Srebrenitsa Soykırımı: İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’da işlenen en büyük suç

Bosna Hersek aradan geçen 26 yıla rağmen Dayton Anlaşması gereğince hâlâ uluslararası gözetim altında faaliyet gösteriyor.

Google Haberlere Abone ol

11 Temmuz, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’da işlenen en büyük insanlık suçu olan Srebrenitsa Soykırımı’nın 26. yıldönümüydü. Ratko Mladiç’in komutası altında hareket eden “Bosna Sırp Cumhuriyeti” (Republica Srpska-RS) askerleri, siyasi liderleri Radovan Karadziç’in verdiği emir doğrultusunda, Birleşmiş Milletler Barış Gücü’nün ve Batı aleminin gözü önünde 8 binden fazla silahsız Müslüman Boşnak erkeği ve çocuğu Srebrenitsa yakınlarındaki ormanlık alanda 11-16 Temmuz 1995 tarihleri arasında katlederek toplu mezarlara gömdüler. Srebrenitsa’da işlenen soykırım suçunun açtığı yaralar hâlâ sarılamadı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, günün anısına yayınladığı mesajda, “bu soykırımı unutmuyor, unutturmuyoruz. Avrupa ve insanlık tarihinin bu kara lekesinin ne surette olursa olsun, geri plana itilmesine müsaade etmeyeceğiz” dedi. BM Genel Sekreteri Antonio Guterres de Srebrenitsa’nın asla unutulmayacağına ilişkin bir açıklama yayınladı. Oysa Srebrenitsa aradan pek uzun bir zaman geçmemesine rağmen, insanlık hafızasının gerilerine doğru itilmeye başlandı bile.

POTİÇARİ’DE HER YIL YENİ KURBANLAR DEFNEDİLİYOR

Srebrenitsa yakınlarındaki Potiçari anıt mezarlığında gerçekleştirilen bu yılki anma törenlerinde, her yıl ritüel haline geldiği üzere yeni kurbanlar toprağa verildi. Bu yıl, sahiplerini bekleyen mezarlara 19 yeni “naaş” defnedildi.

Bunların yaşları 16 ila 63 arasında değişiyordu. Srebrenitsa’nın Potiçari köyündeki etkileyici anıt mezarlıkta dikilmiş bir örnek 8 bin 372 mermer mezar taşı var. Her birinin üzerinde kime ait olduğu, doğum yerleri ve tarihleri yazıyor.

Ölüm yerleri ve tarihleri ise hep aynı: Srebrenitsa 1995. 8 bin 372 sayısı Srebrenitsa soykırımında katledildiği bilinen kurbanların toplamı. Ancak hayatlarını kaybedenlerin gerçek sayısı hiçbir zaman tam olarak tespit edilemeyecek. Bu yıl defnedilenlerle birlikte toplam 6 bin 671 kurban toprağa verilmiş oldu. Geri kalanlar hâlâ Srebrenitsa ormanlarında ve Drina kıyılarında dağınık vaziyette bulunan 80 civarındaki toplu mezardan çıkarılmayı, çıkarılanlar da DNA testleriyle kimliklerinin saptanmasını bekliyor.

Defnedilen insan kalıntıları için aslında “naaş” kelimesi sözün gelişi ezbere kullanılıyor. Bu terim işlenen suçun vahşetini tam olarak anlamamızı engelliyor. Mezarlara çoğu zaman bir iki kaburga kalıntısı, birkaç parmak kemiği veya bir kafatası parçası gömülüyor. Çünkü elleri ayakları bağlı şekilde katledilerek toplu mezarlara atılan kurbanların cesetlerinden kalanları bütün halde bulmak mümkün değil. Bosnalı Sırp katiller 1995 Temmuz ayında öldürdükleri 8 binden fazla Boşnak’ın gömüldüğü toplu mezarları, işledikleri suçu örtbas etmek için Eylül-Ekim 1995’te iş makineleriyle açarak, çürümekte olan cesetleri uzak yerlere götürüp yeniden gömdüler. Bunu yaparken cesetler parçalandı, aynı kişiye ait parçalar ayrı ayrı yerlere dağıtıldı, ceset parçaları birbirine karıştı. Bu toplu mezarların yerleri ancak Amerika'nın sağladığı uydu fotoğraflarından saptanabildi.

