Suca Dündar’ın ‘Çektirilmemiş Fotoğraflar’ı
Suca Dündar’ın beşinci şiir kitabı 'Çektirilmemiş Fotoğraflar' Artshop Yayıncılık tarafından yayımlandı 'Çektirilmemiş Fotoğraflar', Dündar'ın önceki şiirleri, dizeleri gibi dildeki boşluklara doğru ilerleyecek ilginçlikler, şiirsel sürprizler içeriyor.
Şiir okurunun Atika, Yeni Biçem, Şiir Ülkesi, Eşik, Dünya Kitap, Islık, Şiir Oku, Edebiyat Gündemi, Gerçek Sanat, Berfin Bahar, Şiiri Özlüyorum, Papirüs, Kıyı, Akköy gibi sanat edebiyat dergilerinden tanıdığı Suca Dündar’ın (1948) beşinci şiir kitabı 'Çektirilmemiş Fotoğraflar' Artshop’tan çıktı. Dündar’ın 'Menhir ve Pelerin' (1996), 'Gök Çıkmazı' (2001), 'Yüze Su Vurmak' (2008), 'Nehirlere Bakamam' (2018) daha önce okurla buluşan kitapları.
Yaşamın temposu, zamanın hayhuyu, biliyoruz ki hatırlamak için birtakım nedenler olmasa, birçok şeyi hafızadan tamamen silip atıyor. O nedenle Dündar’ın yeni kitabına değinmeye geçmeden önce, eski kitaplarını da sırasıyla birkaç şiir, dize, betik aktararak hatırlatmak istedik. İlk alıntımız şairin birinci kitabı 'Menhir ve Pelerin'den:
Birden çirkinleştim önlü arkalı olduk
Büyük kanyonlar açıldı aramızda
Her şey karşıda kaldı yüzyüze bakan
Bölünmüş bir şiir iki insan
Aktaracağımız şu dizelerse Suca Dündar’ın ikinci kitabı 'Gök Çıkmazı'ndan:
Parmaklarım oluyorsun sökük eldivenimde
Buzdan dağlara tırmandığımız zaman
Haberin yok üşür gibi ısınıyorum
Göğsünden vurulmuş bir kardan adamın
Beyazı kanıyor içimde
Donmuş nehirler gibi haritalarda yok
Uzun bir beyaz olduk beni hatırla
Dündar’ın çeliğe su verir gibi yüze su vurduğu 'Yüze Su Vurmak' adlı üçüncü kitabından bir betik:
kimyası değişiyor ne varsa
bir fotoğraf saç teli
gün batarken zaman renginden boğulur
yanına kesinlikle tabiat sokmayınız
bir çiçeğin solması ölüm nedeni olur
önden biri gitsin saksıları kaybetsin
Bir diğer alıntımız şairin dördüncü kitabı 'Nehirlere Bakamam'dan. Kitabın arka kapağına da taşınmış bir betik bu:
ışıkları açınca yok yerlerine çarpıyorum
her yerde yürümüş konuşmuş soyunmuş
her yerde saçları ne çok gözleri yok
sanki apansız bir eşyanın arkasından
bir elma ıslık çalsam öne çıkacak
Arifiye‘de kalmıştık Nâzım’ı okuyacak
ne zaman eve girsem on bire on üç kala
Suca Dündar’ın beşinci kitabı, "Çek(tir)ilmemiş Fotoğraflar”, “Uzun Yol” ve “Etlerimiz Buzdolabındadır” başlıklı üç bölüm, kırk sekiz sayfadan oluşuyor. Kitabın ilk şiiri “Final” başlığını taşıyor. Dündar’ın kitaba “Final”le başlaması değişik biçimlerde yorumlamaya açık. “Final”den kastın bitiş, son, sonuç olduğu düşünülerek sondan başa doğru gelmek istediği söylenebilir. Herkesin son dediğini, onun başlangıç noktası olarak gördüğü yorumu da yapılabilir. Dündar’ın çağrışımı önemseyen, düşünceyi, hayal gücünü kışkırtan bir şiirden yana olduğuna işaret de sayılabilir. “Final”in teması çocukluk dönemine ait bir hatıraya dayanıyor diyebiliriz; şiirde yatılı okul sınavını kazananların açıklandığı anın betimlenmesi söz konusu. Okuyacağımız dizeler Dündar’ın, kişisel yaşamından izler yansıtan söz konusu şiirinden:
ortada darağacı, bir durun sessizliği
yatılı okulu kazananlar açıklanacak
taş kesildik sanki ölüm marşı çalıyor
ve esas oğlan suçsuz yere asılmak üzere
Suca Dündar’ın geçmişe, hatıralarına bakışını aslında bu bölümün başında yer alan “kumsal mı ilerliyor yoksa deniz mi çekiliyor geri” dizesi özetler gibidir. Çektirilmemiş, çekilmemiş fotoğraflardan çıkarılmış ve “leyli meccani”nin şiire geçen anımsamaları izlenimi veren ilk bölümden sonra gelen “Uzun Yol”, sonunda “Etlerimiz Buzdolabındadır”a varıyor…
Şairin “Uzun Yol” dediğinin, ömür olduğunu düşünmek için çok sayıda dayanak bulmak mümkün. Âşık Veysel’in dillere persenk olmuş dizesi “uzun ince bir yoldayım” başta olmak üzere.
