Spotlar altında, hashtag’ler ardında 'Etkileyici' bir dünya

Gain'in yeni dizisi Etkileyici, ilk bölümleriyle kararsız bir dizi izlenimi uyandırıyor. Dinamik anlatısı zaman zaman gençlik dizisini andırırken hukuk mücadelesi üzerinden ilerleyeceğini anlıyoruz.

Google Haberlere Abone ol

Gain'in bir sosyal medya mağduriyetini işleyen yapımı "Etkileyici", ilk bölümleriyle seyirciye sunuldu. Her hafta ikişer bölüm yayınlanacak dizi yeni magazin dünyasını ve maço kültürün sancılarını ele alırken influencer Leyla Demir ile yıldız futbolcu Emre Kunda'nın karıştığı bir olaydan hareket ederek hukukun artan iş gücünü de yorumluyor.

GÖZ ÖNÜNDE HAYATLAR VE 'ERKEK YAPAR KADIN KAŞAR' İKİLEMİ

Murat Kepez'in yazıp Hande Türkel'in yönettiği "Etkileyici"yi özetleyerek başlayalım. Şaşalı bir ödül töreninde açılır dizi. Dostların birbirini ağırladığı, ünlüleri yağlayıp pazarladığı bir ödül töreninde... Real Madrid'e transferi konuşulan Emre Kunda (Bertan Asllani) yılın en başarılı futbolcu ödülünü alırken ardı sıra sahneye çıkan Leyla Demir (Aslıhan Malbora) yılın influencer'ı seçilir. Başarı ve şöhretin doruğundaki futbolcu, dikkatini çeken genç kadına mesaj atar ve ertesi akşam başarılarını birlikte kutlamayı teklif eder. Leyla ise lüks yaşamını, statüsünü göz önünde olmaya borçludur, menajeri Özge'nin (Serap Matyaş) bağladığı marka anlaşmalarıyla evini dizer, ihtiyaçlarını karşılar. Dolayısıyla takipçilerine seslenme imkânı yakaladığından böyle bir daveti reddedemez.

Akşam buluştuklarında yer içer, gönüllerince eğlenirler. Sabah anlam veremediği darp izleriyle evinde uyanan Leyla asıl şoku magazine düştüğünde yaşar. Tüm siteler futbolcuyla dudak dudağa fotoğraflarını yayınlamıştır. Haberlerin ailesine ulaşmasıyla gerilen Leyla bir de Emre'nin “oyuna getirildim” açıklamasını dinleyince köprüleri atar. Takipçileri Leyla'ya cephe alır ancak genç kadın toplumun “erkek yapar, kadın kaşar” algısını protesto etmek için bir video yayınlayarak Emre'yi “cinsel performansı” üzerinden vurur. 

İNTERNET VE YENİ MAGAZİN DÜZENİ

Diziye geçmeden “yeni magazin” derken ne kastettim, açmaya çalışacağım. Nedir yeni olan? Eski ile açıklayalım. Yeni olan, Hande Ataizi'nin bir bar tuvaleti penceresine sıkışmaması mesela... Hülya Avşar'ın Ricky Martin'i ağırladığı şov programında ellememesi yahut İbrahim Tatlıses'in eski eşlerine sıkılan kurşunları “tek tek” azmettirmemesi... Daha doğrusu bu olayların magazin değerinde ve toplumsal karşılığında yaşanan birtakım gelişmeler... Magazinin yeni bir medya (internet) vasıtasıyla dönüşmesi, değer yargılarının değişip etki alanının genişlemesi... Hani biraz daha hayata yaklaşması, sadece burjuvaların veya göz önündeki starların değil, orta-üst sınıf standart sahiplerinin de kendi yayınlarıyla, yaşamlarını teşhir ederek bir cazibe yaratabilmesi...

İnternet “bir ben yokum” dedirten ve orada olmak için deliye döndürten bir yer; öte yandan sabah rutininizi dahi aktarabileceğiniz, vaatkâr bir yaşam tarzında (x üniversite öğrencisi, y ülkesinde yaşayan, bilmem ne ürünün kutusunu açan vb.) erimek kaydıyla ciddiye alınabileceğiniz sonsuz bir yayın fırsatı sunmakta.

