Suriye ve Türkiye’de deprem sonrası siyaset: 3 soru, çok cevap
Deprem sonrasında yapılan ziyaretler, Türkiye ve Suriye liderlerinin siyasi iştahını uyandırıyor. Yaklaşan bağışçılar konferansına ilişkin karşımızda en az 3 soru var ve bunların basit cevapları yok.
Marc Pierini*
Depremden yalnızca bir gün sonra, Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ve İsveç Başbakanı Ulf Kristersson, “Türkiye ve Suriye halkını desteklemek amacıyla bir Bağış Konferansı (...) düzenlemeye talip olmak” gibi beklenmedik bir girişimde bulundu. Avrupa Konseyi bu davete onay verdi. Şimdi Avrupa Birliği (AB) liderleri, Suriye rejimini meşrulaştırmadan ve son derece tartışmalı bir seçim sürecinde olan Türkiye’nin yönetimine kısmi de olsa onay vermeden, sözlerini yerine getirmeli.
Böylesine sıra dışı bir trajedinin akabinde, tahmin edilebileceği üzere siyasi düzeyde bazı ziyaretler gerçekleşti: En az bir devlet başkanı (Katar), beş dışişleri bakanı (Ermenistan, Almanya, Yunanistan, İsrail ve ABD), iki Avrupa Komisyonu üyesi, iki Avrupa Parlamentosu üyesi, NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg ve Birleşmiş Milletler (BM) kurumlarının liderleri Türkiye’yi ziyaret etti. Suriye’de gerçekleştirilen ve büyük kısmında BM yetkililerinin bulunduğu resmi ziyaretlerse çok daha azdı.
Dayanışmanın ötesinde, buna benzer ziyaretler bu ülkelerin liderlerinin siyasi iştahını uyandırıyor. Yaklaşan bağışçılar konferansına ilişkin karşımızda en az üç soru var ve bu soruların basit cevapları yok.
AB, TÜRKİYE'DEKİ SEÇİMLERDE TARAFSIZ KALMALI
Buradaki en öncelikli soru, konuk listesi. Konferans, tabiatı gereği teknik nitelikte olacak ve Avrupa Komşuluk ve Genişlemeden Sorumlu Komisyon Üyesi Oliver Varhelyi ile bu hafta Türkiye’yi ziyaret eden İsveç Uluslararası Kalkınma İşbirliği ve Dış Ticaret Bakanı Johan Forssell başkanlığında gerçekleşecek. BM kuruluşlarının yanı sıra büyük çaplı uluslararası bağışçılar ve bir Türk bakan davet edilecek. Halihazırda, Suriye ile ilişkiler insani meselelerle sınırlı olduğu için konferansta da durum farklı olmayacak. Ukrayna’ya karşı sürdürdüğü savaş ve peşinden gelen yaptırımlar sebebiyle Rusya davet edilmeyecek. Şu anda acil durum aşamasına dahil olan, uluslararası kabul görmüş sivil toplum kuruluşlarının (STK) yanı sıra şehir planlama ve mimarlık konusunda uzmanlaşmış STK’lar ve depremden etkilenen bölgelerdeki belediye yetkilileri de buraya davet edilmeli.
AB açısından, Türkiye seçimlerinde tarafsız kalmak büyük bir zorunluluk. Ankara, bağışçıların, ülkenin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın açıkladığı ve gerçekçi olmakla birlikte son derece siyasi bir hedef olan 'bir yıl içinde yeniden yapılanma' planlarını onaylamasını bekleyecek. Bu mümkün değil; bu durum Türkiye halkında büyük bir öfkeye neden olur. Buna karşın, milyarlarca dolar tutarındaki yardım, büyük ihtimalle Türkiye’nin mevcut cumhurbaşkanı açısından bir zafermiş gibi takdim edilecek. Türkiye’deki seçimlerin hangi tarihte gerçekleşeceği hususundaki belirsizlikler de hesaba katıldığında –zira cumhurbaşkanı çelişkili sinyaller veriyor-, Batılı liderler siyaset alanından uzak kalmalı.
Dahası, kimi AB liderleri, konferansı Türkiye’yi İsveç’in NATO’ya dahil olma planı karşısındaki itirazından vazgeçmeye ikna etmek doğrultusunda bir fırsat gibi görmeye meyilli olabilir; fakat bu girişim tam aksi yönde, Ankara’ya bahisleri bir kez daha yükseltme imkânı tanır. NATO’nun genişleme meselesini, deprem sonrası toparlanma çalışmalarıyla birbirine karıştırmanın gereği yok.
