Su akışı duran Porsuk Çayı'nda balıklar toplu halde öldü

Porsuk Çayı, Beylikova bölgesinde kurudu. Kitlesel balık ölümlerinin meydana geldiği çayda yaşam durdu. Çevre aktivistleri, sorunun çiftçiden değil yanlış politikalardan ileri geldiğini savunuyor.

Google Haberlere Abone ol

Osman Çaklı

DUVAR - Murat Dağı'nın kuzey yamacından doğarak Sakarya Irmağı'na kadar uzanan Porsuk Çayı, yanlış tarımsal sulama, kuraklık gibi etkenlere bağlı olarak kurudu. Eskişehir'in Beylikova ilçesi çıkışında su akışı tamamen duran çayda, kitleler halinde balım ölümleri gerçekleşti. Eskişehir Çevre Derneği üyesi Celal Öngel kuruyan suda ortaya çıkan balık ölümlerini görüntüledi. Porsuk Çayı özelinde Celal Öngel ile, son zamanlarda yaşanan kuraklık hakkında Polen Ekoloji üyesi Cemil Aksu ile konuştuk.

'PORSUK'TA SU AZ DA OLSA AKARDI HİÇ AKMADIĞI DÖNEM OLMADI'

Ormanların, suların enerji sahalarına dönüştürüldüğü, yanlış sulama politikaları ile milyonlarca insanın ve canlının yaşam kaynağı olan su kaynakları birer birer tükeniyor. En son Tuz Gölü'nde flamingo ölümleriyle gündeme gelen tarımdaki yanlış politika ve teşvikler, esasında Büyük Menderes, Gediz, Sakarya havzalarının da ortak sorunu. Meteoroloji Genel Müdürlüğü'nün 'dönemsel kuraklık haritası' Türkiye'nin bu yılı kurak geçirdiğini ortaya koyuyor. Akademisyenler, çevre örgütleri ve meslek örgütleri Türkiye'nin "su fakiri bir ülke" olduğuna dikkat çekerek, tarım politikalarına çok kez eleştiri getiriyor. Cemil Aksu'ya göre ormanların maden sahalarına dönüştürülmesi, sulamadaki israf ve iklim özellikleriyle coğrafi yapı dikkate alınmadan, su olmayan yerlerde, suya ihtiyaç duyan tarım teşvikinden vazgeçilmeli.

Beylikova'da yaşayan çevre aktivisti Celal Öngel, dün Porsuk Çayı'nın kuruduğunu ve çayda su akışının tamamen durduğunu görüntüledi. Öngel, 40 sene önce debisi 'çok yüksek' olan Porsuk Çayı'nın kurumasına duyduğu üzüntüyü şu sözlerle anlattı: "Çocukken çaya girip yüzebiliyorduk, temizdi, plaj gibiydi. Maalesef ovaya boydan boya çok su isteyen soğan, pancar, mısır ekilmeye başlandıktan sonra su azalmaya başladı." Yaz aylarının kurak geçtiği bölgede geçen yıllarda görüntülerdeki gibi bir tablonun oluşmadığını ifade eden Öngel, "Eskiler Porsuk Çayı'na Kocasu derdi. Bunun nedeni ise çok büyük su kitlesini taşımasıydı. 65 yaşındayım ilk defa böyle bir manzarayla karşılaştım" dedi.

'ÇİFTÇİYİ SORUMLU TUTMAK DOĞRU DEĞİL'

Çevre aktivisti Öngel'e göre, suyun durma noktasına gelmesinde, yağışların az olması ile kontrolsüz sulama etkili: "Çayın ekosistemi bitti. Kitlesel balık ölümü ötesinde bir kırım var. Sadece balık değil kaplumbağa, kurbağa gibi canlılarda yok." Çiftçiler tarımda suya ihtiyaç duyuyor, ancak su kaynaklarının, Öngel'in deyimiyle "vahşi sulama" yöntemiyle sulamaya dayanacak gücü yok. Çaydan çekilen suyun yanında binlerce artezyen kuyusu da mevcut. Taban suyu 200 metrelere kadar gerilemiş. Celal Öngel, çiftçiyi tek başına sorumlu tutmanın doğru olmadığına dikkat çekerek, "Çiftçiler zaten bankalarla, Tarım Kredi'ye borçlu. Hepsi takipli durumda. Onlarda kendilerini kurtarmaya çalışıyor" şeklinde konuştu.

