YAZARLAR

Sosyalist sola düşen görev

CHP, sosyal demokrat bir partinin temel reflekslerine dahi sahip olmadığı için toplumsal muhalefetin harekete geçirilmesi görevi sosyalist sola düşmektedir. Önümüzdeki dönemde sosyalist partilerin özerkliklerini koruyarak çoğulcu bir yapı içinde temsili gerekli gözükmektedir. Bu yapıya emek ve meslek örgütlerinin de katılımı uygun olur. Bu tarz bir yeni örgütlenme modeli, toplumsal muhalefete öncülük ederek kitleselleşmesini de sağlayabilir.

Mayıs seçimleri sonrasında muhalefetin genelinde bir moral bozukluğu ve dağınıklık gözlemlenmektedir. Özellikle CHP’nin seçim sonuçlarını doğru dürüst değerlendirmemesi, gerek kurucu ilkelerine ve gerekse sosyal demokrat bir partinin temel reflekslerine uygun hareket etmemesi, toplumsal muhalefetteki umutsuzluk havasını da etkiliyor.

Seçimlerden bu yana üç ay geçmesine rağmen CHP’de önümüzdeki döneme ilişkin bir plan, program ortaya konmaması, zaten seçimler öncesinde muhafazakar sağ kesime şirin gözükme çabası ve nihayetinde parti içindeki ilke, kadro ve programdan arınmış bir liderlik çekişmesi, bu umutsuz havanın oluşmasındaki belli başlı faktörler olarak sıralanabilir.

Bu gidişle CHP’nin Mart 2024’te yapılacak yerel seçimlerde başarı şansının oldukça zayıf olduğu gözüküyor. Oysa hayat pahalılığının, yoksullaşmanın, gelir adaletsizliğinin ayyuka çıktığı ve yerel seçimler sonrasında faşizan siyasal baskıların daha da artacağı bir ortamda, toplumsal muhalefete umut verebilecek bir çıkışa acil ihtiyaç vardır.

Bu çıkışı da yapabilecek gücün, şu anda nicel anlamda azınlıkta gözükse bile tarihsel ve ideolojik olarak varlığını sürdüren sosyalistlere düştüğü söylenebilir. Nitekim sosyalist partiler, başta Maraş ve bölgesindeki deprem olmak üzere birçok toplumsal olayda hızlıca örgütlenebilen ve herhangi bir çıkar gözetmeksizin toplumun sorunlarına müdahale edebilen örnekleri ortaya koymuşlardır.

Keza sosyalistlerin toplumsal muhalefete öncülük edebilecek bir tarzda hareket etmesi ve örgütlenebilmesi, CHP’nin de “sola çekilmesine” katkı sağlayabilir.

İTTİFAKI AŞAN BİRLİKTELİK

Sosyalist partiler, seçimler öncesinde çeşitli ittifaklar oluşturdular. Türkiye İşçi Partisi (TİP), Emek Partisi (EMEP), Emekçi Hareket Partisi (EHP), Toplumsal Özgürlük Partisi (TÖP) ve Sosyalist Meclisler Federasyonu (SMF), Halkların Demokrasi Partisi’nin (HDP) ağırlığını oluşturduğu Emek ve Özgürlük İttifakı içinde yer aldı. HDP’nin kapatılma riskine karşı bu parti, Yeşil Sol Parti adı altında ittifaktaki varlığını sürdürdü.

Türkiye Komünist Partisi (TKP), Sol Parti, Türkiye Komünist Hareketi (TKH) ve Devrim Hareketi ise Sosyalist Güç Birliği adı altında bir ittifak oluşturdu.

TİP’in Emek ve Özgürlük İttifakı bünyesinde olup ayrı bir listeyle seçime girmesi, yüzde 7’lik seçim barajından “kurtulmak” için ittifak içinde yer aldığı iddiası, HDP cenahı açısından çeşitli eleştirilere neden oldu.

TİP, daha fazla milletvekili çıkaracağını umut ederken vekil sayısı dörtte kaldı. Bununla birlikte TİP’in oyları bir milyona yaklaştı. Bu oyların büyük çoğunluğunun CHP’nin sol, laik kesiminden geldiği ifade edildi. Bu durum da önümüzdeki dönemde, sosyalistlerin kitle tabanı olarak bu kesimi dikkate almasına yol açabilir.

Sosyalist Güç Birliği’ni oluşturan partiler de, seçimlerde sınırlı sayıda oy alırken daha çok ittifak biçiminde değil ayrı ayrı faaliyet gösterdiler.

