YAZARLAR

Tarihin Manifestosu!

“Tarihin Manifestosu” henüz bitmemiş bir eser olmalı. Orada çocuklara bile nefret aşılandığı da yazıyor… Çocukların, gençlerin nasıl kolay harcandığı da.

Trabzon’da küçük bir çocuk, elinde oyuncağıyla, ana muhalefet liderine “Hain Kemal” derken…
Şanlıurfa’da bir genç, “Hayatıma son veriyorum” demişti.

Trabzon’daki küçük çocuğun “Hain” deyişi, yanındaki büyük adamları güldürürken…
Şanlıurfalı öğretmen Murat’ın “Hayatıma son veriyorum” deyişi meslektaşları kadar, vicdanı olan herkesi kahretti.

Küçük bir çocuk, kendi çocuk ruhuna aykırı biçimde “öğretilmiş nefret”i mikrofondan haykırırken, bir yandan da “Yıllar önce hapse giren babasını özlediğini” mi söylemişti, bilmiyorum…
Şanlıurfa’daki ölü öğretmenin son notunda ise, biliyorum, “Abimi, annemi seviyorum. Babamı özledim” diye “Sevgi” yazıyordu.

Küçük çocuğun dilinde ve bir elinde büyüklerin tutuşturduğu nefret, bir elinde çocuk dünyasının oyuncağı vardı ya…
28 yaşındaki, ataması yapılmamış, öğrencilere hasret öğretmenin son notunun altında “Tarihin Manifestosu” vardı!

O küçük çocuk, arkadaşları yanında, öğretmenlerin karşısında, yarın büyüdüğünde, ruhuna bindirilmiş bu yükle nasıl yaşayacak, nasıl biri olacak, belki de sorgulayıp böyle nefretleri içinden söküp atacaktı, bilmiyoruz…
Bildiğimiz, “üniversitemi, askerliğimi… özel sektörde çalıştım ve okudum” diye yazarak, son nefesinde bile sorumluluklarını, görevini yerine getirdiğini, son ana kadar umutlarını beslemeye çalıştığını ifade eden genç bir öğretmeni daha hayatta tutamadığımızdı.

Nice öğrenci, işsiz, polis, asker genci ve çocuğu tutamadığımız gibi.

Murat öğretmenin son mektubunun altında, başlığının sadece yarısı görünen “Tarihin Manifestosu” var ya…
Sanmayın ki “Komünist Manifesto” gibi bir şeydir.
O, son umudunun, bu hayata tutunmaya çalıştığının, elinde mikrofonla “nefret” öğretilen çocuk kadar küçük öğrencilere ulaşma çabasının belgesidir.

“Tarihin Manifestosu” KPSS sınavına hazırlanmak için Murat Öğretmen’in de başvurduğu “Çözümlü 20 branş denemesi.” Direnip haklarını kazanan genç kuryeler “Sepette yüzde 20 indirim”le 23,99 TL’ye getiriyormuş.
Son bölümü, “1980 Sonrası Ekonomik ve Güncel Gelişmeler.”
Trabzon’daki çocuktan da daha küçükken, 7 yaşında kapsama alanına girdiği “Son Ekonomik ve Güncel Gelişmeler”in 20’inci senesi bitmişken, ömrünün son nefesinde o “Çözümlü branş denemesi”nin üstünde yazmış çözümsüzlüğünün son notunu,
Rehber öğretmen, tarih öğretmeni olmayı da istemiş ve bize, kendi tarihimizi, talihimizi idrak için belki de, son hayat notunun altında, manifesto gibi bırakmış.
2022 Ocak ayının son gününde, “Tarihin Manifestosu” üzerindeki kağıda yazarak son mektubunu, Şanlıurfa’dan, Trabzon’da gülenlere “tarihe bir not” gibi bırakmış.

Böyle bir yazı, şöyle de başlayabilirdi:
Ankara’da, bir zamanlar “FETÖ kadrolaşması sırasında bakanlık yapan ve Meclis kürsüsünden “çete lideri’nin çete lideri değil, kıymetli olduğunu savunup öven birisi” de yine Adalet Bakanı yapılırken…
Aynı iktidarın sertleştirdiği Askeri Disiplin Kanunu yüzünden emre itaatsizliği düşünmeleri bile yasak gencecik askerî öğrenciler, erler; darbeci komutan zoruyla çıkarıldıkları sokaklardan ömürlerini zincirleyen mahpuslara atılmış mahkûmlardı.

