Sol Parti hükümete girmeye odaklanınca stratejik hata yaptı

Almanya'da seçimlerin en ciddi kaybını yaşayan partilerden biri de Sol Parti'ydi. Oyları yüzde 9,2'den yüzde 4,9'a düştü. 2 milyondan fazla seçmenin oyunu kaybetti.

Google Haberlere Abone ol

 

DUVAR - Almanya’da 26 Eylül’de yapılan genel seçimlerin ortaya koyduğu sonuçları üzerinden zaman geçtikçe daha iyi okuyabiliyoruz. 

Liberallerin (FDP) oyları özellikle genç seçmenler arasında yükseldi çünkü liberaller korona krizinde sosyal hakların kısıtlanmasına ve kapanmaya en net biçimde karşı çıkan parti oldu. Almanya’nın en önemli sorunlarından biri olan ve gençleri ilgilendiren dijitalleşme sorununa en net yatırım yapacağını ifade eden partiydi. Tabii arkasına aldığı güçlü maddi destekle yürütebildiği görünür olan bir seçim kampanyasıyla oylarını yükseltmeyi başardı.

Ortaya çıkan sonuca bakıldığında merkez partilerin hiçbiri kazanan parti olamadı. Sosyal Demokrat Parti’nin oyunu yüzde 13’lerden yüzde 26’lara çıkarmış olmasında belki Olaf Scholz’un başarısı olduğu kadar diğer partilerin yaptıkları stratejik hataların da etkisi yüksek oldu. Seçimin son günlerine kadar yüzde 30 gibi büyük bir çoğunluk kararsız seçmendi. Yeterli değil ama en azından koalisyon kurabilecek partilere oy verelim koalisyon kurusunlar diyenlerin de yüzdesi az değildi.

Seçimlerin en ciddi kaybını yaşayan partilerden biri de yüzde 4,9 alarak ülkedeki yüzde 5'lik barajın altında kalan Sol Parti (Die LINKE) oldu. Partinin oyları yüzde 9,2'den yüzde 4,9'a düştü. 2 milyondan fazla seçmenin oyunu kaybetti.

Sol Parti yüzde 5 barajının altında kalsa da, federal seçim kanununda ‘temel görev maddesi’ olarak tanınan madde sayesinde toplam 39 üyesi ile parlamentoya girdi. Bu maddeye göre, bir partiden en az üç adayın doğrudan seçilmesi halinde, yüzde beşin altında kalsalar bile, ikinci oydaki payları kadar sandalye alabiliyorlar. Federal Meclis iç tüzüğüne göre, meclis grubu statüsünün kıstası seçim sonucu değil, bir partinin milletvekillerinin en az yüzde 5'ine sahip olup olmadığıdır. Sol Parti de milletvekilliği olarak yüzde 5,3'lük bir orana sahip.

Sonuçlar Doğu'da eski geleneksel sol seçmenlerin gerilediğini de gösteriyor. Seçimden sonraki gün partinin eş başkanları Janine Wissler ve Susanne Hennig-Wellsow meclis grup lideri Dietmar Bartsch ile birlikte basın toplantısı düzenlediler. Hennig-Wellsow, "Ağır bir yenilgi aldığımızı biliyoruz. Ancak seçimde yaşanılan düşüşün açıklaması o kadar basit değil" dedi. Wissler de "derin bir yarık" olduğunu söyleyerek "Hataları analiz etmek gerekiyor" ifadesini kullandı.

Parti bu seçimlerde hiç görünmediği kadar medyada göründü. Koalisyonda yer alma ihtimalleri konuşuldu. Hatta Hristiyan Birlik başbakan adayı Armin Laschet SPD’ye muhalifliğini bile Sol Parti ile koalisyona açık olması üzerinden yaptı. Sol Parti ilk defa marjinal sol olarak değerlendirilmedi, hakarete uğramadı. Görünür, konuşulur oldu. Hatta belli bir sempati de topladı belki, ama yine de almak istediği oyu almadı ve var olan oy oranını da koruyamadı.

Özlem Alev Demirel.