Uluslararası Kayıp Şahıslar Komitesi adlı hükümetdışı örgüt yıllardır iğneyle kuyu kazar gibi sabırla çalışıyor. Kurbanların yakınlarından alınan DNA örnekleriyle toplu mezarlardan çıkarılan kemiklerin DNA’lerini eşleştirmeye çalışarak, “naaşların” kimliklerini tespit etmeye gayret ediyor. Ancak bazı kurbanların tüm aile bireyleri katledildiğinden kimlikleri belki hiçbir zaman saptanamayacak.

HOLLANDALI BARIŞ GÜCÜ ASKERLERİ BOŞNAK ERKEKLERİ BOSNALI SIRPLARA TESLİM ETTİ

Sırbistan-Bosna Hersek sınırında Müslüman ağırlıklı bir nüfusa sahip küçük bir yerleşim merkezi olan Srebrenitsa, BM tarafından 1993 yılında güvenli bölge ilan edilmişti. Bölgenin Müslümanları BM’nin koruması altındaydılar. Savaşın sonlarına yaklaşıldığı 1995 yazının başlarında Bosnalı Sırplar bu bölgeyi Müslümanlardan arındırarak Republica Sırpska topraklarına katmak için büyük bir askeri harekata başladılar. 
Temmuz ayı başında yirmi binden fazla Bosnalı sivil Müslüman, Ratko Mladiç’in komutasındaki RS kuvvetlerinin önünden kaçarak Potiçari köyünde konuşlu Hollandalı BM Barış Gücü askerlerine sığındılar. Hollandalıların kendilerine sığınan Boşnakları Sırp katillere teslim etmeleri tarihe bir utanç sayfası olarak yazıldı. Sırplar ırza geçme ve cinayetlerine daha Potiçari’de Hollandalı askerlerin gözü önünde başladılar. Binlerce yaşlı, kadın ve kız çocuğu erkeklerden ayrılıp ırzına geçilirken, sekiz binden fazla sivil erkek ve oğlan çocuğu yakınlardaki ormanlık alanda dünyanın gözü önünde katledildi.  

Eski Yugoslavya Ceza Mahkemesi 2004 yılında RS yöneticileri tarafından Srebrenitsa’da soykırım suçu işlendiğini hükme bağladı. Katliamın arkasındaki Slobodan Miloseviç ve Sırbistan yöneticileri ise yeterli kanıt olmadığı gerekçesiyle soykırımla suçlanmaktan kurtuldular. Bosnalı Sırp liderler Radovan Karadziç ve Ratko Mladiç soykırım suçundan ömür boyu hapis cezasına çarptırıldılar. Karadziç ve Mladiç’in cezaları son olarak temyiz mahkemesinde onaylandı. Onlarla beraber çok az sayıda Republica Srpska sorumlusu da soykırımdan ceza aldılar. Ancak, Srebrenitsa soykırımına yirmi binden fazla Bosnalı Sırp’ın katıldığı tahmin ediliyor. Bunların çoğu halen normal yaşamlarına devam ediyorlar. Karadziç ve Mladiç soykırımdan hüküm giymiş olsalar da, Srebrenitsa bölgesi, hedeflendiği doğrultuda Müslüman nüfustan arındırılarak Republica Srpska topraklarına katıldı.

Bölgeyi benim gibi ziyaret edenler bilir, Srebrenitsa’daki soykırıma inat, canını kurtaran az sayıda Müslüman özellikle Potiçari civarındaki evlerine dönme cesaretini gösterdiler. Bunlar, huzursuz ve korku dolu yaşamlarında katillerle her gün yüz yüze karşılaştıklarını anlatırlar.

