YAZARLAR

Sonsuz ihtimaller bahçesi

Şafak Şule Kemancı, adını Küçük İskender’in bir mısrasından alan 'bütün kuşlar benim bahçeme gelir' isimli ilk kişisel sergisinde, doğada sevişen özgür bedenleri resmeden bir duvar kağıdı sergiliyor.

“biz başka yerin nesilleriyiz. yıldız tozuyuz, deri hücreleriyiz, başıboş rüyalarız.

 Bizi süzgeçten geçirdikleri kaplara sığmıyoruz.

yola gelmiyoruz, bozuğuz, bal gibi de kirlenmişiz.

geçirgeniz +tüm geçişleri, mültecileri, oluşları, geleceği, şimdiyi buyur ediyoruz.”

Alok Vaid-Menon

Geçenlerde bir adanın ıssız bir koyuna gittiğimizde arkadaşlarımızdan biri, suya çıplak atlamak isteyince utangaç utangaç güldük. Hep gittiği bir Yunan adasında (Samothraki) çıplaklığın doğal hal kabul edildiğini anlattı. Senelerden beri öyleymiş, hatta gruptan birinin dedesi bile hatırlıyormuş o adayı gençliğinden. Kimsenin kimseye karışmadığı kurtarılmış bir bölge… “Bizim buralarda olmaz,” diye konuştuk istemsizce. Halbuki, hatırlıyorum, ben çocukken üstsüz güneşlenenler çok “normal”di Ege sahillerinde. Sonra giderek “ayıp” oldu. Birbirimizin bedenine alışacağımıza herkesten çekinir olduk. Kim koydu bu kuralları? Kim bozdu algı ayarlarını? Arkadaşım suya atlarken çekindiklerimizin ne saçma olduğunu düşündüm. Durup bir düşünmekle, saniyelik bir farkındalıkla tekrar doğalımızı kabullendik.

Şafak Şule Kemancı, adını küçük İskender’in bir mısrasından alan bütün kuşlar benim bahçeme gelir isimli ilk kişisel sergisinde, doğada sevişen özgür bedenleri (Kemancı’nın arkadaşları Esra ve Özge) resmeden bir duvar kağıdı sergiliyor. İngiltere’de eşcinsellerle ilgili 2000’lerin başlarında çıkan tartışmada edilen “Kendi dört duvarlarının arasında olduğu müddetçe, eşcinsellerin ne yaptıkları beni ilgilendirmez,” lafına kişisel bir protesto olarak yapmış duvar kağıdını. Dört duvar arasına sıkıştırılmaya çalışılan cinselliği, çıplaklığı, tabuları, kağıtlara basmış, duvarlara bezemiş. 

Bütün sergi, işte böyle aşkın, erotizmin, bedenlerin doğaya taşma halimizi resmediyor, cismediyor. Oturup araştırmak için kendime not aldığım, Annie Sprinkle ve Beth Stephens'ın ortaya attığı “ekoseksüel” yaklaşım üzerine kurguluyor sergisini Şafak Şule Kemancı. İnsanın kendini, cinselliğini kabul ettiği ve doğayla bütünleştiği hayali bir bahçe kuruyor. Renklerin, zevklerin serbest olduğu, yepyeni bitkilerin, ağaçların bu dünyayla uyumlu olduğu bir harikalar diyarı. Bahçeye girerken insanevladını  günaha davet ettiği söylenen birbirlerine sarılmış parlak yılanlar karşılıyor sizi. Halbuki yılan benim için sonsuzluk, bilgelik demek... Doğru bir yere girdiğimi düşünüyorum. Ana sergi salonuna adımınızı attığınızda o güzel, özgür dünyanın içine giriyorsunuz Alice’in harikalar diyarına adım attığı gibi... Daha önce hiç görmediğimiz, renklerine, formlarına hayran olduğum, fanuslar içinde polimer kilden yarı insan yarı bitki, capcanlı renkli heykeller, mekanın ortasında tavandan sarkan, kenarlara bütün haşmetleriyle yayılmış lateks, saten ve kadifeden yapılmış dev endemik bitkiler, cam altı tekniğiyle boyanmış bize doğru parlayan tırnakları izliyorsunuz. Bastırılması gerektiği düşünülen, hor görülen efemine (ayol) simli tırnakların ve hep heteroseksüel erkeklerin istek ve fantezilerine odaklanmış bu dünyada kimsenin pek de ne olduğunu, ihtiyaçlarını sorgulamadığı kadın cinselliğine ait çizimlerin özellikle doğuya, geleneğe ait cam altı boyama ile yapılmış olması çok güzel bir manifesto diye düşünüyorum. Geçmiş, gelecek, gelenek, gerçek aslında hepsi birbiriyle iç içe geçmiş durumda, yaşamlar gizlice sürer, biz konuşmaktan sakınırken, aslında hiçbir şey yok olmuyor. Hepsi gelip bu hayali ama en gerçekçi ormanda yepyeni vücutlar bulmuş işte.

