YAZARLAR

Sri Lanka: Yakın tarihimiz mi yakın geleceğimiz mi?

Rajapaksa hanedanı, ülkenin kaynaklarını yağmaladı; ekonomisini çökertti; halkı kıtlığa ve baskıya mahkûm edene kadar sömürdü. Sonunda kitleler ayaklandı ve Gezi Parkı’ndan Tahrir Meydanı’na kadar artık alışık olduğumuz biçimde kentsel mekanları işgal ettiler. Başkanlık sarayının avlusunda hep birlikte zafer işareti yapan milyona yakın kitle ve kaçacak ülke arayan başkan ve ailesi imgeleri, pekâlâ bu coğrafyanın da yakın geleceğinin aynası olabilir.

Sri Lanka, 22 milyonluk nüfusunun çoğunluğunu oluşturan Sinhala milletinin dilinde ‘Kutsal Ülke’ anlamına geliyor. Bir milyon kadar Tamil ve daha az sayıdaki Müslüman nüfus ise kendilerini Sinhala çoğunluktan hem dinsel hem de etnik anlamda farklı olarak tanımlıyorlar. Hindistan’ın güneyinde bir ada ülke olan Sri Lanka, özellikle kıtalararası deniz ticaretinin geçiş noktasında konumlanması nedeniyle Hindistan, Çin ve ABD gibi bölgesel ve küresel ekonomik ve siyasal güç odaklarının ilgi alanı içinde bulunuyor. Tarım, özellikle de çay tarımı (Seylan çayı) ülkenin önemli üretim ve ihracat kaynaklarından biri.

Sri Lanka ekonomisinde bir süredir derinleşmekte olan kriz, özellikle son bir yıl boyunca siyasal bir sarsıntıya dönüştü. Bu şaşırtıcı değil çünkü ülke ekonomisi, pandemi ve küresel resesyon gibi nesnel koşullardan çok siyasal iktidarın yıkıcı müdahaleleri ve yolsuzlukları sonucunda krize saplanmıştı. Bu nedenle de Sri Lanka ekonomisinin kriz sarmalı ile iktidardaki Rajapaksa hanedanının siyasal serüvenini birbirinden bağımsız ele almak mümkün değil.

Yakıt krizi nedeniyle park eden araçlar

Mahinda Rajapaksa, 2005 yılında Tamil sorununu çözme vaadiyle başkan seçilmişti. Orduya ve polise geniş yetkiler tanıyarak Tamil gerilla hareketi LTTE’ye (Tamil Kaplanları) karşı acımasız bir savaş yürüttü. 1983 yılından itibaren çoğunluğu sivil ve Tamil 100 bin civarında insanın hayatına mal olan bu kanlı iç savaş, Türkiye’de de ‘Sri Lanka modeli’ adıyla övülen katliam ve toplu imha yöntemiyle 2009 yılı itibarıyla sonlandırıldı. Çoğunluk nüfus nezdinde artan prestijini kullanan Mahinda, 2015’e kadar başkan olarak ülkeyi yönetti; bu sırada kardeşlerini, çocuklarını ve yeğenlerini de iktidarda kilit mevkilere atayarak bir Rajapaksa ailesi hanedanını kurmuş oldu.

Mahinda’nın ülke ekonomisine en büyük darbesi, dış borçları astronomik oranlarda yükseltmek oldu.   Hindistan, ABD ve Çin’den alınan kredilerle, limanlar, havalimanları ve sanayi tesisleri gibi büyük inşaat projeleri gerçekleştirdi. Hem aile çevresinin ihalelerle rant elde etmesi hem de toplumda geçici istihdam yaratması nedeniyle ekonomiyi kısa vadede rahatlatan bu mega yatırımlar, işletme açısından orta vadede ekonomik felaket anlamına geliyordu. Türkiye’den ziyadesiyle aşina olduğumuz boş havaalanları, boş limanlar, geçilmeyen köprüler ve benzerleri… Devlet, aldığı borçların faizlerini ödemekte ve ekonomiyi çevirmekte zorlanır duruma düştü. Bu darboğaz, Mahinda’nın düşmesine neden olmakla birlikte bir zehirin panzehirinin de aynı organizmadan çıkacağı argümanıyla başkanlık makamını 2015 seçimlerinde kardeşi Gotabaya Rajapaksa’ya devredecekti.

