Sonun Bacakları ve payına 'düşmeyenlerle' yaşayanlar

'Sonun Bacakları', bir başka bakışın ürünü. İlk bakışta bir kitap için sayıca fazla gelen 18 öykü, anlatım biçimlerinde gösterdikleri çeşitlilikle öne çıkıyor. Makbule Aras Eivazi, tekdüze yaşamları, tekdüze olmayan bir akışla sunuyor kitabında.

Google Haberlere Abone ol

Yaptığı çevirilerle yıllardır edebiyat dünyasına emek veren Makbule Aras Eivazi’nin Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlanan ilk öykü kitabı 'Sonun Bacakları', bir ilk kitaba göre çok katmanlı yapısı ve kendine has üslubuyla dikkat çekiyor. Farklı hacimlerde 18 öyküden oluşan kitapta Eivazi, olaylardan çok durumlar üzerinden insanın hâllerine odaklanıyor. Bir oyalı tülbentten bir dut kurusuna, payına “düşmeyenlerin” tartılamaz ağırlığıyla yaşayanların sesi oluyor.

Çeviri kitaplarının yanında Varlık, kitap-lık, Notos, Virgül, Cumhuriyet Kitap, Öteki-siz, Ç.N., Sıcak Nal, Duvar, Lacivert, Sabit Fikir gibi yayınlarda ve çok yazarlı kitaplarda deneme, eleştiri, inceleme, çeviri ve öyküleri yayımlandı Makbule Aras Eivazi’nin. Bu nedenle 'Sonun Bacakları'nda yer alan öykülerde kendini arayan bir dille karşılaşmıyoruz. Aksine yazarın öykülerin muhtevasına uygun giydirdiği anlatıcıları, çeşitliliğiyle dikkate değer. Kimi zaman yalnızca diyaloğa kimi zaman yalnızca bilinç akışına dayanan öyküleriyle, olay ve durum öğelerinin yerinde dağılımıyla, bir tasvirden yahut bir çağrışımdan öykü doğuran anlatımıyla, 'Sonun Bacakları' “ilk kitap” olmanın dezavantajlarını henüz başında yok etmiş, özgün bir kimlikle okurunun karşısına çıkmış. Bununla birlikte klasik “öykü” kalıbının dışında duran, belki “kısa anlatı” olarak daha genel bir adlandırmaya gitmenin yerinde olacağı metinler de yer alıyor kitapta; bu, kitabın özgünlüğünü besleyen damarlardan biri olarak da, bir eleştiri unsuru olarak da görülebilir.

İYİ ANLATICILAR İYİ DİNLEYİCİLERDİR

Yazarın odaklandığı insan tiplerinde ortak olan bir nitelik mevcut ki kanaatimce, 'Sonun Bacakları'na ruhunu veren de bu: Olmamışlık, olduramamışlık. Eivazi’nin kişileri, yok sayılan, hiç görülmeyen, görülse de görmezden gelinen, tam mühim biri olduğuna inandığı ânda uçurumdan itilen, kandırılan, hatta bazen kandırma ihtiyacı bile hissedilmeyen kişiler. Onları hepimiz biliyoruz, çünkü karşı balkonumuzdalar, sokağımızdalar, evimizde odamızdalar, aynamızdalar. Geçmişle alıp veremedikleri var Eivazi’nin kişilerinin. Bir eflatun eşarpla, bir bayramlık elbiseyle, tabağına bırakılan hevessiz paylarla asla kapanmayacak hesapları var.

“Hikâyelerden yarattığı dünyayla beni, kelimelerin gücüne inandıran babaanneme…” cümlesiyle açılıyor kitap. Eivazi’nin atfı, öyküler arasında gezindikçe anlamlanıyor. Birçok öykünün dilinde “dinlemenin” kazandırdığı bir güç var. Hatta kitabın “Melek Geçti” başlıklı öyküsü doğrudan “dinlemek” üzerine kurulu. Bu öyküde anlatıcı bir dinleyeni muhatap alarak konuşuyor, onun söylediklerini de kendi lafına katarak aktarıyor; bu nedenle monoloğa yaklaşıyor öykünün dili.

