YAZARLAR

Sosyal içerikli seri cinayet tutkusu

Sosyal içerikli seri cinayet tutkunlarının temel görüşü: Birileri kaybedilmişse, kaybedilmesi gerektiği içindir. Aramayın, sormayın. Birileri öldürüldüyse, öldürülürler. Anmayın, kurcalamayın. Madende, trafikte ölen kim olursa olsun, kaç kişi olursa olsun, fıtrat – mukadderat. Ne tazminatı, mazminatı!

Birbirinden farklı nitelik ve yöntemlere sahip olsalar da ortak özelliklerinden hareketle cinayet tutkunları diyebileceğimiz kulüpler, epeydir kendi aralarında yoğun bir rekabet içerisinde. İsimleri, üye ve yöneticileri, merkez üsleri henüz meçhul. Ama rekabetle birlikte her birinin yurt çapında örgütlü olduğu anlaşılıyor.

Tarihsel geleneklerin izini sürerek, konuya ilişkin yurt içi – yurt dışı kaynakları tarayarak bu örgütlerin muhtemel adlarını saptayabiliyoruz şimdilik. Kökleri çok daha eskiye uzanan söz konusu dernek ve kulüplerin Avrupa’da özellikle modernleşme dönemiyle birlikte öne çıktığı gözleniyor. Buradan hareketle gecikmiş modernleşme göstergesi olarak değerlendirilebilir bizde şimdilerde hızlanan rekabeti.

İngiliz kaynaklara göre en gözde ad Cehennem Ateşi Kulübü.

Tabii bu resmi ad. Kulüp üyelerinin kendi aralarındaki ifadeyle gerçek adları Kötülüğü Yayma Derneği.

Onların baş rakibi Ahlakı Yok Etme Derneği. Fakat kısa sürede rekabeti kaybetmiş ve kendileri yok olmuşlar. Yok olanların bir kısmı yeniden bir araya gelerek Cinayeti Teşvik Derneği’ni kuruyorlar. Yenilgiden ve rakiplerinden ders aldıkları anlaşılıyor. Nasıl ki Kötülüğü Yayma Derneği, Cehennem Ateşi Kulübü gibi fiyakalı bir tabela kullanıyorsa, cinayet teşvikçileri de bunu bir patente, uzmanlığa dönüştürüyor ve Cinayet Konusunu İyi Bilenler Derneği adını alıyor.

Görüldüğü üzere farklı adlar var, ortak özellikleri cinayet tutkusu. Amatör meraklılar olarak bir araya geliyor, zamanla yetkinleşiyor, uzmanlaşıyor ve giderek yeni tutkunlar yaratıyorlar. Rekabet, tutkuyu ve uzmanlığı arttırıyor. Tarihte ve Avrupa’da böyle oldu. Bizde de aynı süreç yaşanıyor.

Avrupa’dakiler polis kayıtlarına geçen her cinayeti beceri, teknik ve estetik yönlerinden ele alarak resim, heykel vb sanat pratiklerinden biri olarak değerlendirerek geliştirmişler uzmanlıklarını. Oysa bizde “üçüncü sayfa cinayetleri” olarak anılan, halkın “adi” dediği, “adli vaka”lar giderek kayboluyor. En fazlası Müge Anlı Şov’a konu olabiliyor. Buna karşılık geçmiştekinin tersine örgütlenme ve rekabetle birlikte sosyal içerikli seri cinayetler öne çıkıyor.

Örneğin yarın, 12 Temmuz 2021 Pazartesi Çağlayan Adliyesi’nde tarihsel bir duruşma var.

Beyaz Toros’larla – örtülü operasyonlarla evlerinden, işyerlerinden, sokaklardan alınan… kayıp edilen, kendilerinden bir daha haber alınamayan çocuklarını, yakınlarını, çalınan – imha edilen hayatları aramak üzere 850 haftadır bir araya gelen Cumartesi Anneleri yargılanıyor.

Hayat ve elbette adalet gasbına karşı durdukları, bunun sadece kendi yakınlarına değil, bütün hayatlara yönelebilecek bir cinayetler dizisi olduğunu sergiledikleri için yargılanıyor Cumartesi Anneleri.

27 Mayıs 1995’de Galatasaray Meydanı’nda bir araya gelen kayıp yakınları cumartesi buluşmalarını 700 hafta boyunca sürdürdüler. Türk tipi başkanlık sisteminin temel karakteristiklerinden agorafobi; açık alanlardan, meydanlardan, kalabalıklardan ürkme, korkma, endişeye kapılma dürtüsü 25 Ağustos 2018’de Cumartesi Anneleri’ne meydanı yasakladı, kapattı. Devletin ve görevlilerinin, güvenlik güçlerinin yurttaşlarından korkuya – ürküntüye kapılmasının gereksizliğini ortaya koymaya çalışanlardan 47’si gözaltına alındı. Yarınki duruşmada onlardan 46’sı yargılanıyor.

