YAZARLAR

Tabana inen üniversite devrimi

Türkiye yüksek öğrenimde yepyeni deneyler yapıyor, çığırlar açıyor. Psikoloji Bölümü açılıyor. Öğretim üyesi yoksa bile yaratılıyor. Bölüm başkanı, Sağlık Meslek Yüksek Okulu’ndan transfer ediliyor. Çünkü kendisi psikiyatri hemşiresi, alanla ilgili. Yardımcısı, felsefeden geliyor. Davranışsal psikoloji derslerini veterinerlik bölümü öğretim üyesi veriyor. İster kabul edin, ister etmeyin bu bir devrim, Aktif Devrim.

Müjdeler var yurdumun taşına toprağına
Erdi cumhuriyetim Aktif Devrimler Çağına

100. Yıl Marşı için önerim olsun bu iki dize. Bilenler hemen fark edecektir, ilk dize ve ikincisindeki ilk iki kelime 50. Yıl Marşı’ndan. Böylece sürekliliği de işaret ve ifade ediyoruz. Aktif Devrimler Çağı ise adım atmakta olduğumuz Türkiye Yüzyılı’na benim naçizane armağanım olsun. Yerine göre, gereğinde Ak Devrimler Çağı olarak da terennüm edilebilir. İşin aslı, gerçeği bu değil mi zaten?

Bıyık altından gülenler, Haslet’in içine “Tayyip abinin ayakkabısını elimizle yalamamız lazım” sözüyle tanıdığımız Şenel Yediyıldız kaçmış diyenler, homurdananlar, acele etmeyin, cevabınızı alacaksınız. Hatta bekletmeyelim, yüzyılların eskitemediği devlet büyüğümüz Bozkurtların Bozkurdu Devlet Bahçeli beyefendinin himayelerinde peşinen cevaplayalım sizleri: İşinize bakın, hadi bakayım!

Siz işinize, biz işimize. Hadi bakalım. Neden Aktif Devrimler Çağı diyoruz, açıklayalım.

Bir kere, kalbi kara, gözü kör olmayan herkes şu gerçeği teslim edecektir: Cumhuriyetimizin 100. yılını idrak ederken, Türkiye Yüzyılı’na adım atarken şimdiye dek yaşanmayan büyüklük ve tarihsel önemde devrimler yaşıyoruz. Cumhuriyetimiz nihayet gerçek anlamda sivilleşiyor, halklaşıyor. Yargıdan yasamaya, yönetimden ekonomiye, anaokulundan üniversiteye tüm kademeleriyle eğitime dek her alanda bu sivilleşmeyi, halklaşmayı, yerlileşme ve millileşme devrimlerini görebilirsiniz.

TTBS’den bihaber olanlara, peki cahiller için adlı adınca şuraya yazalım: Türk Tipi Başkanlık Sistemi’ne geçişle beraber sayın cumhurbaşkanımızın ifadeleriyle kronometrenin sıfırlandığına kafaları basmayanlara, yok iki dönem, yok üçüncü defa adaylık muhabbeti yapanlara değil tabii ki sözümüz. Onlara ne deseniz faydası yok. Geçelim.

TTBS’yi bilmezsen, savcıların, yargıçların, polislerin hatta orman müdürlerinin görev yerleri bir gecede neye göre, nasıl değiştiriliyor, hukuk mukuk diye geveler durursun. Değme profesörü ve profesyoneli cebinden çıkaracak bilimsel birikime ve iş tecrübesine sahip sayın bakan Nebati’nin gözlerindeki pırıltıyı, Çin modelinden yerli ve milli heterodoks politikaları, KKM pratiğini akıllarınca sarakaya almaya kalkanlar da işlerine baksınlar bir zahmet.

Boğaziçi Üniversitesi’nde öğrenci, hoca, mezun, kulüp, hasılı gayrı milli, uygunsuz kim ve ne varsa sökülüp atılmasındaki anti elit hamleyi idrak edemeyenler, gaflet uykusuna devam etsinler lütfen. Zira onlar, 2006’da çoğu büyükşehirde toplanmış 78 üniversite varken bugün yüzde 266 gibi devasa bir artışla 81 ilin bütününe yayılmış toplam 208 üniversiteye ulaşan eğitim devrimini de görmezler! Bu üniversitenin tabana inmesi, aşağıda ayrıntılarını vereceğim üzere halklaşması, halkla bütünleşmesi değil de nedir?