Sonun Bacakları, Makbule Aras Eivazi, 120 syf., Yapı Kredi Yayınları, 2021.

Yine kitabın öne çıkan öykülerinden “Çifte Vav”, “İçimde Bir” ve “Kahire’de Öğle Vakti”, anlatım biçimleriyle dikkat çekmekte. “Çifte Vav”da deneme üslubuna yakın bir anlatım tercih eden yazar, “Kahire’de Bir Öğle Vakti”nde betimleme-öyküleme birliğine başvuruyor. “İçimde Bir”i ise bilinç akışından yararlanarak kurgulamış. Öykü kişisinin zihninden geçenleri ardışık bir şekilde takip ettiğimiz öykü baştan sona bu şekilde ilerliyor; fakat bilinç akışının esnek ve dağınık doğasının aksine öykünün “belirlenmiş” bir sonu var. Zihinden geçenlerin emir kipiyle kaleme alınmış olması ise kitabın geneline hâkim olan o “ezilmişlik, akışa uyma, dayatılanlarla yaşama” hâlini desteklemekte. Öte yandan yazarın tekrar eden cümlelere başvurması, genellikle roman türünde kaleme alınan metinlerde gördüğümüz “leitmotiv” tekniğinin hacimce çok daha küçük bir metinde, vurguyu kuvvetlendirmek için kullanıldığına işaret ediyor. Eivazi’nin kitabı anlatım biçimleri bakımından zengin.

'Sonun Bacakları'nda olmamışlığı/olduramamışlığı, okura doğrudan sunan pasajlar yer alıyor. Örneğin bahsi geçen “Çifte Vav” öyküsünde anlatıcı, insanın duygu durumlarını didik didik ediyor: “İnsan neyi kaybedeceğini, nasıl kaybedeceğini bilir mi? Belki de bunun bir önemi yok. Asıl mesele şu ki insan, hiç yalnız kaybetmiyordu ve bunu çok geç anlıyordu. İki kişilik bir yükü tek başına sırtlanmanın mümkün olmadığını da. İnsan ne çok şeyi sonradan anlıyordu. Ve belki de bu, çok daha iyiydi. Her şeyi anlaya anlaya yaşamak mümkün değildir belki de. Anlamak, bazı duyguları yok ediyordu.” (s. 13)

Eivazi, böylesi cümleleri diyaloglara da taşımış. Öykü kişileri arasındaki tartışmalarda, yaşamın ve insan ilişkilerinin sorgulandığını görüyoruz. “Ve Yıldızlar Parlıyordu”, tamamen bunun üzerine inşa edilmiş bir öykü. Birbirini tanımayan iki insanın birer tabureye çökerek, yaşamdan, anlaşılmaktan, iletişimden, yalnızlıktan ve yanılsamalardan konuşuverdiğine şahitlik ediyoruz:

“‘Bizi anlayanlara ihtiyacımız yok mu yani?’ dedi, sol elinin başparmağıyla oynuyordu.

‘İnsanın anlaşılmaktan çok yalnızlığına ihtiyacı var bence’ dedi adam, tüpün altını kapattı eğilip.

‘O zaman neden burada durmuş konuşuyoruz?’ dedi kadın bir anda.