Hollanda yıllar sonra, ülkenin Yüksek Mahkemesi tarafından alınan kararla sadece 350 Boşnağın Sırplara teslim edilmesinden dolayı “kısmi” bir sorumluluk kabul ederek Boşnakların yarasını deşti. Hollanda Yüksek Mahkemesi, asıl suçun Bosnalı Sırplar tarafından işlediğini, Hollandalı BM Barış Gücü askerlerinin sorumluluğunun, karargâha kabul edilen 5 bin civarındaki kadının arasına karışan 350 Boşnak erkeğin teslim edilmesinden dolayı “yüzde otuz” olarak saptandığını ilan ederek vicdanları sızlattı. Geri kalanlar karargâhın etrafındaki boş binalarda ve arazide toplanmıştı.

Potiçari’deki anıt mezarlığın karşısında bulunan, Hollandalı askerlere karargâh binası olarak hizmet veren eski pil fabrikası sonradan soykırım müzesine dönüştürüldü.

ESKİ YUGOSLAVYA’NIN DAĞILMASINDA EN AZ SORUMLU OLAN TARAF BOŞNAKLARDIR

Tito’nun 1980 yılındaki ölümünden sonra, Slobodan Miloseviç’in yönetimi altında bir zamanların örnek ülkesi Yugoslavya hızla dağılma sürecine girmişti. Yugoslavya Federasyonuna son darbeyi, Slovenya ve Hırvatistan’ı ayrılma yönünde teşvik eden Almanya vurdu. O günkü Helmut Kohl-Hans Dietrich Genscher CDU/CSU-FDP hükümeti, halkı Katolik olan bu iki ülkeyi AB’ye alma sözü verdi. Nitekim eski Yugoslavya’yı oluşturan altı cumhuriyetten sadece Slovenya ve Hırvatistan şu anda AB üyesi. Diğerleri çeşitli gerekçelerle AB kapısında beklemeye devam ediyorlar.

Sosyalizmin en insancıl haliyle uygulandığı iddia edilen Yugoslavya’nın kısa sürede insanların birbirlerini boğazladığı bir kan gölüne dönüşmesinin sebebi, tarihçileri ve sosyal bilimcileri uzun süre meşgul edecek. Ancak Yugoslav halkları arasında Tito döneminde de yok edilemeyen, dinmeyen bir Müslüman/Türk düşmanlığı olduğunu kabul etmek gerekiyor. Bunun üzerine de kadim Ortodoks-Katolik ve Sırp Çetnik-Hırvat Ustaşe düşmanlığı var.

Silahsız örgütsüz Müslüman Boşnaklar, Sırpların Ortodoks, Hırvatların Katolik düşmanlığından en ağır bedeller ödeyerek nasiplerini aldılar. Sırpların Boşnaklara “Türkler” diye saldırmaları, tarihten gelen nefret ve önyargıların ne kadar derinde yattığını göstermesi bakımından ibretlik bir durum. Üç yıl süren katliamlara rağmen Boşnakların ayakta kalabilmiş olmaları bu toplumun direncini ve değerlerini savunma gücünü ortaya koydu.

DAYTON ANLAŞMASI SAVAŞI SONLANDIRDI AMA İŞLEYEN BİR DEVLET KURAMADI

Bosna’da savaş, Sırpların cinayetlerinin her gün televizyonlarla başta ABD olmak üzere Batı toplumlarının evlerine taşınması sayesinde sonlandırılabildi.

Saraybosna’daki pazar yeri bombalaması Clinton’un müdahale etmesi için bardağı taşıran son damla oldu. Teknoloji, basın-yayın-ifade özgürlüğü ve sivil toplum kuruluşlarının çabaları ve o dönemdeki Türkiye hükümetinin girişimleri, ABD’nin askeri müdahalede bulunması için gereken baskıyı sağladı.

