YAZARLAR

Spielberg ilk aşkını anlatıyor

“Fabelmanlar”, Spielberg’in en iyileri arasında kendisine yer bulamayacak büyük ihtimalle ama en kişisel filmi olduğu kesin. Neden ve niçin sinema yaptığına dair içeriden bir anlatı çünkü. Sinemayı neden sevdiğimizi hatırlamak isteyenler için biçilmiş kaftan “Fabelmanlar”.

Steven Spielberg, yalnızca Hollywood’un değil sinema tarihinin kilometre taşlarından birisi. Gelmiş geçmiş en iyi yönetmenler arasındaki yerini çoktan garantiledi. Sinemaya, özellikle de ana akıma estetik katkıları yadsınamaz. ‘Hollywood Rönesansı’ olarak adlandırılan 1970’lerdeki kuşağın öncü isimlerinden. Büyük yetenek, bir sinema dehası… Ama öte yandan bu satırların yazarı için dehasından ötürü tehlikeli bir isimdir de.

Spielberg filmlerinin bir köşesine sinmiş ‘muhafazakârlık’, ille de ‘Amerikan rüyası’ ve ‘ajitasyon’ kesinlikle vardır. Ama onun mahareti böylesi bir hamaseti yaparken bile seyirciyi kavramasında yatar. “Er Ryan’ı Kurtarmak”ı savaş karşıtı bir film olarak yutturmayı başaran bir yetenekten bahsediyoruz nihayetinde. Ve kuşkusuz sinemanın ne kadar muhteşem bir manipülasyon aracı olduğunu en iyi bilen yönetmenlerden birisi kendisi. Spielberg, her dönemin ruhunu çok iyi tutar öte yandan. 70’lerde ekonomik krizde çözülen topluma çare olarak cemaatin yeniden inşasını salık veren "Jaws", 80’ler krizinde ‘öteki’ ile temas ihtimalini anlattığı “E.T” de olduğu gibi. Temaları büyük oranda sabittir yönetmenin. Değişik hikâyeleri, farklı zamanlarda benzer temalar üzerinden anlatır çoğu zaman.

Yönetmen, bu yıl ödül törenlerinde de adından sıkça söz ettirecek, sinemaya bir saygı duruşu, bir aşk ilanı olan “Fabelmanlar” (The Fabelmans) ile konuk oluyor sinemalarımıza bu kez. Daha önce “Lincoln”, “Münih” ve “Batı Yakasının Hikâyesi” filmlerinde birlikte çalıştıkları Tony Kushner ile birlikte kaleme aldığı senaryo, Spielberg’in en kişisel hikâyesi. Hatta neredeyse birebir çocukluk ve gençlik yılları. Çocukluğu Arizona’da geçen, mühendis bir baba ve müzisyen bir annenin en büyük çocuğu olan Spielberg, sinemaya olan kişisel aşkını anlatıyor bir bakıma.

Sammy Fabelman’ı takip ediyoruz çocukluktan yetişkinliğe geçtiği süreçte. Babası bilgisayar alanında ülkedeki en önemli isimlerden birisi olan Burt, annesi ise çocukları nedeniyle müzik kariyerine ara vermiş Mitzi’dir. Yahudi inancına ve geleneklerine bağlı bir ailedir Fabelmanlar. Burt’ün işleri nedeniyle sıkça kent değiştirirler, bu değişimlerde yakın aile dostları Bennie de onlara hep eşlik eder. Sammy, daha çocukken babasının kamerasıyla yakın bir ilişki kurar. O yaşlarda kurmaca filmler çeker, tren kazaları, westernler, savaş filmleri için setler kurar, kurgusunu kendi yapar. Zaten dikkatleri de bu dönemde çekmeye başlar. Ara sıra hayatın zorlukları karşısında geri adım atsa, kamerayla arasına mesafe koysa da dönüp dolaşıp yine vizörden bakar dünyaya kaçınılmaz olarak.

