Sosyal medya ve göçmenler: Öfke kaynağa değil, mağdur olana kayıyor
Göçmen gündemini değerlendiren iletişimciler, konunun sosyal medyada çözüm odaklı tartışılmadığını, yanlış bilgilerin hızlı yayıldığını ve siyasilerin oy için ırkçılığı yükselttiğini ifade ettiler.
DUVAR - Türkiye'de yaşayan göçmenler, son haftalarda sosyal medyada üzerine en çok paylaşım yapılan grup. Videoların ve yorumların binlerce etkileşim aldığı, "göçmenlerin geri gönderilmesi" gündemine sosyal medya fenomenlerinden milletvekillerine, sanatçılardan gazetecilere kamuoyunda tanınmış birçok kişi de dahil oldu. Göçmenlerle ilgili dezenformasyona yol açan bilgilerin de sık sık etkileşim aldığı konuda yapılan paylaşımlarda kullanılan nefret söylemi içeren kelimeler ise "ırkçılık" tartışmalarını beraberinde getirdi.
Prof. Dr. Yasemim Giritli İnceoğlu, Doç. Dr. Ceren Sözeri ve Teyit'ten Beşire Korkmaz, sosyal medyada kullanılan dili, siyasetçilerin söylemlerini, medyanın ve gazetecilerin yaklaşımlarının nasıl olması gerektiğini ve sosyal medyada doğru bilgiye nasıl erişileceğini değerlendirdi.
'KORKU VE ÖFKE EN ÖNE ÇIKAN DUYGULAR'
Bir konunun sosyal medyada nasıl tartışılacağına dair bir kuralın olmadığını belirten Doç. Dr. Ceren Sözeri, "Medya ve sosyal medyayı bu yönüyle ayırmak gerekli. Sosyal medya insanların görüşlerini, duygularını istedikleri gibi aktardıkları bir yer, bu nedenle de kendi yaşadıkları sorunların önemli bir kısmından göçmenleri sorumlu tuttukları paylaşımlar ağır bastı. Korku ve öfke en öne çıkan duygular. Örneğin Yeni Şafak'ın bayramda izin verilmediği için ailesini ziyaret edemeyen bir Suriyeli ile ilgili haber tweet'inin altı ekonomik sebeplerle memleketine gidemeyenlerin öfkeli tepkileriyle doluydu. İkisi bambaşka sorunlar ama öfke kaynağa değil mağdur olana ya da o mağduriyeti hatırlatana yöneliyor; bağlam bambaşka bir alana kayıyor" diye konuştu.
'SİYASETÇİLER OY PAHASINA IRKÇILIĞI YÜKSELTME SORUMSUZLUĞUNU TERCİH ETTİ'
"Türkiye'de yaşayan insanların diline ve kültürüne yabancı bu derece kalabalık bir göçmen toplululuğundan korkması normal, üstelik ekonomik kriz var, yeterli kaynak yok" diyen Sözeri, siyasilerin söylemlerini eleştirerek, "Bu koşullarda göçmen karşıtlığı üzerinden üretilen siyasetin bu derece destek görmesi şaşırtıcı değil. Siyasetçiler bu krizi fırsata dönüştürmeye çalışıyor ki bu çok tehlikeli. İlginç olan, muhalefetin sorunun kaynağıyla değil, insanları geri gönderme planıyla daha çok ilgileniyor olması. Nefret çıtasını bu denli yükseltince korkarım ki siyasi söylemde geri dönüş de çok zor olacak. Siyasetçiler oy pahasına ırkçılığı yükseltme sorumsuzluğunu tercih etti" ifadelerini kullandı.
'GÖÇMENLERİN MAĞDURİYETLERİNE ODAKLANMAK TEK BAŞINA İYİ GAZETECİLİĞE YETMİYOR'
Gazetecilerin konuya yaklaşımına da değinen Sözeri, ırkçılık, ayrımcılık ve nefret söyleminin gazetecilikle asla bağdaşmaması gereken tutumlar olduğuna dikkat çekti. "Bunları tekrar etmeye gerek yok ancak bazı bağımsız kabul edilen haber sitelerinin aksine kışkırtıcı haberler yaptıklarını da görüyoruz" diyen Sözeri, "Diğer taraftan siyasetin bu denli hırçınlaştığı bir ortamda mağduriyet haberleri yapmanın yeterli olmadığı da malum. Açlıkla, yoksullukla mücadele eden siyasetçiler tarafından da kışkırtılan bir topluma itidal önermenin yanı sıra göçmen politikasından kim(ler) sorumlu, kayıt dışı çalıştırmayı, sömürüyü kimler denetlemiyor, sınırlardan her gün bu kadar insan nasıl rahatça geçebiliyor, ülkenin başkentinde esir pazarı nasıl kurulabiliyor... Bunları tartışmanın ortasına oturtmadan, odadaki filin etrafından dolaşarak insanları ırkçılıkla suçlamak, suç oranlarını kıyaslamak, göçmenlerin mağduriyetlerine odaklanmak tek başına iyi gazeteciliğe yetmiyor" dedi.
