Sonsuza dek yaşayacak iki ozan
Ruhi Su ve Victor Jara, sonsuza dek yaşayacak iki önemli ozan. Kenan Evren yargılanmadı ama çoktan unutuldu; Pinochet yargılandı ve artık sadece “zalim” olarak hatırlanıyor. Bu iki ozanın sesi dünyada yankılandığı sürece bu zalimlikler unutulmayacak ve iki halka çektirilenler kuşaktan kuşağa aktarılacak. Sadece Eylül’lerde değil, her dem.
Ruhi Su ve Victor Jara, ülkelerinin sesini dünyaya duyurmak üzere yola çıkan iki ozan. İlki, Şili’nin sesini dünyaya duyurdu; ikincisi türkülerimizi dünyaya duyuracakken ömrü vefa etmedi. İkisi de iki darbe sonrasında öldürüldü. Jara, 1973 yılında Şili’de yapılan darbenin hemen sonrasında ve herkesin gözü önünde işkenceyle katledildi; Su, 12 Eylül sonrasında iktidar tarafından sessizce öldürüldü. Ölümünden sonra yayımlanan ‘Ekin İdim Oldum Harman’la Charles Cross Akademisi tarafından verilen büyük ödüle layık görüldü; memleket dışında ilgi gören konserler verdi, plakları yayınlandı ama hayatının en üretken yıllarında bizden kopartıldı. Her iki ozan, birbirine paralel hayatlarıyla hep gözümüzün önünde oldu. Onları art arda anıyoruz. Victor Jara’yı, geçtiğimiz hafta ölümünün 48. yılında andık; Ruhi Su’yu, yarın, Zincirlikuyu Mezarlığı’ndaki mezarının başında, ölümünün 36. yılında anacağız. Bu yazı, sesleri sonsuza dek yaşayacak iki ozanın anısına.
Ruhi Su, hayatıma üniversite yıllarında girdi. Önce kasetlerini aldım, sonra plaklarını tamamladım. Çok sevdim, hâlâ severek ve heyecanla dinliyorum. Beni bugüne getiren önemli isimlerden.
İŞKENCENİN SUSTURAMADIĞI SES
Victor Jara’yı, ODTÜ’de düzenlenen bir Mozaik konserinde duymuş, şarkılarının peşinden koşmuştum. Şanslı dönemimdeydim: Ankara’da Yarın dergisince çoğaltılan ve dergiye gelir sağlamak üzere satılan “çekme” kasetlerden biri tesadüfen elime geçmiş, onunla birlikte Jara külliyatının önemli köşe taşlarını toplu halde dinleme olanağı bulmuştum. Kasette beni etkileyen şarkı ‘Manifesto’ydu -ki melodisini, kısa süre sonra yayımlanacak Mozaik albümü ‘Plastik Aşk’ta karşımıza çıkan ‘Bir Adam Öldü’ adlı şarkıda da duyacaktım. Şarkı, Bülent Somay bestesi. Sonuna ‘Manifesto’nun ana melodisini iliştiren de o. Somay, 2000 yılında Metis Yayınları tarafından basılan ‘Şarkı Okuma Kitabı’nda iki yazıda Victor Jara’yı anlatıyor ve onunla buluşma macerasından söz ediyor. Elbette müzikal bir buluşma bu…
‘Manifesto’nun sözleri şöyle: “Laf olsun diye, güzel sesim duyulsun diye şarkı söylemem / Şarkı söylerim, çünkü gitarımın hissi ve aklı var / Topraktan yüreği ve güvercin kanatları var /…/ Çalışkandır gitarım, bahar kokar // Gitarım ne zenginlerin malı, ne de yardakçılarının / Şarkım yıldızlara ulaşmak için bir iskele / Bir şarkının ancak, en gerçek gerçeklerin şarkısını / Söyleyerek ölenlerin damarında attığı zaman anlamı vardır /…/ Orada, herkesin toplandığı ve her şeyin başladığı yerde / Yüreği olan bir şarkı var; sonsuza dek yaşayacak yeni şarkı…”
Victor Jara, hakkında çok şey bildiğimiz bir ozan. Bu, biraz da kitaplar sayesinde. İnternetin olmadığı yıllarda, ansiklopedilerde de okuyamayacağımız bilgileri ‘Ölümsüz Şarkı Victor Jara’ başlıklı kitapta Adnan Özer önümüze getirmişti. 1985 yılında yayımlanan bu küçük turuncu kitap, sonradan genişletilerek yeniden basıldı ama bu ilk hâli, ilk kaynaklardan biri olarak kitaplıklara girdi. Yakın dönemde, bir başka kitap, bilmediğimiz Jara’yı gözümüzün önüne serdi. Hikâyeyi ilk elden anlatan bir kitap bu: Jara’nın eşi Joan Jara’nın anıları. 2010 yılında Versus Kitap tarafından basılan ‘Yarım Kalan Şarkı’, ölümsüz ozanı daha yakından tanımamızı sağlıyor.
