'Melihgiller'e inat Patsy olmak gerek
Patsy Takemoto Mink 1972 yılında Edith Green ile birlikte orijinali 39 kelimeden oluşan bir kanun teklifi vermiş: "Amerika Birleşik Devletler'inde hiç kimse cinsiyet nedeni ile eğitime ve onun sağladığı getirilere ulaşmaktan alıkonamaz, eğitim programlarında ve Federal maddi destekler konusunda ayrımcılığa tabi tutulamaz." Oyuncu havuzu olarak en büyük boyuta ulaşan Amerika, kadın sporlarında ve futbolda dünyanın en iyilerinden birisi haline gelmiş. Bunu Patsy ve onun gibilerin yılmayan hak arayışı, mücadelesi başarmış.
Erdem Göktürk
Kahvehane sohbetinde ortaya saçılan bilinçaltının, içinde bulunduğu endüstriyel futbol dünyasını dahi doğru algılamaktan acizliğini gösterdiği bir yorumcu, resmi yayıncı kuruluş ekranlarından dökülüverdi geçende:
“Futbol o kadar ataerkil bir oyun ki mesela kadınlara voleybol oynamak çok yakışıyor ama benim şahsi düşüncem kadınlar futbolda olmamalı. Basketbol da bence erkek oyunu"
Biraz vicdan sahibi herkes, özellikle ve öncelikle kadınlar bin pişman etti bu sözlerin sahibini. O kadar ki, Katarlı yayıncı kuruluş da, kadın futboluna kapının yanında bir sandalyeden fazlasını layık görmeyen Futbol Federasyonu da kınamaya mecbur kaldılar.
Her hak savunusu gibi kadının spora erişim hakkı da toplumsal bilinçaltına karşı, mevcut paylaşım düzenine karşı mücadele gerektiren bir alan.
Sunucuya karşı haklı öfkenin çok çok ötesinde ötesinde bir çaba, emek ve risk gerektiriyor bilinçaltı ve bilinçüstünün dönüştürülmesi.
Patsy Takemoto.
1927'de Amerika Birleşik Devletleri'nin en, ama en uzak eyaleti Hawaii'de doğmuş. Anne ve babası Japon asıllı. Hayatın kolay olmayacağı başından belli imiş Patsy için.
Lisede spor yapmak istemiş Patsy. Basketbol takımına girmiş.
Bir bakmış, basketbol diye oynanan oyun erkeklerinkinden farklı. "Kızların narin yapısı" göz önüne alınarak, "kızlar için özel" tasarlanmış. Üç hücum, üç savunma oyuncusu var takımda. Herkes kendi yarı sahasında. Karşı yarı sahaya geçmek yasak. Öyle bir basketbolumsu yani.
İnat etmiş oynamış Patsy.
Fen dersleri almak istemiş.
Yok demişler. Kız çocuklar ancak sekreterlik ve yemek pişirme dersleri alabilir.
Yok demiş Patsy. O yıl okulunda fizik dersi almasına izin verilen iki kız öğrenciden birisi olmuş.
Öğrenci Birliği'ne girmek istemiş.
Ne münasebet demişler.
Aldırmamış Patsy. Dönem sonunda Öğrenci Birliği'nin ilk kız yönetim kurulu üyesiymiş.
Lisenin ikinci yılında Pearl Harbour baskını olmuş. Japon asıllı Amerikalılar içerideki düşman olarak algılanmaya başlamışlar.
Ayrımcılık doruktayken yoluna devam etmiş Patsy.
Nebraska Üniversitesi'ne kayıt olmuş.
Derisi renkli olanlar şu aşağıdaki yurtta kalacaklar denmiş okul tarafından.
Yok öyle bir şey demiş Patsy. Öğrencileri, velileri, mezunları ve iş çevresini bu ırkçı yaklaşıma karşı organize etmiş. Üniversite'nin Bağımsız Öğrenci Birliği'nin başına da geçmesi ile henüz bir yıl olmadan üniversite derinin rengine göre ayrımcı uygulamalardan vazgeçtiğini açıklamak zorunda kalmış.