‘Bir teselli yanılsamasına da ihtiyacımız olduğu için.’” (s. 73-74)

YOKLUKTAKİ VARLIK

'Sonun Bacakları'nda “sıradan” olarak nitelediğimiz kişiler var. Öykülerin hepsi olağan durumlar üzerinden kurgulanmış ve bu nedenle de okurunu hızla yakalıyor. Özellikle yazarın geçmişe odaklandığı “Kalbimin Çarmıhı”, “Uzaktan Bakmak” gibi öykülerde, her okurun içine düştüğü duygu durumları, çocukluk ve gençlik heyecanları, planlanan fakat bir türlü tutturulamayan hesaplar ve varsayımlar yer alıyor. Olağanlığın getirisi olarak bir “alışmışlık” sinmiş öykülerin havasına. Kişilerin tekdüze bir akışta yaşayıp gittiğini gördüğümüz gibi artık akışın bilincinde olmadıklarını da hissediyoruz. Yüzü geçmişe dönük öykülerde biyografik bir atmosfer olduğunu da eklemek gerek.

“Belki annesinin karnındaki hiçliği erken bıraktığından, hastalıklı bir tohum gibi büyüdü. Güzelliğe değil çirkinliğe meyletti bedeni. Ne suratsız bir şey bu, dediler. Pek de sıska dediler. Teslime diye ad mı olur, dediler. (...) Gölgesinin bile görünmediği bir yokluğa ayarladı o da kendini. Bakışların hizasına ne kadar az denk gelirse o kadar hızlı geçiyordu zaman.” (s. 66)

“Balkon” ve “Gölgesiz” başlıklı öyküler, öyküler arası muhteva birliğinin en iyi yansıtıcıları. Bu iki öyküde payına düşenlerle değil de payına hiç düşmemiş olanlarla yani yoklukla idame ettirilen yaşamların altı çiziliyor. “Balkon”un içi boş kurşun kaleme benzeyen, bedeninin yazısı olmayan, kendi varlığının aslında yokluk olduğuna inanmaya başlayan, patatesin küçüğü de yumurtanın çiği de kendisine düşen öykü kişisiyle “Gölgesiz”in eteği fırfırsız, tülbenti oyasız kara kızı birbirine ne kadar da benzer. Yahut kitaba adını da veren öykü “Sonun Bacakları”nın “kötü kadını”na yakıştırılanlarla “Hariçten Gazel”de bir erkek ve bir kadının oturduğu masayı -yalnızca- seyredenlerin savurduğu yargılar ne kadar da aynı. Eivazi’nin öykülerinde bir okur olarak beni en çok mutlu eden, işte bu yönlendirici/gösterici/birleştirici tavır oldu.

“Abdullah Bey’in Yastığı”, “Melek Geçti”, “Salıncak” ve “Bihaberliğin İrtifası” öykülerine de ayrıca ve bir arada dikkat çekmek istiyorum. Bu öykülerin kişilerinin ortak yanı, hepsinde farklı şekilde zuhur etse de, yaşam karşısında gerekli olan farkındalığı sonradan kazanmaları. “Abdullah Bey’in Yastığı”nda aldatıldığını eşini kaybettikten sonra öğrenen bir kadın, “Melek Geçti”de eşinin eski aşkını unutamadığını yıllar sonra anlayan bir kadın, “Salıncak”ta zannettiği gibi sevilmediğini fark eden bir kadın ve “Bihaberliğin İrtifası”nda kendisine yalan söylendiğini yine çok sonra anlayan bir erkeğin öyküsünü okuyoruz. Kitapta bu farkındalık meselesini destekleyen bir uyanma hâlinin varlığından söz etmek mümkün. Elbette bencilliğin karşısında hayat bulan hayal kırıklığından ve acıdan da. Yazarın söylediği gibi, “Herkes kendi hikâyesine bir ortak arıyor, iki hikâyeden bir yeni hikâye çıkarmanın peşine düşen yok!” (s. 76)

'Sonun Bacakları', bir başka bakışın ürünü. İlk bakışta bir kitap için sayıca fazla gelen 18 öykü, anlatım biçimlerinde gösterdikleri çeşitlilikle öne çıkıyor. Makbule Aras Eivazi, tekdüze yaşamları, tekdüze olmayan bir akışla sunuyor kitabında.