Tarık Ziya Ekinci'nin ardından: Ve 15’lerden bir kişi kaldı
TBMM Başkanı’nın davetine TİP Grubu adına Tarık Ziya Ekinci katılır. Mevzudan da o zaman haberi olur. Bozbeyli, Ekinci’ye fikrini sorar. Ekinci hiç düşünmeden 'Hayır!' der. 'E, bir grubunuzdaki milletvekillerine danışsaydınız; maaş zammı konusunda onların fikirlerini alsaydınız?', 'Yok' der Ekinci, 'Ben grubumuzun bu konudaki fikrini biliyorum. Maaş zammını istemiyoruz'. Konu böylece kapanır.
Tarık Ziya Ekinci’yi de yitirdik. 1966 Cumhuriyet Senatosu Kısmî Seçimleri'ni kazanarak Türkiye İşçi Partisi’ne dahil olan Fatma Hikmet İşmen Hanımefendi’nin hakkını yemeyeyim. Belki de başlığı “Ve 16’lardan bir kişi kaldı” diye düzeltmek gerekecek. Tarık Ziya Ekinci’nin de aramızdan ayrılmasıyla 1965 Genel Seçimleri sonrası TBMM’ye giren 16’lık ekipten şu anda sadece Yusuf Ziya Bahadınlı (1927) öğretmenimiz hayatta.
Ekinci’nin hayatını özetlemeye hiç niyetim yok. Vefatı sebebiyle irili ufaklı birçok haberde özgeçmişine yer verildi. İzin verin ben de -elimin altındaki kaynaklardan- birkaç anekdot paylaşayım.
MİLLETVEKİLLERİNE ZAM
1965 seçimleri sonrası. Milletvekilleri maaşlarının yetersizliğinden şikâyetçiler. İktidarı, muhalefetiyle Meclis'in kahir ekseriyeti, bir yolunun bulunup mebus maaşlarının artırılması gerektiği yönünde hemfikirdirler. Açlıktan nefesi kokan bu zavallı (!), bu bîçare (!) milletvekilleri TBBM Başkanı’na giderler, durumlarını arz ederler. Meclis Başkanı Ferruh Bozbeyli tüm grupları çağırıp görüşlerini almak ister. TBMM’de grubu bulunan tüm partiler olumlu görüş bildirirlerse bir şekilde maaşlara zam gelecektir.
TBMM Başkanı’nın davetine TİP Grubu adına Tarık Ziya Ekinci katılır. Mevzudan da o zaman haberi olur. Bozbeyli, Ekinci’ye fikrini sorar. Ekinci hiç düşünmeden “Hayır!” der. “E, bir grubunuzdaki milletvekillerine danışsaydınız; maaş zammı konusunda onların fikirlerini alsaydınız?”, “Yok,” der Ekinci, “Ben grubumuzun bu konudaki fikrini biliyorum. Maaş zammını istemiyoruz”. Konu böylece kapanır.
TBMM’DE KAVGA
19 Şubat 1968 gece yarısıdır. TBMM’de İçişleri Bakanı Mehmet Faruk Sükan, kürsüden esip gürlemektedir: “Arkadaşlar, Türkiye'de her türlü hareket, ne kadar bozguncu hareketler varsa içinde, sokak hareketlerinin içinde T. İ. P. elemanları ve militanları vardır. «NATO'ya hayır, işçiler, köylüler bağımsızlıktan yana olanlar.» Köylere 500 000 tane, milyon tane bunlar gider. Çünkü NATO’dan Nisan’da ayrılma, NATO’yu çözme ihtimali vardır ve o imkân hazırlanmalıdır; çünkü Nisan'a kadar ihbarda bulunup «Acaba NATO’dan nasıl sıyrılır? Acaba Türkiye nasıl böyle kuvvetlerden, meşru kuvvetlerden, kolektif müdafaa kuvvetlerinden mahrum kalır ve muayyen istikamete gidebilir?» Bunun bütün yolları her şekli aranır. Bu emir de Moskova emridir, siz bunu reddedersiniz ama bu bir gerçektir. Bütün söyledikleriniz ile, efali harekâtınızla bu böyledir.”
Çetin Altan, iyiden iyiye zırvalayan Sükan’a “Böyle konuşamazsın!” diye tepki gösterir. Oturumu yöneten Başkan Vekili Atıf Şohoğlu “Sayın Çetin Altan, Meclisi çalışmaktan imtinaya mecbur bırakıyorsunuz, size bir takbih cezası veriyorum, ne hakkınız var müdahale etmeye?” diyerek Altan’ı susturur.
Sükan devam eder konuşmasına ve Altan’a şu soruyu sorar. “Siz Türk mahkemelerinin... mahkûm ettiği... Nazım Hikmet'i, millî şair, vatan şairi olarak gösterdiniz mi?” Altan da, “Evet en büyük şair” der.
Meclis tutanaklarında bu satırlardan sonra “A. P. sıralarından bağrışmalar ve T. İ. P. sıralarına doğru koşuşmalar.” yazmaktadır.
Nihat Sargın anlatır: "En önlerinde AP Bursa Milletvekili Kasım Önadım ve Eskişehir Milletvekili İsmet Angı’nın bulunduğu kavgacılar, önlerine ilk çıkan Yunus Koçak’ı yumruklamaya başlamışlardır…. Kanlar içinde kalan Koçak’ın tekmelenmesiyle olay bitmemiş Sadun Aren, Ziya Kuas, Kemal Nebioğlu, Ali Kırcı ve Tarık Ziya Ekinci de hırpalanmıştır."
Olay o kadar büyümüştür ki, Sargın'ın anlatımına göre, ertesi gün yerdeki kan izlerini silmek için TBMM’deki tüm hademe kadrosu seferber edilmiştir.