Üniversite sonrasında doktor olmak istemiş Patsy.
O yıllarda kız öğrencilere tıp okullarında yüzde iki kontenjan tanınıyormuş ancak.
Hiçbir okul onu kabul etmemiş.
Mecburen işe girmiş. Hava kuvvetlerinde, "bir kadından bekleneceği gibi" sekreter olarak çalışmaya başlamış.
Kadınlardan aslında erkeklere göre çok az şey beklendiğini görmüş iş hayatında. Müdürü de “bir şey yapmana gerek yok senin, meşgul gözük yeter” dediğinde şalter atmış.
Kapıyı çarpmış ve ayrılmış Patsy.
Doktor olamadım bari hukukçu olayım demiş.
Yine bütün okullar reddetmiş.
Yalnızca Şikago Üniversitesi kabul etmiş. Oradaki memur Hawaii'yi başka bir ülke sanıyormuş da, uluslararası öğrenci olarak almışlar Patsy'yi.
Evlenmiş. Soyadına Mink eklenmiş. Okulu bitirmiş.
Hawaii'de baroya kaydolmak istemiş.
Kocan buralı değil demişler. Kadın olarak burada avukatlık yapamazsın. Git kocanın memleketinde çalış.
Yine mücadeleye başlamış ayrımcılığa karşı Patsy. Hawaii'nin ilk Japon-Amerika'lı avukatı olmuş.
Mücadele dolu hayatı 1965 yılında onu Amerikan Kongresi'ne taşımış. İlk azınlık üyesi kadın olmuş Kongre'de.
Eğitim ve Çalışma Komitesi'ne girmiş. Ve görmüş ki mevcut yasal düzenlemeler "sistematik bir şekilde kadınların dışlanmasını sağlıyor".
Patsy Takemoto Mink 1972 yılında Edith Green ile birlikte orijinali 39 kelimeden oluşan bir kanun teklifi vermiş: "Amerika Birleşik Devletler'nde hiç kimse cinsiyet nedeni ile eğitime ve onun sağladığı getirilere ulaşmaktan alıkonamaz, eğitim programlarında ve Federal maddi destekler konusunda ayrımcılığa tabi tutulamaz."
"Title IX - Federal Eğitim Kanunu" olarak adlandırılan bu düzenleme ile kadınların eğitim ve burslar üzerine ayrımcılığa tutulması yasadışı hale gelmiş. Üniversitelerde kadınların oranı yüzde 56'ya ulaşırken ulaşabildikleri spor bursları ile inanılmaz bir spor atılımı gerçekleştirilmiş. Spor yapan kız çocukların sayısı liselerde dokuz kat, üniversitelerde ise beş kat artmış. Özellikle futbol bundan etkilenmiş. Spor bursları kız çocukların üniversite eğitimlerine ulaşması için bir yol olarak gözüktüğünden orta gelir düzeyindeki ailelerin kız çocukları futbola yönlenmiş.
Oyuncu havuzu olarak en büyük boyuta ulaşan Amerika, kadın sporlarında ve futbolda dünyanın en iyilerinden birisi haline gelmiş.
Bunu Patsy ve onun gibilerin yılmayan hak arayışı, mücadelesi başarmış. Belki egemen düşünce ile gülümseyen, sevecen, işbirliği içinde bir yol da seçebilirdi Patsy. Şüphesiz o zaman da gelişim sağlanırdı. Belki kadınlara sepet voleybolu oynayacak bazı istisnalar düşünülebilirdi zaman içinde.
Uzaktan uzaktan oynayacakları. Pek etrafı rahatsız etmeyecekleri. Düzeni bozmayacakları.
Patsy olmak gerek. Mücadele etmek. Meselesi olmak. Hak aramak.
Sunucuya bağırınca büyük bir iş başarmışçasına tatmin olmadan.
Hak arayışında duraksamadan, risk alarak ilerlemek gerek.