Başkent Colombo  iki duvar yazısı: Bizden çaldığınız paraları geri verin / Başkanlık hemen yürürlükten kaldırılmalı

Gotabaya’nın başkanlık dönemi sıkıntılarla dolu geçti. Ekonominin yönetimini en küçük kardeş Basil Rajapaksa’ya teslim etti. Damat Bakan’la benzerlikleri hemen göze çarpan Hazine ve Maliye Bakanı Basil, dış borç ödemeleriyle önce Merkez Bankası rezervlerini kuruttu. Faiz artırımı yerine para basarak ekonominin canlanacağı inatlaşması nedeniyle Merkez Bankası başkanıyla büyük sorunlar yaşadı. Döviz karşılığı olmayan nakit bolluğu, enflasyonu aşırı rakamlara taşıdı. Pandeminin de etkisiyle ekonomik durum kötüleştikçe artan protestolar ve grevler karşısında Rajapaska iktidarı giderek otoriterleşti. Tamil bölgesinde zaten uygulanmakta olan acımasız polis baskısı, protestocuların, muhalif siyasetçilerin, öğrencilerin ve gazetecilerin üzerine çevrilerek ülke genelinde yaygınlaştırıldı.

Bütün bunlar yetmezmiş gibi Başkan Gotabaya Rajapaksa, kendini ‘ekonomist’ ilan etti mi bilinmez ama 2021 Nisan ayında aniden tarımda kimyasal gübre kullanımını yasaklayan bir karar çıkardı. Zaten kırılgan ekonomik dengeler içinde can çekişen tarımsal üretim, böylelikle tamamıyla çöktü ve ülkede kıtlık tehlikesi belirdi. Tarım ihracatı sıfırlanmış, temel gıda maddelerinin üretimi de durmuştu. Gıda ithalatı ise döviz yokluğu nedeniyle imkânsızdı. Sri Lanka hükümetine kredi açacak ne bir dost ülke ne de IMF de dahil olmak üzere uluslararası bir finans kurumu artık kalmamıştı. İşte büyük halk isyanı bu şartlar altında başladı.

Başbakan Ranil Wickremesinghe'nin konutu önünde protestolar 

Sri Lanka halkı aylarca artan sayılar halinde Başkanlık Sarayı önünde sabahlayarak binayı abluka altında tuttu. Göstericilerin hedefi, Rajapaksa ailesi ya da hanedanıydı. Mesajı alan Gotabaya, bütün Rajapaksaları hükümetten kovdu. Kendisinden önceki başkan ve abisi Mahinda o sırada başbakandı ve onu da kovdu. Kovulan aile üyeleri, Mayıs ayında ülkenin her yanından ‘Tamil fatihi’ Mahinda taraftarlarını başkanlık sarayı önünde topladı ve Başkan Gotabaya’yı protesto etti. Bu güruh, protestocuların uzun süredir işgal etmiş olduğu kamp alanına da saldırarak şiddet kullandı. Çadırlar yakıldı ve protestocular dövüldü. Başkan Gotabaya’nın talimatına rağmen polis bu saldırıya müdahale etmedi. Bundan sonra olaylar kontrolden çıkmaya başladı. Başbakanın ve 70 iktidar milletvekilinin konutları basılarak ateşe verildi. Bir milletvekili linç edildi.

Colombo'da bir duvar yazısı: Gitmelisin Gotta

Milyonlarca protestocu artık başkent Colombo’yu tamamen kontrol altına almıştı. Depolardaki gıda ve tüpgaz stoklarına yurttaş komiteleri tarafından el konuldu ve halka dağıtıldı. Başkan Gotabaya, kendini kurtaracağını umduğu bir konuşma yapmak üzere gittiği parlamentodan milletvekilleri tarafından ‘Gota Gitmelisin’ (Gotta go home) sloganıyla kovulunca durumun ciddiyetini kavradı. Bundan sonra Sri Lanka güvenlik güçleri protestocuları dağıtmak için TOMA, biber gazı ve jop gibi toplumumuzun yakından tanıdığı araçlarla yoğun saldırılarda bulundular. Her geçen gün yaralı sayısı artıyor ama protestocular Colombo kentinde tuttukları alanları terk etmiyorlar, ülkenin her yanından akın akın gelen takviyelerle güçleniyorlardı. Yayın yasakları, İnternet engellemesi ve başkente ulaşımın durdurulması gibi tedbirler de kâr etmedi.

Başkanlık Sarayı'nı fetheden göstericiler 

Sonunda geçtiğimiz hafta milyonlarca yurttaş, yanına yaklaşmaktan ürküntü duyulacak ölçüde korunaklı bariyerleri ve duvarları aşarak Başkanlık Sarayı’nı fethettiler. İşgal sürerken Gotabaya istifa etmek üzere belli şartlar ileri sürdü. Ardından ülkeyi terk ettiği ve nihayet 15 Temmuz sabahı Singapur’dan gönderdiği bir e-mail mesajıyla istifa ettiği duyuruldu. Geçici başkan olarak atanan Başbakan Ranil Wickremesinghe yönetiminde yeni bir başkan seçme süreci başlamış oldu.

Başkanlık Sarayı’nda Üniversitelerarası Öğrenci Federasyonu pankartı.

SKANTHAKUMAR: 'DEMOKRATİK DÖNÜŞÜM UMUDU VAR'

Protestocuların saraydan çıkmaya başladığı ama eski rejimin tüm unsurları iktidardan uzaklaşmadıkça alanlardan evlerine dönmeye niyetli olmadıkları belirtiliyor. Colombo merkezli Polity dergisi editörü ve Sri Lanka Sosyal Bilimler Kurulu üyesi Balasingham Skanthakumar, Duvar’a verdiği demeçte, yaşananların muazzam ve umut verici olduğunu ama bir sosyal devrim ya da köklü bir siyasal dönüşümden söz etmenin aşırı iyimserlik olduğunu vurguladı. Sınıfsal bir bakışla hareketin asıl olarak kentli orta sınıflar ya da küçük burjuvazinin zorlaşan ekonomik koşullara tepkisi olarak okunabileceğini, Rajapaksa ailesinin haklı sebeplerle hedefe konulduğunu ve demokratik bir dönüşümün hedeflendiğini belirtti. Skanthakumar, bu dönüşüm içinde siyasal sistemin de bir bütün olarak sorgulanması gerektiğini ve Sri Lanka solunun bu yönde çaba gösterdiğini vurguluyor. Ancak solun belli sınırları ve yetersizlikleri var. Skanthakumar özellikle parlamentarizm ötesinde düşünmekte zorlanıldığını belirtiyor: “Sri Lanka solu, çoğunlukla siyasal mücadeleyi parlamento çatısı altında sürdüreceği düşüncesinde. Bu nedenle bu kitle ayaklanmasını aşağıdan kurulacak yerel komitelerle ülke sathında örgütlemek yerine, sorunların çözümü için var olan burjuva kurumlarına ve parlamentoya yüzünü dönmekten başka bir öneride bulunma yeterliliği gösteremedi.”