İnternetin yeni bir magazin cephesi açarak nispeten avamı ve "gündelik hayatı" kapsaması, daha açık bir deyişle ikonların seçiminde konvansiyonel medya araçlarının etkisini kırması, ünlü'lüğün tanım ve sınırlarını da kökten değiştirdi diyebiliriz. Ekran yüzü yerini tanıtım yüzüne ve elbette deneyim paylaşıcısına, kısaca tüm bu nitelikleri “profesyonel” aurasında barındıran influencer'a bıraktı. Etki anlamındaki influence kelimesinden türeyen influencer, “sermayenin yeni medyadaki koçbaşı” şeklinde anılabilir çünkü konvansiyonel medyanın reklam anlayışını ve çağa ayak uydurma iddiasındaki korsan reklam yöntemlerini by-pass ederek hızlı bir tüketimi teşvik etmekte... Denedim-yanıldım tanıtıcılığı, süslenen tabirle “iş birliği”, seyircinin “müşteri arayüzü”ne anında ulaşıp baş döndürücü bir kullan-at sistemine entegre olmasını sağlıyor. Bu yeni tarz aslında geleneksel reklam ile “reklamın iyisi kötüsü olmaz” yorumu arasına konumlanıyor ve deneyim aktarımına, ünlünün kefaletine bağlı kalışıyla yine reklam ile ürün yerleştirme arası bir yerde duruyor. Reklam kadar hantal, ürün yerleştirme kadar fantastik değil.

Yeni medya kendi ünlü profilini dayatırken geçmişin ünlüsünü (her devrin ünlü adayı meslek sahiplerini) de üzerinde bıraktığı etki üzerinden biçimlendirdi. Örneğin bir futbolcu, bir şarkıcı artık daha fazla ünlü oluyor, sesi ve görüntüsü geniş kesimlere hızla ulaşıyor fakat buna karşılık daha az süre ünlü kalıyor. Şöhretin geçiciliği uçuculuğa dönüşürken açtığı hasar da dünün şımarıklığını bir tür psikolojik bozukluğa çevirdi. Çünkü artık “sansasyon bir gündür, o da bugündür” mantığı geçerli ve Murathan Mungan'ın “bu ülkede her şey olabilirsiniz, rezil olamazsınız” sitemi hatırı sayılır bir ağırlık kazandı. Yeni düzen, hastalıklı bireyler yetiştiriyor. Bir bakıma Tiktok örneğinde gördüğümüz şekliyle kuşak farkını ortadan kaldıran, genci kendine uydurup yaşlıyı zıvanadan çıkaran bir düzende yaşıyoruz.

'GÖRÜNTÜLÜ HUKUK': İFŞA ET, PAYLAŞ, İPE ÇEK!

Sosyal paylaşım kanallarının, geniş ifadeyle internetin kurduğu yeni medya düzeni, hukukunu ise ifşa ve linç gibi resmi yaptırım gücü düşük ancak itibar zedeleyici yöntemlere yaslayarak ündeki uçucu etkiyi adalet anlayışına da taşımakta... Öyle ki yanlış davranışı üç gün yerin dibine sokulan biri, dördüncü gün azat edilebiliyor. Suç ve cezanın esnek yorumlandığı bir adalet söz konusu... Yazılı ve sözlü hukuku geride bırakan “görüntülü bir hukuk”... Sosyal medya bazen resmi mercilere şikâyetin, baskının adresi oluyor bazen de gerçek suçların ayıplamayla unutulup gittiği bir şeytan taşlamaya ev sahipliği yapıyor. 

Yeni medyanın etkileşim temelli dünyasına son olarak “ifşa hukuku” üzerinden değinmek istiyorum. Sosyal medya, yok ederek tatmin olma eğilimine sık rastlanan bir mecra ve elbette sürü psikolojisinin ağır bastığı, hezeyanların kolayca krize dönüşebildiği bir ikame alan, bir paralel dünya adeta... Sanal bir ortamda başkalarını suçlamak pratik... Hal böyle olunca ifşa kültürü kişisel doyumun yahut kitleleri huşuya erdirmenin ötesine geçip silah işlevi kazanıyor. Uygun zaman kollanıyor ve karşı taraf epey bir hırpalanıyor.