İzniniz olursa burada sadece kendi çocuğumuzdan, akraba, eş – dost, etrafımızdakilerden dolayı yakından tanık olduğumuz, izlediğimiz üniversite devrimine bakalım. Yasama, yargı, hukuk, ekonomideki devrimleri de yerimiz ve zamanımız el verdiğince cahillere anlatır gibi anlatmaya çalışırız İnşAllah. (Ebubekir Sofuoğlu hocam, selamlar. Sizin yazım tekniğinizi doğru uygulayabiliyorumdur İnşAllah.  Haberiniz olsun, yeni dönem YÖK ve hatta onu da bünyesine alması gerektiğine inandığım İlahiyat Başkan adayımız sizsiniz İnşAllah.)

HEDEF: HER MAHALLEYE, HER KÖYE, HER MEZRAYA ÜNİVERSİTE!

Bu yukarıda okuduklarınız asla hayal değil, seçim vaadi hiç değil. Ak Parti’nin son 15 yılda üniversiteleşmede gerçekleştirdiği büyük devrimin önümüzdeki dönemde uzanacağı doğal sonuç. Bunun niye ve nasıl olacağını kanıtlarıyla, belgeleriyle tane tane anlatacağız.

Pasif Devrim İslami Muhalefetin Düzenle Bütünleşmesi, Koç Üniv. Yayınları, 294 syf., 2019

Ona gelmeden, üniversite bahsine girerken, Aktif Devrimler Çağı sözümüzü yine bir akademik çalışmaya borçlu olduğumuzu ifade etmemiz gerekir. İlhamımızı çok değerli sosyolog Cihan Tuğal hocamızdan alıyoruz. 2000’den başlayarak Ak Parti iktidarının ilk beş yılına uzanan dönemi inceleyen hocamız olan ve yaşananı Pasif Devrim olarak adlandırmıştı. Belki o zaman henüz yolun başı olduğu için doğruydu bu ama Aktif Devrim’e çoktan geçtik. Sadece üniversite, yüksek öğrenim alanına bakmak bunun boyutlarını gösterecektir.

SAYILAR KONUŞUYOR

Bilimsel eğitimi, üniversiteyi konu ediyoruz madem bilimsel göstergelere, sayılara bakalım. Sadece son 16 yılda ülkemizdeki üniversite sayısındaki devasa artışı yukarıda belirtmiştik. Tekraren, yüzde 266 artış, 81 ile yayılan tam 208 üniversitemiz var bugün. 16 yılda öğrenci sayısındaki artış da aynı seviyede: yüzde 261. Yüksek öğrenim çağındaki her iki gençten birisi bugün üniversiteli. Toplam sayı 8.3 milyon. Neredeyse ülke nüfusunun yüzde onu. Dünyada böyle bir sayı var mı acaba?

2006’dan 2022’ye, yine son 16 yılda tam yüz bin yeni akademik kadro açılmış. Mevcut 185 bin akademisyenin 100 bini kadroya son 16 yılda girmiş bulunuyor. 100 bin kişi bilimsel hizmet ordusunun çeşitli kademelerinde konuşlanmış. Bu büyük devrime gözlerini kapayanlar, “kişiye özel kadro”, “mülakat” yoluyla özel tercih kullanımı vs ithamlarıyla işi karalama yoluna gidiyorlar. Büyük resmi görmüyorlar. Son olarak Meclis Başkanımız sayın Mustafa Şentop’un oğlunun da başvurduğu İTÜ’deki araştırma görevlisi alımını dile dolayanlar, utanın. İlk seferdeki bir kişilik kadro, üniversitenin ihtiyaçları doğrultusunda yüzde yüz artırılmış, iki kişiye çıkarılmış. Ne var bunda?

DİSİPLİNLERARASI, MULTİDİSİPLİNER EĞİTİM VE BİLİM

Türkiye yüksek öğrenimde yepyeni deneyler yapıyor, çığırlar açıyor. Bilim ve eğitimdeki katı disiplinleri kaldırıyor. Böylece eğitimin en alt seviyesi ilkokulla en tepedeki üniversite arasındaki mesafeyi kaldırıyor. Misal: Eğitim Fakültesi’nin Fen Bilgisi Öğretmenliği bölümünde fizik dersine ilkokul öğretmeni girebiliyor.

