YAZARLAR

Sosyal statümüzü bize parayla sattıkları gün

Dünyanın en büyük haber merkezi Twitter. Hayat orada şekilleniyor ama o hayat da hiç para etmiyor. Çünkü fazla gergin, fazla bulanık. Yeni patron Elon Musk’ın kafası yine de faturada. Hür düşünceyle girdiği yolda sekiz on dolar pazarlığı yapıyor. Şimdi burada ciddi bir soru var: Sosyal medyada eşitliğin sonu mu geldi?

Twitter’a 2009’un nisanında girdim. Geçen ay platformu satın alan Elon Musk’dan iki ay önce… 

Az değil, on üç yıl. Bir tarihim var Twitter’la. 2006’da kurulan, dışarıda, özellikle de ABD’de, bizden bir iki yıl evvel yaygınlaşmaya başlayan platformun eskilerinden sayılırım. 

O zaman Twitter hep dutluktu.

Bir avuç insandık. Gerisi alabildiğine boşluk. “Ne bu şimdi, ne anlatacağız burada” diyor ama yine de birkaç cümle yazıyorduk. Daha çok birbirimize laf atıyor, uzun aralıklarla susup yeniden başlıyorduk. Yazma sınırı 140 karakterdi; onu bile karneyle vermişler gibi kullanıyorduk. Yetmiş, seksen karakter tüketip, tweet’i bitiriyorduk.

İlk tweet’lerimi silmişim sanırım. Yazdığım şeyleri üç aşağı beş yukarı hatırlıyorum ama bulamadım. İyi hatırladığım bir mevzu var yalnız; Mustafa Sarıgül ile ilgili. Sarıgül o dönemde de şimdi olduğu gibi yeni mecraları kullanmaya meraklıydı ve Twitter kullanmakla, Twitter üzerinden ulaşılabilir olmakla övünüyordu. Şişli Belediye Başkanı’ydı, DSP’de siyaset yapıyordu. Söylediklerini test etmek için platform üzerinden röportaj talep etmiştim. Almıştım da. Ben hâlâ Twitter’dayım, buralarda yaşlanıyorum; Sarıgül ise buralarda pek takılmıyor, TikTok’ta gençleşiyor. Bir nevi Benjamin Button…

*

Hayat hızla değişmiş ama nereye gittiğimiz de belliymiş. Şu tweet’i 2010’da atmışım mesela (son cümlede mesaj kaygılı çemkirmemi es geçmenizi rica ediyorum):

Siyasi öngörülerim de -mutlulukla ve esefle görüyorum ki- doğru çıkmış. Sene yine 2010:

Eh, altı yıl sonra Donald Trump’ı seçtiler…

Bir de güncel siyasete girelim; The Economist’in bir başlığı üzerinden:

(Niyeyse İngilizce karakterle yazmışım ama neyse anladınız).

Twitter’ın biraz daha minimalist olduğu günlerdi. Daha önemsiz ve daha samimi olduğu günler.

Elon Musk’ın kendisi de o zamanlarda “önceki tweet’lerimi boşverin, ben taklidi yapan biri yazmış :) bu gerçekten benim” diye yazmış mesela. Boş veriyorduk. Önemsemiyorduk. Gülüp geçiyorduk. 

Sonra sanki büyüdük. Ciddileştik. Sıkıcılaştık. Dünya değişti, e tabii Twitter da değişti.

*

Twitter bugün dünyanın en önemli haber merkezi. Sadece birçok insanın ne olup bittiğini oradan takip etmesi açısından söylemiyorum. Haber de orada üretiliyor. Algı da. Dünya liderleri bir şey söyleyecekse orada söylüyor. Halkla ilk temas orada. Krizlere, afetlere, hatta isyanlara ilk müdahale orada. Dezenformasyon orada üretiliyor. Ayrıca kamuoyunun kendisi de orada örgütleniyor. Heştegler büyük hareketlere dönebiliyor. 

Şimdi bir zengin adam, biraz da şımarık bir adam, Elon Musk, Twitter’ı aldı; yöneticileri kovdu, geriye kalan bir sürü kişiyi de kovacak ve platformu tek başına yönetecek. Bir defa bu muazzam bir güç; aslında iyi yönetilirse belki 44 milyar doların da üzerinde bir güç. Ama iyi yönetilir mi? Zira 44 milyar dolar da az para değil. Uzay şirketi SpaceX’i, otomobil şirketi Tesla’yı ve ödeme şirketi Paypal’ı kurup iyi yöneten biri var karşımızda. Şüphesiz burada da şapkadan tavşan çıkarabilir ama işi zor. 

Çünkü Twitter müthiş kamuoyu belirleme potansiyeline rağmen zaten hiç para getirmeyen, zarar eden bir yapı. Çünkü Twitter artık çirkin bir yer. İnsanların zaman geçirdiği ama geçirdiği zamandan çok da hoşlanmadığı bir yer. Gazetelerin üçüncü sayfa haberleri gibi Twitter. Gözünüzü ondan alamıyorsunuz ama kendinizi iyi de hissetmiyorsunuz. Reklam verenler için de aynı: Orada bir şekilde var olmak isteseler de üçüncü sayfa haberlerinin yanında pek duramıyorlar.

*

Bir iki rakam verelim. Çünkü bu rakamlar Twitter’ın gelecekteki seyrini, dolayısıyla bizim de onun içindeki seyrimizi etkileyecek.