Tabii bütün bunlar olurken aile ve büyüme sancıları da beraberinde gelir. Anne ve babası boşanır. Lisede akran zorbalığına maruz kalır. Yine de hepsini sinemadan aldığı güçle aşmayı başarır Sammy. “Fabelmanlar” bir ailenin 50’lili yıllardan 70’lere uzanan öyküsü öte yandan. Arka fonda ise belli belirsin bir Amerika silueti. Çünkü Spielberg ülkesini nasıl göstermek istediği konusunda hep nettir.

Filmin anlatısı Spielberg sinemasının temalarıyla uyumlu kaçınılmaz olarak. Spielberg sinemasında karakterler bir yıkım yaşarlar mutlaka. Seyirci de bu yıkımın öncesinde tanışır onunla. Ama karakterler çocuk da olsa Spielberg yıkımın nedenleriyle değil, karakterin inşasıyla ilgilenir daha çok. “Mor Yıllar”ın (The Color Purple, 1985) kahramanı Celie, babası ve evlendiği adam tarafından istismar edilir ancak kendisini yeniden inşa eder. "Güneş İmparatorluğu"da (Empire of the Sun, 1987) Jim ailesiz kalmıştır, savaşın zor koşulları içinde yeni bir kimliğe bürünür. Burada da Sammy’nin hem ergenlik hem de ailesinin dağılmasıyla yıkılıp yeniden toparlanmasına şahitlik ediyoruz. Filmde benzer bir şekilde annesi Mitzi’nin de bir çöküş ve yeniden inşasına tanıklık ederiz.

Çocuklar ve babalar da Spielberg’in önemli temaları arasında yer alır. “E.T”nin çocuk kahramanı Elliot’ın babası yoktur. Anlayışlı bir bilim adamı bu figürün yerini dolduracaktır. “Yapay Zeka”nın David’i kendisi gibi robot olan Joe’yi baba olarak benimser. Burada da Sammy ile babası Burt arasında hayata dair gerilim filmin sonuna kadar devam ediyor. Baba, her anlamda belirleyici bir unsur olarak finale kadar taşıyor kendisini.

“Fabelmanlar”, sinemaya dair kişisel bir övgü değil sadece. Aynı zamanda, sinemanın ne olduğuna dair de sözleri var. Sammy’nin mezuniyet töreni sırasında gösterilen “okulu kırma günü” filmi örneğin. Kendisine zorbalık yapan iki öğrenciyi, perdedeki yansıtma biçimiyle “kadraj” ve “kurgu”nun ne kadar ideolojik, manipülatif birer araç olduğunu hatırlatıyor bir kez daha bizlere usta yönetmen. Ki manipülasyon en sevdiği şeylerden birisidir sinemada. Tabii bir de Hollwood’un kurucu babalarından John Ford’a saygı duruşu yaptığı finali de eklemeden geçmeyelim. Ford’u kimin canlandırdığını bilmeyenler için aşağıda sürpriz bozan ifadeler yer alacak, şimdiden bırakıp gitmek iyi olabilir.

Finalde yalnız ABD’nin değil dünyanın sinemadaki en önemli figürlerinden, John Ford’u David Lynch canlandırıyor. Spielberg, Ford ve Lynch birbirinden ayrı üç ekol, sinemayı bambaşka tarif eden üç büyük yönetmen… Spielberg bu üç benzemesi ‘sinema’ başlığı altında bir araya gelebilirler çünkü. Bu da Spielberg sinemasının başka bir alametifarikasına götürüyor bizi, ajitasyon!

“Fabelmanlar”, Spielberg’in en iyileri arasında kendisine yer bulamayacak büyük ihtimalle ama en kişisel filmi olduğu kesin. Neden ve niçin sinema yaptığına dair içeriden bir anlatı çünkü. Öte yandan bu anlatıda dönemin Amerikası'nı gösterme ihtiyacı hissetmemesinin, karakterinin ve çevresinin dış etkilerden azade resmedilmesin filme biraz laboratuvar ortamı hissi kattığını eklemeden geçmeyeyim.

Michelle Williams, Paul Dano, Seth Rogen gibi ustalara genç oyuncu Gabriel LaBelle de başarıyla eşlik ediyor. Sinemayı neden sevdiğimizi hatırlamak isteyenler için biçilmiş kaftan “Fabelmanlar”.