YAZARLAR

Soyadı deyip geçme 

Değişim her birimiz için kaçınılmazdı, toplum değişti. Erkeğin ne gibi, apayrı bir önemi, özelliği varmış da onun soyadını evlenmekle kadın almak zorundaymış? diyor ve o cümleyi kanundan hep beraber kazıyacağımızı umut ediyorum.   

9. Yargı Paketi'nin son hali komisyona geldi. Önce güzel haberlerden başlayayım. Etki ajanlığı, 6284’ün zorlama hapis kararına itiraz yolu açan düzenleme yer almıyor. Açıklamayı yapan AKP’li Abdullah Güler’e emektar muhabirlerden biri 6284’deki zorlama hapsi ile ilgili bir soru soruyor. Güler’in yanıtı ise gülünç: “ Bizim çalışmamız dışında farklı toplum kesimlerinin beklentileri olabilir. Etki ajanlığı ve zorlama hapisle ilgili hususlar teklifimizde zaten yer almamıştı. Ne içerdiğini de hala öğrenmiş değiliz” diyor. İşte bunu dedirten bileşeni olduğumuz Eşitlik İçin Kadın Platformu'nun (EŞİK) aylardır yürüttüğü mücadedir.

Biz onların aslında her şeyi bildiklerini de çok iyi biliyoruz. "6284’e dokunamayacaklar" diyorduk dokunamadılar.

Şimdi kalan bir önemli konu ise kadınların soyadı konusu. Kimliği, varlığı, geçmişi ve geleceği meselesi. Bu konunun farklı yönlerine ilişkin hazırlanmış çok sayıda bilgi dosyasına EŞİK’in sitesinden ulaşabilirsiniz. Adalet Komisyonu'nda teklif tartışılırken çok sayıda muhalefet vekilleri komisyondan, bizler de kendi imkanlarımızla kadına erkeğin soyadı dayatmasını kabul etmeyeceğimizi dile getirdik. Bir mücadeledir, hala bitmedi sürüyor. AKP’li yetkililer AYM kararına rağmen Medeni Kanun’un 187. maddesini yani “Kadın evlenmekle kocasının soyadını alır” cümlesini değiştirmiyor. Gerekçe olarak da “Aile bütünlüğünün zarar görmemesi, çocukların olumsuz etkilenmemesi” diyor. Herşey soyadı ile bitiyor sanki.

Oysaki aile ilişkilerini, çocuğun olumsuz etkilenmesini sağlayan şeyleri çok anlattık, yazdık. Cinayetlerden, çocuk istismarlarına kadar. Bu argümanlara en güzel yanıtı sokak röportajlarında halkımız veriyor. "Eşiniz kendi soyadını kullansa sadece ne olur" diye kocaya soruluyor ve diyor ki "o nasıl mutlu olacaksa öyle olsun." Kadın da "Tabii ki kendi soyadımı kullanmak isterim" diyor. Küçük kız çocukları olan baba "benim de kız çocuğum var" diye de ekliyor. Çok açık ki konu “mutlu olabilmekte”, eşitlikte. Nitekim Anayasa Mahkemesi kendisine gelen başvurulardan, AİHM kararlarından başvuru sıklıklarından yılmış olacak ki mevcut yasa eşitliğe aykırı diyerek Anayasa’nın 10. maddesine işaret ediyor, taraf olduğumuz sözleşmeleri hatırlatıyor. Kanunu iptal ediyor.  

İlişkilerin olumsuz etkilenmesi soyadı ile bitmiyor ama en temel şeyler soyadı ile başlıyor. Daha az konuşulan kısmı biraz açıklayalım isterim. Kadınların evlenmekle kocasının soyadını alması zorunluluğu cinsiyetçi ve eşitlik karşıtı, bunu çok net biliyoruz. Bir de bununla birlikte özel mülkiyetin, evlilik ve sonrası soyadı ile kapitalist ilişkilerin de nasıl bir zemine oturtulduğunu görüyoruz. Sistem için temel taşlar bunlar. Benim de çok katıldığım üzere, Hülya Gülbahar'ın her toplantıda neredeyse soyadı konusu aynı zamanda mülkiyet ve miras konusudur, sistem konusudur demesine de atıfta bulunmak isterim.