Bu noktada kadın hareketinin ve ötekileştirmeden mağdur tüm grupların ortak bir yanılgısından bahsedilebilir. Sosyal medya dizide (2. bölümde, tarafların görüştüğü sahnede) Leyla'nın teşhir amacıyla kullandığı yönüyle güçlü bir alan, gücü inkâr edilemez fakat sahte bir adalet algısını beslediği, diğer taraftan çoğu kez esas muhatapları devreden çıkararak tatmin aracına dönüştüğü de yadsınamaz. Sosyal medya dileyene anonim dileyene influencer gibi işlevsel kimlikler inşa ederken bir yandan ise toplumların demokratikleştiğine, hak arama cesaretinin paylaşıldıkça çoğaldığına dair iyimser yorumları gündemde tutuyor ve bu pembe tablo ardında karamsarlık yayıyor. 

BİR SOSYAL MEDYA PROBLEMİ OLARAK -DE'Yİ -DA'YI DOĞRU YAZMAK

Diziye dönersek Leyla ile Emre'nin iki ayrı çizgiyi temsil ettiğini görmekteyiz. Törende peş peşe sahneye çıkıp ödül alsalar dahi bilinç yönünden keskin bir biçimde ayrılıyorlar. Henüz ilk bölümde -de, -da eklerinin yazılışı üzerinden bir ayrılığa tanık oluyoruz. Emre, Leyla'ya mesaj atarken bağlaç olan de'leri bitişik, bulunma halini bildiren -de ekini ayrı yazıyor. Leyla ise arkadaşı Gökçe (Melis Özçimen) ile gezerken bu durumu tiye alıyor. Ancak ilk işaretlerinin basit örneklerle verildiği bu ayrılık çok daha derin.

Leyla, her ne kadar ailesini üzmemek için geri adımlar atma potansiyeli taşısa da kadının özgürlüğünü savunuyor. Bunda yetiştirilmesinin payı olduğunu öne sürebiliriz. Bir sahnede babasıyla geçmişte rakı sofraları kurduğunu öğreniyoruz. Buna karşın Emre bulunduğu noktayı, yani halkın sevgililiğini sindirememiş, çiğ kalmış bir tip. Kadını metalaştıran, çıkarcı ve fazla derin düşünmemeye alışmış bir karakterde...

'HERKESE MERHABA, HAYATIMA HOŞGELDİNİZ!'

Birbirlerine benzeseler dahi özleri farklı bu iki ünlü toplumsal destek bakımından da eşitsiz bir pozisyondalar. Dizide birçok kez vurgulandığı gibi Emre 38 milyon taraftarın desteklediği bir kulüpte top koşturuyor ayrıca Türkiye'yi temsil etme ihtimali var! Madrid'e transfer olup ülkeyi gururlandıracak. Erkek çocuklarıyla gururlanmaya her daim meyilli insanımız Avrupa'da top koşturan futbolcularla deşarj olmayı seviyor. Hele 2000'lerin başında antrenör Fatih Terim ve birçok topçunun İtalya macerası büyük bir “ulusal başarı” olarak lanse edilmişti, hatırlarsınız. Arkasında buna benzer bir “erkek destek” toplayan Emre de haliyle pervasız davranışlar sergiliyor. Oysa Leyla sadece markaların yüzü, eli ayağı ve Emre'nin avukatının (İlker Kızmaz) söylediği üzere bir ürün'den ibaret... Tüm malvarlığını, kimliğini, hatta yaşayıp yaşamadığı ne varsa markalara borçlu, üstelik takipçileri onu bir futbol kulübü gibi körü körüne desteklemez ya da işvereni markalar destekliyor görünse bile sürecin seyrine göre çark edebilir. Güncel bir örnekten gidersek milli voleybolcumuz Ebrar Karakurt’un ardında duran bazı sermaye grupları yarın bir gün başını çevirip ters yöne doğru yürüyebilir. Bu tutumları da başta Karakurt olmak üzere kimseyi şaşırtmaz.

Avukattan ve sistemden devam edelim. Avukatın saldırgan dilinin savunulacak tarafı yok şüphesiz fakat argümanlarını yok sayamayız. Artık insanların bile hakları olmadığı, adalet mekanizmasının markalara tahsis edildiği yönündeki nutku hayli anlamlı... Yine Leyla'yı markanın ürünü görmesi erkek bakışın dışında kapitalist bir bakıştan kaynaklanıyor.

