Suriyeliler Barometresi 2020: Suriyelilerle uyum içinde yaşam mümkün mü?

2017’den bu yana sistematik olarak gerçekleştirilen Suriyeliler Barometresi 2020: Suriyelilerle Uyum İçinde Yaşamın Çerçevesi çalışmasının sonuçları 21 mart günü kamuoyuyla paylaşıldı.

Google Haberlere Abone ol

Menekşe Tokyay

DUVAR- Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) Türkiye’nin desteği ve A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Mülkiye Göç Araştırmaları Merkezi’nden Prof. M. Murat Erdoğan’ın liderliğinde 2017’den bu yana sistematik olarak gerçekleştirilen Suriyeliler Barometresi 2020: Suriyelilerle Uyum İçinde Yaşamın Çerçevesi çalışmasının sonuçları Pazartesi günü (21 Mart) kamuoyuyla paylaşıldı.

Rapora Türkçe, İngilizce, Arapça olarak ulaşmak mümkün.

Araştırma, Türkiye örnekleminde T.C. vatandaşları ile 10-25 Aralık 2020 tarihlerinde 26 ilde 2.259 hane, geçici koruma altındaki Suriyeliler ile 10 Aralık 2020-12 Ocak 2021 arasında 15 ilde 1.414 hane ile yüz yüze anket çalışmasına dayanıyor.

Dört milyona yakın mülteci ve sığınmacının yanı sıra, ilk Suriyeli sığınmacı kafilesinin 29 Nisan 2011’de 252 kişi halinde Türkiye’ye gelmesinden beri sayıları 3 milyon 700 bine ulaşan geçici koruma altındaki Suriyeliye ev sahipliği yapan Türkiye’de söz konusu sığınmacı nüfus kentsel ve kırsal nüfusun bir parçası haline geliyor.

ÖNEMLİ BİR REFERANS BELGE

Eğitimden sağlığa, sosyal hizmetlere dek birçok hizmete erişimin önem kazandığı bu ortamda Suriyelilerin sosyal uyumu konusunda yerel halk ve Suriyeliler nezdindeki algıların ortaya konmasında Suriyeliler Barometresi yıllardır önemli bir referans belge haline gelmiş durumda.

2020 yılı saha çalışması verilerini kapsayan Suriyeliler Barometresi, pandemi sürecinde Türkiye’deki Suriyelilerin eğitim, sağlık ve çalışma koşullarındaki etkileri mercek altına alıyor ve bu dönemde Türk toplumunun Suriyelileri kabul seviyesinin yüksek olduğunu, ancak bunun ortak yaşam kurma anlayışından ziyade “tahammül etme” ekseninde geliştiğini, komşuluk yardımlaşmasının ise arttığını tespit ediyor.

Prof. Erdoğan, Gazete Duvar’a yaptığı açıklamada, bunun sebebi olarak pandemi döneminde Türk halkında “vicdan” olgusunun güçlendiğine işaret ediyor.

Prof. Erdoğan, Türk toplumunda Suriyelilere yönelik yüksek düzeydeki rahatsızlığın ve kaygıların varlığına, halen yüksek seviyede olsa da azalan toplumsal kabul seviyesine rağmen, özellikle kriz anında dayanışma duygusunun da güçlü olduğunu söylüyor.

“Bunda Suriyelilerin Türklerin işlerini ellerinden alma ya da suç işleyerek toplumu rahatsız etme gibi olumsuz etiketler edinecek sorunlar yaşatmamasının etkisi var” diye ekliyor.

SURİYELİLERİN VARLIĞI NORMALLEŞİYOR

Dolayısıyla Suriyelilerin toplumdaki fiili varlığı artık normalleşiyor ve bir tür “alışkanlık” yaratıyor.

Türk toplumunda ise Suriyeliler hem mağdur hem de tehdit olarak görülmeye devam ediyor ve kültürel benzerlik açısından da Türk toplumu Suriyeliler ile arasına kültürel mesafe koymaya devam ediyor. Türkiye’deki Suriyelilerin kültürel açıdan Türklere iç benzemediklerini düşünenlerin oranı yüzde 77,6.

