Sözleşmenin tarih dışı yolculuğu
Belma Fırat'ın romanı 'Sözleşme', NotaBene Yayınları tarafından yayımlandı. Fırat romanda belleğin koridorlarında dolaşırken yaşanılabilir bir dünyanın nasıl olması gerektiğine dair alt metin sunuyor.
Deniz Mahabad
Her şeyin kısa sürede olup bittiği, insana dair zamanın çok hızlı geçtiği bir çağ. Etrafımızda artan sayısız insan sorunsalının yanı sıra kaotik biçimde çözümsüzlüklerin neden olduğu çaresiz insan örnekleri. Yaşanılabilir bir gelecek için mücadele edenlerin yer edinemediği zamanda yaşıyoruz. Elbette insanın kaderine hükmetme kudreti var ancak bizden sonrasının ne şekilde olacağına dair tarih boyunca yaratılan siyasi argümanların ve ideolojik olguların geleceği asla biçimlendiremeyeceği bir noktaya doğru gidiyoruz. Böylece, toplumsal eşitsizliklerin hızını alamayan genişlikleri ve sadece insanın kendini tüketmeyle sınırlı olmayan sayısız adaletsizlikleri ortaya çıkarıyor içinde olduğumuz çağ. Belma Fırat’ın NotaBene Yayınları’ndan çıkan ilk romanı, bu adaletsizlik sorunsalına felsefi bakış açısı kazandırıyor. Öykü kitaplarıyla tanınan Fırat, ilk romanı ile okurun bilincine taşınması güç bir tema bırakıyor.
Roman türünde ele alınan metnin kısa oluşu, yazarın öykücü kimliğinin etkilerini hissettiriyor. Fırat’ın çalışmasını olabildiğince kısaltması-özleştirmesi- romanın bütünlüğünde kimi vakit boşluklar oluşturabiliyor. Bununla beraber boşluklar okuru zaman zaman durup kitaba konu olan ve birçok konunun nihai bağlantılarını sağlayan felsefi yaklaşımları anlamaya, çeşitli fikirsel arayışlara yönlendiriyor. Haliyle romanın yorucu bir yanı ortaya çıkıyor. Dünyanın ciddi bir değişim içerisinde olduğu, bilimkurgu türünün sınırlarında gezinen, birçok düşünürün fikirleri ile temellendirilen 'Sözleşme'de ağırlıklı olarak felsefe ve adalet teorilerini birleştiren John Rawls’un çalışmalarından etkilenmiş yazar.
20. yy’ın önemli siyaset felsefesi düşünürlerinden John Rawls, adil bir yaşamın olması üzerine yoğunlaşmanın bireylerde aynı zamanda adalet adına olması gereken koşulları sağlama çabasının “özgürlük ve eşitlik” gibi önemli kavramların temel anlamlarını kaybetmemelerine neden olabileceğine dikkat çekiyor ve bunu önemli bir sorun olarak görüyor. Rawls’ın bu tarz kaotik koşullara çözüm olarak düşünce deneyi dediği “cehalet perdesi, cehalet peçesi, bilgisizlik peçesi” şeklinde isimlendirdiği ve kimsenin belli bir hiyerarşinin içinde olmadığı, “avantaj-dezavantajları” bilmediği bir başlangıç durumu tarif ediyor. Belma Fırat, metnin kurgusunun tamamında bu endişelere dayalı tartışmaya çekiyor okuyucuyu. Kitabın en önemli yönü felsefeyi araçsallaştıran ideolojilerin bir bakıma bireyi düşünmekten alıkoyması olarak açıklanabilir. Bugünün eğitim kurumları göz önünde bulundurulursa felsefi terimlerin yağmalandığını, içinin boşaltıldığını ve gösterişli kapital bir form kazandığını ayrıca belirtiyor yazar.