Leyla “herkese merhaba, kanalıma hoş geldiniz” samimiyetsizliği ile var olan bir kadın, “el emeği sponsor nuru bir hayat” sürmekte ve takipçileri, menajeri sayesinde kapitalizmin satış stratejisinde yer ayırtıyor kendine. Bu bir kuyu, girdi mi çıkışı yok, arzı durdurma, talebi geri çevirme lüksü yok. Dahası iradesine ipotek konduğu apaçık ortada, örneğin ilk bölümde sahiplendiği köpek dahi canlı sevgisi tatmasından ziyade markalardan dönüş almasına hizmet ediyor. Bu hayat Leyla'nın başta seçse bile zamanla sürüklendiği, bir noktadan sonra “hayır” diyemediği bir hayat... Zaten vibratöründen köpek mamasına değin piyasaya çıkan her üründen numune yollanmasına tepki duyduğu anlaşılıyor. Futbolcu Emre'ye açtığı savaş bir anlamda hayatını kazanmak için verdiği mücadele üzerinden okunabilir.

'ETKİLEYİCİ'NİN ETKİ ALANI YA DA YÜKSELEN KADIN DAYANIŞMASINA YASLANMAK

"Etkileyici" son dönemde esen bir rüzgârı, kadın dayanışmasını arkasına alırken bu tercihi peşinen art niyetli (ticari kaygılı) değerlendiremeyiz, gündemden faydalanmaya çalıştığını da atlamamak kaydıyla. Yapımcılar belli ki malzemesinin yanı sıra bir anlamda konu aldığı dünyanın trendlerinden ve çalışma prensibinden ilerlemek istiyor. Murat Cemcir'in dizide yapımcı olduğu biliniyor. Cemcir yakın tarihte Sıla'ya şiddet uygulayan Ahmet Kural'ın da arkadaşı... Hatta arkadaştan öte “Zeki ile Metin” gibiler! Kural'ın eylemi Cemcir'i bağlamaz elbette ancak yapımını üstlendiği dizinin sözel-fiziksel boyutlarıyla erkek şiddetini işaret ederken kadın özgürlüğüne vurgu yapması ilginç bir tesadüf... Açarsak "Etkileyici"nin, hâlihazırda “etkileşim” dünyasında geçtiğinden, oyuncusundan yönetmenine, senaristinden yapımcısına hemen herkesin az çok tanık olduğu türden bir taciz vakasına eğildiğini söyleyebiliriz.

Dizinin bir diğer avantajı ise kamuoyunda karşılığı olan tipler kullanması. Emre Kunda akıllara Arda Turan'ı getirmiyor mu? O da bir İspanyol kulübüne transfer olmuş, birkaç yıl top koşturup dönmüştü. Turan'ın adı geçtiğimiz yıllarda bir gece kulübünde taciz ve saldırı olayına karışmış, futbolcunun olaydan sonra silahla hastane bastığı da ortaya çıkmıştı. Futbolcuların stres, şöhret baskısı, taraftar beklentisi derken tükenmişlik yaşayıp bu sıkıntıyı arkadaş çevresine ve karşı cinse otorite kurarak gidermeye çalışmaları akla yatkın bir önerme... Dizinin fragmanında izlediğimiz gibi futbolcu Emre'in "kral benim" diye böğürmesi gerçekçi bir canlandırma olmuş.

**

"Etkileyici", ilk bölümleriyle kararsız bir dizi izlenimi uyandırıyor. Dinamik anlatısı zaman zaman gençlik dizisini andırırken hukuk mücadelesi üzerinden ilerleyeceğini, bu mücadelenin dallanıp budaklanarak yaşamlarda karşılık bulacağını anlıyoruz. Olaylar gelişecek, Leyla ile Emre birçok defa yüz yüze, göğüs göğüse geleceklerdir. Yine defalarca ceza sahası içinde yahut evlerinin salonunda kendi yalnızlıklarıyla karşı karşıya kalacaklardır. Kısacası: #romantik! #yalnız! #mahvolduk! "Etkileyici"ye güncel malzemesi ve genç işi üslubundan dolayı şans verilebilir.