Ancak sınır bölgesi illerinde Suriyeli nüfusun çok yoğun olmasından dolayı Suriyelilere yönelik yaklaşım halen gergin, olumsuz ve daha karamsar. Öyle ki bazılarında sokaklarda Arapçanın da konuşulduğu, pek çok akrabalık ya da aşiret bağlıkları olan sınır illerindeki nüfus, Suriyeliler ile Türkiye ortalamasının daha üstünde bir kültürel farklılık içinde olduklarını ifade ediyorlar. Suriye’ye sınır bölgelerde yaşayan T.C. vatandaşlarının Suriyelilere sosyal mesafesi de Türkiye ortalamasının üzerinde.

Prof. Erdoğan, “Urfa özelinde yaptığım bir saha araştırmasında Suriyelilerin geceleri uyumadıkları ve gürültü yaptıkları bir uyumsuzluk örneği olarak sık sık veriliyordu” diyor.

Rapora göre, Türk toplumu, “Suriyeli sığınmacıları kabul ederek dünyaya güçlü devlet olduğumuzu gösterdik” önermesine yüzde 18; “Suriyeliler ile huzur içinde bir arada yasayabiliriz” önermesine yüzde 10,5, “Suriyeli sığınmacılar ülkemizin ekonomisi için yararlıdır” önermesine yüzde 7,5 ve “Suriyeli sığınmacılar kültürel olarak bizi zenginleştirmektedir” önermesine ise yüzde 5,3 destek veriyorlar.

Toplumdaki kutuplaşmanın Suriyelilere yönelik algıya da yansıdığını kaydeden Prof. Erdoğan, “Suriyeliler aslında bizim aynamızdır. Onları kabullenebilmek için önce kendimizi sevmeye, kutuplaşma alanlarımızı azaltmaya bakmalıyız” diyor.

Öte yandan, raporda, “Suriyelilerde Türkiye’deki kamu hizmetleri ve toplumla ilişkilerde 'memnuniyetlerde' azalma, 'şikâyetlerde' ise artış dikkat çekiyor. Suriyeliler Barometresi - 2020 çalışmasının özellikle Odak Grup görüşmelerinde Suriyelilerin Türk toplumuna ve devletine yönelik değerlendirmelerinde daha eleştirel bir söylem geliştirmeleri dikkat çekici bir değişime de işaret etmektedir” deniyor.

GERİ DÖNÜŞ EĞİLİMLERİNDE DÖNÜŞÜM

Araştırmada ayrıca Suriye’ye geri dönüş eğilimi konusunda çarpıcı bir dönüşüm söz konusu.

2017 yılında gerçekleşen ilk Suriyeliler Barometresi’nde, katılımcıların yüzde 16,7’si geri dönmemeyi düşünürken, bu oran 2019’da yüzde 51,8’e, 2020’de ise yüzde 77,8’e yükselmiş durumda. “Suriye’de savaş biter ve bizim istediğimiz şekilde bir yönetim oluşursa dönerim” diyenlerin oranında da radikal azalma göze çarpıyor. Bu oran 2017’de yüzde 59,6; 2019’da yüzde 30,3, 2020’de de yüzde 16 düzeyinde.

Suriyelilere yöneltilen “Önümüzdeki 12 ay içinde Suriye’ye geri dönmeyle ilgili planlarınız nedir?” sorusuna “Geri dönmeyi planlamıyorum” diyenlerin oranı 2019’da yüzde 56,1 iken 2020’de yüzde 89’a yükselmiş. Geri dönmeme gerekçeleri ise, ağırlıklı olarak güvenlik endişesi, Türkiye’de vatandaşlık alma isteği ve savaşın devam etmesi olarak belirtiliyor.

Suriyelilerin geri dönüş eğilimindeki azalma algısı, Türk toplumunda da giderek kabullenilen bir durum. Zira, araştırmada Türk toplumunun yüzde 47,4’ü “hiçbiri geri dönmez” derken, yüzde 10,9’luk bir kısım “yarısı döner, yarısı kalır” diyor. Ancak, “Suriyeliler nerede yaşamalı” sorusunda ağırlıklı yanıt, güvenli bölgelerde (yüzde 32,5), kamplarda (yüzde 3,1) ve Türkiye’de onlara kurulacak özel şehirlerde (yüzde 1,1) şeklinde. "Suriye’de kurulacak güvenli bölgelerde yaşamalılar” seçeneği ise Türk toplumu nezdinde giderek değerini yitiriyor.