'IRKÇI VE AYRIMCI İFADELERİNE RASTLADIĞIM BİR GAZETECİNİN HABERİNE KUŞKUYLA YAKLAŞIRIM'
Gazetecilerin de herkes gibi düşüncelerini ifade edebilmesi gerektiğini söyleyen Sözeri, dikkat edilmesi gerekenleri ise şöyle açıkladı: "Elbette ancak başka meslekten insanlara kıyasla şöyle bir fark var, biz onlardan bizim adımıza ve yararımıza bilgi talep ediyoruz. Kamu adına sorunu anlaşılır kılmalarını ve çözüm önerilerini araştırarak bizlerin tartışmasına zemin oluşturmalarını bekliyoruz. Bunu yapmadan herkes gibi hisler ve anlık tepkilerle hareket ettiklerinde gazeteciliklerine duyduğumuz güven azalıyor. Örneğin ben, ırkçı ve ayrımcı ifadelerine rastladığım bir gazetecinin başka haberlerine de kuşkuyla yaklaşırım. Dünyanın en iyi haberini yapsa 'bu bakış açısı o haberde başka neyi görmesini engelledi acaba' diye düşünürüm. Gazeteciler için sosyal medyanın kısıtlanmasını savunmuyorum lakin bir gazeteci sorumluluklarını gözden geçirdiğinde sosyal medyadaki ifadelerine çok dikkat etmesi gerektiği sonucuna zaten doğal olarak varacaktır."
'SUÇLA İLGİLİ HABERLERDE GÖÇMENLER SORUNLARIN KAYNAĞI GİBİ GÖSTERİLİYOR'
Sosyal medyada göçmen karşıtlığının tetiklendiğini ifade eden Prof. Dr. Yasemin Giritli İnceoğlu, göçmenlerin olumsuz özellikler ve sözcüklerle tanımlandığını; ulusu tehdit eden değilse bile, bir sorun olarak ortaya konulduğunu söyledi. "Olumsuz ötekinin sunumu ile kendine hizmet eden olumlu biz sunumunun bir arada kullanılması, diğer elit söylem biçimlerinde olduğu gibi olağan bir uygulama" diyen İnceoğlu, "Bu nedenle, suçla ilgili haberlerde göçmenler (özellikle de genç göçmen erkekler) saldırganlık, gasp, isyan, hırsızlık, fuhuş ve uyuşturucu gibi belli suçlarla ilişkilendirilmekte, haberlerde ekonomik külfet, kira artışları, iş gücü kaybı, ucuz iş gücü gibi sorunların kaynağı olarak gösterilmekte, ya da nefret, ayrımcılık ve cinayet kurbanı olarak resmedilmekteler, göçmen kimliğine ve kültürel farklılıklara gereğinden fazla vurgu yapılmakta" diye konuştu.
'GAZETECİLER HABERİ BAĞLAMA YERLEŞTİRMELİ, YALNIZ OLAYLAR VE SONUÇLARA ODAKLANMAMALI'
Gazetecilerin de göçmen sorunlarına aşina olmadan fikirlerini paylaşmaması gerektiğini söyleyen İnceoğlu, göçmenlerle ilgili kalıp yargıların ötesine geçip bu gruplar içindeki çeşitliliğe odaklanılması gerektiğini söyledi. Yapılan haberlerin içeriğinin belli bir bağlama yerleştirilmesi gerektiğine dikkat çeken İnceoğlu, şöyle konuştu:
"Yalnız olaylar ve sonuçlar üzerine odaklanılmamalı, aynı zamanda nedenleri de araştırılmalı. Deşifre etmek en etkin yöntemlerden biri. Gazeteciler kendi platformlarındaki nefret söylemini ve kullanıcı yorumlarını nefret söylemini izleyen sivil toplum gruplarına rapor etmeliler. Editör, gazeteci, araştırmacı vs. gibi azınlık grubuna ait bireyleri, hem haber odasında hem de kaynak ve uzman olarak haberlerde kullanmak lazım ama tabii ki bu yalnızca onlarla ilgili program ve makalelerle de sınırlı kalmamalı.
