Sular çamur gibi akıyor ama… Normalleşiyoruz işte!
Hastane yöneticisi, siyasi meslektaşımız “normalleşeceğiz” diyor! Ona söylenmemiş ama Malatya’da hekimlerin neredeyse tamamı, bir gelecek görmedikleri bu kentten gitmeyi düşünüyorlar!
A.Selçuk Atalay*
6 Şubat 2023. Malatya Yeşilyurt. Sabah 04.17. Eşi ve iki çocuğu… Evde uyuyorlardı.
Sarsıntı! Bitmiyor, bitmiyor, devam ediyor… Artık binalarının yıkılacağını düşünürlerken… Çocukları kapıp, telefonlarını ve birkaç eşyalarını alıp, komşularının can havli ile koşuşturmaları ve merdivenlerdeki kalabalığın çığlıkları arasından, apartmandan dışarı attılar kendilerini. Ne kadar uzun ne kadar büyük bir deprem! Kıyamet gibi!
Üzerlerinde pijamaları ile caddeye doğru yürüdüler… Şehirden çaresiz yardım haykırışları yükselirken ne yapacaklarını bilemez halde durdular, afetin büyüklüğünü anlamaya çalıştılar.
Park yerindeki arabalarına binip motoru çalıştırdılar, kalorifer açıldı, çocukların ağlama sesleri ile arabanın ısınması için beklendi. Saat 05.30 da doktorun telefonu çaldı. Telefonun diğer tarafındaki ses çalıştığı hastaneye çağırıyordu kendisini… Acilen!
Arabayı hareket ettirdi hastaneye doğru... Hastane bahçesine girmeyi bekleyen arabaların arasında beklediler. Hastaneye yaklaşan ambulans sesleri duyuluyordu. Karanlıktı, soğuktu… Acaba hastane sağlam mıydı?
Saat 06.45 ekiple birlikte ameliyathanedeydi. Tüm ameliyat ekibi hastaneye gelmiş, bir yandan hazırlanırken bir yandan birbirine deprem anında yaşadıklarını anlatmaya çabalıyordu. Bistüri elindeydi, ne yapması gerektiğini biliyordu, bir yandan anlatılanları dinlemekten kendini alamıyor, bir yandan ameliyat planını kafasından geçiriyordu. Eşi ve çocukları hastane otoparkında, arabada oturuyor, bekliyorlardı. Bir dakika sonrasının bile belirsiz olduğu bir sabahtı. Bu hasta, şimdi ameliyat edeceği bu hasta hangi semtten hangi evden çıkmıştı acaba? Ameliyata başladıktan kısa bir süre sonra ekip olarak artçı depremi hissettiler, birbirlerine baktılar ve işlerine devam ettiler.
Onlar, Malatya’daki hekimler, hemşireler…Tüm sağlık çalışanları o ilk günden beri (Diğer deprem geçiren illerde olduğu gibi), kentlerinde ayakta kalan hastanelerde, acil servislerde, aile sağlığı merkezlerinde, çadırkent/konteyner kent revirlerinde sağlık hizmeti vermeye devam ediyorlar. Çoğu diğer Malatyalılar gibi ailelerini, çocuklarını, anne babalarını şehir dışına götürmüşler. Bazılarının ailelerinden kayıpları var. Hemen hemen hepsi depremden bir süre sonra dönüşümlü olarak çalışmaya başlamışlar. Biraz Malatya’dalar, biraz da Sivas’ta, Elazığ’da, Mersin’de ya da Ankara’da… Bundan sonra ne yapacaklarını bilmiyorlar. Sağlık kurumlarının yöneticilerinden, kamu idaresinden bilgi alamıyorlar ama bolca emir alıyorlar: “çalışacaksınız, çalışmaya devam edeceksiniz”. “Peki” diyorlar. Hepsi depremzede! “Peki” demeye devam ediyorlar.
Malatya’da büyük bir kamu hastanesinin yöneticisi olan beyefendi ile görüşüyoruz. Uzun zamandır hastane yöneticileri ile bir meslektaşla konuşur gibi konuşma olanağı bulamıyoruz. Birçoğu iktidar partisinin il teşkilatından atanmış siyasiler sanki. İdari bir görevde değil, siyasi bir görev yüklenmiş gibiler. Şöyle diyor idari/siyasi doktor bey: “50 günü geride bıraktık, artık normalleşiyoruz”. “Bütün yaraları sarıyoruz”. “Sorunları inşallah tek tek çözüyoruz”.
“Artık normalleşiyoruz”! Fakat Malatya’da sular hala çamur gibi akıyor. Henüz şehir suyu normalleşmemiş. Ama sağlık hizmeti normalleşiyor!
