YAZARLAR

Soykırımın ‘demokrat’ ortakları

Aklımızın ve vicdanımızın kapılarını açalım artık; Filistin 75 yıldır ölüyor; sistematik olarak ağır çekimde soykırıma uğruyor. Kendini insanlığa “demokratik, özgür ve medeni” diye dayatanlar bu barbarlığa çanak tutuyor. Batılı dostları İsrail’in “öldürme hakkı” için kendini paralıyor; silahsa silah, paraysa para, propagandaysa propaganda...

El Ehli Arap (Baptist) Hastanesi, Gazze’nin sahil tarafına doğru Zeytun semtinde. Anglikan kilisesine ait. 1882’den beri ayakta. Ortopedik Cerrahi Bölüm Başkanı Dr. Fadel Naim’a göre 17 Ekim sabahı hastanede yaklaşık 1000 kişi vardı. İlerleyen saatlerde İsrail, Zeytun sakinlerini evlerini boşaltmaları için uyardı. Hastanenin bahçesine sığınanların sayısı 3 bini geçti. Güvenli olur diye.
İsrail 13 Ekim’de Gazze Şeridi’nin kuzeyinde yaklaşık 1.1 milyon kişiye 24 saat içinde güneye gitmeleri ültimatomunu vermişti. Gidecek güvenli yer yok. İsrail güneyi de cehenneme çevirdi. 16 Ekim’de güneyde Refah’taki Kuveyt Hastanesi'ne iki uyarı gönderip "Boşaltın" dedi. Hastane yönetimi reddetti. 17 Ekim’de El Ehli Arap’ın bahçesi hınca hınç doluyken 18.59’da vuruldu. İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’nun dijital tetikçisi Hananya Naftali vurulma anının görüntüsü eşliğinde "İsrail ordusunun hastane içindeki terör üssünü vurduğunu ve çok sayıda teröristin öldüğünü" yazdı.
Gazze’deki Sağlık Bakanlığı 500 kişinin öldüğünü açıkladı (daha sonra 471 olarak düzeltildi). Durum aleyhlerine dönünce İsrail suçu bu kez İslami Cihad’a attı. O ana ait olmayan videoları servis ederek yalanlamayı sürdürdü. "Başarısız bir Hamas roketinin felakete yol açtığı", "havada parçalanan roket tankının otoparka düşmesi sonucu patlama olduğu" ve "İsrail füzesi olsaydı çevrede sağlam bina bırakmayacağı ve yerde büyük bir krater açacağı" yönündeki iddialarla dikkatler İsrail’den uzaklaştırıldı. Kudüs'teki patrikler ve kilise başkanlarıyla birlikte kameraların karşısına geçen Başpiskopos Husam Naum, Ehli Arap Hastanesi’nin boşaltılması için cumartesi, pazar ve pazartesi üst üste telefonla uyarı aldıklarını açıkladı.