Hak odaklı haberciğin yani başka bir deyişle 'iyi' gazeteciliğin devreye sokulması lazım. 'Hak odaklı habercilik', haberin oluşma sürecinde yurttaşlara söz hakkı tanıyarak, kamusal tartışma ortamını sağlamak olarak algılanmalı. Kamusal yaşamın harekete geçmesini sağlayacak olan bu tür gazetecilik, insanların kamusal yaşama katılıp katılmadıklarını, ihtiyaç duyulduğunda tartışmanın yapılıp yapılmadığını, siyasetin gereken ilgiyi üstüne çekip çekmediğini ve toplumun sorunlarıyla uğraşıp uğraşmadığını sorgular, bunlara yanıtlar arar. Konuları arasında yalnız karmaşa, felaketler değil, iyi haberler ve görüş birliği de yer alır."
'KONU MAKUL BİR ZEMİNDE ÇÖZÜM ODAKLI KONUŞULAMIYOR'
Toplumda sığınmacı ve göçmenlere yönelik giderek artan bir tepki olduğunu ve bu tepkinin yer yer dezenformasyondan da beslenen tehlikeli siyasi söylemlerden fazlaca etkilendiğini belirten Teyit'ten Beşire Korkmaz, "Yakın zamanlı tartışmalarda da bu örüntüyü görüyoruz. Konu makul bir tartışma zeminde, gerçekçi, yapıcı ve çözüm odaklı olarak konuşulamıyor. Göçmen ve sığınmacılar “işgalci” olarak tanımlanıyor, sorun birkaç görüntü ve fotoğrafa indirgeniyor, ülkedeki pek çok toplumsal, sosyal ve ekonomik sorun göçmenlere yansıtılıyor. Böyle olunca da göçmen ve sığınmacılarla ilgili yayılan yanlış bilgilerin buralarda öbeklendiğini görüyoruz" diye konuştu.
'İBB'NİN SURİYELİLERE ÖZEL YARDIM KARTI YOK'
Göçmenlerin aldıkları yardımların mahiyeti, kaynağı ve miktarıyla ilgili çok sayıda çarpıtılmış bilginin dolaştığına dikkat çeken Korkmaz şöyle konuştu:
"Devletin Şanlıurfa’da Suriyelilere bayram öncesi 2 bin TL dağıttığı iddiası ve İBB’nin Suriyelilere dağıttığı yardım kartlarını iptal ettiği iddiası bunlardan. İki iddia da doğru değil. Şanlıurfa’daki para yardımı bir insani yardım kuruluşu tarafından yapılmıştı. İBB’nin de zaten Suriyelilere özel olarak dağıttığı yardım kartı bulunmuyor.
Suriyelilere yönelik devlet yardımları da sıklıkla yanlış bilgilerin konusu oluyor. Devletin sürekli Suriyelilere yönelik yardım dağıttığı algısı, bu konudaki yanlış bilgilerin inandırıcı olmasına yol açıyor. Burada Suriyelilerin ya da genel olarak göçmenlerin sahip olduğu hakları, yararlandıkları yardımların kaynaklarını bilmemekten kaynaklı bir sorun olduğu söylenebilir.
Sığınmacı ve göçmenlerin gerçek sayısı, göçün ritmi ve gelecek nüfus projeksiyonları da popüler konular. Bu son başlıkta başka bir sorun daha var: Kamunun aktardığı bilgiye duyulan güvensizlik ile düzensiz göçmenlerin sayısı konusundaki birbirinden çok uzak farklı tahminlerin varlığı, iddiaları açık kaynaklardan ve tutarlı biçimde ele almayı imkansızlaştırıyor. Bu da spekülatif rakamlar üzerinden korku ve nefret oluşması için müthiş verimli bir zemin hazırlıyor.
Zaman zaman yanlış bilgilerin de işe koşulduğu kutuplaştırıcı söylemler, bizi aklıselimden uzaklaştırıp korku ya da coşku gibi duygulara sıkıştırıyor. Yanlış bilginin doğrusuyla düzeltilmesi bu nedenle tek başına yeterli değil, kamuoyunda konu hakkında söz söyleyen herkesin bu sorumlulukla hareket etmesi gerek. Çünkü mevcut anlatılar göçmenlere yönelik nefreti tehlikeli bir seviyeye taşıyor."
