğretmen, çocukları devamlı dövüyor; çocuklar da öğretmenlerinden intikam almak için öğretmenin oğlu Peskewîto'yu dövüyorlar. Silêman ve arkadaşları, libido kuyusu bir toplumda büyürler ve gençlikte çeşitli sebeplerle farklı mecralara savrulurlar.

Silêman, Belqîz Öğretmen'in kızına aşık olur ama Belqîz asil ve zengin bir adamla evlenip Suudi Arabistan'a yerleşir. Silêman, üniversiteyi kazanır ve Belqîz'i unutmaya çalışır. Belqîz ile kocası anlaşamayıp ayrılırlar. Belqîz, babasının evine döner. Silêman, gece gizlice onunla buluşur ve birlikte keyifli saatler geçirirler. Silêman, eski sevgilisinin kendisiyle evleneceğini umar ama Belqîz aniden kaybolur, ardından meşhur biri olarak ortaya çıkar. Belqîz’in yarı çıplak fotoğrafları dergi kapaklarını süsler, bu fotoğraflar her gün gazetelerde tam boy verilir. O, artık kodamanlarla yatıp kalkan bir fahişedir. Silêman, bunun farkındadır buna rağmen Belqîz’i görmeye gider. Belqîz, bir tahta oturmuş yarı çıplak, şöminedeki ateşi izlemektedir, bir sigara yakar ve sıradaki adamı çağırır.

Sobarto, baştan sona tarihsel, sosyal ve siyasal açıdan pek çok eleştiri içermektedir. Hareketli toplumsal yaşamdan, bastırılan cinsel arzulara kadar çocuk-yetişkin, insan-hayvan ilişkisi ironik eleştirilerin hedefi olmuştur. Özellikle bastırılmış cinsel dürtülerin, yasak kumkuması toplumlarda ne tür travmatik sonuçlar doğuracağı ibretlik numunelerle gözler önüne serilmiş.

Helîm Yûsiv, Sobarto’da cesur bir söylemle erkeklerin karşısına çıkıyor ve onları şehvetperestlikle suçluyor: "Aranızda kim dünyanın tüm kadınlarıyla yatmak istemez? Her birimizin içinde doyumsuz bir mahluk var ama biz onu şerefli bir adamın kıyafetleriyle gizleriz.” (Helîm Yûsiv, Sobarto, r. 60-61). Yusiv'a göre zarif kıyafetler ruhun şehvetini gizler.

Sobarto’da Helîm Yûsiv, ensest bir ilişkiye yer vererek erkeğin şehvet açlığının hiçbir ahlaki ve insani sınır tanımadığını söyler: "Evet babam, ablamın bekâretini almıştı." (Helîm Yûsiv, Sobarto, r. 64). "Kocasının onu geri getirdiği ilk gece, damadımızı o utanca tanık olduğuma zar zor ikna ettim." Öz kızına tecavüz eden bir babanın hikayesiyle Helîm Yûsiv, erkeklerin kara yüzünü ifşa ederek toplumsal açıdan radikal bir eleştiri yapar. Bazı aile reisleri, kendilerini namus bekçisi gibi gösterirken kızlarının ve dolayısıyla ailelerinin hayatını mahveder.

Erkek şiddeti çoğu zaman gücünü devletten alarak ortaya çıkıyor. Vatandaşları korumakla yükümlü olan güvenlik güçleri, bazı durumlarda katilleri, arkalarında bıraktıkları cesetlerden ötürü tebrik ediyor. "Şêro, kız kardeşini öldürdüğünde onu hapishaneye götüren polis, elini onun omzuna koydu, ve ona şöyle dedi: Erkek dediğin ya senin gibi olmalı ya da  hiç olmamalı." (Yûsiv, Sobarto, r. 65). Sırtını devlete dayamış katillerin aynı devletin adaletine teslim edilmesi ise başka bir rezalettir.