SURİYE'DEKİ ÜÇ SINIR NOKTASI BİR YIL AÇIK KALMALI
İkinci soru, insani yardım, rehabilitasyon ve yeniden inşa projeleri arasındaki bilindik tartışmalar ile eylem öncelikleri çevresinde dönüyor.
Gösterge niteliğindeki bir acil ihtiyaçlar listesi şunları içermeli: Uzun vadede asbest, kimyasal madde ya da çimento benzeri inşaat malzemelerinin arazileri ve yeraltı sularını kirletmesini önlemek amacıyla deprem enkazının denetimli bir biçimde kaldırılması; inşaatlar için sıkı denetim prosedürleri de dahil olmak üzere, fay hatlarını ve sarsıntı önleyici normları da dikkate alan şehir planlama, malzeme ve inşaat izinleri; su ve kanalizasyon, elektrik, ulaşım ve iletişim benzeri kamu hizmetlerinin ve okullar, hastaneler, nüfus ve temizlik benzeri sosyal hizmetlerin yeniden düzenlenmesi ve son olarak, geçici konut projeleri ve temel ev eşyalarının dağıtılması.
Türkiye’deki Suriyeli mültecilere ve Suriye’nin kuzeyinde yaşayan yerinden edilmiş kişilere verilen desteğin devam ettirilebilmesi, Türkiye’deki siyasi güçlerin büyük kısmının mültecileri Suriye’ye geri göndermeye ilişkin isteği ve mutabık kalınan bir anlaşma olmamasına karşın iç savaşı bitirme çerçevesi içerisinde Suriye’nin kuzey bölgelerinde denetimi yeniden ele geçirme hedefi hesaba katıldığında, özellikle keskin bir mesele. Bağışçılar konferansı, Suriyeli mültecilere ve yerinden edilmiş kişilere sağlanan desteğin azalmasına yol açmamalı. Şu anda, uluslararası insani yardım konvoylarının kullanımı için Türkiye’den Suriye’nin kuzeyine açılan üç sınır noktası mevcut: Bu başarı bir yıl boyunca devam ettirilmeli.
ŞİMDİ İNSANİ KONULARA YOĞUNLAŞMALI
Son olarak, üçüncü mesele, konferansın neticesinin çerçevelenmesiyle alakalı. Mevcut durum göz önünde bulundurulduğunda, konferans siyasi özelliklere sahip resmi sonuçları kabul edemez. En iyi ihtimalle, ev sahibi ülkeler tarafından ön uzlaşma notunda belirtilen ihtiyaçlara değinen bir taahhüt listesiyle neticelenecek. Akabindeyse, her bağışçı, vaatlerini saha prosedürleri ve büyük olasılıkla siyasi tercihleri doğrultusunda yerine getirecek.
Hiç şüphe yok ki Körfez ülkeleri Suriye’deki Beşar Esad rejimine milyarlarca dolarlık yardım aktarmaktan çekinmeyecek ve Katar da Türkiye’ye cömert biçimde yardım edecek. Batılı bağışçılar Suriyeli depremzedelere BM sistemi ve STK’lar vasıtasıyla yardım sağlayacak ve Ankara’yı çeşitli kurumlar üzerinden destekleyecek; bu sayede vaatlerinin sadece hükümet eliyle yönlendirilmesinden kaçınacaklar. Sıkı mali ve teknik denetimler gerektirdiğinden, bu durum, boş çekler ya da bütçe desteği olmayacağı anlamına geliyor.
Tahmin edilebileceği üzere, Suriyeli ve Türk liderler mümkün olduğunca çok siyasi fayda sağlamaya çalışırken, çevre ve inşaat standartları gibi meseleler büyük ihtimalle göz ardı edilecek. Şam, Batılı ülkelerin hedefinin aksine, Suriye’nin siyasi normalleşmeye kavuştuğu izlenimi yaratmak isteyecek.
Konferansa paralel biçimde, Suriye, büyük olasılıkla -Rusya’nın desteklediği konum itibariyle- şu anda kendi topraklarında bulunan Türk kuvvetlerinin bölgeden ayrılması ve tüm sınır denetimlerinin kendisine bırakılması ve böylece yeniden inşa sürecinin başlaması gerektiği fikrinin altını çizecek. AB açısından, depremden etkilenen insanlara sağlanan destek, siyasi tartışmalara yer bırakmayacak şekilde en yüksek öncelik olmaya devam etmeli.
Avrupa Komisyonu ve İsveç dikkat çekici bir davet yaptı. Şimdi, insani konular üzerinde yoğunlaşmaları gerek.
*Yazının orijinali Carnegie Europe sitesinden alınmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)
*Marc Pierini, Carnegie Europe kuruluşunda kıdemli araştırmacı; araştırma konuları Orta Doğu ve Türkiye’deki gelişmelere odaklanıyor.