Hikâyeyi oradan özetleyeyim: Victor Jara, Şili’de, küçük bir köyde doğmuş, orada yetişmiş. Ailesi kalabalık. Küçük yaşta hayata atılmış, müziği bir kaçış ve sığınma noktası olarak görmüş. Annesi Amanda, eski bir folk şarkıcısı. Yazık ki genç yaşta hayatını kaybetmiş. Annesinin ardından ne yapacağını bilemeyen küçük Victor, bir dönem yanlarında kiracı olarak kalan köy okulunun öğretmeninde gördüğü gitara gönlünü düşürmüş; ilk derslerini ondan almış. Sonrasında, mahalledeki bir barda gitar çalan Omar Pulgar’la tanışmış ve onun yanında gitar çalarken ilk şarkılarını yazmış. Arada kötü dönemler de geçirmiş: Buhranlar sonucu kiliseye sığınmış ama rahip olamayacağını anlayınca ayrılmış. Askere gitmiş, dönüşte tiyatro sınavına girmiş ve hayatı bambaşka bir yönde şekillenmiş: Joan’la tanışmış ve müziği hayatının merkezine oturtmuş. Şili’yi gezmiş, en ücra noktalarına gitmiş, şarkılar derlemiş ve yeni şarkılar yazmış. Dinlediklerimiz, bunlar. İlk plaklarını, bu yolculukta tanıştığı Cuncumen adlı folk grubuyla yapmış.
O dönemde hayran olduğu isim, Arjantinli müzisyen Atahualpa Yupanqui. Violetta Parra ile tanışması ve birlikte çalışmaya başlaması, önemli bir kırılma noktası. Çocukları Isabel ve Angel’le dünyayı dolaşarak Şili müziğini tanıtan Parra, Jara’yı değiştiriyor. 1 Mayıs gösterilerinde sahne almaya başlayan Jara, şarkılarının da yönünü yeniden belirliyor ve onları “toplum için” söylemeye başlıyor. Sonrasında, Şili’nin ve Şili halkının sesini (iki büyük topluluk, Inti Illimani ve Quilapayun’la birlikte) dünyaya duyuruyor.
Jara’nın yaptığını memlekette yapan isim, Ruhi Su. “Yöreselden ulusala, ulusaldan evrensele” şiarıyla yola çıkan, türküleri çoksesli düzenlemelerle seslendirmek için adım atan, bu uğurda Dostlar Korosu’nu kuran ve repertuvarına çağdaş şairlerden yaptığı şiirleri de ekleyen Ruhi Su, bilhassa ‘70’li yılların ikinci yarısında oldukça etkin bir rolde. Bu, devletin de dikkatini çekiyor ve baskılar başlıyor. Bu baskılar, Ruhi Su’nun hayatına mal oluyor.