***

Füzenin sesi ve patlama görüntüsünü kaydeden bir video beni 2014’teki savaşın başladığı ilk güne götürdü. El Ehli Arap’ı vuran füzenin sesi, Gazze sahilinde kaldığım Kudüs Oteli’nde gece yarısı beni sarsıntısıyla yatağımdan savuran füzenin çıkardığı sesle aynıydı. Hiç kulağımdan gitmeyen o sesi ertesi gün aynı saatte aynı yeri ikinci kez vuran bombardımanda kanıksadım. İki gün sonra üçüncüsü tekrarlandı. Filistinli örgütlerin attığı roketlerin sesini de kanıksadım. Uzmanı değilim ama aralarındaki bariz farkı o zaman da kendi aramızda konuşmuştuk. Her bir Gazzeli İsrail füzesi ile Gazze’nin roketini rahatça ayırt edebilir. Birkaç gün sonra mihmandarımın ailesi beni iftara davet etti. Evleri hedefte olan bir bölgedeydi. "Davetlisin ama tehlikeli olduğunu biliyorsun, özellikle dönerken karanlık olacak ve hedef olabilirsin. Davet ettik diye kendini mecbur hissetme" dedi. Gitmemezlik edemedim. Taksiden indikten sonra yıkılmış binaların arasından yürüdüm. Bir süre sonra hava karardı. Elektrik yoktu. Camlar ve kapılar patlamasın diye açıktı. Yer sofrasına oturduk, fener ışığında, bir yandan camdan açık alanı izliyordum. Karşımızda aynı sesle gelen bir füze cehennemi bir görüntü oluşturdu. Sarsıldık, deprem olmuşçasına. İrkildik. Bir de zehir gibi siyah duman saçıyor lanet şey. Çocuklardan biri korkudan titredi, amcası elini omzuna koydu. "Bu, Halil’in ilk savaşı. Ötekiler daha önce savaşı gördü" dedi, "Beni hissetsin ki korkusu geçsin." Halil bugün 12 yaşında. Gazze’de her gün 100 arkadaşını kaybediyor. Dün patlama olduğunda Halil’in amcasını aradım, ailesini sordum. Güvenli diye Zeytun’daki baba yadigârı eve geçmişler. O ev de vurulan hastanenin 150 metre ötesinde. Bütün şiddetiyle hissetmişler.
Filistinlilerin ağır çekim soykırımında yeni bir sahneye tanıklık ediyoruz. (Soykırım ifadesini ağır bulanlar açıp Roma Tüzüğü’nün 6. maddesine bakabilir.) Dünyanın farklı üniversitelerinden aralarında Holokost ve soykırım çalışmaları yapmış isimlerin de olduğu 801 akademisyen ve uzman Filistinli nüfusa karşı yaklaşan soykırıma dikkat çekti. (Ortak metne buradan bakabilirsiniz)

Şimdi oturmuş füzeyi kimin attığını tartışıyoruz. Avcı gibiyiz, kimin görüntüsü sahte kiminki gerçek. İsrail vursaymış yerde büyük bir krater oluşurmuş! Silah uzmanı değiliz fakat uyanık bir propagandanın peşin alıcısı da olamayız. Roketin çıkaramayacağı tipik füze sesini bir kenara attık diyelim; yerde krater açmayan bombalar kimin envanterinde var, İsrail’in mi İslami Cihad’ın mı? İkincisinde olsaydı o bombalar çoktan Tel Aviv ve Kudüs’e düşmüş olurdu. Hastane vurmak İsrail’in sicilinde var. BM’ye göre 7 Ekim’den bu yana sağlık kuruluşları 58 kez hedef oldu. 17’si hastane 26 sağlık kuruluşu hasar gördü. 23 ambulans vuruldu. Sağlık çalışanlarından 16’sı öldü, 28’i yaralandı. İnsanlara sığınak olan BM’nin okulları bombalandı. El Ehli Arap’ın vurulduğu gün güneyde sadece Han Yunus’ta en az 100 kişi katledildi. Dün akşam da Tel el Hava’daki Kudüs Hastanesi’nin civarları bombalandı. Hepsi soykırım suçunu tamamlayan eylemler değilmiş gibi meseleyi füze mi roket mi tartışmasına çekip sıyrılıyorlar.