Roman, “cehalet perdesi” sarmalında insanlığın geleceği adına yeni bir keşfin etrafında şekilleniyor. Özgür, Hayat, Cihan ve Eylem kurgunun ana karakterleri. Yeni keşfin insanlığı fikirsel olarak ikiye böldüğünü dört ana karakter arasında yaşanan diyaloglardan anlıyoruz. Diyaloglar insanların mevcut ölçütlerine, zamana, teknolojik gelişimlere, tahakküme, eşitsizliklere, olması gereken yaşam teorilerine göre şekilleniyor. Pörsümüş, kokuşmuş, sınırı belirsiz uygarlıkların neden oldukları paradokslara dair ince eleyip sık dokuyor Belma Fırat. Dört karakterin üstlendikleri fikirler ötekileştirmeye dair sorunları ön plana çıkarıyor. Problemler tartışmaya konu olurken toplumsal sözleşmenin parçaları bir araya getiriliyor. Tartışmalar, öznel fikirlerin ötesinde, birçok düşünürün gölgesinde biçim kazanıyor.
Bunun yanında romanda öncelik kazanan tartışmalar birkaç maddede özetlenebilir: Toplumsal adalet, sınıf mücadelesi, düşünce ve inanç özgürlüğü, cinsiyet eşitliği-sizliği-, özel mülkiyet sorunsalı, belleğin temizlenmeyen koridorları… Bu değerlendirmelerle ve birlikte, günümüz dünyasının da en tartışılan konularını dillendiriyor yazar. Özellikle adalet konusunu farklı bir perspektiften sunuyor. Böylece toplumun ne gibi problemler yaşadığını ele alarak adalet fikri ile şekillenen insanı en temel anlamda toplum ile bağlantılı konuma getirme çabasında.
Bireyi ve bireyin baskın olan yanını doğrudan ele alıyor Fırat. Kurgusal yolculukta kişinin geçmişini, hatıralarını, yaşanmış olanı yani zihinde var olan her şeyi sıfırlayan, geçmiş hakkında hiçbir şeyin bilinmediği bir seçenek sunuyor insanlığa. Evet ya da hayır! Bir buton ile her şeyi silmek inşa edilecek yeni bir toplum için ne kadar sağlıklı olabilir? Kabul görecek seçeneğin sonuçlarına dair öngörülerle ilerliyor roman. Anlatıcı, düşlediği mekânın gerçekliğine okuru inandırdığı gibi okuyucu kurguya ayrıca kendini dâhil edebiliyor. Geçmişini sorgulamaya başlayabiliyor. Bu durum romanı çok boyutlu değerlendirmeye imkân veriyor. Elbette hatırlamak istemediğimiz sayısız yaşanmışlık var. Hatırlamamak ne derece adaletli olur sorusunu tekrar tekrar sordurtuyor Fırat.
Hafıza sadece hatırlatır, adaleti sağlamaz belki ama her iktidar, sahip olduğu kuvvetle egemenliğine alınması gerektiğine inandığı farklıkları kullanarak, iyiliği ve kötülüğü sürekli karşıt şekilde konumlandırır. Bundan beslenir, güç alır, böylece hatırlamak istemediğimiz sayısız yaşanmışlıklara yenilerini ekler. Özelikle Türkiye özelinde düşününce kirli, kanlı, adaletsiz, eşitsiz belleği sıfırlanmayacak kadar ağır ya da sıfırlanması gereken zorunlu bir bellek… Aslında roman iyimser yanı ile bizi siyasal, ekonomik, toplumsal mücadelenin -kaba- verilerinden uzaklaştırıyor bir nevi.
Kendine benzemeyene karşı toplumun büyük kısmında kabul gören dışlayıcı baskı yaşamımızın her alanında derinden hissedilecek bir seviyede. Belma Fırat, belleğin koridorlarında dolaşırken yaşanılabilir bir dünyanın nasıl olması gerektiğine dair alt bir metin sunuyor bize. Böylece, kişi sadece edindiği yükü değil, tarih boyunca her toplumun kendisinden sonra gelecek nesile aktardığı yükten azade olma imkânı da sunuyor. Yine de insanın tam anlamıyla kendisinden kurtulabileceği sorusunu da sorabilmemizi sağlıyor. Fırat, bu ve benzer sorular etrafında felsefeyle edebiyatı kaynaştıran türler arası bir kurgu geliştiriyor.