Judocu Bilal Çiloğlu: Olimpiyat’a katılmak değil, şampiyonluk marifet

Milli judocu Bilal Çiloğlu, Abu Dabi Grand Slam Judo Turnuvası’nın ardından Okyanus Açık’ta da altın madalya kazandı. Ülkeye çifte sevinç yaşatan sporcu, böylece olimpiyat umudunu da artırdı. Gazete Duvar’a konuşan Çiloğlu, “Hiçbir zaman kendime Olimpiyat Oyunları’na katılmayı hedef koymadım. Benim hedefim Olimpiyat Şampiyonu olmak” diyor

Google Haberlere Abone ol

Okulda judo seçmelerine giremeyince kalabalığın arasına kaynayarak antrenmanlara başlayan Bilal Çiloğlu, şimdi Türkiye’nin gurur kaynağı. Başarıları kadar hikayesiyle de dikkat çeken sporcu, iki haftada iki altın madalya elde ederek çifte mutluluk yaşattı. Avustralya’da düzenlenen Okyanus Açık’ta erkekler 73 kiloda finalde Alman Igor Wandtke ile karşılaştı. Normal süresi puansız tamamlanan karşılaşmanın altın skor bölümünde waza-ari puanıyla rakibine üstünlük sağlayarak altın madalyanın sahibi oldu. Geçtiğimiz günlerde Birleşik Arap Emirlikleri’nin başkenti Abu Dabi’de düzenlenen ve 2020 Tokyo Olimpiyatları’na kota kazandıran turnuvada yine altın madalyanın sahibi oldu. Hem kendisi hem de ülke adına çok güzel iki hafta geçirdiğini belirten sporcu, “Öncelikle Abu Dhabi Grand Slam’daki altın, çok önem arz ediyordu. Çünkü, bu seviyedeki ülkemiz adına kazanılan ilk altın madalyaydı. Aynı zamanda olimpiyat için ciddi bir puan ve ivme kazandıran bir maçtı. Ve ardından bir alt seviyesinde olan Avusturalya Açık’ta da kazanılan altın madalya ile Abu Dabi deki başarımı perçinlemiş, World Masters öncesi favoriler arasında olduğumu göstermiş oldum” diye konuşuyor. Çiloğlu ile spor serüvenini konuştuk.

Okul seçmelerinde judo takımına giremeyince seçilen kalabalığın arasına karışarak antrenmanlara başladınız. Bilmeyenler için bu hikayeyi tekrar paylaşır mısınız?

Bu hikaye sanırım medya için benim adımda en çok dikkat çeken olay. Hikayenin özünde, benim aslında motorik özelliklerimin çok iyi olmamasından ve bu spor için yeterli özellikleri göstermediğimden geliyor. Okulumda judo seçmesi için kurulan parkurda çok kötü koşmuş ve olumsuz olarak dikkat çekmiştim.

Sınıfımda, okulumda birçok arkadaşım seçilmişken benim seçilmemek biraz içime oturmuştu. Sonra arkadaşlarım bir iki kez judo antrenmanına gittikten sonra bana oranın çok kalabalık olduğunu ve gidersem hocanın anlamayacağını söyledi. Ben de aynı şekilde yaptım, hayatım olacak olan judoya ilk adımlarım bu şekilde oldu.

‘ÖZGÜVENİM, PASTANIN BÜYÜK DİLİMİ’

O gizlice girdiğiniz antrenmanlar sizce sizi nasıl Avrupa ve dünya şampiyonluklarına götürdü?

Hiçbir zaman kendime sınır koymayan biriyim. Yaptığım her işte en iyisini yapabilme arzusu olan mükemmeliyetçi bir karakterim.

Başta ciddi olarak başlamadım tabii ki. Benim için zaman geçirme ve sosyal aktiviteden fazlası değildi.

Müsabakalara girmeye başladığımda artık zamanımı harcadığım, emek verdiğim bu işin karşılığında en yukarıda olmam gerektiğini hissettim. Ve küçük yaşımda hiç çekinmeden büyük hedefler koyarak basamakları tek tek çıkmaya başladım. Başarısızlıklar da yaşadım kötü zamanlar da geçirdim sakatlıklar da atlattım ama hiçbir zaman ne hedeflerimden ne de mücadelemden vazgeçtim. Başarma hırsım, kendime inancım ve özgüvenim pastanın büyük dilimini oluşturuyor.

‘BEN JUDOYU SEÇMEDİM O BENİ SEÇTİ’

Judo sizin için hangi özellikleriyle diğerlerinden daha ağır bastı?

