Suriyeli depremzede: Tanıdığım herkes ya savaşta ya enkaz altında öldü
Suriye'de savaş başladığında 2 aylık olan Hilal şimdi 9 yaşında. Kamplarda büyüyen Hilal, depremlerden sonra ailesiyle birlikte gönüllülerin Adıyaman'da kurduğu çadır kentte yaşamaya başladı.
Evrim Deniz
ADIYAMAN - 6 Şubat 2023 tarihinde meydana gelen iki büyük deprem, 11 ilde yaklaşık 13,5 milyon insanın yaşadığı geniş bir bölgeyi etkiledi. Resmi rakamlara göre 50 bin 783 kişi hayatını kaybetti, 5 milyon 649 bin 317 konut hasar gördü.
Adıyaman, Hatay ve Maraş'tan sonra depremin yıkıcı etkisinin yoğun bir biçimde görüldüğü illerden biri. Çadır kentlerde depremzedeler, sivil toplum kuruluşları ve gönüllülerin yardımı ile hayata tutunma mücadelesi veriyor. Ancak bir kesim var ki onların dışlanması bitmiyor: Suriyeliler...
Çadır kentlerde çöpler Suriyelilerin bulunduğu bölgede toplanıyor, hırsızlık olduğunda bakışlar onlara yöneliyor. Bir türlü makbul olamıyorlar. Aynı felaketin mağduru olmak dahi onları öteki olmaktan kurtaramıyor.
BÜYÜMÜŞ DE KÜÇÜLMÜŞ ÇOCUK HİLAL
Çadır kente vardıktan sonra bizi ilk karşılayan 9 yaşındaki Hilal oldu. Gazeteci olduğumu öğrenince şaşıran Suriyeli Hilal, "Kız gazeteci var mıymış?" diye sordu. Bu tanışmadan sonra başladığımız sohbette, çadır kentte kaybolmamam için etrafı tanıtmayı teklif etti. Hilal, büyümüş de küçülmüş çocuklardan. Türkiye'deki kamplarda büyüdüğü için Türkçesi çok iyi. Düşüncelerini ve hissettiklerini çok iyi ifade edebiliyor. Oyun oynaması gerekirken üç kardeşinin yükünü annesiyle paylaşan bir çocuk Hilal.
Annesiyle tanışmak istiyorum. Hilal, çok iyi tanıdığı çadırların arasında önüme düşüyor ve beni annesine götürüyor.
‘6 YIL TEL ÖRGÜLERLE KAPLI BİR HAPİSHANEDE KALDIK’
Hilal’in annesi Rabia 29 yaşında ve 4 çocuğu var. Suriye’nin özel çayı olan Yare Mate’yi hazırlarken sohbet etmeye başladığımız Rabia, Suriye’nin Hama ilinden geldiklerini ve 9 yıldır Türkiye’de yaşadıklarını söylüyor. Hilal, o tarihte iki aylıkmış. 6 yıl bir kampta yaşadıktan sonra izin belgeleri alarak Adıyaman’a taşınmışlar.
Kampta büyüyen Hilal şimdi 9 yaşında ve Maraş merkezli depremden sonra ailesiyle birlikte 2 aydır kadınların oluşturduğu çadır kentte kalıyor.
"Savaş başladıktan sonra Türkiye’ye sadece biz kadınlar kaçtık" diyen Rabia, şöyle devam ediyor: ’’Biz buraya eşlerimiz, babalarımız olmadan geldik. Çok zor koşullarda varabildik kamplara ama acımız burada da bitmedi. 6 yıl tel örgülerle kaplı bir hapishanede kaldık.’’
‘TANIDIĞIM HERKES YA SAVAŞTAN YA AÇLIKTAN YA DA SOĞUKTAN ÖLDÜ’
Adıyaman merkeze taşındıktan sonra uzun bir süre ev bulmakta zorlandıklarını anlatıyor Rabia. Ev sahipleri Suriyelilerden normalin üstünde kira parası istemişler. "Suriyeliler kirli" diyerek ev vermeyenler de olmuş.
Kürtler ile daha çok anlaştıklarını söyleyen Rabia, depremden önceki ev sahiplerinin de Kürt olduğunu ve ancak bu şekilde bir evden atılmadan bir yerde uzun bir süre kalabildiklerini ekliyor sözlerine.