Devlet destekli bireysel suçlar, toplumun kabile zihniyetiyle hareket ettiğini ve kötü niyetli bazı insanların, bu kirli kodlarla devlet düzeninde kendilerine alan açmaya çalıştıklarını gözler önüne seriyor. Yûsiv, erkeklerin kadınlara karşı tavrını da eleştiriyor ve şöyle diyor: "Kadın, erkek için sakız gibidir, erkek bu sakızı çiğner çiğner sonra da sokağa atar." (Yûsiv, Sobarto, r. 90). Erkekler, kadınların dişiliğini sömürüyor ve emeklerini  suistimal ediyor, onları evlere hapsediyor, onlardan çocuklar peydahlıyor kısacası hayatlarını mahvedip sonra da kadınları paçavra gibi bir kenara atıyor.

Helîm Yûsiv, Sobarto'da kadının bedenini örtme ve örtmeme sorunsalını irdeliyor ve kahramanının ağzından şu sözlere yer veriyor: "Kızın kıyafetleri ne kadar da kısaydı, bence bu anlayış medeniyetle alakalı ama zamanla yüzlerini bile peçe ile örten kızlar, beyni bir puşi ile örtülü olan ancak kısacık kıyafetler giyen kızlardan daha makbul olmaya başladı benim için." (Yûsiv, Sobarto, r. 82.) Yûsiv'a göre, beyin köle ise bedenin özgürleşmesinin pek bir anlamı yoktur.

Sobarto’da Helîm Yûsiv, bir kadının ağzından şu sözlere yer veriyor: "Her kadının içinde bir fahişe vardır, kimisi iyi, kimisi kötü. Her birimiz yüz erkeğe gönül veriyoruz, günde on erkeğe şehvetle bakıyoruz, erkeklerden bile beteriz.” (Yûsiv, Sobarto, r. 84.) Roman kahramanın bu sözleri, cinsel açlığın Afrika’sı olan Sobarto’da yaşayan kadınlar için çerçi defterine dönmüş kalplerden dökülen acı itiraflardır.

Helîm Yûsiv, kızların gönülsüz evlendirilmesi konusunda anneleri suçlayan bir dil kullanıyor ve şöyle diyor: "Altın zincirler, yüzükler ve bileziklerle süslendiğim zamanlarda; yemek esnasında bu altınların, bedenimin bedeli olduğunu düşünüp kusmamak için kendimi zor tutardım. Annem, gözyaşlarımı gördüğü vakit çevresindekilere bunlar mutluluk gözyaşlarıdır, derdi." (Yûsiv, Sobarto, r. 168.) Bu sözler bir kadının, kızına kendi eliyle görkemli bir mezar hazırlamasının hazin hikâyesidir aslında.

Sobarto’da Yûsiv, roman karakterinin ağzından kadınlar hakkında şu yargıyı dillendiriyor: "İnan bana, yeryüzünde bir ayakkabının tekine bile değecek kadın yoktur." (Yûsiv, Sobarto, r. 174.) Ayakkabı zaten değersiz; tek bir ayakkabı ise hiçbir işe yaramaz. Kürt diaspora romanında bu ifade, kadınlara yönelik en ciddi eleştirilerden biri olarak karşımıza çıkıyor. Yûsiv, sert eleştirilerine karakterinin ağzından şöyle devam ediyor: "Akıllı erkek, bir kadından bir kadına koşandır.. O birkaç dakikalık şehvet anı dışında, yeryüzünde hiçbir kadının sadakatinden emin olamazsınız." (Yûsiv, Sobarto, r. 177.) Yûsiv'in karakteri, erkeklerin zekasını kadınlara seksüel anlamda sahip olmakla ölçüyor. Ona göre kadın konusunda erkeğin kârı, cinsel hazdan başka bir şey değildir.

Roman boyunca kadın ve kadının sosyal yapı içindeki yeri eleştirel bir ironi ile irdelenmiş. Belqîz karakteri bağlamında bir bedenin iktidar arzusu, bacakları arasından petrol akan bir kadın leitmotivi ile siyasal bir alegoriye dönüşmüştür.

Kaynakça

            Yûsiv, Helîm, Sobarto, Peywend, Çapa Duyem, Stenbol, 2014.