***

Aklımızın ve vicdanımızın kapılarını açalım artık; Filistin 75 yıldır ölüyor; sistematik olarak ağır çekimde soykırıma uğruyor. Kendini insanlığa “demokratik, özgür ve medeni” diye dayatanlar bu barbarlığa çanak tutuyor. Batılı dostları İsrail’in “öldürme hakkı” için kendini paralıyor; silahsa silah, paraysa para, propagandaysa propaganda... Filistinlinin yaşam hakkına ne oldu? Ne kadar da naifsiniz; İsrailli liderler onlara "insani hayvanlar" dedi, insanlıktan çıkardı, kitlesel imha için onları topyekûn suçlu ilan etti. “Gidin” dediler, “Gidinceye kadar size su da yok elektrik de.” Ne hakkı? Organize kakofoni insanlığı sağır, dilsiz ve kör ediyor. Batı medyası bütün değerleri küstahça çiğneyip tuvalete bırakıyor. Kitleler rahat, “Medyamız böyle diyorsa doğrudur.” Yaslan arkana, seyret! İnsanın içini acıtan korkunç bir yozlaşma. Filistin’in sözde dostları da ne kadar ağlaksa o kadar işe yaramaz, iki yüzlü, sahtekâr! “İsrail’i durdurmazsanız petrol ve doğalgazını keserim” diyebilen bir Arap lider çıkamıyor.
ABD bunları yoğurmak için var. Evirip çevirmek için. Çevreyi İsrail için güvenli kılmak görevleri. İsrail imha planlarını yürütebilsin diye küresel bir dev uçak gemileriyle, diplomatik aygıtlarıyla, siyasal ve ekonomik araçlarıyla çevreye ayar veriyor, hizalıyor. Avrupalı liderlerin bir secdeye varmadığı kaldı. Ben Gurion Havaalanı’nda siren sesleriyle yere yatan Alman Şansölye Olaf Scholz "İsrail tehlike altında" tiyatrosunda figüranlık yapıyor. İngiliz seçkinlerine uşaklık hizmetini daha yüksek bir makamda yerine getiren Başbakan Rişi Sunak da sırasını bekliyor. Sahnenin as solisti “Has Siyonist” ABD Başkanı Joe Biden. Son birkaç günü bölgeye yapacağı ziyaretin savaşın seyrini değiştireceğine dair bahislerle geçirdik. İsrail’e desteğini gösterdikten sonra Amman’a geçip Ürdün Kralı Abdullah, Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah el Sisi ve Filistin lideri Mahmud Abbas’la dörtlü zirve yapacaktı. El Ehli Arap’taki felaketten sonra kral zirveyi iptal etti. Elde patlamasaydı muhtemelen Sisi ve Abdullah’a kapıları Filistinli yeni sürgünlere açmaları için baskı yapacaktı. Bu konudaki planları 16 Ekim’de yazmıştım. Kara harekatına dönüşsün ya da dönüşmesin Gazze’deki Filistinlilere “Ya bombalar altında öleceksiniz ya açlık ve susuzluktan yok olacaksınız ya da Sina Çölü’ne gideceksiniz” deniliyor. Sisi, Sina formülünde direniyor. Scholz’u ağırlarken “Şu anda Gazze'de yaşananlar, sivil halkı Mısır'a göç etmeye zorlama girişimidir ve bunu kabul edemeyiz. Bu, İsrail’e yönelik saldırıların Mısır topraklarına kaydırılması anlamına geliyor" dedi.

Gazze’deki etnik temizlik planı tutarsa sırada Batı Şeria olacaktır. Oradaki Filistinlileri Ürdün’e itecekler. Muhtemelen Biden’ın ziyareti Abbas, Abdullah ve Sisi’ye bu planı kabul ettirmeyi hedefliyordu. Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Sözcüsü John Kirby "Sivillerin dışarı çıkması için güvenli geçiş sağlamak istiyoruz” dedi. Yani kaçın kurtulun, İsrail de rahatlasın… Kimse ateşkesten bahsetmiyor. Pek çok kişi Amman zirvesinin savaşın gidişatını belirleyecek önemde olduğunu düşünüyordu. Bölgesel ortakları ABD’nin tam olarak ne yapmak istediğini de anlamaya çalışıyor. Beyaz Saray'da Amerikan güçlerinin hangi koşullarda çatışmaya doğrudan karışacağına dair senaryolar masaya yatırılmış. Malum herkesin gözü Hizbullah ve Filistinli örgütlerin kontrollü bir şekilde ısıttığı Lübnan-İsrail sınırında. Amerikalı kaynaklara göre Biden yönetimi Hizbullah’ı savaşın dışında tutmak için elinden geleni yaptı. Gönderilen mesajlara İran ve Hizbullah’tan gelen yanıt “Gazze’de askeri operasyonunu sürdürmesi durumunda müdahale etmek zorunda kalabiliriz" yönündeydi. ABD de bu senaryoya yanıt verebilecek pozisyona geçti. Beyaz Saray’daki toplantılarda ABD’nin duruma müdahale kararının, Hizbullah saldırısının kapsamına ve İsrail'in karşılık verme yeteneğine göre alınması kararlaştırıldı. Biden, Netanyahu ile telefon görüşmesinde İsrail’in Lübnan sınırındaki operasyonlarını sınırlı tutmasını ve Hizbullah’ı işin içine çekecek yanlış hesaplardan kaçınılmasını istedi. Muhtemelen Biden, İsrail’in planlarını iyice öğrendikten sonra Amman’da yeni bir rota belirlemeye çalışacaktı. Her neyse ziyaret kadük kaldı. Mısır ve Ürdün liderleri beklenmedik açıklamalarla hastane katliamından da direkt İsrail’i sorumlu tuttu. Tabii her şeye rağmen Biden da Tel Aviv’e gittikten sonra İsrailli dostlarını üzecek değildi. Bombardımanla ilgili İsrail’in senaryosundan yürüdü; “Öteki taraf yaptı” dedi. Gerçi "Ancak orada emin olmayan pek çok insan var” diye ekleyerek kendi inançsızlığını da ele verdi.