Bakın o darbe girişiminden tam bir yıl önce, Kıbrıs’ta bir komutanının aşağılaması yüzünden “intiharın eşiğine gelen” bir astsubayın başına gelenleri bir daha yazmıştım.
Bakın ne olmuş o günlerde; 5 Temmuz 2015. Bugün etkili siyasetçi, etkili yönetici, etkili gazeteci sayılan nicesinin de “Fetö flörtlerinin, aşklarının” henüz taptaze olduğu o meşum devrin sonlarında.

“Misal, ‘Birbirleriyle tartıştılar diye iki astsubay ve ayırmaya çalıştı diye bir uzman çavuş’un aynı anda ordudan atıldığını ben de bilmiyordum.
Duydum.
Meğerse hem de en kritik bölgelerden birinde, onları “Disiplin kanunu” ile iki dudak arasında kovan “Paşa” tanıdıkmış.

Kendisi henüz “başarılı” bir albayken, komutasındaki bir astsubayı, makam odasında çay tabağı fırlatıp sonra yumruk ve tekmeyle darp ettiği iddiasını, askeri hastane raporlarıyla da yazmıştım.
Astsubay intiharın eşiğinden dönmüş, ölmeden bu dünyada hak aramak istemişti.

Genelkurmay da, bu konularda çok titiz oldukları için, soruşturma açmıştı.
Albay (ve onu kollamış general de) bunları yazdım diye beni
dava etti.
“Yazıdaki maddi bilgiler, basın ve eleştiri özgürlüğü, yıllarca bu konuda ezilenlerden yana yazılar” gibi gerekçelerle o dava reddedildi.
Albay o mevzuu dile getirmiş bazı TEMAD mensuplarını da dava etmişti.

Meseleyi “titizlikle inceleyen” Genelkurmay, astsubayı oradan tayin etti, Albay (ve şikâyeti hasıraltı eden general) için takipsizlik çıktı; iktidar ile Genelkurmay’ın ortak kararıyla Albay da Askerî Şura’da “Paşa” bile oldu.
‘İddiaya göre’ astına çay tabağı, tekme ve tokat münasip görebilen birisi “Paşa” olabiliyor ama aynı “Paşa”, birbiriyle tartıştı, biri de araya girdi diye üç askeri, çoluk çocuğuyla sokağa atabiliyor!
 
Meselenin çok ilginç bir noktası ise şu:
Nasıl bir şey ise…
Hakkında ‘darp’ iddiası olan bir subayın avukatı ile bu iddiayı soruşturmakla yükümlü Genelkurmay’da, Genelkurmay Başkanı’nın, Genelkurmay Adli Müşaviri Albay’ın avukatı hep aynı kişi!”

Bunları yazmışım, davalar açılmış ya, o astını aşağılayan Albay da Genelkurmay izniyle ve avukatıyla birlikte beni dava etmiş ya…
2014 Ağustos Yüksek Askeri Şura’sının Anadolu Ajansı haberi hâlâ hayatta:
Tuğgeneralliğe yükseltilen albaylar:
1- İstihkâm Kurmay Albay Semih Terzi
2- Muhabere Kurmay Albay Mustafa…

İkinci sırada, şimdi “darbecilikten” cezaevinde olan o Albay var…
İlk sıradan tuğgeneral yapılan ise, hakaret edilen Astsubayın meslektaşının vurduğu General!
Onları sanki Murat Öğretmen general yaptı da, bu dünyamızın tüm utancını o taşıyor!

“Tarihin Manifestosu” henüz bitmemiş bir eser olmalı.
Orada çocuklara bile nefret aşılandığı da yazıyor…
Çocukların, gençlerin nasıl kolay harcandığı da.
Aynı anda dava açanlardan, hesap açanlardan, övgü saçanlardan, tayin edenlerden kimi mahkûmken, kiminin itibarlı ve etkili kalabildiği, kiminin dışarıda keyif çatabildiği de.

“Tarihin Manifestosu” her gün yeniden yazılıyor!


Umur Talu Kimdir?

Galatasaray Lisesi ve Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü mezunu olan Talu, genç yaşında Günaydın, Güneş, Cumhuriyet, Milliyet ve Hürriyet gazetelerinde önemli görevlerde bulundu. Milliyet Gazetesi’nde Genel Yayın Yönetmenliği yaptı. Milliyet, Star, Sabah ve Habertürk gazetelerinde yıllarca köşe yazıları yazdı. 1996’da Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin (TGC) Türkiye Basın Özgürlüğü ödülünü aldı. 1998 ve 2000 yıllarında TGC Yönetim Kurulu’na seçildi, 2001 yılında TGC Başkan Yardımcısı oldu. 2004 ve 2005 yıllarında yılın köşe yazarı seçildi.