“etten hapishane değil beden ruha.

derimizden çizilen keyfi sınırları aşıyoruz.

fiziksel olandan çok daha fazlasıyız.”

Alok Vaid-Menon

Şafak Şule Kemancı, sergi üzerine farklı mecralara verdiği röportajlarda, heteronormatif sistemle hayatı boyunca sıkıntısı olduğunu, eskiden bir başkaldırı, bir protesto içinde olduğunu anlatmış. Zamanla büyüdükçe, olgunlaştıkça, kızgınlık yerini kutlamaya bırakmış. Bir nefes almış ve kendi bahçesini yaratmış, varoluşunu kutlamış. Bu erotik, hayal gücü, istekleri sınırsız ve özgür bahçeyi, Türkiye’deki LGBTİ+ örgütlenme deneyimlerinden gelen bağımsız aktivist/sanatçılar İlhan Sayın, Ozan Ünlükoç ve Metin Akdemir’den oluşan Sınır/sız ekibinin destekleri ve kürasyonuyla bugün önümüze sunmuş. Bize de bu kuş sesleriyle doldurulmuş bahçede gezip, serginin, hayatın ve içimize, dört duvarlar arasına sıkıştırılmış benliğimizi fark edip zevkini çıkarmak kalmış. Sergi yazısını yazan Seçil Epik’in söylediği gibi; “Biz bedenden fazlasıyız, biz sonsuz bir ihtimaller bahçesiyiz.”

Şafak Şule Kemancı’nın “bütün kuşlar benim bahçeme gelir” isimli sergisi, 1 Ağustos 2021’e kadar Depo’da.

 

 

 

 


Irmak Özer Kimdir?

Sabancı Üniversitesi Toplumsal ve Siyasal Bilimler bölümü mezunu olan Irmak Özer, lisans eğitiminin ardından Atina Üniversitesi'nde Güneydoğu Avrupa Çalışmaları (MA) alanında ve London School of Economics and Political Science'ta Karşılaştırmalı Politika (MSc) alanında iki adet yüksek lisans programını tamamlamıştır. Kültür-sanat alanında uzun zamandır çeşitli mecralara yazılarıyla katkıda bulunan Irmak Özer, hurriyet.com.tr, Art50, Milliyet Sanat, İstanbul Life gibi önemli basılı ve çevrimiçi yayınlarda sergi değerlendirmeleri ve söyleşiler ile katkı sağlamakta ve ilgili platformlarda konuşmalar yapmaktadır. Irmak Özer, kültür-sanat alanında uzmanlaşmak için İstanbul Üniversitesi Kültürel Miras ve Turizm bölümünü (AA) ve Koç Üniversitesi'nde Arkeolojik Varlıkların Korunması ve Kurtarılması sertifika programını tamamlamıştır. Irmak Özer İsviçre'de yaşamakta ve Uluslararası İlişkiler alanında çalışmaktadır.