Tarlabaşı Toplum Merkezi’nin 'affedilemez suçları'
Bu coğrafyada baskının, zulmün, yerinden edilmenin hafızası olduğu gibi direnişin de hafızası vardır. Bütün bu hafızayı silmeye gayret edenlere karşı, dayanışmanın hafızasını çağırmanın tam sırası.
Yıldız Tar*
Tarlabaşı’nın kentsel dönüşüm diye parçalanmış, bölünmüş, adacıklara dönüşmüş sokaklarında yürürken karşınıza bu yıkıntıların tam ortasında parlayan bir bina çıkar. İki katlı, biraz derme çatma, pespembe açan bir çiçek gibi bir binadır bu. Yeşil kökleri Tarlabaşı’nın silinmeye çalışılan tarihine uzanır, terası gökyüzüne açılan bir penceredir. On beş senedir semtin hafızasıyla, çocuklarla, kadınlarla yeşeren toz pembe bu binanın adı Tarlabaşı Toplum Merkezi. Ve son yıllarda her güzel şeye düşman olanlar, bu merkezin köklerini sökmek, yeşilini siyaha, pembesini griye boyamak, gökyüzüne açılan terasını kapatmak istiyor.
Her şey bundan neredeyse bir yıl önce, sıcak bir yaz gününde başladı. Tarlabaşı Toplumunu Destekleme Derneği, nam-ı diğer Tarlabaşı Toplum Merkezi bir etkinlik düzenlemek istedi. 27 Haziran’da, tam da Onur Haftası’nda Kaos GL’nin “LGBTİ+ Öğrencileri Aile ve Okul Kıskacına Karşı Nasıl Korumalı?” kılavuzu konuşulacaktı merkezin gönüllüleriyle. Gönüllüler, senelerdir merkezin dediği gibi “Tarlabaşı’nda herkese yer var” demek, kimseyi geride bırakmadan, hiçbir çocuğun ruhunu incitmeden çalışabilmek için bir araya gelecekti. İlk de değildi bu. TTM, senelerdir bütün felaketlerin, fırtınaların ortasında salim bir liman olarak duruyor. Tarlabaşı’ndaki kadın ve çocukların nefes alabileceği ufak ama etkisi dalga dalga yayılan bir vaha, toplum modeli TTM. Ve şimdi o toplum modeli yok edilmek isteniyor.
TTM’nin bu etkinliği, içinde LGBTİ+ geçen her şeyi hedef gösterme yarışına giren hükümet medyasının radarına takılır. Milat gazetesinde süreci başlatan karalama haberi yayınlanır ve Milat gazetesi muh(a)birinin sosyal medya paylaşımları başlar. Eşitlik ve özgürlük “küresel çete”, “sapkın proje” diye damgalanır. Çocukların çizdiği resimler, hayalleri, hayatları, yaşamları “zehirdir” bu kampanyada. Çocukların gündemi değerlendirmesi ise “PKK propagandasıdır”! Milat’ın attığı taş; neredeyse bir yıl boyunca derneğin, çalışanlarının, üyelerinin, Tarlabaşılıların hedef gösterildiği, ince ince örülen bir linç kampanyasına evrilir. Gazete sayfalarında, sosyal medyada bu coğrafyada çok alışık olduğumuz bir süreç başlamıştır. Hedef ise aslında bir arada, barış içinde, eşit yaşamanın hayata geçirildiği bu toplum modelidir. “Sapkınlar”, “teröristler” havada uçuşur. Adeta görevlendirilmiş bir kalem, kılıç kuşanmıştır artık.
Kılıca dönmüş kalemin işareti yargı tacizleri ve denetimlere yol açar. Denetimlerin amacı da sonucu da devlet sırrı gibi saklanır.
Sırrın ilk kısmı 29 Kasım’da açığa çıkar. Derneğin yokluğunun tespiti davası Yönetim Kurulu başkanı ve başkan yardımcısına tebliğ edilir. Bu arada dernek başkanı çoktan “müstehcenlik” suçlamasıyla ifade vermiştir. Bu soruşturma takipsizlikle sonuçlanır ancak dernek hakkında açılmış bir dava vardır artık. Senelerdir çalışan, kayıtlı bir derneğin “yokluğu” nasıl tespit edilir, bilinmez.
Bundan iki ay sonra, yine Milat gazetesinde başka bir haber çıkar. 9 Şubat 2022’deki haberde dernek hakkına başka bir dava açıldığı bilgisi yer alır. Dava açılanların ise bu davadan haberi yoktur. 10 Şubat’ta avukatlar adliyeden bilgi alarak derneğin feshi davasının açılmış olduğunu doğrular. Bu sayede Dernek hakkında açılan davadan, Milat gazetesinin daha önce haberdar olduğu anlaşılır. 21 Şubat’ta derneğin feshi davasının görüldüğü İstanbul 18. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin savcılığın tedbir talebini kabul ederek derneğin faaliyetten alıkonmasına karar verdiği öğrenilir. İtiraz edilir, 6 Nisan’da tedbir kararı kalkar.
Bir muh(a)birin nefreti, önyargıları, ayrımcılığı iki dava doğurur böylece. Dernek hakkında açılan ilk dava “yokluğun tespiti” davası. İstanbul Valiliğinin açtığı davanın ilk duruşması 14 Nisan Perşembe 11.45’te İstanbul 8. Sulh Hukuk Mahkemesi’nde görülecek. Fesih davası ise 18 Mayıs Çarşamba günü saat 10.45’te İstanbul 18. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde görülecek.