Aslında judoyu ben seçtim diyemem. Şans eseri oldu. Judoya arkadaşlarım gittiği için başladım. Seçimi ise babam yaptı diyebilirim. Çünkü aynı zamanda futbola gidiyordum ve çocukluk hayalim futbolcu olmaktı. Ciddi olduğum yer futboldu.

Bir gün babam bana iki seçenek sundu ve birini seçmemi söyledi. “Judo mu yoksa futbol mu? İkisi birlikte olmaz” dedi. Ben hiç düşünmeden futbol dedim.

Anında babamın cevabı o zaman ikisine de gitmiyorsun oldu. Yani seçeneğim ya judo ya hiçti. Sonuç olarak babamın futbol oynamamı hiçbir zaman istemediği için judoyu seçmiş bulundum, bulunduk...

Judonun felsefesiyle ilgili neler söylersiniz?

Judo Uzakdoğu kültürlü Japonya doğumlu bir spor ve doğal olarak saygı, disiplin temelli bir spor.

Her mücadele öncesi sonrası rakiplerin ve antrenörlerin birbirlerine verdikleri selam “rey” bunun en somut örneği.

Aynı zamanda judo yapılan salondan ve tatamiye kadar verilen bu selam, judonun felsefesinin ana fikrini gösteriyor.

Sizce Türkiye’de bu spor dalı yeterince doğru biliniyor mu?

Türkiye’de futbol ve birkaç toplu branş hariç olimpik sporlar özellikle yeterince bilinmiyor.

Judo, tartışmasız olimpiyatların vazgeçilmezi, felsefesi olan köklü bir spor. Bunun birlikte dünyanın önde gelen ülkeleri olmak üzere gerçekten popüler ve yaygın bir spor. Ülkemizde ise gerek ilgisizlik gerek bilinçsizlik sebebiyle gelişemiyor.

Spor camiasının yönetimi ve yönlendirilmesi doğru olmadığı sürece de ilerleyebilmek mümkün değil. Sadece yapılan başarılarda duyulması üzüntü verici.

‘BAŞARILARIMIN KARŞILIĞININ BEŞTE BİRİNİ ALIYORUM’

Peki siz bir olimpik branş sporcusu olarak başarılarınızın karşılığı aldığınızı düşünüyor musunuz?

Ben karşılığını inşallah olimpiyatlarda alacağım. İnancım bu yönde. Hedeflerime ideallerime ulaştığım zaman alacağım.

Sorunuza gelecek olursam gerçekten başarıların ve yapılanların yanında karşılık olarak maalesef ancak beşte birinde kalıyor diyebilirim.

‘TEK KOLLA DÜNYA ŞAMPİYONU OLDUM’

Geçtiğimiz yıl Dünya Judo Şampiyonası’nda altın madalya elde ettiniz. Bu sayede en son 1994’te İlknur Kabaş’ın kazandığı 24 yıllık başarıyı yenilediniz. Bu başarının sizin için anlamı nedir?

Bu başarı her yönüyle bende ayrı bir hikayedir. Bu şampiyonadan bir önceki Dünya Şampiyonası’nda finalde yenilmiş 2’ncilikte kalmıştım. Ve doğal olarak bir sonraki Dünya Şampiyonası’nda hedefim şampiyonluktu, sadece altın!

Bahama Adaları’nda yapılacak olan Dünya Şampiyonası’na 1 buçuk ay önce ciddi bir sakatlık geçirdim. Dirseğim çıktı. Benim için çok zordu. Hem vücut formu olarak hem psikolojik olarak inanılmaz hazır hissediyordum. Son kampın son antrenmanında bir pozisyonla yerle bir oldu hepsi. Daha sonra tedavi süreci girdiğimde kaçırdığım önemli bir maçta vardı. Psikolojik olarak çok savaşlar verdiğim bir dönemdi. Bunları geride bırakmak zorundaydım.

Doktor ve fizyoterapistlerle her konuşmamızda tek söylediğim Dünya Şampiyonası’na yetişmek ve ne olursa olsun orada o tatamide olmak istediğimdi.

Doktorlar çok umutlu konuşmazken fizyoterapistimin de desteğiyle kendi inadımla gerçekten hızlı tepkiler alıyordum ve iyiye gidiyordu durumum.

Dünya Şampiyonası’na yolculuk başlamadan önce antrenörüm, doktorum, fizyoterapistim ve ben yaptığımız toplantıda son karar bana kalmıştı ve tüm sorumluluğu alarak gitmeyi kabul ettim. Dirseğimin açısında yarı yarıya fark varken bunu kafamda yenip yapabileceğime inanmıştım.

