YAZARLAR

Süper izin, süper soygun: 20 yıl alım garantisi veriliyor

Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, şirketleri toplayıp ‘Enerjide Dönüşüm 2035’ planını açıkladı. Amaç yenilenebilir enerji yatırımları ile Türkiye’nin bir bölgesel enerji üssü haline gelmesi. Oysa karşımızda enerji alanında açılan yeni bir soygun ve talan programı duruyor.

Yeni yılın ilk ayı dolduğunda siz elektrik faturanızdaki fahiş artışa bakıp nasıl ödeyeceğinizi kara kara düşünürken, iktidar da enerji şirketlerine 20 yıllık alım garantisi veren yeni sözleşmeler imzalayacak. İş bununla da bitmeyecek. Şirketlerin orman, zeytinlik, mera, tarım arazisi ve su kaynaklarını istediği gibi talan etmesi için ‘süper izin’ dönemini başlatacak.

Geçen hafta gündemin yoğunluğu arasında Dolmabahçe Sarayı’nda, pek de dikkat çekmeyen bir zirve yapıldı. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, şirketleri toplayıp ‘Enerjide Dönüşüm 2035’ planını açıkladı. Amaç yenilenebilir enerji yatırımları ile Türkiye’nin bir bölgesel enerji üssü haline gelmesi. Elbette her zamanki gibi ‘yerli ve milli’ propagandası eşliğinde sunuldu bu plan da. Konuyu bir tek Evrensel Gazetesi geniş şekilde işledi ve manşetine taşıdı. Oysa karşımızda enerji alanında açılan yeni bir soygun ve talan programı duruyor. İktidarın enerjiye dair her politikası faturayı ucuzlatmak bir yana daha da artırırken, yeni plan ile yine milyarlarca liralık bir yük daha halkın sırtına yıkılıyor.

Son yıllarda irili ufaklı yüzlerce şirket akın akın yenilenebilir enerji yatırımı yapıyor. Tıpkı inşaat ve madende olduğu gibi bu alan da oldukça kârlı çünkü. Sürekli yeni şirketler kuruluyor. Adını sanını duymadıklarınızdan tutun da iktidara yakın sermaye gruplarından Sabancı gibi büyüklere kadar herkes, yenilenebilir kaynaklara hücum etmiş durumda. Orman, mera, zeytinlik dinlemiyorlar.

Şimdi bunu bir adım daha ileri götürüyor iktidar. 2035’e kadar Rüzgar (RES) ve güneş (GES) kapasitesinin dört kat artırılıp 120 bin MW’ye çıkarılması planlanıyor. Bunun için 80 milyar dolarlık bir yatırıma ihtiyaç var. Peki bu nasıl olacak?

Elbette otoyol, köprü, havalimanı ve şehir hastanelerinde ne yapıldıysa, yenilenebilir enerjide de aynısı olacak.

Kurulacak tesislere 5 veya 6 yıl üretilen elektriği serbest piyasaya satma hakkı tanınacak. Serbest piyasa fiyatlarının kWh başına 4,95 cent’in altına düşmesi halinde bu fiyattan alım yapılacak. Ardından 20 yıl boyunca ihalelerde belirlenen fiyatlar üzerinden yine alım garantisi sağlanacak. İhaleyi kazanan şirketler üretim kapasitesi bedeli, iletim bedeli muafiyeti teşviklerinden de faydalandırılacak. İhalelerde fiyatlar döviz bazlı olacak. İhaleleri kazanacak firmalardan belli oranda yerli aksam kullanmaları istenecek ve yerli aksam üreticisi firmalar 2035’e kadar toplam 1.8 milyar dolar destek alacak.

Özetle bütçeden aktarılacak milyarlarca doların yanında şirketlere ‘kâr garantisi’ veriliyor. Hem de 20 yıl boyunca!

Bakan Bayraktar’ın açıkladığı planın bir diğer önemli ayağı ise çok daha vahim bir tehlikeyi barındırıyor. Zaten inşaat, turizm ve madenle tarumar edilen ormanlar, zeytinlikler, tarım arazileri ve su kaynakları enerji yatırımı yapacak şirketlere daha rahat sunulsun diye korkunç bir ad altında yeni bir uygulama getiriliyor.

Memleketin her tarafında insanlar toprakları, ormanları, meraları için direniyor. Davalar açılıyor. Bazıları kazanılıyor. Çoğunlukla sonuç hüsran oluyor ama yine de büyük bir direniş olduğu muhakkak. Bakın şirketlerin karşılaştığı ‘izin ve kamulaştırma’ sorunlarını göstermek için şöyle bir grafik hazırlamış bakanlık.

Sanki ortada bilinmeyen bir güç var ve yatırım için çırpınan şirketlerin önünü kesiyor! Oysa Anayasa başta olmak üzere pek çok yasa ve mevzuat ile ülkenin toprakları kanunen koruma altında. İktidar ve şirketler uzun yıllardır yasadışı şekilde toprakları gasp ediyor aslında. Bakanlık bunu daha da hızlandırmak için yeni bir ‘izin’ mekanizması kurduklarını açıklıyor. Korkunç bir de isim koymuş yapacaklarına: ‘Süper izin!’

Nedir bu?

Yasal düzenlemelere göre izlenmesi mecburi olan prosedür tamamlanmadan yatırım yapılamaz. Yeni uygulama ile başvurmak yeterli olacak. “Sen yap, kılıfı ben sonra hazırlarım” deniliyor. Halihazırda pek de işe yaramasa bile, halk toplantıları yapma mecburiyeti gibi bazı prosedürler sayesinde, bir yerde olan biten talanla alakalı bilginin kamuoyuna yansımasını sağlayan ÇED izinleri için de eşik değerler getiriliyor. Böylece ÇED bile ortadan kaldırılıyor. Belki de en vahimi ormanlar konusunda yaşanacak. Orman alanları tek izne bağlanıyor. Acele kamulaştırma hakkı da bütün şirketlere sağlanıyor.

İşte Enerji Bakanı’nın sarayda topladığı şirketlere verdiği müjde bu. Sunumunun tek bir yerinde bile halkın enerji ihtiyacının nasıl ucuza sağlanacağına dair cümle geçmiyor. Buna karşın sık sık ne deniliyor biliyor musunuz? Türkiye’nin bir enerji üssü olması. Yenilenebilir kapasitenin artırılmasıyla beraber uluslararası iletim hatlarının da tamamlanması. Yani kendi halkının değil uluslararası ve ulusal sermayenin ihtiyaçları neyse, buna uygun bir enerji politikası izleniyor. Maliyeti de her ay evimize giren faturayla bize ödetiliyor.