Önce Suriye’deki savaşta ve şimdi de depremde tanıdığı insanları kaybettiğini söyleyen Rabia, deprem ve sonrasında yaşadıklarını şöyle anlattı: ‘’Bizlerin cenazelerini kimse çıkarmak istemedi. Akrabalarımız enkazların başında bekledi. Enkaz altında kalan bazı akrabalarımız soğuktan ya da açlıktan öldü. Tanıdığım herkes ya savaşta ya burada enkaz altında soğuktan ve açlıktan öldü. Bizlere çadır vermek istemediler, yemek vermek istemediler. Biz bu çadır kentteki kadınların ve insanların yanına gelmeseydik halimiz ne olurdu bilmiyorum."
‘ÇÖPLERİNİ BİZİM ÇADIRLARIN ÖNÜNE ATIYORLAR’
Rabia ile vedalaştıktan sonra Hilal ile çadır kenti dolaşmaya devam ediyoruz. Çadırların arasında dolaşırken hangi çadırda kimin kaldığını tek tek anlatıyor Hilal. Her çadırın önünde duraklayarak arkadaşlarıyla da sohbet ediyoruz.
Yanımıza gelen 8 yaşındaki Erkan’a, okula gidiyor musun, diye sorduğumda hayır cevabını alıyorum. Araya Hilal giriyor: "Okullar hapishane gibidir, okullarda hiçbir şey öğrenemiyoruz ve zaten bizi de sevmiyorlar."
Çadır önünde oturanların çay davetini kabul ediyorum.
Ancak burada sevilmediğini hissettiriyor Hilal. Bu yüzden çadırın önünde fazla oyalanmıyor, dolaşmaya devam ediyoruz.
Karşıdaki çadır kentin pis ve tehlikeli olduğunu söyleyen Hilal’e neden böyle düşündüğünü soruyorum. "Çünkü onlar bizi sevmiyor ve çöplerini çadırlarımızın önüne doğru atıyorlar" cevabını alıyorum.
‘SURİYE’DE SAVAŞ OLDU, YOKSA NİYE GELELİM BURAYA’
Çadırdaki hayatı hakkında da bilgi veriyor Hilal. Sabahları erken uyanıyor ve kahvaltı için ocağın altını yakıp su ısıtıyormuş Hilal. Kardeşlerinin elini yüzünü yıkayıp kahvaltı hazırlıyor onlar için. Annesi çardakta dinlenebilsin diye bazen kardeşlerini ayaklarında sallayarak uyuttuğunu söylüyor Hilal.
"Suriye’de savaş var, insanların üzerine bomba yağıyor" diyen Hilal’e, "Sen orayı hiç görmedin, nereden biliyorsun?" diye soruyorum. "Televizyondan izledim. Babamlar da anlatıyor hep. Onları dinlediğim için bana kızıyorlar ama ben küçük değilim, her şeyi bilmek istiyorum" diye karşılık veriyor.
'SEN SURİYELİLERİ SEVİYOR MUSUN?'
Hilal, Kobanêli bir ailenin çadırının önüne götürüyor beni. Onların kaç çocuklu oluğunu, nereden geldiklerini de Hilal’in anlattıklarından öğreniyorum. Sonra birden, "Sen Suriyelileri seviyor musun?" diye soruyor bana. "Neden sevmeyeyim" cevabını alınca, şunları anlatıyor Hilal: "Deprem olduktan sonra valiliğin gösterdiği bir yere gittik ve orada televizyonda bir kadın, ‘Suriyeliler bizim hayatımızı bozdu, Adıyaman’ımızı bozdular’ gibi şeyler söyledi. Ben anlamıyorum bizden ne istiyorlar, biz onlara ne yaptık ki? Onlardan para mı çaldık, ne aldık ki biz onlardan? Biz kimseden bir şey istemedik. Suriye’de savaş oldu, yoksa biz niye gelelim buraya. Bilseydik gelmezdik."
‘SURİYE'DE SAVAŞ NİTECEK, ORAYA GİDECEĞİZ’
Çardağa doğru ilerlerken annesi Hilal'i çağırıyor. Çocuklardan birini uyutmak için çağrılan Hilal, çadıra kadar onunla yürümemi istiyor.
Çadıra doğru yürürken Hilal, bana rehberlik yaptığını anlatıyor. Büyümüş de küçülmüş Hilal, yol boyunca konuşuyor: "Deprem oldu ama önümüzde uzun bir hayat var. Her şey güzel olacak ve biz bunların hepsini unutacağız. Suriye’de savaş bitecek. Bizim orada evimiz, okullarımız varmış, annem anlattı. Oraya gideceğiz. Ben hiç üzgün değilim ve kimseyi de üzmüyorum çünkü hepimiz çok iyi olacağız."