SOYADININ ÖZEL MÜLKİYETLE İLİŞKİSİ

Kimileri konuyu soyun devamı, o da erkek soyunun devamı diye nitelediğinde aklım taa ilkel komünal toplumlara kadar gider olur. Bu ve sonrası yazacaklarım için de Friedrich Engels’in “Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni“ kitabını kendime kaynak bilirim. Yazdıklarımın çoğu siyasal eğitimlerimiz ve kitaptan edindiklerimdir. Anaerkil dönemin olup olmadığı antropologlarca hala tartışmalı olsa da tartışmalı olmayan şey; ilk zamanlarda çocuğu kim doğuruyorsa en belirlenebilen şeyin anne olduğudur. Erkek türün devamı için dışsal ve yardımcı rolündedir. Tüm işler kamusaldır.  Morgon da örneğin “Aile hareketli öğedir, asla duraklama halinde değildir” ve Marx da buna şöyle ekler “Ve genel olarak, siyasal, hukuksal, dinsel ve felsefi sistemler için de aynıdır.” Şu an yaşadığımız da işte tam da bunun sancıları. Anlatılanın aksine değerlerimiz de “aile” de sabit değildir evrimleşir.

Mihenk taşlarını anlatacağız.Dışarıda daha çok bulunan avcılık yapan erkekler, hayvanların evcilleştirilmesi, sürünün oluşumu, sabanın keşfi, artık ürünün oluşması, kadınların doğurganlığı ve iş bölümü şeklinde devam ediyor. Her birini bir tarihsel akışta takip ettiğinizde işte en son o artık ürün kime kalacak sorununa gelinmiş. Erkekte biriken artık ürün olunca herkesin çocuğu olan çocuklar için bu sefer babası kim diye düşünülür olmuş? Sonrası tahmin edeceğiniz üzere sadece kadınlar için geçerli olacak tek eşlilik dönemi geliyor. Aileler kuruluyor. Sebebi mülkün ya da o dönem için ürünün kimin olacağı, nerede birikeceği, nasıl korunacağı meselesi. Kabilelerin birbiri ile savaşları, kılıcın bulunması, artık ürüne göre üstünlük kurulması, köleliğin oluşması gibi devam ediyor. O sebeple kitabı okumanızı tavsiye ediyorum. Konunun ulus devletin oluşumuna bağlanmasına geçmeden şimdilik burada bırakıyorum. Bu kadarında bile hala bu yüzyılda kadının soyadı tartışmalarında kadını erkeğin mülkü görme yaklaşımının olduğunu görüyoruz. Mülkün nerede birikeceği kimin adına birikeceği, mirasın kime nasıl kalacağı sorunudur. Üretilenin kimin olacağı, nasıl paylaşılacağı sorunu! Ve bunun cinsiyetçilikle de şekillenişi.

Medeni hukumuzda mücadelelerle miras, boşanmalarda mal paylaşımına kadar çeşitli kazanımlar elde edilmiş olsa da aile kurumunun ve soyadının patriyarkal kapitalizme nasıl da içkin olduğunu görüyoruz. Şimdi bu “kadın evlenmekle kocasının soyadını alır” cümlesi durduğu sürece kadınların hakkını alabilmesi siyasi, hukuksal bir dizi çabaya ve kadınlara yük olarak da kalmış oluyor. Biz bu çağda hala bu cümleyi kanunumuzda taşımamalıyız. Pozitif ayrımcılık getirdik diyen, kadınlarla ilgili eşitlik adına birçok düzenleme yaptık diye övünen siyasi iktidar şimdi döndü dolaştı bir avuç çıkar için bu cümleye sözde aile diye sıkı sıkıya sarılacak mı? Buna izin vermeyelim.