'KİMSE YANLIŞ BİLGİ YA DA PROPAGANDAYA BAĞIŞIKLIĞI OLDUĞU YANILSAMASINA KAPILMAMALI'
Göçmenlerle ilgili yanlış bilgilerin, önyargı, güvensizlik ve şeffaflık eksiği gibi farklı nedenlerle kolayca yayılabildiğini vurgulayan Korkmaz, "Elbette her şeyden önce kullanıcıların 'doğru bilgiyi' talep etmesi ve yanlış bilgi paylaştığı bilinen kaynaklara itibar etmemesi gerekiyor. Herkesi ilgilendiren büyük bir toplumsal meselede, kamunun doğru, düzenli, sistematik ve anlaşılabilir bilgi üretmesi bile, çok şeyi değiştirebilir" dedi.
"Eğer bir paylaşım sizde duygusal bir tepki; örneğin korku, coşku, tiksinti, öfke ya da acıma duyguları oluşturuyorsa, güvendiğiniz bir kaynaktan dahi geliyor olsa şüphe edin" diyen Korkmaz, yanlış bilgiye karşı şu noktalara dikkat çekti:
"Unutmayalım ki hepimiz insanız ve duygularımız, istismara çok açık. Kimse yanlış bilgi, nefret söylemi ya da propagandaya karşı tamamen bağışık olduğu yanılsamasına kapılmamalı. Bu nedenle kullanıcılar, bir paylaşımın kaç 'like' aldığı ya da nasıl yayıldığından ziyade, arka planını anlamaya da odaklanabilir: 'Bu görüntüye neden maruz kalıyorum, hangi motivasyonla ve neden yaygınlaştırılmış olabilir?'
Böyle bir şüphe oluştuğunda, iddiayı paylaşan ve yaygınlaştıran kişilere 'kaynaklarının kim olduğu' sormak bir kıvılcım çakabiliyor. Ardından birden fazla kaynaktan iddianın doğruluğu kontrol edilebilir. Örneğin bir nakdi yardım iddiasıysa bu, konu ilk kaynaktan ve güvenilir kaynaklardan sorgulanabilir. Resmi kurumlar, bu alanda çalışan sivil toplum kuruluşları, göçmenlerle ilgili çalışmalar yürüten araştırmacılar önemli kaynaklar. Görüntü ve videoların doğrulanması için çok basit dijital araçlar kullanılabilir. İddia biraz daha karmaşıksa, veya doğrulama için uygun değilseler, iddiayı ve ilgili paylaşımları Teyit ile de paylaşabilirler."
'SLOGANVARİ GÖRÜŞLER PAYLAŞMAK, ANLAMLI BİR TARTIŞMA YÜRÜTMEYİ OLANAKSIZLAŞTIRIYOR'
Gazetecilerin ya da kamuoyu önündeki figürlerin, böyle konularda bir açıklama yaparken çok daha sorumlu davranması gerektiğine dikkat çeken Korkmaz, "Sonuçta gazetecinin işi, belli bir konuyla ilgili doğrulanmış bilgi ile farklı görüşleri olabildiğince yansız biçimde aktarmak. Kararı alacak olanlar, yurttaşlar. Bu nedenle gazeteciler konuyla ilgili fikir beyan ederken, yansızlık, doğruluk ve çokseslilik ilkelerine muhakkak sadık kalmalı. Çok takipçili, mavi tikli hesapların da benzer bir sorumluluğu var. Sığınmacı ve göçmenler üzerinden, bağlamından ve arka planından kopuk, sloganvari görüşler paylaşmak, anlamlı bir tartışma yürütmeyi olanaksızlaştırıyor" dedi.
'GÖÇMENLERLE İLGİLİ GÖRÜŞLERİN AJİTASYON AMACI GÜTMEDİĞİNDEN EMİN OLMAK GEREK'
Meselenin farklı boyutlarını yok saymanın, insanların göçmenlere yönelik endişelerini ve hoşnutsuzluğunu pekiştirdiğini belirten Korkmaz, "Göçmenlerle ilgili okuduğumuz görüşlerin, mevcut mitlerin ötesine geçecek geniş bir perspektiften ele alındığından, doğru bilgiye dayandığından ve ajitasyon amacı gütmediğinden emin olmak gerek. Bu meselede bilgi eksikliği ve yanlış bilgilendirme çok fazla. Göçle ilgili düzenlemeleri, göçmenlerin haklarını, mevcut politikaları iyi bilmek gerekiyor. Argümanların hukuki bir temele ve doğru tanımlamalara dayanması, meseleye daha doğru yaklaşılmasını sağlayabilir. Kamuoyunun gözü önünde bir figür olarak görüş beyan edenlerin, bu noktaları ıskalama lüksü olmamalı. Günün sonunda bunu denetleyecek olanlar da bizleriz. Doğru, yansız, analitik, iyi ifade edilmiş, çoğulcu bilgiyi talep edip, bu niteliğe sahip olmayanları ciddiye almamak her şeyin başı" diye konuştu.