Susurlukçular faaliyette: Devlet testisi mafya masasında kırıldı

Ziya Bandırmalıoğlu'nun Moda'da bir restoranda öldürülmesi, Susurluk aktörlerinin niteliği değişse de 'faaliyetlerine' devam ettiklerinin yeni bir işareti oldu.

Ünlü 'Susurluk Fotoğrafı'nda soldan sağa: İbrahim Şahin, Abdullah Çatlı ve daire içinde Ziya Bandırmalıoğlu. Bandırmalıoğlu ve Ayhan Akça'nın çocuklarını sünnet düğününde.
Google Haberlere Abone ol

DUVAR - İstanbul’da bir restoranda klasik bir mafya hesaplaşması olarak gözükebilecek bir olay aslında ölen iki kişinin eski polis olması dışında belki çok ilgimizi çekmeyecekti. Çıkan haberlere göre İstanbul, Kalamış’ta kalabalık bir grup, lüks restoranın VIP bölümüne geçmiş, servisleri getiren garsonların sadece yemekleri bırakmasına izin verilmiş ve sonra kapılar kapatılarak 'derin' mevzuların konuşulduğu toplantı başlamıştı. Sahne gerçekten filmlerdeki mafya buluşmaları gibiydi. Fakat Hollywood'da rakip mafya gruplarının buluşmalarında uygulanan önemli bir kural yerine getirilmemişti: Böyle bir buluşma olacaksa herkes kapıda silahları bırakırdı. Çatışma görüntüleriyle ise herkesin silahlı olduğunu gösteriyordu! Seslerin yükseldiği, garsonların kapıya yaklaşmaya korktuğu bu buluşmada silahlar çekilmiş toplantıya katılanların önemli bir bölümü vurulmuştu. Sonuçta, hastaneye kaldırılan beş yaralı, olay yerinde ölen iki kişiyle sahne kapanmıştı. Üstelik ölenler yani Ziya Bandırmalıoğlu ve Şahin Aslan, iki eski polisti.

SUSURLUK KAZASI TÜRKİYE’DE KONTRGERİLLA İÇİN DÖNÜM NOKTASI OLDU

Ama Ziya Bandırmalıoğlu, doksanlardaki Susurluk kazasından bugüne Türkiye’de kontrgerilla, faili meçhul cinayetler, devlet içi çatışmalar gibi konuları takip edenler açısından tanınan bir isimdi. Bilinir ama kısa bir özet geçmekte fayda var. 3 Kasım 1996 tarihinde Balıkesir yönünden gelen bir Mercedes otomobil, Susurluk ilçesi çıkışında bir benzin istasyonundan çıkmakta olan kamyonun altına girmişti. Önce sıradan bir trafik kazası gibi görünen olay, aracın içinden çıkan kişilerin kimlikleri öğrenilince tarihe “Susurluk Kazası” olarak geçti. Mercedes’te 12 Eylül öncesi bir çok katliamın organizatörü ve bizzat katili olarak aranan Abdullah Çatlı, onu aramakla görevli polis müdürü Hüseyin Kocadağ ve dönemin DYP milletvekili, aşiret lideri Sedat Bucak bulunuyordu. Bucak kazadan yaralı kurtulmuş Emniyet Müdürü Hüseyin Kocadağ, Çatlı ve kız arkadaşı olduğu ileri sürülen Gonca Us ölmüştü.
Kazanın ardından yeraltı dünyasından, kontrgerillaya, devlet içi çatışmalardan, Kürt işadamlarının öldürülmesine kadar bir dizi olayda yer alan, aralarında dönemin Özel Harekât Daire Başkanı İbrahim Şahin’den onun emrindeki polislere kadar bir dizi ilişki ve isim ortaya çıktı. Bütün bu ekibin ise dönemin İçişleri Bakanı Mehmet Ağar’a bağlı olduğu iddia edilmişti. Susurluk bu yanıyla bir dönüm noktası oldu. Örneğin bu polislerin 20’ye yakın kişinin öldürüldüğü Gazi Mahallesi katliamında kitleye ateş açan polisler arasında olduğu ortaya çıktı. "Kumarhaneler Kralı" Ömer Lütfi Topal’ın öldürülmesine karıştıkları da... Bütün bu olaylar ağını ve aktörlerin hikayelerini yazmak bu yazının boyutlarını aşan bir iş. Sadece konu hakkında çok sayıda kitap yazıldığını hatırlatalım...