Dünya Şampiyonası sabahı büyük bir stres ve yeniden sakatlık korkusu vardı. Korkulan hiçbir şey olmadı çok şükür. Gerçekten mucizevi performansla, tabiri caizse tek kolla Dünya Şampiyonu oldum.

İnanılmaz bir geri dönüşle kazandığım final maçı, o gün Bahamalar ve bu şampiyonaya dair her şey unutulamaz derecede bir yer edindi hafızalarda…

Ve bu başarının 24 yıllık hasreti sonra erdirmesi, erkeklerde ilk olması benim için ayrı gurur kaynağı oldu. Birçok sporcu kardeşime de örnek olması beni çok mutlu ediyor.

Müsabakalarda işin psikolojik boyutunun önemine değinecek olsanız… Stresle başa çıkma yöntemleriniz neler?

Kendi kendime günün sonunu düşünürüm hep. İyi şekilde geçtiğini, şampiyon olduğumu… Bu şekilde kendimi rahatlatıp her maçta en üst performansımı koymam gerekiyor parolasıyla çıkıyorum maçlara.

Nasıl bir çalışma disiplininiz var?

Çok ağır bir tempoda yoğun ve sıkı kuralları olan bir disiplinimiz var.

Yatış saatimizden kalkış saatimize, izin gününden yüklenme günlerine, kamp içinde, kamp dışında hatta her yemek saatine kadar geniş kapsamlı disiplinde çalışıyoruz. Antrenmanlarda ise ciddiyet, özveri ve ekstra çalışmalar… Siklet sporu yaptığım için sürekli kilo ve beslenme kontrolü yapılıyor. Hocamızdan ve sporumuzun gereksinimlerinden de gelen böyle bir çalışma ve disiplin tarzımız var.

Judonun size hayattaki katkıları neler?

Judo, benim hayata çok erken yaşta adapte olmamı sağladı. Hedefler koyup onlar için bir çaba sarf etmeye erken yaşta başladım. Tüm bunlarla birlikte karakterim de erken oturmaya, olgunlaşmaya başladı.

Judo hayatımın ta kendisi haline geldi. Şimdi de maddi ve manevi bir bütün olarak her şeyimi kapsıyor.

‘AŞIK OLDUĞUM RENKLERE HİZMET EDİYORUM’

Galatasaray Judo Kulübü’nün sporcusu olmak nasıl?

Tabii ki. Hele ki çocukluktan beri fanatik bir Galatasaraylı olarak çok güzel bir duygu. Aşık olduğum renklere şimdi hizmet ediyorum. Ve tabii ki profesyonel, köklü ve aynı zamanda çok büyük camiası olan bir kulüp. Böyle bir kulübün bir parçası olmak benim için gurur kaynağı.

Abu Dabi Grand Slam Judo Şampiyonası’nın ardından Okyanus Açık’ta da altın madalya elde ettiniz. İki haftada iki organizasyonda Türkiye’ye birincilik getirdiniz. Neler söylersiniz?

Gerçekten hem kendi adıma hem ülkemin adına çok güzel iki hafta geçirdim. İki farklı kıta, iki farklı ülke, iki farklı maç ve iki altın madalya…

Öncelikle Abu Dhabi Grand Slam’daki altın, çok önem arz ediyordu. Çünkü, bu seviyedeki ülkemiz adına kazanılan ilk altın madalyaydı. Aynı zamanda olimpiyat için ciddi bir puan ve ivme kazandıran bir maçtı. Ve ardından bir alt seviyesinde olan Avusturalya Açık’ta da kazanılan altın madalya ile Abu Dabi deki başarımı perçinlemiş, World Masters öncesi favoriler arasında olduğumu göstermiş oldum.

‘OLİMPİYATA KATILMAYI DEĞİL, ORADA ŞAMPİYON OLMAYI HEDEFLİYORUM’

Bu başarılar Türkiye’nin 2020 Tokyo Olimpiyat Oyunları umudunu da artırdı. Ne dersiniz?

Kesinlikle öyle ama benim için her fırsatta söylediğim gibi hiçbir zaman kendime Olimpiyat Oyunları’na katılmayı hedef koymadım. Benim hedefim Olimpiyat Şampiyonu olmak. O yüzden bu hedefime yaklaştıran başarılar olması açısından çok değerli.

Bundan sonraki hedefleriniz neler?

Aralık ayının sonunda Çin’de yapılacak olan World Masters’la birlikte 2019 yılını da geride bırakmış olacağım. 2020 yılında ise Olimpiyat yolunda son viraj olarak nitelendirebileceğimiz maçlar olacak. Bu maçlardan en iyi sonuçları alarak asıl hedefime emin adımlarla gitmek istiyorum.