Günümüzdeki süreçte ise, ittifakı aşan daha geniş katılımlı çoğulcu bir yapıya ihtiyaç var gibi gözüküyor.

ÇOĞULCU BİR PLATFORM

Sosyalist partilerin seçimlerde olduğu gibi ayrı ayrı ittifaklarda değil mümkünse ortak bir platform bünyesinde özerliklerini de koruyarak temsil edilmesinin uygun olacağı düşünülebilir.

Böyle bir platformda sosyalist partilerin temsilcilerinin yanı sıra emek ve meslek örgütleri temsilcilerinin de bulunması uygun olacaktır. Zaten Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Türk Mimar ve Mühendisler Odaları Birliği (TMMOB) ve Türk Tabipleri Birliği (TTB) çeşitli etkinlik ve eylemlerde birlikte hareket etmektedirler.

Bu platforma Türkiye Barolar Birliği, Türk Diş Hekimleri Birliği gibi meslek odaları da dahil edilebilir. Türk-İş bünyesindeki mücadeleci sendikalar, İstanbul İşçi Sendikaları Şubeleri Platformu gibi oluşumlar da bu platformda yer alabilir.

Kuşkusuz kadın dernekleri, çevreci kuruluşlar ve benzeri örgütler de bu platformda temsil edilebilir. Öncelikle böyle bir platformun ülke çapında bir nevi meclis tarzında örgütlenmesi düşünülebilir. Tabii ki karar mekanizması açısından da örgütlerin temsilcilerinden oluşan bir üst komitenin varlığı gereklidir.

SINIF EKSENLİ BİR MÜCADELE

Böyle bir platformun ekonomik, sosyal ve siyasal sorunlarla ilgili olarak sınıf eksenli bir mücadele programı olması önem kazanıyor. Halkın somut sorunlarından başlayan ve çok fazla başlığı olmayan kısa ve özlü bir mücadele programının ortaya konması gerekiyor.

Şu aşamada Yeşil Sol Parti olarak temsil edilen siyasal Kürt hareketi ile de, otoriter ve faşizan baskılara karşı demokratik ve emekçilerin sınıfsal çıkarlarını esas alan bir işbirliği de büyük önem taşımaktadır.

TKP’nin de 15-16 Temmuz 2023 tarihinde gerçekleştirdiği Türkiye Konferansı’nda bu anlayışa benzer bir siyasal ve örgütsel değerlendirme yaptığını da hatırlatalım. Ancak böyle bir oluşumun tek bir parti bünyesinde değil çoğulcu bir yapıda oluşması, kapsayıcılığı ve siyasal İslamcı faşizan gidişe “dur” demek açısından daha uygun olacağı gözüküyor.

Tabii ki solun, sosyalist partilerin geçmişteki “benmerkezci, sekter” tavırlarını aşan bir anlayışa öncelikle ihtiyaç vardır. İkinci Dünya Savaşı öncesindeki İtalya’da faşizmin, Almanya’da Nazizmin oluşmasında sosyal demokrat, komünist partilerin yaptığı hatalara düşmemek gerekiyor.

Sosyalistlerin bugünkü koşullarda toplumsal mücadeleye öncülük edecek, sistemi sorgulayan, haklılığı çok açık olarak belli olan ancak kitlelerce benimsenmesine ihtiyaç duyulan bir potansiyele sahip olduğu ortadadır. Yeter ki özveri, sabır ve mücadeleci bir anlayışı hayata geçirebilmeyi gösterebilsinler…


Atilla Özsever Kimdir?

1967 yılında Kara Harp Okulu’nu bitirdi. 12 Mart (1971) döneminde piyade üsteğmeni iken siyasi görüşleri nedeniyle ordudan çıkarıldı. 2.5 yıl cezaevinde kaldı. Daha sonra iktisat öğrenimi gördü, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde yüksek lisans yaptı, doktorasını İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde tamamladı. 1974 – 2002 yılları arasında gazetecilik yaptı. 2003- 2011 yılları arasında da Maltepe Üniversitesi’nde kadrolu öğretim üyeliği görevinde bulundu. 2011 yılından itibaren de çeşitli üniversitelerde çalışma ekonomisi ve medya alanında dışarıdan dersler veriyor. “Tekelci Medyada Örgütsüz Gazeteci” ve “Mesele Teslim Olmamakta” isimli iki kitabı ile çeşitli kitap ve dergilerde yer alan makaleleri bulunuyor.