DAHA ÖNCE DE SUÇLANMIŞTI

Ziya Bandırmalıoğlu 2007 yılında 'Çetele' adı verilen operasyonda da gözaltına alınmış ve bir numaralı sanık olarak yargılanmıştı. Kamuoyunda 'Yüksekova Çetesi' ile anılan ve uyuşturucu kaçakçılığına karışan eski özel harekat polislerinden Ekrem Yeltik’i kaçırıp işkence yapmakla suçlanıyordu.
Buna göre İstanbul’da çok sayıda kumarhane işleten İran asıllı Mahmut İbrahimi kendisinden haraç isteyen Oflu İsmail’e karşı cezaevindeki Ziya Bandırmalıoğlu’na gelmiş, o da kendisini yine geçmişte Susurluk davasında beraber yargılandıkları Ayhan Akça’ya yönlendirmişti. Polis bu olayda telefon dinlerken Galatasaray Asbaşkanı Ergun Gürsoy’un da Oflu İsmail’i kurtarmak için hakimlerle görüştüğü ve girişimlerde bulunduğunu belirlemişti.

16 YIL ÖNCE BURSA'DA ÖZEL HAREKÂT POLİSİ OĞUZ YORULMAZ DA ÇATIŞMADA ÖLDÜ

Fakat önceki günkü çatışmada öldürülen Ziya Bandırmalıoğlu’nun yanı sıra Ayhan Çarkın, Oğuz Yorulmaz, Ercan Ersoy ve tabii dönemin Özel Harekat Daire Başkanı İbrahim Şahin bu dönemde ismi anılan polislerdi. Her biri ilk olarak isimlerini duyduğumuz 1996 yılından bu yana zaman zaman tekrar gündeme girdiler. Bu isimlerden Oğuz Yorulmaz önceki gün İstanbul’daki çatışmada öldürülen Ziya Bandırmalıoğlu gibi yine bir restoran çatışmasında öldü.

Bursa’nın Çekirge semtinde bulunan Termal Otel’in altında bulunan Han Bar önceki günkü çatışmaya benzer bir olaya sahne olmuştu. 29 Mayıs 2005 tarihinde Han Bar’da iki taraf silahlarını çekmiş, Oğuz Yorulmaz vurularak öldürülmüştü. Olayın bir 'kadın meselesi'nden çıktığı iddia edilse de tarafların kimliği yine bir mafya hesaplaşması olduğu şüphesini doğurmuştu.
Han Bar yine eski bir polisin işlettiği, şehrin yeraltı dünyasından isimlerin ziyaret ettiği bir mekan olarak biliniyordu. Burada Alaattin Çakıcı’nın yakın dostu, onunla birlikte birçok olaya ismi karışan Erol Evcil’e yakınlığı ile tanınan Nilüfer Turizm sahibi Hüseyin Kayapalı’nın oğlu Mustafa Kayapalı ile korumaları Oğuz Yorulmaz ve arkadaşları ile bir çatışmaya girmişlerdi. Oğuz Yorulmaz bar içinde vurulurken, Mustafa Kayapalı olay yerini terk etmiş daha sonra şehrin bir başka caddesinde aracının içinde gözaltına alınmıştı. Olay sırasında bir başka yerde olduğunu iddia etmişti. Cinayeti işlediği iddiası ile korumaları olarak tanınan Hüdeyda Bulum ve Murat Selli gözaltına alındı.