‘BÜTÜN AMAÇ HÜKÜMETE GİRMEKMİŞ GİBİ DAVRANILMASI ÇIKMAZA SOKTU’

Bunun sebeplerinin ne olabileceğini çok genç yaşından beri parti içerisinde çeşitli görevlerde bulunmuş olan ve AB Parlamentosu Sol Parti milletvekili Özlem Alev Demirel şöyle değerlendirdi:

''Tek bir sebebi yok bu oy kaybının, elbette tek bir açıklaması da yok. Ancak ana sorunlardan birisi yeni seçilen parti liderlerinden özellikle Hennig-Wellsow’un kırmızı-kırmızı-yeşil koalisyon stratejisini tercih ederek seçimlere girmesi oldu. SPD, 'Biz sosyal bir partiyiz' diyor ama Sosyal Demokrat Parti’nin realitesine baktığımızda sosyal alandaki bütün kısıtlamaları yapan partilerden biri. Yeşiller 'Biz iklim, çevre partisiyiz' diyor ama bu partinin realitesine bakıldığında otoban yapılması için ağaçların kesilmesine de evet diyebiliyor. Bütün gerçek büyük projelerde Yeşiller Partisi’nin savunduklarının tersine bir siyaset izlediklerini görüyoruz. Normalde Sol Parti bu partilerin yanlışlarını, eksikliklerini teşhir eder. 'Elbette hükümete açığız ama bizim kırmızı çizgilerimiz var. Doğru bir çizgide hükümete varsanız biz de varız' der. 'Yoksa partinin muhalefette de önemli bir görevi vardır. Bunu önemsiyoruz' der.  Ama bu seçimlerde partinin merkezinden çıkan ifadelere bakıldığında ne SPD’ye ve Yeşiller’e yönelik bir muhalif çizgi var, ne de CDU hükümetten gitsin çizgisi var. Olaf Scholz, Die LINKE ile hükümete girmek istemiyordu. Bunu, FDP’ye karşı koalisyon görüşmelerinde koz olarak kullanmak istedi. Seçimlere giren bir partinin hükümete girmek istemesi yanlış değil. Ama bütün amaç buymuş gibi bir çizgiden gidince orada da bir çıkmaza girildi. SPD’ye karşı muhalefet yapmayınca insanlar Sol Parti’nin dediklerini o kadar uç noktadan olmasa da 'SPD de diyormuş o halde bunları seçelim. Bunlar hükümet kurabiliyor' diye düşündü. Sol Parti toplumsal mücadelede, siyasi arenada kendi rolünü bulamamış bir parti gibi ortaya çıktı. NATO’ya karşıyız deyip seçim programına NATO’yu koyup buna dair sorulara sonra kaçamak cevap vermeye çalışılması gibi, seçim kampanyasında çeşitli yetersizlikler vardı. Seçim stratejisinin ayakları yere basmadı. Örneğin korona krizi ciddi bir krizdi ve bu krize karşı yeterli cevabı da vardı. Ama bu seçim kampanyasında bu kriz yeterince telaffuz edilmedi. Sağlık sistemindeki yetersizlikle, sosyal ekonomik krizle ilgili söyleyebileceği çok şey vardı. Bunlar tamamen göz ardı edildi."

Ancak Sol Parti’nin belli ki kendi içinde strateji üretmede de sorunları var. Bir yeniliğe ihtiyaç duyuyor ama bu yeniliği nasıl yakalayacağına dair ortak bir içerik üretemiyor. Farklı fraksiyonlardan oluşan parti, 'hedef ne ve oraya nasıl varacak?' sorularının yanıtını henüz bulabilmiş değil.

Özlem Alev Demirel yenilenme stratejinde yapılan hata için ise şunları söylüyor: “Sosyal demokrat bir çizgiyi tercih eden bir Sol Parti, dünyada sosyal demokrat çizgide en ciddi tarihsel birikimi olan, Almanya’nın en eski partilerinden biri Sosyal Demokrat Parti’nin yerine geçemez. Sosyal Demokrat Parti ne kadar zayıflarsa zayıflasın sendikalarda, sosyal vakıf ve derneklerde güçlü bir geleneği var. Onun yerini doldurmak için adım atarsan çizgin ve kaderin de ona bağımlı olur. O, Schröder yoluna girerse sen güçlenirsin. O kendisini biraz toparlarsa, klasik sosyal demokrat çizgisine girerse sen düşersin. Sosyal alanda, toplumsal, siyasal, ekonomik alanlarda yapılan yanlışları gerçekten dile getirirsen, bunu da iyi bir analizle, bugünün ekonomisini sorgulayabilen ve ona cevap olabilen bir parti olarak ortaya koyarsan başarırsın. Die LINKE’nin bu noktaya kendisini adaması gerekiyor.