Suriye ile normalleşme mümkün mü?
Türkiye’de iktidarın kamuoyunu Suriye ile tekrar yakınlaşma, “Eset”in yeniden “Esad” olması konularında ikna etmesi zor değil ancak aynı durum Suriye yönetimi için geçerli mi? Suriye halkının büyük çoğunluğu başlarına gelenden Erdoğan’ı sorumlu tutuyor. Suriye yönetimi de bugüne kadar bu söylemi kullandı. Onca yaşanandan sonra Suriye yönetiminin kendi kamuoyunu ikna etmesi kolay olmayacak gibi görünüyor. Bu, Suriye yönetimi açısından görüşme ajandasında yer alanlardan daha çetin bir konu.
Türkiye dış politikasını 2021’de bekleyen en önemli başlıklardan birini Suriye oluşturuyor.
Yeni yılda Suriye’yi bekleyen başlıklar kabaca şöyle sıralanabilir:
Suriye’de bu yıl cumhurbaşkanlığı seçimleri yapılacak. Bu seçimlerin şeffaf, uluslararası gözleme açık, birden fazla adayın katılımının ve eşit şekilde yarışmasının sağlanması gibi alt başlıkları var. Diğer yandan cumhurbaşkanlığı seçimi de dahil, Suriye’nin geleceğini şekillendirecek siyasi geçişin de şekillenebileceği bir yıl olacak 2021. Suriye’nin imarı, İdlib’in ne olacağı ve Kürt hakimiyeti altında bulunan bölge ile ilgili gelişmeler de Suriye’nin önündeki ana başlıklar olarak duruyor.
Türkiye bu başlıkların hepsi ile doğrudan ya da dolaylı olarak ilgili. Geçtiğimiz günlerde Suriye El Vatan gazetesi Türkiye’den bir heyetin Şam’ı ziyaret ettiğini yazdı. Muhtemelen Rusya’nın bastırması ile gerçekleşen bu buluşmada Türkiye ve Suriye tarafları hangi talepleri dile getirdi bilmiyoruz ancak bugüne kadar iki tarafın öncelikleri, açıklamaları göz önüne alındığında tahmin etmek zor değil.
Türkiye krizden önce de Müslüman Kardeşler dahil muhalefetin yönetime ortak olmasını istiyordu ancak Suriye özellikle Müslüman Kardeşler örgütünün kırmızı çizgileri olduğunu belirtip bu isteği reddetti. Zaten Türkiye açısından Suriye’ye yönelik hamlenin nedenlerinden biri de buydu. Türkiye bundan sonrası için de Müslüman Kardeşler adı altında olmasa da “muhalefetin” iktidara ortak olması için ısrarını sürdürecektir. Suriye bu konuda taviz verir mi? Her iki tarafın onaylayacağı bir formülde anlaşılabilir belki.
İdlib’in geleceği her iki taraf için de zor bir mesele. Suriye açısından yapılacaklar belli aslında. Ordu harekat başlatacak ve İdlib’teki terör örgütleri çıkarılacak. Ancak Türkiye’nin kendi organizasyonunda kurulan bazı örgütler ile “gönül bağı” var ve bu durum Suriye’den çok Türkiye’yi zorlayacak gibi. Diğer yandan o bölgeden hiç çıkmayacakmış gibi büyük yatırımlar yapan Türkiye, Suriye’nin ısrar etmesi halinde ne yapacak? Bu duruma da belki uzun vadeli çıkma taahhüdü ve Rusya’nın garantörlüğünde bir çözüm bulunabilir.
Suriye’nin yeniden imarı birçok ülke gibi Türkiye’nin de iştahını kabartıyor. Ekonomisini düze çıkarmak isteyen Türkiye “elini uzatsa” ulaşabileceği bir fırsatı göz göre göre İran’a, Çin’e kaptırmak istemiyor. En azından pastadan bir miktar pay almak ister. Belki de bu başlık İdlib ve Suriye’deki iktidar başlıkları için ikna olma / ikna edilme unsuru olarak da kullanılacaktır.
Asıl önemli başlık ise Kürt oluşumunun geleceği. İki tarafın Kürt meselesinde asılda değil ama usulde yaklaşımları en azından bugüne kadar farklıydı. Türkiye milli güvenlik tanımları ile daha sert bir yaklaşımı tercih etti bugüne kadar. Suriye ise - zorunluluktan da kaynaklandığı için- daha yumuşak bir yol tercih etti. Ancak Kürtlerin ABD ile işbirliğinden vazgeçmemesi ve bu işbirliğinin azalmak yerine “tanınma çağrısı yapılacak kadar” ileriye gitmesi, Ankara ve Şam’ı bu başlık altında yakınlaştırabilir.