Victor Jara, ülkesinde baskı gören ozanlardan. Hayatı, darbeyle sonlanıyor. 11 Eylül 1973’te, General Augusto Pinochet, Amerika’nın desteğiyle Salvador Allende’yi deviriyor. Jara, ilk günlerde tutuklanıyor ve pek çok tutsakla birlikte Santiago’daki Estadio Nacional’e götürülüyor. Ölümü trajik: Direnmek için şarkı söylemeye başlıyor ama askerler onu durdurmak için önce gitarını sonra parmaklarını kırıyor. Bu da yetmiyor, Jara, tutsakların gözü önünde dipçik ve postal darbeleriyle öldürülüyor. Bir Bulutsuzluk Özlemi şarkısı’nda buna dair dizeler var: “Santiago stadında / Binlerce tutsak arasında / Şarkı söyler Victor Jara / İşkenceden ölene dek…” Topluluğun ‘Uçtu Uçtu / Acil Demokrasi’ başlıklı albümünde dinlediğimiz ‘Şili’ye Özgürlük’, darbe hakkında ayrıntılı bilgi veren şarkılardan.
2011 yılında düzenlenen ‘İsimsiz’ başlıklı 12. İstanbul Bienali’nde Camilo Yanez’in bir yerleştirmesi dikkat çekiyordu: ‘Estadio Nacional [Milli Stadyum] 11.09.09 Santiago’ Boş bir odada, dört duvarda, stadyumun yıkılışını gösteren beş saatlik film durmadan dönüyor, fonda bir Victor Jara şarkısı olan ‘Luchin’ (bu proje için yeniden yorumlayan Carlos Cabezas’ın sesiyle) ona eşlik ediyordu. Gördüğüm en etkileyici “iş”lerden biriydi bu. Düşündükçe tüylerim diken diken olur.
KİŞİLİĞİ TÜRKÜSÜYLE BİR: RUHİ SU
Ruhi Su, Victor Jara gibi herkesin gözü önünde öldürülmedi ama ölümünden 12 Eylül sonrası iktidarı ele geçiren cunta sorumlu. Kenan Evren ve arkadaşları, onun sesini kısmaya çalıştı, konserlerine engel oldu ama en önemlisi, hastalığı sırasında gerekli olan tedaviyi görmesini engelledi. Yurt dışına gitmesi gerekirken pasaport verilmedi ve Ruhi Su, çok sevdiği memleketinde ölüme terk edildi. Başına gelenleri ve ona reva görülenleri geçtiğimiz yıl ayrıntılarıyla anlatmıştım, tekrarlamayayım. Sadece şunu söyleyeyim: Ruhi Su’yu öldürenlerin cezalandırılmadan ölmesi bana çok dokunuyor.
Ruhi Su’nun tanıttığı türküler ve Nâzım Hikmet’ten Fazıl Hüsnü Dağlarca’ya çağdaş şairlerden yaptığı besteler, pek çok isim tarafından yorumlandı, yorumlanıyor. Victor Jara’nın sesi ve şarkıları, dünyanın her yerinde farklı dillerde duyuluyor. Türkçeye çevrilen, onun anısına yazılan şarkılar da var. Mozaik, 1990 yılında, yazının başında söz ettiğim ‘Bir Adam Öldü’yü yaptı; ertesi yıl, ozanın en güzel şarkılarından ‘La Partida’yı, topluluk üyelerinden Ümit Kıvanç’ın romanından uyarlanan Atıf Yılmaz filmi ‘Bekle Dedim Gölgeye’ için ‘Ayrılış’ adıyla yeniden yorumladı. Yeniden, çünkü şarkı, orijinal hâliyle konserlerde seslendiriliyordu.
Ruhi Su ve Victor Jara, sonsuza dek yaşayacak iki önemli ozan. Kenan Evren yargılanmadı ama çoktan unutuldu; Pinochet yargılandı ve artık sadece “zalim” olarak hatırlanıyor. Bu iki ozanın sesi dünyada yankılandığı sürece bu zalimlikler unutulmayacak ve iki halka çektirilenler kuşaktan kuşağa aktarılacak. Sadece Eylül’lerde değil, her dem.