Suriye’nin kuşatılmış insanları: Çamur Gezegeni
Suriyeli yazar Samar Yazbek’in 'Çamur Gezegeni' romanı, Mehtap Özer Isović çevirisiyle Ketebe Yayınları tarafından yayımlandı.
Suriyeli yazar Samar Yazbek’in ilk kez 2017 yılında yayımlanan romanı 'Çamur Gezegeni' (Al-Mashāʾa in Arabic, Planet of Clay in English), geçtiğimiz günlerde Mehtap Özer Isović tarafından Türkçeye çevrildi. Merkezinde Suriye İç Savaşı’nın yer aldığı roman, okurlara yıkımı, öfkeyi, sefaleti bütün çıplaklığıyla göstermesi bakımından oldukça özel bir çalışma.
Orta Doğu’nun içerisinde bulunduğu durum, özellikle 2000 sonrasında yaşanan felaket ve yıkım, kendisini birçok alanda gösterdi. Sonu gelmeyen savaşlar, bölge halklarının hiçbir zaman nihayete ermeyen sürgünü, zamansız ve mekansız bir şekilde bugüne dek ulaştı. Bir gazeteci, yazar ve romancı olarak bölgeyi her zaman yakından takip eden, doğup büyüdüğü coğrafyadan hiçbir zaman uzaklaşmayan Samar Yazbek de bu anlamda dönemin, coğrafyanın önemli bir tanığı olarak metinlerinde, araştırma ve çalışmalarında bu arayışın peşinden gider.
SURİYE İÇ SAVAŞI ÜZERİNDEN HAREKET EDEN BİR ROMAN
'Çamur Gezegeni', Suriye İç Savaşı’nın en şiddetli günlerinde kaleme alınmış ve yayımlanmış, bu karanlık süreç üzerinden hareket eden özel bir romandır. Hiç konuşmayan, çevresindeki bütün konuşmaları, isyan ve başkaldırıları büyük bir sessizlikle dinleyen Rima, hayatını küçük bir çember ile kuşatılmış olarak sürdürür. Rima için her şey annesi, abisi, arkadaşları, içerisinde yaşadığı ev, oda ve yatak ile kuşatılmıştır. Kimi düşsel kimi gerçek bu karakterler, onun dünyasını anlamlandıran en başat figürlerdir. Onların olmadığı, onlarsız düşünülebilecek bir dünya mümkün değildir. Tüm bunlar romanı ve anlatı dünyasını belirli noktalarda sınırlasa dahi yazının ve hayal gücünün imkanları Samar Yazbek için başka bir pencere açar.
Roman, ana planda Rima ve çevresindekiler etrafına kuruludur. Her şey Rima’nın gözünden, bakışından, düşüncelerinden anlam bulur ve ortaya çıkar. Bu yönüyle bir merkez kişi olarak ondan söz etmek mümkündür. Öte taraftan romanın karakter ve anlatı evreninin oldukça dar olduğu, bu darlığın kendi içerisinde yeni bir açılımı beraberinde getirdiği ifade edilebilir. Okur için ana planda Rima ve etrafındakiler söz konusudur ancak bir de dağın öte yüzü vardır. Rima, sürekli bir şeyler düşleyen, hayal etmek, düşlemekten, kurmaktan hiç vazgeçmeyen bir karakterdir. Dalıp gittiği düşler onun çevresini ve dünyayı alımlama sürecinde önemli bir role sahiptir. Rima her şeyi kendi imgelemi üzerinden anlamlandırır ve bu onun davranışlarını karakteristik kılan en temel özelliktir.