Araştırma, Türkiye’de Suriyelilerin en çok istedikleri statünün T.C. vatandaşlığı olduğunu gösteriyor. Ancak Suriyeliler vatandaşlık almaları halinde, başta uluslararası yardımlardan mahrum kalmak gibi yaşayacakları bazı sorunları da dile getiriyorlar.

PANDEMİ DÖNEMİNDE DAYANIŞMA ARTIŞI

Öte yandan yine aynı araştırma Türk toplumunun önemli kaygılarına ve şikayetlerine rağmen Suriyelilere aynî veya nakdî yardım yapma oranlarının pandemi döneminde ciddi bir artış gösterdiğini ortaya koyuyor. Yani pandemi döneminde Suriyelilerle insanî düzeyde dayanışma artmış görülüyor. Türk toplumunun son dönemlerde siyaseti de etkisi altına alan bütün şikayetlerine rağmen, neticede insanî dayanışmadan da vazgeçmedikleri anlaşılıyor.

Suriyelilerin geçim kaynakları konusunda da Türkiye’deki yaygın bilgi eksiklikleri bu çalışmada ortaya konuyor. Türk toplumunun yüzde 80’inden fazlası Suriyelilerin Türk devletinin yardımları ile yaşadıklarına inanırken, Suriyeliler hayatlarını ya çalışarak ya da AB’nin kişi başına ayda 120 TL olan Sosyal Uyum Yardımı (SUY) ile (Kızılay Kart) hayatlarını idame ettirdiklerini belirtiyorlar.

SUY yardımları 2017’den itibaren AB anlaşması gereği dağıtılıyor ve Türkiye’deki 3.7 milyon Suriyelinin 1.4 milyonuna bu ödeme yapılıyor. Ama ayda kişi başına 120 TL olan bu yardımı almayanların da alanların da hayatlarını sürdürmek için çalışmaktan başka çareleri yok. Araştırma Türkiye’de halen en az 700 bin en çok 1,3 milyon Suriyelinin çalıştığını ortaya koyuyor.

Araştırma pandemi döneminde Suriyelilerin ağırlıklı olarak maddi ve duygusal açıdan olumsuz etkilendiğini tespit ederken, Türkiye’deki Suriyelilerin neredeyse tamamının pandemi döneminde sağlık hizmetleri alanında sorun yaşamadığı belirtiliyor.

YASADIŞI YOLLARDAN GÖÇ EĞİLİMİNDE AZALMA

Yasadışı yollardan Yunanistan’a geçmeyi artık düşünmediklerini belirten Suriyeliler, gerekçe olarak izinsiz (davetsiz) geçişleri riskli bulmalarını, Türkiye’de hayatlarından memnuniyetlerini ve vatandaşlık alma isteklerini öne sürüyorlar.

Ancak fırsatı olsa, yani bir davet alsa, Türkiye dışında bir yerde yaşamak isteyenlerin oranı ise 2017’de yüzde 23, 2019’da yüzde 34 iken, 2020 yılında bu oran yüzde 49’a yükselmiş durumda. Bu yükselişte Türkiye’deki olumsuz söylemlerin de etkisi olduğu açık.

Türkiye’de geçici koruma altındaki Suriyelilerin kayıt oldukları il dışına gitmeleri durumunda izin belgesi alma gerekliliği ise, giderek daha büyük bir eleştiri konusu haline geliyor. Araştırmaya katılan Suriyelilerin yarısı, bunun özgürlüklerini kısıtladığını düşünüyor.

Türk toplumuna uyum konusunda ise, Suriyeliler oldukça olumlu bir algıya sahip. Her ne kadar Türk toplumu onların uyum sağlayamadıklarını ve sağlayamayacaklarını düşünse de, Suriyelilerin yüzde 90’a yakını bütünüyle, büyük ölçüde ya da kısmen Türk toplumuna uyum sağladıklarına inanıyor. Türk toplumuna minnet duyduklarını ifade eden Suriyelilerin Türk toplumuyla mesafesi ise, 2017’de yüzde 73,5 iken 2020’de yüzde 85’e yükselerek “çok yakın” kategorisine giriyor. Aynı araştırmada Türk toplumunun Suriyelilere yüksek seviyede mesafe koyduğu görülüyor.