Suriye (ve devamında “Direniş Ekseni”) öncelikli olarak ABD’nin kendi topraklarından çıkmasını istiyor. Kürtler için ise “kabus” bundan sonra başlayabilir. Şimdilik ABD’nin çıkacağı yönünde bir gösterge yok. Biden da buna tek başına karar veremez zira Amerika’da bazı müesseseler konuyu “ulusal çıkarlar” bağlamında ele alıyor. Bu durumda Türkiye de, Suriye de ABD varlığının Kürt meselesinin kendi bakış açıları ile çözümü engellediği konusunda birleşiyorlar. Şimdi soru şu: Ankara ve Şam Kürtlere karşı güçlerini birleştirebilirler mi? Eğer İdlib, imar ve (Suriye’nin) siyasi geçişi konusunda asgari zeminde buluşulursa bu mümkün. Aslında her bir konu ayrı bir pazarlık konusu ama aynı zamanda diğerleri için pazarlık unsuru olarak görülebilir.
Mülteciler meselesi de iki ülke arasındaki önemli başlıklardan birini oluşturuyor. Suriye bariz şekilde orduya karşı mücadele edenlerin dışındaki mültecilerin dönmesine sıcak bakıyor. Bu kendi insan kaynağı ve ekonomisinin gelişmesi, hatta yapılacak seçimlerin meşru sayılması için gerekli. Ancak daha önce yarısından fazlası dönmeyi isterken aylar, yıllar geçtikçe bulundukları ülkelere daha da yerleştiler ve Suriye’de halen bir istikrarın oluştuğundan emin değiller. Bu durumda dönme isteği her geçen gün azalıyor. Suriye yönetimi bu sorunun çözülmesi için Erdoğan’ın harekete geçmesini ve Türkiye’deki mültecileri “dönüşe ikna etmesini” isteyebilir.
Bu yazının başlığı “Suriye’nin Türkiye ile normalleşmesi mümkün mü?” olsaydı daha isabet olurdu aslında. Zira iki ülke arasında yaşananlardan yıkıcı zarar gören taraf Suriye. Türkiye’de iktidarın kamuoyunu Suriye ile tekrar yakınlaşma, “Eset”in yeniden “Esad” olması konularında ikna etmesi zor değil ancak aynı durum Suriye yönetimi için geçerli mi? Suriye halkının büyük çoğunluğu başlarına gelenden Erdoğan’ı sorumlu tutuyor. Suriye yönetimi de bugüne kadar bu söylemi kullandı. Onca yaşanandan sonra Suriye yönetiminin kendi kamuoyunu ikna etmesi kolay olmayacak gibi görünüyor. Bu, Suriye yönetimi açısından görüşme ajandasında yer alanlardan daha çetin bir konu. Belki de Erdoğan adının çokça telaffuz edilmediği daha çok “komşu, dost ve kardeş Türk halkı” vurgulu bir ikna yöntemi kullanılacak kim bilir.
Sonuç olarak iki ülke arasına “kan girdi.” Kimin kimi suçladığının önemi de kalmadı. Geçtiğimiz günlerde telefonla görüştüğüm bir Suriyeli “araları düzelecek ve bu düşmanlık bitecek değil mi?” dedi. İnsanlar geçmişte ne yaşanmış olursa olsun artık bir çözüm bulunmasından yana.
Bir gerçek daha var: Türkiye’nin geçmişteki yanlış politikalarının da azımsanmayacak katkısıyla Suriye’nin geldiği durum ve bölgede yaşanan gelişmeler iki ülkeyi de normalleşme olmasa bile birbirlerine muhtaç kılıyor. Belki iki taraf da bugüne kadar yapılanların yeniden tanımlanacağı, hataların kabul edileceği bir sürece ihtiyaç duyuyor.
Şam’da yapılan görüşmeler bir başlangıç ve devamı gelecek mi önümüzdeki aylarda anlayacağız. Ancak görüşmeler sürerse yukarıda özetle çerçevelendirmeye çalıştığımız konuların iki ülke arasındaki en önemli başlıklar olacağını söyleyebiliriz.