Colombo merkezli Polity dergisi editörü ve Sri Lanka Sosyal Bilimler Kurulu üyesi Balasingham Skanthakumar

Tamil sorununun bu halk ayaklanması ile ilişkisi üzerine ise Skanthakumar şunları söylüyor: “Hareketin önderliğinde Sinhala unsurlar bulunuyor. Ama katılım düzeyinde Tamillerin de varlığı görülüyor. Aslında bu durum mantıklı çünkü Rajapaksa canavarını Sinhala milleti ve milliyetçiliği yarattı ve şimdi onu ortadan kaldırmak da Sinhala çoğunluğun işi. Tamil gruplar tabi ki ülkenin kuzeyindeki Tamil bölgesinde bu tür protesto girişimlerinin ağır şiddet kullanılarak engellendiğini oysa güneyde, Sinhala çoğunluğun yaşadığı başkent ve çevresinde daha toleranslı davranıldığını belirterek ayrımcılığa dikkat çekiyorlar. Bu eleştirel bakış, Tamil grupların bu kitlesel protestolara biraz mesafeli durması sonucunu getiriyor.”

Skanthakumar, Tamil sorununun iç savaşın başlangıcı olan 1983’ten önce de, isyanın bastırıldığı 2009 yılından sonra da hep var olduğunu belirtiyor. Buradaki asıl tehlikenin Sinhala milliyetçiliği ve militarizm eğilimi olduğunu vurguluyor. “Sri Lanka ordusu 350 bin personeliyle ülke nüfusuna oranla dünyanın en büyük ordularından biri.  Savunma bütçesi sürekli artırılıyor. Ordunun Pakistan, Mısır veya Türkiye’deki gibi bir darbe geleneği yok ama iç güvenlikte giderek daha çok ağırlık kazanan aşırı milliyetçi bir yapı. Bu güç ve ideolojik katılık, var olan siyasal vakumun ordunun yönetime el koyması sonucuna da yol açması tehlikesini de getiriyor.”

Rajapaksa hanedanı, ülkenin kaynaklarını yağmaladı; ekonomisini çökertti; halkı kıtlığa ve baskıya mahkûm edene kadar sömürdü. Sonunda kitleler ayaklandı ve Gezi Parkı’ndan Tahrir Meydanı’na kadar artık alışık olduğumuz biçimde kentsel mekanları işgal ettiler. Polis şiddeti ile ve provokatif saldırılarla sindirilmeye çalışıldılar. Ama sonunda kaybeden muktedirler oldu. Başkan, istifasını kaçtığı ülkeden bir e-mail mesajıyla iletti. Kardeşlerine ve Rajapaksa ailesi fertlerine yurt dışına çıkma yasağı getirildi. Sri Lanka’da bir dönem kapanmış görünüyor. Adeta 2013 Gezi günlerinden zamanımıza kadar Türkiye yakın tarihinde yaşananların çoğu farklı bir sıralamayla Sri Lanka’da da yaşanmış oldu. Tamil grupların yaptığı eleştiri örneğin, Gezi protestoları sırasında ve sonrasında Kürt aktivistlerin ‘bayılma ve ölme’ eleştirisine benzemiyor mu? Bazen de film hızlı sarılmış ve bizim burada yaşamakta olduğumuz zamanın ötesine geçilmiş. Başkanlık sarayının avlusunda hep birlikte zafer işareti yapan milyona yakın kitle ve kaçacak ülke arayan başkan ve ailesi imgeleri, pekâlâ bu coğrafyanın da yakın geleceğinin aynası olabilir.


Zafer Yörük Kimdir?

Londra Üniversitesi’nde iktisat ve siyaset bilimi dallarında lisans eğitiminin ardından Essex Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü’nde ideoloji ve söylem analizi dalında yüksek lisans ve doktorasını tamamladı. Londra, Erbil ve İzmir’de siyaset bilimi ve medya/iletişim alanlarında çeşitli üniversitelerin akademik kadrosu içinde yer aldı. Akademik çalışma alanları; post-yapısalcı kuram, psikanaliz ve kimlik siyasetidir. Türkiye ve Orta Doğu siyaseti üzerine akademik yayınları vardır. Halen Duvar English ve Medya News internet yayınlarında ve Yeni Yaşam gazetesinde köşe yazmaktadır.