DOĞU UYANIŞ MİTİNGLERİ
TİP, kurulduğu günlerden bu yana Kürt sorununun farkındadır ve bu sorunun çözümü için elini taşın altına koymayı tercih etmektedir. Genel Başkan Mehmet Ali Aybar, 1963’te Havuzlubahçe'de (Gaziantep) yaptığı konuşmada bu sorunun önemini ve aciliyetini şu kelimelerle dile getirir: “Bir büyük meselemiz var: Doğu ve Güney Doğu illerimizde daha çok Kürtçe ve Arapça konuşan ve Alevî mezhebinden milyonlarca vatandaşımız yaşıyor. Bunun doğurduğu çetin meselelerle karşı karşıyayız… Meselenin birçok yönü var: Tarihî yönü var, etnolojik yönü var, hukukî yönü var. Ve bunların hepsinin üstünde insanlığın ve Türkiye’nin yüksek menfaatlerinin emrettiği yönü var. Bu yurttaşlarımız bugüne kadar genel olarak Devlete vergisini ödemiş, yurt savunmasında kanını akıtmış ve emeğini esirgememiştir. Her işte şevkle çalışmıştır. Ama buna karşılık hak ettikleri yurttaşlık nimetlerinden gerektiği kadar yararlandırılmamışlardır... Bu yurttaşlarımıza eşit yurttaş muamelesi yapılmalıdır. Anayasada herkese tanınan hak ve hürriyetler tastamam bu yurttaşlarımıza tanınmalıdır. Daha doğrusu, tanınmış olan bu hak ve hürriyetlerden yararlanmaları sağlanmalıdır. Anayasamız, 12.ci maddesinde, yurttaşlar arasında din, mezhep, dil, ırk, sınıf ve zümre ayrımı gözetilmeyeceğini yazar. Anayasanın bu emri harfi harfine yerine getirilmelidir.”
1967 yılına gelindiğinde Doğu’da mitingler yapılması gündeme gelir. İlk miting 13 Ağustos 1967’de Silvan’da yapılacak, onu Diyarbakır, Siverek, Batman, Tunceli ve Ağrı mitingleri takip edecek; en son miting ise 18 Kasım 1967’de Ankara’da düzenlenecektir.
Diyarbakır Milletvekili Tarık Ziya Ekinci, 13 Ağustos’taki ilk mitingi organize eder. 10 Ağustos’ta TİP Genel Sekreteri Nihat Sargın’la birlikte Ankara’dan hareket ederler, Diyarbakır’da partililerle sohbet toplantıları yaparlar. Miting öncesinde ilçede aşağıdaki bildiri dağıtılır. Nihat Sargın, Silvan’da bu bildirinin dağıtılmasına önayak olan Muş İl Başkanı Tahsin Avcı’nın tutuklandığını yazar. Silvan Mitingi'nden sonra Ekinci ve Sargın, savcı ve yargıçla görüşerek resmi başvurularda bulunurlar ve Tahsin Avcı’nın serbest bırakılmasını sağlarlar.
"DOĞU VE GÜNEYDOĞULU KARDEŞ!…
Sen, yüzyıllardan beri karanlığın çıkılmaz girdabına atılmış, düştükçe tekmelenmiş, sustukça başına vurulmuş, uyandıkça boğazlanmak istenmiş ve arkasında sapık ideoloji sahipleri tarafından istihzayla ilkel olmakla itham edilmiş. DOĞUNUN ÇİLEKEŞ ÇOCUĞU KENDİNİ DİNLE!
44 yıllık Cumhuriyet devrinde kanunların bize tanıdığı haklardan hiçbir şey gerçekleştirilmedi. Bölgemizde hiçbir sanayi tesisi kurulmadı. Ham maddemiz olduğu halde bölgemizden petrol, krom ve demir cevherleri İskenderun, Mersin, Karabük ve diğer Batı şehirlerine sevk edildi…
Sen, yirminci yüzyılda dünyaya çile doldurmaya gelmiş olan DOĞULU KARDEŞ!
Sen bütün bunlara göğüs gererken, FAŞİST-TURANCI’lar, KÜRTÇE konuştuğun ve KÜRT olduğun için senin Ecdat topraklarından kovulmanı, İRAN’A, PAKİSTAN’A, AFRİKA’YA gönderilmeni istiyorlar…
Senin ırk, dil, din, cins, dini inanış ve felsefi düşünüşünü bir diğeriyle eşit tutan kutsal bir ANAYASA’n var. Sen ırkın, dilin sebebiyle seni bayağı gören, seni karanlık uçurumlara itmek isteyenlere cevap vermelisin. Sen de en az bir diğeri kadar şereflisin, dilin de en az diğer diller kadar saygıya layıktır. Dilinin saygıya layık olduğunu ve kendinin de şerefli bir insan olduğunu artık etrafa duyurmalısın.
Bu sebeple, 13 Ağustos 1967 PAZAR GÜNÜ saat 14.00 te SİLVAN’DA Tertiplenen BÜYÜK DOĞU MİTİNGİNE sen de katıl, ÇİLEKEŞ DOĞULU
Organize: Silvan Miting Tertip Komitesi”
Ekinci de mitingde konuşma yapanlar arasında yer alır ve konuşmasında, “Doğu’nun kalkınması[nın] Doğu’nun maruz kaldığı ayırıcı politikaya son vermekten ötede bütün Türkiye’de köklü bir demokrasinin yerleşmesi, anayasanın bütün maddeleriyle bütün muhtevasıyla yaşam bulması hareketi” olduğunun altını çizer.
Işıklar içinde uyu Tarık Ziya Ekinci.