SURİYELİ KADINLARIN HİKAYESİ
'Çamur Gezegeni’nin genç, dilsiz, gölge anlatıcısı olarak ön plana çıkan Rima, birçok noktada Suriyeli kadınların hikayesini ve başlarından geçenleri görünür kılar. Savaşın hiçbir şeye çözüm olmayışı, bütün bir insanlığı yaralayışı, hükümsüz ve bitimsiz bir şekilde her şeyi içerisine alışı bu dünyanın en büyük kayıplarıdır. Rima, işte böyle bir ortamda adeta bir sembol, bir güç merkezi olarak belirir. Öte taraftan o salt kendisini değil, aynı zamanda bir kuşağı temsil eder ve bu yönüyle farklı bir imgeye evrilir. Nitekim ortada bir savaş kuşağı söz konusudur. Savaşa doğan, dünyaya gözlerini savaş ile açan, bütün bir yaşamı savaş ile algılayan/anlamlayan bir kuşak. 'Çamur Gezegeni’nde giderek Rima’yı giderek daha da ayrıksı ve ikonik kılan işte bu durumdur. Doğduğu topraklar, mücadelesi ve yaşamı onu ve bir kuşağı temsil eder. Böyle bir dünyada ise ne onun için ne de başkaları için çok az aydınlık, çok az umut vardır. Yine de düşlemekten, hayal etmekten kimse vazgeçmez, ne Rima ne de çevresindekiler. Böyle bir merkez üzerinden roman giderek açılmaya, zamanla farklı yönlere doğru genişlemeye başlar.
Rima, bağlı kaldığı evde, oda ve yatakta sürekli bir şeyler düşler. Öte taraftan onun başucundan hiç ayırmadığı üç kitap vardır ve onun ruh iklimini de hayal gücünü de bu metinler belirler: 'Küçük Prens', 'Alice Harikalar Diyarında' ve 'Kuran'. Bu üç metin Rima için başka dünyalara geçişin anahtarıdır. Sürekli döne dolaşa onları okur, onlar üzerinden nice hayale dalar. Anlatıcı aslında burada bir anlamda metinlerin gücüne dikkat çeker. Kurgu veya kutsal, dünyevi veya ilahi olması önemli değildir. İnsan için hayal gücünü besleyen ve onu başka dünyalara taşıyan en önemli unsur dildir, metindir, yazıdır. Yazbek, 'Çamur Gezegeni’nde bu temel düşüncenin/imgenin altını çizer. Rami’nin okumaya ve hayal etmeye dair sürekli artarak gelişen tutkusu, bu üç metin üzerinden gelişir.
SURİYE HALKLARINDAN ÇALINMIŞ BİR YAŞAM
Kendisini sürekli farklı gezegenler hayal ederek oyalayan Rima, sürekli çevresinin, bir parçası olduğu ve doğduğu Suriye’nin nasıl bir bataklığa dönüştüğünü dinleyip durur. Öyle ki abisi de, abisinin arkadaşı Hasan da, annesi de, Suad Hanım da bu bataklık içerisinde yaşama tutunmaya çalışan, kimi çoktan yitip gitmiş küçük canlılar gibidir. Her yer yoksulluk, açlık, felaket ve yokluk ile sınanmışken nasıl, ne tür bir hayattan söz edilebilir? İşte Rami’nin roman boyunca üzerinde durduğu ve vurguladığı temel düşünce budur. Ondan ve bütün Suriye halklarından alınmış, çalınmış bir yaşam, bir gelecek söz konusudur. Öte taraftan artık var olmayan ve var olması bunca zor olan bu yaşam, Rami için yalnızca bir düştür. Onun düşlere ve farklı gezegenlere merakının temelinde yatan ana motivasyon bu arayıştır.
Bir gazeteci, yazar ve romancı olarak uzun yıllardır Suriye İç Savaşı üzerinde duran Samar Yazbek’in 'Çamur Gezegeni', okuyuculara yakın tarihine en büyük felaketlerinden birini anlatır. Savaşın bütün bir ülkeyi nasıl bataklığa çevirdiğini, onca güzelliğin nasıl çamura bulandığını, bir zamanlar gerçek olan bunca şeyin şimdi nasıl bir düşe evrildiği romanın temel imgelemini oluşturur.