Munzur Üniversitesi’nde eğitimin eksik kalmaması için, fırsat eşitliği sağlanması için örneğin Psikoloji Bölümü açılıyor. Öğretim üyesi yoksa bile yaratılıyor. Bölüm başkanı, Sağlık Meslek Yüksek Okulu’ndan transfer ediliyor. Çünkü kendisi psikiyatri hemşiresi, alanla ilgili. Yardımcısı, felsefeden geliyor. Davranışsal psikoloji derslerini veterinerlik bölümü öğretim üyesi veriyor. Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi’nde aynı öğretim görevlisi akademik formasyonu olmasa bile sekiz – on derse birden giriyor: İnsan Hakları ve Demokrasi, Ortaçağ Tarihi, Karakter ve Değer Eğitimi, Türk Tarihi ve Kültürü, Din Kültürü, Avrupa Birliği, dahası da var.

Öğretim görevlisi ve üyelerinin kendilerini geliştirmelerini sağlayan bu geçişkenlik ve fırsat eşitliği ilkesi öğrenciler için de geçerli. Örneğin üniversite giriş sınavında öğrenci fizik, kimya, biyoloji grubundan toplam net sıfır, 0 yapsa bile moleküler biyoloji bölümüne girebiliyor.

Giresun Üniversitesi Şebinkarahisar Uygulamalı Bilimler Yüksekokulu Moda ve Tasarım Bölümü, yine ilçedeki Jandarma Komando Bölük Komutanlığı’yla karşılıklı konuşlanmış durumda. Bu da farklı bir disiplinlerarasılığın kapılarını açıyor. Defilelerde, podyumlardaki kamuflaj kıyafetli mankenler nereden çıkıyor sanıyorsunuz?

Bu örneklerden de anlaşılacağı üzere üniversitelerimiz fakülteleriyle, okullarıyla bulundukları şehirlerin ilçelerine, kazalarına dek yayılıyor. Esnafından şoförüne, minibüsçüsüne, müteahhitinden tedarikçisine halkla, tabanla buluşuyor. Misal Giresun’un 15 ilçesinin 13’ünde üniversitenin bir yerleşkesi var… Dünyanın neresinde var bu?

SINIRLAR AŞILIYOR, ÜNİVERSİTELER YARIŞIYOR

Türkiye’deki üniversite devriminin önemli bir atılımı da birbirine karşı ya da birbirinden ayrı gibi görünen dinle bilimi birleştirmesidir. Öyle ki bugün, devlet üniversitelerindeki her yedi rektörümüzden biri, ilahiyat kökenlidir. Üniversiteyle ibadethane arasındaki fark ve sınırlar da hem düşünsel olarak hem fiziksel olarak ortadan kaldırılmaktadır. Örneğin Türkiye’nin üçüncü büyük üniversitesi, tam 20.000 kişi kapasiteli cami külliyesi Uludağ Üniversitesi bünyesinde yükselmektedir. Ülkenin öteki ucundan Batman Üniversitesi, Batı Raman yerleşkesinde 15.000 kişi kapasiteli cami külliyeyle Uludağ’la adeta rekabete girmektedir.

Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi rektör adaylarından Emre Tandırlı, camiyle açık yüzme havuzunu bir araya getiren rıhtım projesiyle yepyeni bir bileşime yönelmiştir. 

Rıhtım Projesi
OUTLET, TAŞRA VE MERKEZ

Üniversite devrimine dair sayıları ve örnekleri sıralarken sayın meslektaşımız Tuğba Tekerek’in Taşra Üniversiteleri kitabından çok yararlandım. Kendisi hal ve durumu Outlet Üniversite olarak ya da taşralaşma olarak anıyor. Nereden baktığınıza bağlı. Nasıl ki din – bilim sınırları ya da disiplinler arası sınırlar kaldırılıyorsa taşra – merkez sınırı da kalkıyor. Memleket, vatan, üniversite bir bütün, bölünmez.

İster kabul edin, ister etmeyin bu bir devrim, Aktif Devrim.