Malatya’da kurulmuş bir çadırkentte görevli aile hekimi; Mersin’de bir ev tuttuklarını, eşinin ve çocuklarının orada kaldığını, çocuklarını Mersin’de bir okula yazdırdıklarını, bu revirde “kendi imkanları ile” sağlık hizmeti vermeye çalıştığını aktarıyor. Eviniz sağlam mı diye sorulunca, gözlerinden yaşlar gelirken bir yandan -sisteme giremediğinden- kâğıt kalem, manuel reçete yazıyor. Bu aile hekimi normalleşmiş gibi görünmüyor.
İdari/siyasi hastane yöneticisi, yöneticiliğini yaptığı hastanenin duvarlarındaki çatlakların önemli olmadığını, kolon ve kirişlerin sağlam olduğunu “ifade ediyor”. “Aybaşı itibarı ile tüm poliklinikleri açacaklarını, dışarıdan doktora ihtiyaçları olmadığını, Malatya’nın kendine yetebileceğini “ifade ediyor”.
Hastanedeki hekimlerin bir süre önce “sözleşmeli” statüye geçtikleri için yüksek ücretler aldıklarını ve Malatya’yı bırakmayacaklarını, çalışmaya devam edeceklerini söylüyor. Oysa hastanede çalışan hekimlerin deprem sürecinde nöbet ve teşvik ücretlerini alamadığı biliniyor. Aile hekimleri de teşvik ücretlerini alamamışlar. Bu ücretler herhalde hayatlarında en ihtiyaç duydukları anlardan birinde, evlerini kaybetmiş ya da evlerine giremez duruma gelmiş oldukları, ailelerini başka bir ilde kirada bıraktıkları bir dönemde ödenmemiş olmuş.
Malatyalı hekimler ve sağlık çalışanları, “barınacak yerimiz yokken… Biz nasıl burada, Malatya’da çalışabiliriz?” diye soruyorlar. “Çocuklarımız hangi okula gidecek, biz bu hayalet kentte ne yapacağız?” diyorlar. Depremzedelerin çoğu gibi sağlıkçılar da bugüne kadar yaptıklarını, ettiklerini … bu sistemde kendilerini güvende tutabilmek için biriktirdiklerini kaybettiler. Her biri yolun başına geri dönmüş gibi ve güvenebilecekleri, tutunacak bir dal bulamıyorlar. Acilde çalışan bir hekim “bugüne kadar nasıl yaptıysak, yine kendimiz bir şeyler yapacağız, kendi imkanlarımızla…” diyor. “Ama herkes aynı değil” diye ekliyor. “Biz burada çalışırken, elli gündür izinli olan sağlıkçılar var!”. Onların ne ayrıcalığı var diye sorduğumuzda, yüzümüze bakıp hafifçe gülümsüyor ve hastasının başına dönüyor.
“Dalga geçer gibi” diyerek sinirle gülüyor bir meslektaşımız, “tam dört kez konteyner başvurusu topladılar” diye tamamlıyor sözünü. Her sefer her biri başvuruda bulunmuş. Ama konteyner alabilen sağlık çalışanı görmemişler. Sadece ağır hasarlı evi olanlara konteyner verilebilirmiş. Bu durumda “hafif ve orta hasarlı evi olanlar” evlerine geçme konusunda teşvik mi ediliyorlar acaba?
İnsanlar kayıplarını düşünemez halde, hayatta kalmak, hayatı sürdürebilmek için çabalıyorlar. Kaç kişi hayatını kaybetti depremde? Kim bilir? Sağlık Bakanlığı’nda iktidarın açıkladığından daha az kayıp ismi olduğu söyleniyor. Adalet Bakanlığı’ndaki isim sayısı daha fazla diyorlar. TUİK ise henüz açıklama yapmadı!
Malatya’da sular çamurlu akmaya, çadırların altından sular sızmaya, Kızılay’ın nohut/fasulye-pilav karavanası yenmeye, Suriyeli göçmenler çadırkentler arasında yer değiştirmeye… devam ediyor. Kimse bir yıl içinde -ama kızarak ama makul görerek- kentin yeniden ayağa kalkacağına inanmıyor.
Malatya’da yağmur var, insanlar bu gece kaç derece olacak diye telefonlarından bilgi almaya çalışıyor… Hastane yöneticisi, siyasi meslektaşımız “normalleşeceğiz” diyor! Ona söylenmemiş ama bize hekimlerin anlattığı bir bilgi var oysa: Malatya’da hekimlerin neredeyse tamamı, barınma olanaklarının olmadığı, aileleri ve çocukları için bir gelecek görmedikleri bu kentten gitmeyi düşünüyorlar!
Umalım ki en kısa zamanda hepimiz gerçekten normalleşelim. Çünkü çamura dönen sadece Malatya’nın şebeke suyu değil! Bu çamurun içinde olmaz! Bu çamuru temizlemeden olmaz!
Not: Bu yazı 23-27 Mart 2023 tarihleri arasında Malatya’da TTB ODSH Kolunun çalışmaları sırasında edinilen bilgiler, izlenimler üzerinden yazılmıştır.