Kadın mı, kız mı ayrımına, evli ve bekar olmanın soyadı ile ifşa olup kadınların hedef olmasına tüm iyi niyetim ve gözlemimle AKP’ye oy veren kadınlar da müsade etmez. Değişim her birimiz için kaçınılmazdı, toplum değişti. Şimdi hala önceki soyadı demek yerine kızlık soyadı diyen AKP’lileri düzeltemediysek o cümle o kanunda yer aldığı sürece kadının bir tercih olarak istediği gibi hayatını sürdürmesi, soyadını seçmesi mümkün görünmüyor.

HANİ YARGI YÜKÜNÜ HAFİFLETECEKTİNİZ!

Tüm alehimize düzenlemeleri getirirken temel argümanları olarak yargı yükünü hafifletmekten bahsedenler AYM kararına uymadığı için nice kadının davasının yükü ile meşgul olacak. Dava açılınca kazanılıyor bu net. Kadınlar kendi soyadını kullanabiliyor da bir devlet nasıl kadın vatandaşının işini kolaylaştırmak yerine zorlaştırır.

KADINLAR KATİLİNİN SOYADINI TAŞIMASIN!   

Kadınların kendi soyadlarını kullanabilmelerinin başka bir dramatik önemi de var. Esin Güneş öğretmenin Siirt'teki şüpheli ölümünü açığa çıkarmıştık. Sonra aile dövizlerde Güneş soyadı yazmasın demişlerdi. Her onu gördüklerinde yeniden o acıyı yaşıyorlardı. Boşanma aşamasında olsa da resmi kayıtlara ve basına Esin Güneş diye geçmişti. Muhterem Göçmen öldürüldüğünde ailesi yine kendi soyadını yazalım “Evcil” olsun,  katilin soyadını yazmayalım demişti.Öyle çok yaşanmışlık var ki. Eşleri ve boşanmak istedikleri eşleri tarafından öldürülen kadınlar katillerinin soyadı ile anılmasın artık!     

Gündemimizi meşgul eden ne “soyadı” imiş!

Alın tüm soyadları sizin olsun kadınlarınkine karışmayın. Erkeğin ne gibi, apayrı bir önemi, özelliği varmış da onun soyadını evlenmekle kadın almak zorundaymış? diyor ve o cümleyi kanundan hep beraber kazıyacağımızı umut ediyorum.   


Fidan Ataselim Kimdir?

Eşitlikçi Feminist mücadele insanı. 2010 yılında Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu kurucuları arasında yer aldı ve halen platformun Genel Sekreterliğini yürütüyor. 2017 yılında gerçekleştirilen kitlesel “Kıyafetime Karışma” yürüyüşünün organizasyonunda ve ardından Kadın Meclisleri’nin kuruluşunda çalıştı. 2022 yılında The Guardian'ın ilham veren kadınlar listesine dahil edildi. 2024 yılında CNN International'ın hazırladığı 30 cinsiyet eşitliği savunucusu listesinde de yer aldı. Öğrencilik yıllarında gençlik mücadelesi içerisinde yer alan Ataselim şu an genel sekreterliğini yaptığı Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformunun kuruluş sürecinin ardından bir süre İstanbul temsilciliğini yürüttü. Bu sırada dava takipten, veri raporlamaya, politika geliştirmeden, kitlesel protestoların düzenlenmesine kadar birçok görevde yer aldı. 8 Aralık 2019'da Şili’de başlayan dünyanın dört bir yanında gerçekleştirilen Las Tesis Protestosunu Türkiye'de ilk İstanbul'da gerçekleştirirken 'Kadın cinayetlerini durduracağız' ve 'Asla yalnız yürümeyeceksin' sloganlarını söylediği için 5 kadınla beraber polis tarafından ters kelepçe ile gözaltına alındı. 2021 yılında Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu adına Finlandiya Başbakanı Sanna Marin'in verdiği Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Ödülünü temsilen aldı. Yine yıllar içerisinde pek çok ödülü Platformu temsilen almıştır.