CENAZEYİ SUSURLUK SANIKLARI ALDI

Oğuz Yorulmaz’ın öldürülmesinin hemen ardından kente Susurluk davasında birlikte yargılandığı Ali Fevzi Bir, Ayhan Çarkın ve Yaşar Öz gelerek cenazeyi aldı. Yorulmaz ilk olarak 1996 yılında Kumarhaneler Kralı Ömer Lütfü Topal’ın öldürülmesi olayı ile ilgili olarak gözaltına alınmıştı. Daha sonra Susurluk kazasından yaralı kurtulan Sedat Bucak’ın koruması olarak görev yapmıştı. Daha sonra yine özel harekatçı, Ercan Ersoy, Ayhan Çarkın, yeraltı dünyasından Ali Fevzi Bir ve Sami Hoştan gibi isimlerle birlikte hapis cezası almış, 290 gün yattıktan sonra tahliye edilmişti.

GRUBUN İTİRAFÇISI AYHAN ÇARKIN OLDU

Grubun en ilginç isimlerinden birisi Ayhan Çarkın’dı. Çarkın daha sonra meydana gelen gelişmelerden çıkardığımız sonuca göre bu ekibin dışına itilmiş, İstanbul Cankurtaran’da küçük bir kafe işletmeye başlamıştı. Ergenekon operasyonlarının başlaması ile birlikte belki de bu işin kendisine uzanacağını düşünerek konuşmaya başladı. Bu dönemde Çarkın’la bir görüşme de ben yapmıştım. Özellikle o dönem DEV-SOL operasyonlarında öldürülen militanlarla ilgili bazı iddialar öne sürmüştü. Fakat bu operasyonları anlatırken kendisini dışarda bırakmaya özen gösteriyordu. Oysa Ömer Lütfü Topal cinayeti nedeniyle özel harekatçılar Ercan Ersoy ve Bursa’da öldürülen Oğuz Yorulmaz ile 1996 yılındaki gözaltı olayında İstanbul Emniyet Müdürlüğünde birlikte ifade vermişlerdi. Ayhan Çarkın’a bu gözaltı konusundaki bazı ayrıntıları sormuştum. Çarkın gözaltına alınmasından sonra yine o dönemde şaşırtıcı şekilde Milliyet’den Tunca Bengin’e konuşmuş ve sorgusunda sorulan soruları şöyle aktarmıştı: “İbrahim Şahin'i tanır mısın?' dediler. Tanıdığımı söyledim. Savaş Buldan, Behçet Cantürk, Medet Serhat, Yusuf Ekinci, Tarık Ümit, Yener Kaya, Nesim Malki, Vedat Aydın'ın öldürülmesine, hatta Gazi Mahallesi'ndeki olayların başlamasına sebep olarak beni gösterdiler. Kahve tarayıp Alevi dedesini öldürmüşüm.” İddiasına göre onu sorgulayanlar arasında polis olmayan iki kişi daha vardı. Ve onlar “Daha öncekileri devlet adına yaptınız. Ama Ömer Lütfi Topal’ı kendi hesabınıza öldürdünüz” demişlerdi.

