'Sulu'daki günah vergisi ve ardı
Erdoğan, içki içen vatandaşlarının bireysel tercihlerini, henüz açık açık dini saiklerle eleştirmiyor ya da buna dayanarak bir yasaklamaya gitmiyor. Gitmeyecek de. Çünkü sulu ve tütüncülerin hazineye sağladığı katkı göz ardı edilmeyecek boyutta. Bu gelirden mahrum olmayı istemeyecek, istese de yapamayacak. Bunun yerine her fırsatta torbacı ağzıyla da olsa, aşağılayıcı ifadelerle karşı mahallenin kültürel kodlarına saldırmayı sürdürecek gibi duruyor.
Vergi adı verilen icat neredeyse ilk insan topluluklarının, kabilelerin tarihi kadar eski. Sümerlerin yük adını verdikleri vergi ödeme tabletlerinden, firavunların kurdurduğu vergi dairelerinden, antik Yunan’da ordunun savaş masrafları için getirilen eisphora’dan ya da Osmanlı’daki tönbeki beyiyesi gibi yüzlerce türünden evrilerek günümüze erişti. Müesses nizamın ikbali gibi gerekçelerle salınan vergiler; devletin bekası, dini esaslar ve savaş gibi kitlelerde endişe yaratan konular üzerinden meşruiyetini sağlamlaştırdı.
Bunlar arasında dinen uygunsuz görülenler ya da ikincil dereceden dışsal etkiler yaratanlar, günah vergisi (sin taxes) ismiyle kurumsallaştı. İlginç uygulamaları var günah vergilerinin. 12. yüzyıl Avrupasında nişanlısını terk eden erkeğe yönelik getirilen cezalar bunlardan bir tanesi. Papa X. Leo seks işçilerinden aldığı günah vergileriyle dini projeleri finanse etme yoluna gitmiş. 17. Yüzyılda şeker, baharat ve şaraba getirilen vergiler biliniyor. Günah vergisi getirilen şeylerin temelinde vatandaşın sağlığını bozmasının yanı sıra kavga, suç gibi dışsal etkileri, dinen yasaklanmış olması, kamu sağlık harcamalarını arttırması gibi gerekçeler yatıyor. İçki ve tütün içmek, çevreye zarar vermek gibi davranışlar, günah vergisinin klasik uygulama alanları.
Günah vergisi ilk olarak 1791 yılında ABD’de sigara için uygulandı. Alex Hamilton’un viskiyi, toplumun ahlakını bozan, halk sağlığını olumsuz etkileyen lüks bir mal olarak görmesinin etkisiyle 1794 yılında viskiye de vergi koyuldu. Lakin kendisi de içki içen Thomas H. Jefferson zamanında (1801-1809) yaşanan ve ciddi bir soruna dönüşen Viski Ayaklanmaları (Whisky Rebellion) nedeniyle bu vergi tamamen kaldırıldı. Ardından başlayan iç savaşların finansmanı için tekrar getirildi. Roosevelt 1929 buhranından Amerika ekonomisini kurtarmak için, Yasak (Prohibition) dönemi sonrası günah vergilerini bir araç olarak kullanmaya başladı.
Osmanlı’da da içki bazı dönemlerde yasaklandı ancak toplum yaşamından tamamen çıkarılamadı. Şıra resmi, miriye, ruhsatiye ve zecriye gibi pek çok isim altında içkiden vergi toplandı. Öte yandan çok dinli, çok kültürlü toplumsal doku da tamamen yasaklamanın önünde engel teşkil etti. Birinci Meclis’in Men-i Müskirat Kanunu ile genç Cumhuriyet de içki yasağıyla yola çıktı. Lakin bu yasak, muhafazakâr kanadın önde gelen ismi Trabzon Vekili Ali Şükrü Bey’in öldürülmesi gibi hazin bir olayla rafa kalktı.
Şimdilerdeyse içkinin üzerindeki ÖTV görüyor günah vergisi işlevini. Her yılın ocak ve temmuz aylarında iki kez yapılan ÖTV zammına ilave olarak içki firmalarının da bir kez yaptıkları zamlarla, içki tüketimi lüks kavramının sınırlarını da zorluyor milyonlarca insan için. Şu anda yüzde 45’lik 70 cl rakının üzerindeki KDV ve ÖTV toplamı 239,35 TL. Aynı rakının bayi kârı dahil çıplak fiyatıysa 85,65 TL. Vergi uzmanı Ozan Bingöl’ün hesaplamalarına göre 2006-2021 arası 16 yıllık dönemde, sigara ve içkiye gelen zamlarla vatandaştan 576,5 milyar TL tahsil edilmiş durumda. Böyle bir tabloda resmi satış miktarlarının düşmesi beklenir ama durum tam tersi seyrediyor. Aşağıdaki grafikleri Tarım Orman Bakanlığı’nın sitesindeki verilerden faydalanarak oluşturdum.