Ateşkesi ağzına almayan Biden, Netanyahu’ya bir telkinde bulundu mu? En azından "Bu kadarı kâfi, çatışmayı bölgeselleştirmeyelim, Araplarla ilişkileri daha fazla örselemeyelim, işimize bakalım" dedi mi? Belki. İsrail’e yürüttüğü etnik temizlik için sonsuz destek, günah çıkarmak için de Filistinlilere 100 milyon dolar insani yardım açıkladı. Buna tenezzül de züldür. Netanyahu’ya da “Siz bir Yahudi devletisiniz ama aynı zamanda bir demokrasisiniz. ABD gibi siz de teröristlerin kurallarına göre yaşamıyorsunuz. Hukukun üstünlüğüne göre yaşıyorsunuz. Sizi siz yapan şeylerden vazgeçemezsiniz" dedi. Ne kadar dokunaklı! İşgalci, sömürgeci, yerleşimci, ırkçı, şeriatçı, apartheidçi ve Holokost istismarcısı bir rejim için taltif geçidi…

***

İsrailli liderler operasyonun amacını tanımlarken "dümdüz edeceğiz", "sileceğiz", "her şeyi yok edeceğiz", "taş devrine döndüreceğiz" gibi ifadeleri bolca tüketiyor. Liderlerin varmak istediği yeri Tel Aviv’de bir üst geçide asılmış iki pankart özetliyor: "Gazze'de Zafer Resmi: Nüfus Sıfır" ve “Gazze'nin imhası.” Yani hedef yeni bir Nekbe. Bu politika Hamas yokken de vardı. “Bu, ışığın çocukları ile karanlığın çocukları, insanlık ile orman kanunları arasındaki bir mücadeledir" diyerek Gazze’yi vuran Netanyahu alkış topluyor. El Ehli Arap Hastanesi’nin bahçesinde insanlar elleriyle ceset parçalarını toplarken Brandenburg Kapısı’ndan Eyfel Kulesi’ne kadar Avrupa’nın pek çok simgesel mekânında İsrail bayrağı yansıtılıyor.
Dün itibariyle Gazze’de ölenlerin sayısı 3 bin 478’e, yaralananların sayısı 12 bin 65’e ulaştı. Demokrasi liginin küstah efendileri dokunulmazlık içinde icra edilen sömürgeci intikam soykırımının aktif ve pasif ortaklarına dönüşürken mürekkepsiz ve kelimesiz kaldığımızı hissediyor, boğuluyoruz. Tenine göre suçluyu ve suçsuzu tanımlayan eski tarz ırkçılığın çağdaş sürümlerinin tasallutu altındayız. Fakat yüzündeki parıltılı maskeler Filistinlilerin kanlarıyla dökülüyor.


Fehim Taştekin Kimdir?

İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1994’te başladı. Yeni Şafak, Son Çağrı, Yeni Ufuk, Tercüman, Radikal ve Hürriyet gazetelerinde çalıştı. Muhabirlik, editörlük ve dış haberler müdürlüğü yaptı. Ajans Kafkas’ın kurucu yayın yönetmeni olarak Kafkasya üzerine çalışmalar yürüttü. Kapatılıncaya kadar İMC TV’de “Doğu Divanı”, “Dünya Hali” ve “Sınırsız” adlı programların yanı sıra MedyascopeTV ve +GerçekTV’de dış politika programları yaptı. BBC Türkçe’nin analiz yazarları arasında yer alıyor. Al Monitor ve Gazete Duvar’da köşe yazılarına devam ediyor. Kafkasya ve Orta Doğu üzerine saha çalışmaları yürüttü. “Suriye: Yıkıl Git, Diren Kal”, “Rojava: Kürtlerin Zamanı” ve “Karanlık Çöktüğünde” adlı kitaplara imza attı.