'SULAMA GIDA TEKELLERİNİN İHTİYACINA GÖRE ŞEKİLLENİYOR'

Cemil Aksu

Porsuk Çayı'nda ortaya çıkan sorun, belli bir bölgenin sorunu değil. Artan kuraklık Türkiye'deki büyük su havzalarının ortak sorununa dönüştü. Ege Bölgesi'nde Büyük Menderes ve Gediz havzalarında da su hem kirli hem yetersiz. Genel bir sorun olarak ortaya çıkan akarsuların durumuyla ilgili Cemil Aksu ise tarım politikasının, büyük tarım tekellerinin 'belli ürünleri' yetiştirmesine hizmet ettiğini dile getirdi. Tarımsal sulamanın, büyük tekellerin yetiştirdiği ürünlerin su ihtiyacına göre planlandığını söyleyen Aksu, sistemin genel bir soruna nasıl dönüştüğünü şu sözlerle anlattı: "Küçük üreticiler, büyük üreticilerin yetiştirdiği ürünleri yetiştirmek zorunda bırakılıyor. Dolayısıyla suya bir hücum olduğunda kaynaklar yetersiz kalıyor. Porsuk üzerinde bir baraj var. Hem ilçelerin kullanma suyu hem enerji hem de tarımsal kullanma suyu."

'TÜRKİYE KIYAMETİ YAŞIYOR'

Kuraklığın yoğun olduğu havzalarda şeker pancarı, mısır, yonca gibi ürünlerin yoğun şekilde üretilmesinin hata olduğu çevre örgütleri tarafından söyleniyor. Havzaların ekolojik yapısına uygun bir tarım faaliyeti yürütülmediğine vurgu yapan Aksu, "Buna ilaveten havzanın su kaynaklarını besleyen, bio çeşitliliği besleyen adımlar atılmazsa, aksine orman varlığını yok eden adımlar atılırsa kaçınılmaz olanı yaşarsınız" dedi.

Devletin ilgili raporlarında sorunun tespit edildiğine ancak pratikte karşılığı olmadığından söz eden Aksu, Türkiye'nin kıyameti yaşadığını ve gelecekte daha derinden bu sorunu hissedeceğini belirtti. Doğa üzerinde uygulanan yanlış politikaların Türkiye için bir intihar girişimi olduğunu savunan Aksu, hükumetin tümden iflas ettiği bir dönemi yaşadığı için Türkiye'nin sorunlarıyla ilgilenecek durumda olmadığını kaydetti.

'HAREKETE GEÇMESİ GEREKEN İKTİDAR NASİHAT TELKİN EDİYOR'

Su varlıkları azalırken suya olan ihtiyacı artırıcı taleplerin teşvik edilmeye devam edilmesi durumunda, Türkiye'nin çölleşmesi engellenemeyecek. Aksu, ne yapılması gerektiğiyle ilgili ise şunları kaydetti: "Orman varlıklarını bozan, parçalayan, her türlü maden, enerji, yol gibi projelerin yasaklanması gerekiyor. Termik santral gibi su, hava ve toprak kirliliği yaratan projelerden hızlıca uzaklaşılması gerekiyor. Ancak bu da yetmez, iklim krizi küresel bir olgu. Buna sahada adaptasyon sağlayacak başka adımlarda atılmalı. Örneğin, İç Anadolu'da suya daha az ihtiyaç duyan üretim yapılmalı. Bu dönüşümü tek başına çiftçi yapamaz. Buradaki sorumluluk devletin kendisine ait. Bakanlıklar ve ilgili bürokrasi bunu yapmak yerine, akıl veren nasihat telkin eden bir pozisyonda duruyor."