Dündar bu bölümdeki şiirlerinde, kendi uzun ince yolundan anılar, enstantaneler, izlenimler, gözlemler, tanıklıklar dile getiriyor. Aktaracağımız parça “Yokuşlara Doğru” başlıklı şiirden:
benim daha sesim yeni oturuyor ağzımda süt dişleri
şair sözü veriyorum bu şiiri bitireyim hele gidenler dönsün
klarnet dinliyor olayım bir karanfile böleniyor olayım
bir testiye dokunuyor bir nehri seyrediyor olayım
tam zil çaldığında papatyalı bir şarkıyla süslenip
ister bir düello olsun yolculuk olsun intihar olsun
ey ölüm! Kalemimden tutup kendimi sana getireceğim
Suca Dündar’ın şiirlerinde, bilhassa dille uğraşısı dikkati çekiyor. Her şairin dille uğraşısı önemlidir. Dille uğraşısı olmayan şair düşünülemez elbette. Dündar şiirlerinde iletişim dilinin, gündelik kullanımdaki ortak dil ve söyleyişin “bildiğimiz” tarzını reddediyor. Şiirdeki dili kendine mahsus usul ve şekil içinde kurmaya öncelik veriyor. Öte yandan buna doğrudan bir dil oyunu demek de pek olası görünmüyor. Onun dille olan cebelleşmesinde ancak çok geniş anlamda bir dil oyunundan, dille oynamaktan söz edilebilir. Çünkü Dündar’ın dili kişiselleştirme deneyimi, daha çok sözcükleri ve işaret ettiği anlamları şiire çapraz asmaya dayanıyor. Örnek oluşturacağını düşünerek kitabın “Uzun Yol” bölümünden bir şiir daha aktaracağız. “Soytarının Mendireği” başlıklı şiir, aynı zamanda bir protest şiir olarak da okunabilir. Bir karakter betimlemesi, yorumu ve eleştirisi söz konusu. Şiirden iki betik aktaralım:
Girilmez! levhasından ileri doğru yürürken
eşikte yal yalak bir yalaka
bir gözünü budaktan esirgemiş
avans olarak havlıyor
tokmağına dokunsan seni parçalayacak
sesini gözlerini vücut dilini
kaba kuvvete çevirmendir ki öksürsen
elini cebine atsan
çakıl taşına baksan havlıyor
“mektubunu biter diye okumuyorum”; bu dize, üçüncü bölümün alınlığı… Zıtların, uzlaşmaz görünenlerin, birbiriyle çelişkili, çatışkılı olarak algılananların, dildeki açık uçların birbiriyle teması, temas anı Suca Dündar’ın biçeminde şiirin şimşeğini oluşturuyor diyebiliriz. Okuyacağımız betikler “Geyik Masalları” başlıklı şiirden:
ve zil çalar çok bilinmeyenli bir denklem küt!!
tırmığa yanlış basmış gibi çarpar kafamıza
gülmekten kırılmış yerlerimizi yap boz
yerlerine koyarken şeklini aldığımız hayatın
ciddiyetini kırıştırır bıyık altından depoya atarız
yeni bir palavra demlenir belden aşağı
göbek taşında mangal kıvamındayken
üstüne çiftetelli bir hikâye
marangozlar olur rendeleriz
birden hayvan pazarında tüccarlar geldi aklıma
ucuza kapatılmış etizdir bundan sonra
adımız neydi nasıldı gözümüz sesimiz
herkes birbirini dişlerinden tanıyacak
Hangi şairde ironi, mizah, dalgacılık, eleştirellik aslında “gamlı yaslı bir gönül” sızısıyla başa çıkmak için değildir... Esprilerinse bilinçdışıyla ilişkisini Freud’dan biliyoruz. Suca Dündar’da durum farklı değil.
Dündar’ın yeni kitabında, çerçeveyi biraz daha genişleterek söylersek varlığa, varoluşa ilişkin duyguların, düşüncelerin, duyarlılıkların, farkındalıkların dile şiir dolayımından aktarılması amacı hedefini bulmuş diyebiliriz.
Son bir alıntımız olacak. Üçüncü bölümdeki “Duvarsız” başlıklı şiirden bir dörtlük:
beni ömür boyu duvarsız odasında kibrit çöpü çıra
bir mum dahi yanmamış halimle hatırlayın
yıldızlar gövdesini vampir gibi ısırmış
beni ömür boyu duvarsız odasında hava sinek
Suca Dündar’ın yeni kitabı 'Çektirilmemiş Fotoğraflar' da önceki şiirleri, dizeleri gibi dildeki boşluklara doğru ilerleyecek ilginçlikler, şiirsel sürprizler içeriyor… Okurun, bilhassa şiir okurunun, Dündar’ın, akıp giden zamanla birlikte geçen ömre işaret eden, çektirilmemiş, daha doğrusu çektirilememiş fotoğrafların arkasındaki satırlar gibi de okunan kitabını dikkate alacağını düşünüyoruz…