Bosna Hersek’e barış, egosu şişik ABD’li diplomat Richard Holbrooke’un yürüttüğü müzakerelerle Dayton Anlaşmasıyla geldi. Ancak Holbrooke umduğu gibi tarihe olumlu şekilde geçemedi. Dayton’da ABD’nin baskısıyla taraflar arasında barış sağlandı ama Holbrooke’un şahsi tasarımı olan devlet baştan itibaren sakat doğdu. Bosna Hersek devleti iki parçadan oluşuyor: Republica Srpska ve Bosna Hersek Federasyonu. Ülke nüfusunun yüzde ellisini oluşturan Müslüman Boşnaklara, çektikleri tüm acılara rağmen, Avrupa’nın ortasında otonom bir toprak parçası uygun görülmedi, Hırvatlarla Bosna Hersek Federasyonunu paylaşmaya mecbur bırakıldılar. Sırplar etnik temizlik yoluyla elde ettikleri yerleri korudular. Sırplar nüfusun yüzde otuz beşini oluşturmalarına rağmen ülkenin yüzde kırk dokuzunu kontrol ediyorlar. Hırvatlarla Boşnakları bir araya getiren Federasyon ise toprakların yüzde elli birine sahip.

Bosna Hersek aradan geçen 26 yıla rağmen Dayton Anlaşması gereğince hâlâ uluslararası gözetim altında faaliyet gösteriyor. Yüksek Temsilci ve benim de bir zamanlar üyesi olduğum Barış Uygulama Konseyi Yürütme Komitesi (PIC-SC) Bosna Hersek hükümetinin karar ve uygulamalarına müdahale edebiliyor.

Republica Srpska ve Federasyon hiçbir konuda anlaşamıyorlar. Srebrenitsa bu konudaki en vahim örneklerden biri. Bosna Hersek Cumhurbaşkanlığı Konseyi dönemsel Başkanı (başkanlık sekiz ayda bir Boşnaklar, Hırvatlar ve Sırplar arasında rotasyonla değişiyor) ve RS Cumhurbaşkanı Milorad Dodik daha birkaç gün önce Srebrenitsa Soykırımı anma törenleri vesilesiyle yaptığı açıklamada, soykırımın hayal mahsulü olduğunu, Boşnakların Potiçari’de mezarlara boş tabutlar gömerek dünyayı kandırdıklarını söyledi. Dodik, Radovan Karadziç’in koltuğunda oturuyor. RS yetkilileri, uluslararası mahkeme kararıyla hükme bağlanmış olan soykırımı, yaralar hâlâ açıkken, katiller kurbanların önünde günlük hayatlarını rahatça sürdürürken sürekli inkâr edebiliyorlar.

Republica Srpska işleyen karar ve yönetim mekanizmalarına sahipken, on kantondan oluşan Federasyon, Hırvat-Boşnak dengeleri nedeniyle işlemiyor. Federasyon tarafında belediye seçimlerinin yapılması bile mucize sayılıyor.

Ülke genelinde işsizlik ortalama yüzde yirmi beş dolayında seyrediyor, gençler iş bulmak için yurtlarını terk ediyorlar.

NEFRET HİÇ BİTMEYECEK

Bugünkü çarpık zihniyetlerle soykırım suçunun işlenmesine yol açan nefret ikliminin ne Bosna Hersek’te, ne Balkanlar’da, ne Ortadoğu’da, ne de dünyanın başka yerlerinde bitmesini beklememek lazım. Soykırım suçluları ve insanlığa karşı suç işeyenler gemi azıya almış koşuyorlar. Bu gerçeği Irak’ta IŞİD’li teröristlerin Ezidîlere karşı işledikleri katliamlarda, Myanmarlı Budist askerlerin ve sivillerin Rohingyalı Müslümanlara karşı işledikleri cinayetlerde, Çin yönetiminin Uygurlara karşı işledikleri suçlarda gördük, görüyoruz.

Benzer nefretler Türkiye’de de sürekli su yüzüne vuruyor. Sivas, Maraş, Çorum katliamları bunların sadece tezahürleriydi. Belli zihniyetteki insanlara dağıtılmış yüz binden fazla ağır silahın varlığı işlenebilecek suçların boyutlarının eskilere oranla çok daha ağır olabileceği endişesini yaratıyor.

Organize ve silahlı kötülüğü durdurmak için demokrasi ve barıştan yana olan tüm kesimlerin bu konuda çok daha uyanık, tedbirli ve aynı şekilde organize olmaları gerekiyor.

*Emekli Büyükelçi