Biranın miktar olarak yüksekliği, diğer içkilerin aynı grafikte anlaşılmasını zorlaştırdığı için ayırdığım bu tabloda tahmin edeceğiniz gibi evlerde yapılan içkilerin miktarı yer almıyor. Özellikle bira, şarap ve rakı için resmi satışlarla gerçek tüketim makasının her geçen gün arttığını öne sürmek yanlış olmayacaktır. Görüldüğü gibi AKP iktidarında tüm içkilerin tüketim miktarları artmış durumda. Getirilen zamlar içki tüketimini azaltma konusunda bir fayda sağlamamış. Yani günah vergilerinin ruhunda olan tüketimi azaltmak iddiası geçerliliğini yitirmiş durumda.
Zaten Erdoğan da 31 Mayıs’taki açıklamasında baklayı ağzından çıkardı. ‘’Devamlı artırıyoruz. Bundan çok rahatsızlar. Hem suluda artırıyoruz, hem sigarada artırıyoruz. Ama hayret; aç sefil geziyor, rakıyı birayı almaktan geri durmuyor." diyerek zamların arka planındaki zihniyeti sarih bir şekilde ifade etti. Erdoğan, içki içen vatandaşlarının bireysel tercihlerini, henüz açık açık dini saiklerle eleştirmiyor ya da buna dayanarak bir yasaklamaya gitmiyor. Gitmeyecek de. Çünkü sulu ve tütüncülerin hazineye sağladığı katkı göz ardı edilmeyecek boyutta. Bu gelirden mahrum olmayı istemeyecek, istese de yapamayacak. Bunun yerine her fırsatta torbacı ağzıyla da olsa, aşağılayıcı ifadelerle karşı mahallenin kültürel kodlarına saldırmayı sürdürecek gibi duruyor. Elindeki kozlar tükenirken, Gezi zamanında camide bira içtiler yalanının yönünü değiştirdi. “Düşünün Dolmabahçe Valide Sultan Camii’nin içinde bu eşkıyalar, bu teröristler bira şişeleriyle, bira kutularıyla adeta caminin içini pislemişti. Bunlar böyle. Bunlar çürük, bunlar sürtük” diyerek konuyu ‘’sulu’’ içen ahlaksız sürtükler mertebesine taşıdı.
Erdoğan’ın kıyamet kopsa oy alamayacağını bildiği ve eski rejimin bakiyeleri olarak gördüğü sulu içenlere karşı olan taarruzunun ardında mutlaka bir hesap var. Hezeyanla edilmiş laflar değil bunlar. Buna mukabil ana muhalefetten içki zamları ve tüketim hakkına ilişkin tek bir anlamlı itiraz cümlesi çıkmıyor. Moral değerleri ve kültürel kodları aşağılanan milyonların bunu da derkenar etmesi gerek kanımca. Aslında anası, yavrusu, STK’sı, sade vatandaşı topyekûn bir itiraz hali içinde olunması gereken dönemler. Oysa görünen o ki sulu içenler meydanlardan, dava salonlarından, meclis sıralarından değil de biriken öfkeleriyle içki tüketimini artırarak, çilingirlerden veriyorlar cevabı. Günah vergisi kırbacıyla örselendikçe, bu vergilerin ‘’günahını’’ taşıyanlara karşı verilen sessiz bir yanıt bu. Elbette şimdilik.
Not: Benim gibi yatılı okuyanların bileceği bir duygudur. Okul biter, yaz gelir ve aileye, çocukluk arkadaşlarına kavuşulur. Özlem ve heyecan bir aradadır. Duvar’dan ayrı kaldığım süre bana o günleri hatırlattı. Duvar’daki kopuş sonrası yaşananlar, Duvar’ın duruşu, misyonunu devam ettirmesi ve geleceğini mutfaktan yetişmiş değerli gazetecilere bırakması gibi gelişmelere kayıtsız kalmak olmazdı. Bıraktığım yerden ‘’sulu’’ yazılara devam edeceğim müsaadenizle.
Grand Korçi Kimdir?
Grand Korçi İstanbul’da dünyaya geldi, haliyle birtakım okullarda okudu ve kimya mühendisi oldu. Akademiden kopmamak ve askerlik vecibesini ertelemek için iki ayrı yüksek lisans yaparak bir süre hem mühendislik yaptı hem de keyif çattı. O dönemlerde fotoğraf ve sinemaya olan ilgisi nedeniyle mühendisliği bıraktı ama bu alanlarda tutunamayarak eğitimini aldığı mesleğine geri döndü. Haliyle birtakım işlerde çalıştı. Alkollü içki sektörüne yönelik gerçekleştirdiği çalışmalar sırasında ve sonrasında alkolün üretimi, kültürü ve tarihine yönelik ilgisi giderek arttı. Hobileri arasında golf, modern dans, yoga hiçbir zaman yer almadı ancak ‘’kişisel gelişim yolculuğunu’’ bir çilingir müdavimi olarak sürdürüyor. Halihazırda bu çilingirlerde yeşerip hayata geçen işlerine cilingirsohbetleri.com adresinde yer veriyor.
Bodrum’un yaz kış açık mekanı: Mezemore 18 Ağustos 2024
Foçalı Selki’lerin diyarından iki mekan: Fokai ve Letafet 30 Haziran 2024
Küçükkuyu’nun lezzet durağı: Yengeç Restoran 02 Haziran 2024
Üsküdar’da bir mahalle meyhanesi: Şadırvan 07 Nisan 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI