Sona doğru, İnce’nin istifası
İnce’nin çekilmesi ile Kılıçdaroğlu’nun güçlenmesi arasında doğru orantı kurmaktan ya da İnce’nin peşine takılıp gitmiş Z kuşağının otomatikman ait oldukları Millet İttifakı'na dönecekleri varsayımından vazgeçmek en önemli mesele. Dolayısıyla, çantada keklik olmayan bu gençleri içerebilmek için, cumartesi günü seçim ve kampanya yasakları başlayacağına göre, geride 35-40 saatlik bir süre kalıyor.
Geride bıraktığımız son 20 yılı, geride bıraktığımız son 20 güne sıkıştırılmış olarak yaşadık, yaşamaya devam ediyoruz. Demirel’in "Türkiye siyasetinde 24 saat çok uzun bir süredir” dediği sath-ı maile gelmiş bulunuyoruz. İktidar bloğu hiç olmadığı kadar zor bir durumda, bir yandan seçimi kazanmaya diğer yandan da safları sıkı tutup bozgun havası yaratmadan süreci sonlandırmaya çalışıyor. Öte yandan, AKP saflarındaki pek çok kişi, yaklaşan fırtınanın felakete yol açabileceğini düşünüyor. Bu durum da Cumhur ve Millet ittifakları arasındaki gerilimi, geçişkenliği, gizli ve açık pazarlıkları arttırıyor.
Netice itibariyle kırk bayramın cuması geldi.
Dolayısıyla, atom altı parçaları gibi hareket eden siyaseti ve hangi olgunun yitip gideceğini hangisinin serpilip gelişeceğini takip etmekte güçlük çekiyoruz[1].
Bu hafta başından beri, siyasi hareketliliği anlayabilmek için kendimce epey mesai harcadım ve 3 yazı yazdım. Bunların ilkinde Burdur’dan bakarak Millet İttifakı’nın Türkiye genelinde önde çıkacağını, ikincisinde Muharrem İnce ve Sinan Oğan’ın Millet İttifakı’ndan ziyade Cumhur İttifakı’ndan oy kopardığını, üçüncü yazımda ise Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı seçimini kaybetmesinin neredeyse kadir-i mutlak olduğunu sebepleriyle anlatarak, Erdoğan ve AKP’nin elbette seçimi kazanmak arzusunu taşımakla birlikte, ama hezimetsiz bir yenilgi pozisyonuna doğru çekildiklerini anlatmaya çalıştım.
Bu esnada, Muharrem İnce ile ilgili, salı gecesinden itibaren pek çok twitter hesabından kaset iddiası ortaya atıldı, çarşamba günü ve gecesi İnce “sağlık sorunları” nedeniyle ortadan kayboldu, hatta görüştüğümüz kimi basın çalışanı arkadaşlarımıza göre, korumalarına ve danışmanlarına da bu sürede ulaşılamadı. Bu süreçte, İnce, montaj olduğu kanaati yaygın olan bir kaset kumpası ile yüz yüze bırakıldı ve gene bugün (11 Mayıs Perşembe) öğleyin genel merkezin önünde kameraların karşısına geçerek, cumhurbaşkanlığı adaylığından istifa ettiğini duyurdu. (Ceren Bayar’ın haberine göre, pusulalar ve başka resmi prosedürler bakımından Muharrem İnce hâlâ aday)
***
Türkiye’de yaşayan aklı başında herkesin rahatlıkla görebileceği şekilde, Muharrem İnce’nin adaylığının ilk safhaları kesinlikle Millet İttifakı ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun kampanyasını ve oy potansiyelini hırpalama üzerine kurgulanmıştı. Elbette ki, Muharrem İnce'nin kendi basın açıklamasında bahsettiği şekliyle “O çekilemez, saraydan parayı aldı, parayı geri mi ödeyecek diyenler var" söylemindekine benzer bir para ya da başka türlü kirli hikayeyi delillendirmek şu an itibariyle mümkün değil, fakat İnce’nin bu çıkışının AKP ve Tayyip Erdoğan’ın işine yarayabileceği aşikardı. Zira, AKP’nin ve Tayyip Erdoğan’ın yükselişinin hikayesi, 2002 seçimlerinde Cem Uzan’ın Genç Partisi’nin aldığı yüzde 6.5’lik oy oranının DYP ve MHP’yi baraj altında bırakırken, ANAP’ın da üzerinden silindir gibi geçmesi sayesinde başlamıştı.
Pek çok kamuoyu araştırmasının, İnce’nin potansiyeli olarak gösterdiği muhayyel çıta olan yüzde 7 aslında Tayyip Erdoğan’ın hayaliydi ve bu hayalin gerçekleşmesi için havuz medyası, troller ve kimi kamuoyu araştırma şirketleri büyük bir çaba sarf ettiler. Ama özellikle, Kılıçdaroğlu ve Millet İttifakı’nın kucaklayıcı kampanyasının ve ön alıcı taktiklerinin etkisiyle, Muharrem İnce’nin gerçek oyu yüzde 1-2’lerin üzerine çıkamadı. Üstelik daha önceki yazımda iddia ettiğim üzere, Muharrem İnce’nin bu yüzde 1-2’lik oyu net bir şekilde henüz ilk defa oy kullanacak ama normal şartlarda AKP’li ya da MHP’li olması beklenen gençlerden geliyordu.
Bu manzaranın iyice netleştiği yani potansiyel Cumhur İttifaklı Z kuşağının yüzde 1-2’lik bir kesiminden mayalanarak, Millet İttifakı’ndan yüzde 5-6 pay koparma senaryosunun boşa düştüğünün anlaşıldığı son 10-15 günlük süreçte, Muharrem İnce’ye haricen destek veren mahfiller ondan desteğini tedrici olarak çektiler.
Dolayısıyla, öncelikle şunu net bir şekilde söylemek gerekiyor. Muharrem İnce’nin adaylıktan çekilmiş olması, Cumhur İttifakı ve Tayyip Erdoğan’ın net bir şekilde yarışı geride takip ettiğinin ve eğer mümkün olursa seçimleri ikinci tura bırakmak istediğinin beyanından başka bir şey değil.
Ve gene dolayısıyla, Muharrem İnce’nin çekilmiş olması Millet İttifakı’nın nüfuz alanında olduğu varsayılan oyların otomatik olarak yuvaya döneceği anlamına gelmiyor ki, zaten Muharrem İnce istifa konuşmasında "seçimi kaybettiklerinde bütün suçu bize atacaklar" diyerek, Kılıçdaroğlu ve Millet İttifakı’nın kaybedeceği imasında bulunarak ve istifa etmesine sebep olan olayları sıralarken Millet İttifakı ve Kılıçdaroğlu’nun kampanyasını töhmet altında bırakacak ifadeler kullanmayı ihmal etmedi.
Peki şimdi ne yapmalı[2]?
Öncelikle, İnce’nin çekilmesi ile Kılıçdaroğlu’nun güçlenmesi arasında doğru orantı kurmaktan ya da İnce’nin peşine takılıp gitmiş Z kuşağının otomatikman ait oldukları Millet İttifakı'na dönecekleri varsayımından vazgeçmek en önemli mesele.
Dolayısıyla, çantada keklik olmayan bu gençleri içerebilmek için, cumartesi günü seçim ve kampanya yasakları başlayacağına göre, geride 35-40 saatlik bir süre kalıyor. Bu içermenin gerçekleşmesi için Muharrem İnce’nin kamuoyu tarafından Millet İttifakı’na açık desteğini açıklaması için baskı yaratmak çok önemli.
Öte yandan, Muharrem İnce’yi takip eden gençler, belirgin bir rasyonel kesitin içerisinden değil de daha çok duygu durumları üzerinden hareket ettikleri için, bu gençlerin duygularına erişmenin ve tesir etmenin mümkün olduğu sanal, dijital, sosyal medya kanalları ya da oyun platformlarından ve bilhassa Tik-Tok, reels gibi mecralardan, onlara ulaşmaya çalışmak elzem.
Son olarak, AKP, Cumhur İttifakı ve Tayyip Erdoğan’ın kaybediyor olduğunun kampanyalarda ve çalışmalarda gevşekliğe yol açmasına mani olmak bir başka mesele, hatta belki burası şokomelli, gür sesli cazgırların dediği gibi “üste çıktım diye sevinme…"
***
Bu noktada en başa dönersek geride bıraktığımız 20 günde, daha geride bıraktığımız 20 yılın bir özetini yaşadık. İfşalar, kumpaslar, sarayda Bizans oyunları, su alan gemide can pazarı, patlayan kirli ilişkiler…
Tüm bu 20 güne sıkıştırılmış 20 yıl belki de ölüm anında bir ömrün bir anda insanın gözlerinin önünden geçmesi gibi bir şey.
NOTLAR:
[1] Sosyolociciler’e teşekkürler.
[2] Muharrem İnce’nin olmadığı denklemi benim gündemime sokarak bunun üzerine düşünmemi sağlayan, Cem Türkel’e teşekkürler.