Platform kendi raporlarına göre, 2021’de beş milyar dolar ciro yapmış. Az para değil. Ama bu sürede Facebook, WhatsApp ve Instagram’dan oluşan Meta ne getirmiş? 118 milyar.

Üstelik Twitter’ın gideri gelirinden daha çok. 2021’de 221 milyon dolar zararı var. 2022’nin sadece ikinci çeyreği itibariyle 270 milyon dolar zarar etmiş. Musk bu yüzden öncelikle hiç değilse zararı minimize etmek istiyor. Yedi bin çalışanının yarısını kovma söylentisi bu yüzden. Ama bu defa da sektörde nasıl var olabileceği meselesi gündeme gelecek. Mesele 87 bin çalışanı olan Meta’ya kafa tutabilecek mi?

Mavi tikli hesaplardan aylık sekiz dolar kesme meselesi de gelip buraya dayanıyor. Platformun yeni sahibi Elon Musk şimdi kullanıcılara Twitter’ın suyla çalışmadığını söylemiş oldu. 

Bir şey daha söyledi; “ne o öyle feodal yapı gibi, efendiler var, onların bağlıları var” demeye getirdi. Yani kullanıcılara mavi tik üzerinden yüklenmiş gibi yaptı ama sonra çok da net bir başka cümle kurdu; madem böyle bir ilişki var, o zaman bunun parasını ödeyin. 

Bir tür soyluluk vergisi. 

Ya da bir tür ayrıcalık vergisi. 

Buradan gelir umuyor Musk ama bir yandan da başka bir kapıyı aralıyor. Başka bir soruyu sormuş oluyor: 

Sahiden de sosyal medyada statü satabilir miyiz?

Yani Musk, eşitsizliğe karşı falan değil; buradan para kazanamamaya karşı. Önünü görebildiği kadar bir deneme yapacak. Sonra başka denemelere de girişecektir. Sekiz doları ödeyen daha az reklam görecek, mention’larda öne çıkacak falan ama… Acaba parayı bastırana daha çok karakter satılabilir mi? Parayı bastıran tweet’ini edit eder mi? Hatta parayı bastıran Twitter’daki kapalı profilleri de görür mü? Neden olmasın? 

Ayrıca bu modeller neden diğer platformlara yayılmasın?

Ne o öyle bugüne kadar, para veren de düdüğü çalıyor vermeyen de? Neyse ki bir patron geldi de duruma vaziyet ediyor.

*

Musk, Twitter’ı satın alırken ‘hür düşünce’yi öne çıkarmıştı. Güya herkes dilediğini dilediği gibi söyleyebilsin diye platformu satın aldı. 

Sonra da gelir modelleri işine girişti. Şimdi sekiz-on dolar pazarlığı yapıyor. Bir yandan da reklam verenlere “Merak etmeyin, her şey de herkesi söyleyemeyecek” mealinde mektuplar yazıyor. 

Herkes her şeyi söylemesin mi? Söylesin elbette. Ama bu söyleme özgürlüğünün nefret söylemiyle kesiştiği yerler ne olacak?

Musk ve onun gibi düşünenler, “bırakınız söylesinler”ciler… Hadi bırakalım söylesinler ama benim reklam verenlere yazılan mektuptan anladığım, Musk’ın bile “bırakınız” diyemeyeceği bir yer var. Öte tarafına geçilmesini istemediği kapitalist bir eşik… 

“Vur kır parçala” diye alkış tutan şimdiki dostları bu eşiğin öte tarafına geçilmediğini görünce ona da bileneceklerdir. 

Ama iş oralara gelene kadar…

Twitter herkesin herkesle dolaysız, aracısız takıldığı bir platformdu. Sen de oradaydın ey Musk!

Neden hür düşünce getiriyorum deyip daha iki gün geçmeden at pazarlığına başladın?

Sebebini biliyoruz aslında.

Kapitalizmle hür düşünce bir arada olmuyor. İşin doğası bu. Olur gibi yapsanız da olmuyor.

Neyse, hiç değilse tarihimiz var. Acaba ileride o tarih de bizim kalacak mı? Yoksa arşivin de bir bedeli mi olacak? Bilelim de…


Yenal Bilgici Kimdir?

Yenal Bilgici, gazeteci. 1979 İskenderun doğumlu. Siyaset bilimi eğitimi aldı. 2000 yılında gazeteciliğe başladı. Nokta, Aktüel, Newsweek, GQ Türkiye, Habertürk ve Hürriyet’te çalıştı; yazılı ve görsel birçok başka mecrada yazdı çizdi anlattı. Siyaset, kültür, tarih üzerine röportajlar yaptı, yapmaya devam ediyor. 2022 Ocak’ında Türkiye’de son dönemde yaşananları hakikat-sonrası çerçevesinde ele aldığı “Memlekette Tuhaf Zamanlar - Hakikat Sonrasıyla Geçen İki Binli Yıllarımız” isimli eseri Doğan Kitap’tan yayımlandı. 2019’da tarihçi İlber Ortaylı ile “Bir Ömür Nasıl Yaşanır” isimli, büyük ilgi gören bir nehir röportaj kitabı yayımladı, bu kitabı 2022 Şubat’ında yine Ortaylı ile söyleştiği “İnsan Geleceğini Nasıl Kurar” takip etti. Özellikle Avrupa gündemini takip etmeyi, toplum ve teknolojinin kesişiminden türeyen yeni dünya üzerine düşünmeyi, edebiyatı ve bir de bloglarında 'Eski Usul' ve 'Tuhaf Zamanlar’ yazmayı seviyor.