İDDİAYA GÖRE ÇARKIN İSTANBUL POLİSİNE HER ŞEYİ ANLATMIŞTI

O dönem İstanbul emniyetini yakından izleyen gazetecilere şöyle bir duyum gelmişti: Bu gözaltı olayından sonra dönemin Özel Harekat Daire Başkanı İbrahim Şahin Vatan Caddesi'nde bulunan emniyet müdürlüğüne gelmiş, küfürler ederek bu polisleri İstanbul emniyetinin elinden almıştı. Fakat diğer polislerin aksine Ayhan Çarkın İstanbul polisine çok fazla şey anlatmış ve bunlar kayda alınmıştı. Çarkın röportajında bu kaset olayını kısmen kabul ediyordu; "Kaset mutlaka vardır. Bu kaseti çıkartmazlarsa şerefsizdirler."
İddialara göre İbrahim Şahin yanında Ayhan Çarkın olduğu halde Ankara’ya hareket edince Çarkın, Boğaziçi Köprüsü'ndeki gişelerde infaz edileceği korkusu ile araçtan atlayıp kaçmıştı. Bu olayların doğru olup olmadığını sorduğumda Çarkın bir anda sinirlenerek ayağa kalktı ve bana, “Sen nasıl göründüğün gibi biri değilsen ben de değilim” diyerek İstanbul polisinin aslında başından itibaren olayları bildiğini ima etmişti. Belli ki itiraflarının kaydının içeren kaset yüzünden hâlâ kendini güvende hissetmiyordu. Çarkın daha sonra birçok televizyon kanalına ve medya organına konuştu. Bu konuşmalardan sonra tekrar tutuklandı. Üstelik savcılığa verdiği ifadede ilk defa bir cinayeti itiraf etmişti. Çarkın, 90’larda DEV-SOL operasyonlarında gözaltına alınan üniversite öğrencisi Ayhan Efeoğlu’nu gözaltında öldürdüklerini ve bizzat gömdüğünü de söylemişti. Ayhan Efeoğlu benim de öğrencilik yıllarından tanıdığım, 90'larda gözaltına alındıktan sonra kaybedilen bir gençti. Üstelik kaybedilmesinden bir süre sonra kardeşi Ali Efeoğlu da yine gözaltında kaybedilmişti.

TEKRAR YARGILANDILAR TEKRAR BERAAT ETTİLER

Ayhan Çarkın’ın itirafları sonucunda Ziya Bandırmalıoğlu, Ercan Ersoy gibi isimlere dava açıldı. Oğuz Yorulmaz 2005'de çatışmada öldürülmüştü. Fakat bir süre sonra Çarkın ifadelerinden vazgeçti. Öldürdüğü kişilerin yer göstermelerini “polislerin yönlendirmesi” ile yapmıştı. İtiraflarını ise "psikolojik bunalım"a bağladı: "Ben esasen çok miktarda sahipsizlik duygusu, depresyon yaşadım. O dönemlerde uyuşturucu maddeler de kullanıyordum. İçinde bulunduğum psikolojik travmalar sonucu belki bazılarından intikam almak amacı ile çeşitli asılsız beyanlarla arkadaşlarımı ve devletimin kurumlarını itham altında bıraktım. İlk anlattıklarımın tamamı asılsızdır.” Cinayetler arasında MİT muhbiri Tarık Ümit, Altındağ Nüfus Müdürü Mecit Baskın’ın öldürülmesi ve birçok yargısız infaz operasyonu vardı. Bütün bu özel harekâtçı polislerin bağlı olduğu Özel Harekat Daire Başkanı İbrahim Şahin Susurluk sonrası görevi ihmalden çete kurmaya kadar bir çok davadan yargılandı. Mart 2000'de Bursa-Yalova arasında bir trafik kazası geçirdi. Kaza nedeniyle hafızasını kaybettiğini ileri sürdü. Meclis araştırma komisyonuna bu nedenle ifade vermedi. Ardından 2001 yılında sağlık durumu nedeniyle dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından affedildi.

Sonuçta Türkiye’de tekrar değişen siyasal iklimin de etkisiyle hepsi beraat etti. Bu polislerden Ercan Ersoy özel harekat günlerini anlattığı kitaplar yazdı. Ayhan Çarkın yine kayıplara karıştı. Oğuz Yorulmaz’ın bir mafya hesaplaşmasında ölmesinden 16 yıl sonra da Ziya Bandırmalıoğlu 20 Aralık'ta Moda’daki çatışmada öldü. Belli ki doksanların başından beri hayatımızda olan Susurluk sanıkları aradan geçen otuz yıla rağmen faaliyetlerine niteliği değişse de hâlâ devam ediyorlar.