Sosyolojik katarsis: 'Bağımlılık Asla Sadece Bağımlılık Değildir'
Psikiyatr Kültegin Ögel'in 'Bağımlılık Asla Sadece Bağımlılık Değildir' çalışması, İletişim Yayınları tarafından yayımlandı. Ögel bağımlılığa dair genelgeçer blokajları kaldırmak için çalışmasını “Bağımlılığın İçindeki Siyaset”, “Yasaklar ve Bağımlılığın Hafife Alınamaz İlişkisi”, “Bağımlılığın Sosyal Arka Planı” gibi tematik altı parçada kurgulayarak, bağımlılığı adeta katman katman çözümlüyor.
Büşra Uyar
Bağımlılık her daim büyük bir merak konusu olmuştur. “Bir arkadaşının arkadaşının” deneyimleri sohbet esnasında döner durur, kimi zaman da bazı sanat eserlerine ayrı bir ilgi gösterilir sırf bu merakı doyurabilmek için. Aslında çok uzaklara bakmaya da gerek yok; internette son zamanlarda bağımlılarla ya da bağımlı hale getirenlerle yapılan röportajlardan oluşan içerikler revaçta. Yıllar yılı süregeldiği üzere, hep bir katarsis sağlama “ihtiyacı” var ya da bağımlı olmaktan korkulduğu için katarsisle “yetinmek”.
Halbuki bağımlılık yalnızca bağımlısından dinleyebileceğimiz, yalnızca kendisini ve yakınlarını olumsuz etkileyen küçük çaplı bir deneyim olmanın çok ötesinde: Ritüelleri, mekanları, bireyin politik ya da spiritüel duruşunu ya da devletlerin en mühim kalkınma gücünü temellendirebilecek bir etkiye, kültüre sahip. Eh, onun bu gücü de bağımlılık üzerine kafa yoran kimselere, bağımlılığı hemen her açıdan ele alabilme gücünü bahşediyor. İki tarafın da “kârlı” çıktığı bir düşünme sistemi değil de nedir bu!
Psikiyatr Kültegin Ögel, bağımlılık üzerine kafa yoran isimlerden. Yıllarını bağımlılık üzerine yaptığı çalışmalarla geçirmiş başarılı akademisyenin İletişim Yayınları’ndan çıkan 'Bağımlılık Asla Sadece Bağımlılık Değildir' çalışması ise capcanlı, asla beyni ve bedeni didaktik bir şekilde “uyuşturmayan” bir okuma&düşünme deneyimi olarak okuru tetikliyor.
Bağımlılığa sebep olan maddeler yalnızca alt sınıfa musallat olan bir illet, üst sınıfın “hafta sonu kaçamağı” ya da sanatçıyı besleyen “en doyurgan damar” değil elbet. Ögel bağımlılığa dair bu genelgeçer blokajları kaldırmak için çalışmasını “Bağımlılığın İçindeki Siyaset”, “Yasaklar ve Bağımlılığın Hafife Alınamaz İlişkisi”, “Bağımlılığın Sosyal Arka Planı” gibi tematik altı parçada kurgulayarak, bağımlılığı adeta katman katman çözümlüyor. Bu noktada çalışma gerçekten hayret uyandırıcı bir ritim kazanıyor, ki bu aslında söz konusu bağımlılık olduğunda, asla aşina olmadığımız bir şey. Zira alkol, sigara ya da uyuşturucu bağımlılığı söz konusu olduğunda genelde konuşulmaz; konu derhal kapatılmalı, -çok kolaymış gibi- kullanılan madde “derhal” bırakılmalıdır; zaten bu madde tekinsiz bir yerden çıkıp gelmiştir; başka arkadaştan, başka devletten, başka “pis” kültürlerden…
Ögel, bu şemalaşmış konuşma düzenini iki ana yerinden kırıyor. İlk olarak bağımlılığı ve bağımlılık yapan maddeleri, -belki de tabiri hiç caiz olmayan bir şekilde- adeta ecstasy getirisi bir hareketlilikle ele alıyor. Maddeleri, madde bağımlılarını, dağıtıcıları, üreticileri hiçbir şekilde tabulaştırmayan Ögel, bunu yaparken okurun nefsini de tetiklemiyor. Yazar bu zor dengeyi kurduktan sonra, harika bir işe koyuluyor: Tabulaştırılan her şeyi karanlık, kuytu köşelere kaldırmak yerine bunları adeta bir sorgu ışığının altına koyuyor. Ancak bunu yaparken amacı hırpalarcasına sorgulamak, aşağılamaktan ziyade, anlamaya çalışmak. Zira Ögel ne nihayetinde, sorgu ışığının yarattığı psikolojik baskıdan ziyade, onun her şeyi “fazlasıyla” açık eden gücünü daha değerli buluyor.
'BAĞIMLILIK BİR KÜLTÜRDÜR VEYA KÜLTÜRDEN OLUŞUR'
Böylece Ögel, sorgu ışığının altında bağımlılığı hemen her açıdan analiz etme, gözlemleyebilme imkânını elde ettikten sonra, eleştiri kadrajını neredeyse 360 dereceye genişleterek, son derece gerekli bir toplum ve sistem eleştirisi yapıyor. Tarih, siyaset ve sosyolojiye dayanarak çalışmayı ilerleten Ögel, bağımlılık ekseninde birey iktidar ilişkisinin, konulan yasakların, “konulmayan” yasakların, devletlerin yaşatma ve “kurtarma” pratiklerinin peşinden gidiyor. Bunu yaparken ritüeller, mekânlar, “zararsızca” tüketilenler hem akademik hem de “bizden” bir dille anlatılıyor Ögel tarafından. En nihayetinde Ögel, önsözde mükemmelen ifade ettiği üzere, bağımlılığa dair şunu idrak etmemizi istiyor: “Bağımlılık insanidir. Bağımlılık siyasidir. Bağımlılık bir kültürdür veya kültürden oluşur. İçinden ekonomi geçer. Geleneklerle yoğrulur. Tarihtir. Bağımlılığı beynin içinde görebilirsiniz. Bağımlılığın arkası psikolojidir. Bağımlılık itişme ve kakışmaların ortasındadır. Bağımlılık bireydir, ailedir, toplumdur, çevredir. Deneyimdir, sanattır, inançtır, ideolojidir.”
İletişim Yayınları’ndan çıkan 'Bağımlılık Asla Sadece Bağımlılık Değildir', trajikomik bir şekilde herkesin “sırf meraktan” okuyabileceği bir kitap. Başarılı akademisyen bu çalışmasıyla katarsis sağlama ihtiyacını nefis bir düşünme, sorgulama ve eleştirme faaliyetine dönüştürüyor. Sonuç olarak okur, kafasında daha fazla soru işareti ve daha fazla merakla kalakalıyor. Eh, kültürel faaliyetlerin en güçlü bağımlılık belirtileri tam da bu değil midir?