Ancak Türkiye’deki mutluluk algılarında pandemi koşullarının etkisiyle bir azalma gözlemleniyor. Ağırlıklı olarak çalışma koşullarında ayrımcılıkla karşılaştıklarını söyleyen Suriyelilerin bir önceki araştırmaya göre Türkçe bilme seviyelerinde ilerleme kaydediliyor ve her ailede artık en az bir kişinin Türkçe bildiği belirtiliyor. Buna karşın Türk toplumunun yarısı Suriyelilerin kesinlikle işyeri açmamaları gerektiğini, bunun haksız rekabete ve kalıcılığa yol açabileceğini düşünüyor.

Türk toplumu açısından ise Türkiye’nin en önemli 10 sorunu arasında Suriyeliler ilk dört sorundan biri olarak görülüyor.

MÜLTECİLER KONUSU SİYASALLAŞTIRILIYOR

Bilgi Üniversitesi’nden Prof. Ayhan Kaya’ya göre, yerel yönetimler, kamu kurumları ve diğer yerel aktörler entegrasyon konusunda ve özellikle sağlık, eğitim ve vatandaşlığa erişim alanlarında başarılı çalışmalar yapıyor.

“Ancak artan ekonomik kriz, mülteciler konusunun siyasallaştırılmasına ve bir sosyal güvenlik tehdidi olarak siyasetçiler tarafından araçsallaştırılmasına neden oluyor,” diyen Kaya’ya göre, bu koşullarda siyasetin dili iktidar ve muhalefet tarafından geri dönüş retoriğini beslerken, mültecileri pek çok sorunun müsebbibi olarak gösterecek şekilde beliriyor.

Prof. Erdoğan, halihazırda İstanbul’daki Suriyelilere dair algı ve sosyal uyumu mercek altına alan İstanbul Barometresi üzerine çalışıyor ve hem Suriyeli hem Türk uzmanlardan da bilgisi ile gerçekleşecek araştırmanın barış ve huzur içinde bir uyuma vesile olmasını diliyor.

“Uyum çalışmasını, yeni gelenler için değil ev sahibi toplumun huzuru, kalkınması ve refahı için yaparsınız,” diyor Prof. Erdoğan.

SURİYELİLERE DAİR POLİTİKA ÖNERİLERİ

Raporun politika önerileri bölümünde ise, Türkiye’de politikaların Suriyelilerin geçiciliği ekseninden çıkarılarak, “kalıcılık ve uzun vadeli sorun çözme” üzerine oluşturulması önerisi ilk sırada yer alıyor. 

Öte yandan, Türkiye’de Suriyelilere dair toplumun tedirginliğinin ciddiye alınması, göç yönetimi konularındaki politikaların bu çerçevede dizayn edilmesi, geçici koruma statüsüne ek olarak başka alternatif statü ve imkanların tartışılması öneriliyor. 

Getirilen çok farklı politika önerileri arasında AB’nin Suriyelilere sağladığı yardımın kalkınma öncelikli olarak tasarlanması, Suriyelilerin seyahat izni alma gerekliliğinin yeniden düzenlenmesi, ekonomide kayıt dışılık sorununun yerel gerçekler dikkate alınarak ele alınması ve sivil toplum örgütlerinin rolü ve etkinliğinin geliştirilmesi de yer alıyor. 

Uluslararası toplumun Suriyeli mültecilerin topluma entegrasyonu ve Avrupa ülkelerinde yeniden yerleştirilmesi konularında daha fazla yük paylaşması da getirilen önerilerden biri. 

Tarım, hayvancılık ve sanayi sektörlerinde Suriyeliler için istihdam yaratılmasını öneren Barometre, çok amaçlı toplum merkezleri üzerinden Suriyelilerin birlikte hizmet almaları ve sosyal uyumlarının güçlendirilmesini de bir gereklilik olarak ön plana çıkarıyor. 

Suriyeli çocukların “kayıp kuşaklara” dönüşmemesi için zorunlu eğitim alanında daha fazla çalışma ve okullaşma önerileri getiren Barometre, Türkiye’de bulunan Suriyeli akademisyenlere, sayıları 37 bini aşan üniversite öğrencilerine ve STK temsilcilerine de uyum sürecinde daha fazla rol alma çağrısında bulunuyor.