CİNAYETİ TEŞVİK REKABETİ

Hak ve adalet aradıkları için, cana kıyılmasının, insanların yok edilmesinin aleni cinayet ve suç olduğuna dikkat çektikleri için sıklıkla şiddete maruz kalan, gözaltına alınan ve nihayet yargılanan kayıp yakınlarının cumartesi buluşmaları 850. haftayı doldururken yine 10 Temmuz 2021’de, bir başka toplu cinayeti; Suruç Katliamı’nı ananlar engellendi, şiddete maruz kaldı, bir kısmı gözaltına alındı.

Bilindiği üzere Rojova’daki çocuklara oyuncak, giyecek, kitap götürmek üzere yola çıkan bir grup genç Suruç’ta toplu kıyıma uğramış, 33 kişi hayatını kaybetmişti 20 Temmuz 2015’de.

Cumartesi Anneleri olarak anılan kayıp yakınları gibi Suruç’ta katliama uğrayanların yakınları da Suruç Aileleri İnisiyatifi’ni oluşturdular. Altıncı yılında katliamı protesto ve kayıplarını anmak üzere 10 Temmuz Cumartesi günü Ankara’da toplanan inisiyatif üyeleri engellendi, on üç kişi gözaltına alındı. Aynı amaçla İstanbul Galatasaray Meydanı’nda toplananlar da engellendi, darp edildi ve altısı gözaltına alındı.

Gayet ince düşünülüp ustalıkla uygulanan bir hareket: Altıncı yıla nazire altı gözaltı.

10 Temmuz Cumartesi, cinayet teşviklerini, teşvik kulüplerinin rekabetinin farklı cephelerini olanca açıklığıyla ortaya koyması açısından dikkat çekici.

Sosyal içerikli seri cinayet uygulamalarında Cumartesi Anneleri, Suruç Aileleri’nin ardından üçüncü cephe Soma’daydı.

13 Mayıs 2014’de fıtrat icabı topluca ölüme götürülen 301 madencinin yedi yıldır yetkililerin onca onur – şeref sözüne karşı hala ve hala ödenmeyen “tazminat” denen üç kuruş kan – hayat bedelleri için mücadele eden sendikacı Tahir Çetin toprağa verildi dün.

Tahir Çetin ve mücadele, yol arkadaşı Ali Faik, haklarının peşine düştüğü madenciler gibi ölüme sürüklendiler. Adı trafik kazası olsa da büyük rekabete konu olan sosyal içerikli seri cinayet teşvikleriyle kaybettiler hayatlarını: Ankara’daki yetkililer tazminatların ödenmesi için isim listesi istemişti kendilerinden. Onlar da bunu bir an önce gerçekleştirmek için yorgun, uykusuz düştüler yola. Ölüme sürüklendiler…

Fevkalade açık sözlü ve dürüst bakan, “Haklarınızı verirsek, diğerlerine emsal olur” diyerek seri cinayet teşviğini dile getirmişti sendikacılara karşı. Emniyet görevlisi onların Ankara’ya yürümesine “zorbalık usul olamaz” diyerek engellemiş, kendisinden önce yol keserek yürüyüşü durdurmaya kalkan alay komutanından geri kalmadığını ortaya koymuştu.

Profesyonel ve kıdemli politikacı, cinayet teşvik rekabetinde liderliği kimselere bırakmamıştı. Kendisine oy verdiklerini söyleyen madenci yakınlarına, “Bana mı çalıştınız, bana oy verin dedim mi size” diyerek örgüt tavrını radikal, somut ifadeye taşıyordu kıdemli profesyonel.

GÜZEL SANATLARIN BİR DALI OLARAK CİNAYET

Sosyal içerikli seri cinayet tutkunlarının temel görüşü: Birileri kaybedilmişse, kaybedilmesi gerektiği içindir. Aramayın, sormayın. Birileri öldürüldüyse, öldürülürler. Anmayın, kurcalamayın. Madende, trafikte ölen kim olursa olsun, kaç kişi olursa olsun, fıtrat – mukadderat. Ne tazminatı, mazminatı!

Görünen o ki rekabetle birlikte daha da radikalleşiyor cinayet tutkusu.

***

Girişte anılan örgüt adlarını ilk olarak 1827’de Thomas de Quincey deşifre etmişti. On yıl sonra 1838’de aynı konuda ikinci bir yazı yazdı. 1854’de de Sondeyiş’i kaleme aldı. Topluca bk: Güzel Sanatların Bir Dalı Olarak Cinayet.