Bu davalarla birlikte sır gibi saklanan denetim raporları da ortaya çıkar. Neler mi vardır bu raporlarda? Medyadaki nefret söyleminin aynısı: “Toplumda kısaca LGBTİ (lezbiyen, gey, biseksüel, travesti, intersex) olarak bilinen kişilerin cinsel eğilimlerini normalleştirmek sureti ile çocukların cinsel kimliklerini etkilemeye çalışması”, “...amacı fiilen kanuna ve ahlaka aykırı hale gelen derneğin, pek çok suçun işlendiği merkez haline gelmesi hususunda”…
Zaten “normal” olan cinsel yönelim ve cinsiyet çeşitliliğinin akla, mantığa aykırı bir şekilde “normalleştirilmesi” iddiası bir yana; pek çok suç nedir bilinmez. Peki nedir TTM’nin suçları? Gelin birlikte bakalım bu “şer yuvasının” ne menem işler yaptığına…
TTM’nin en büyük suçlarından birisi, kentsel dönüşümün kırıp geçtiği, insanların yersiz yurtsuz bırakıldığı, yoksulluğun hane içlerinden sokağa taştığı Tarlabaşı’nda çocukları korumak, kadınları güçlendirmektir. Çocuk katılımını odağa alır. Çocuklar kendi seslerini duyurmak için araçlar geliştirirler. Röportaj yaparlar, öyküler yazarlar, fotoğraflar çekerler. Çocukların kendi dertlerini, hayallerini, umutlarını anlatması büyük suçtur. Çünkü bu ülkede çocuklar parlasın istenmez. Çocuklar sussun, konuşmasın, başını öne eğsin, itaat etsin istenir. Enkaz yetiştirmektir esas olan…
Kısa film yarışması düzenler mesela TTM. Affı mümkün olmayan bir suçtur bu da. Tüm kısa filmcileri tek düzeliğe ve tekin hegemonyasına karşı renklerimiz, tadlarımız, tarihlerimiz, dillerimiz, inançlarımız, sosyal sınıflarımız, yaşlarımız, coğrafyalarımız, bedenlerimiz, cinsiyet kimliklerimiz ve cinsel yönelimlerimiz, fikirlerimiz, seslerimiz, şarkılarımız, yaşamlarımız ve niceleriyle meydan okumaya davet eder.
Tarlabaşı Orkestrası’nı kurar. Çocuklar, gençler müzik yapar. Sesleri, notaları Tarlabaşı’nın dışına taşar. 2006 yılında gönüllü eğitmenlerin desteği ile kurulan orkestra, Tarlabaşı bölgesinde yaşayan gençlerin ve çocukların temel müzik eğitimi almasını sağlamak amacıyla ve müziğin birleştirici gücü hedeflenerek Salt Galata’ya, İstiklal Caddesi sokaklarına ve daha nice yerlere ulaşır. Bu da büyük bir suçtur. Tarlabaşılıların şarkıları Tarlabaşı’nda kalmalıdır. Tarlabaşı, büyük bir kapatmanın adresidir. Oradan yükselebilecek her ses itinayla susturulmalıdır. Evleri, barkları yıkılan Tarlabaşılılar hem orada yaşayıp hem de bir sokak ötesine, İstiklal’e çıkmamalıdır. Onlar için tek seçenek göç etmektir. Tarlabaşı, hükümetin kanayan yarasıdır zira. Yoksulluk görünmemelidir. Yoksulluk kapatılmalıdır.
TTM’nin suçları gerçekten de saymakla bitmez. Sanat atölyesi vardır, fotoğraf atölyesinde çocuklar fotoğraf çeker, mahallelerini belgeler, felsefe atölyesinde tartışır. TTM, Tarlabaşı’ndaki kadınların yaşadıklarını raporlar bir de. Kadınlar erkek şiddetini, sağlık sorunlarını, hastaneye gidemediklerini, gittiklerinde hastane polisinin kocalarından şikayet etmekten vazgeçirdiklerini anlatır.
Tarlabaşılı çocuk ve kadınlar güçlensin diye psiko-sosyal danışmanlık da verir TTM. Güçlensinler ki hikayelerini anlatabilsinler, hayatlarına sahip çıkabilmeleri için dayanışma örgütlenebilsin. Bu da büyük suçtur patriyarkanın hüküm sürdüğü dünyamızda. Ve belki de en büyük suçu bütün bu çalışmalarında kimseyi geride bırakmamak için, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği temelli ayrımcılığa karşı da eşitlik için mücadele etmesidir TTM’nin.
Ancak TTM bu suçlarında yalnız değildir. Bu coğrafyada bütün bu baskının, zulmün, yerinden edilmenin hafızası olduğu gibi direnişin de hafızası vardır. Bütün bu hafızayı silmeye gayret edenlere karşı, dayanışmanın hafızasını çağırmanın tam sırası. TTM’nin tüm bu suçlarına ortağım, demenin; suç denilenin hayatlarımız olduğunu söylemenin tam sırası. İlk adres ise Çağlayan Adliyesi. 14 Nisan Perşembe 11.45’te İstanbul 8. Sulh Hukuk Mahkemesi’ne yargılananlarla dayanışmaya değil; hayatıma sahip çıkmaya, organize nefret ve ayrımcılığa karşı bir arada durmaya gideceğim… Ben, #iyikivarsınTTM demek için orada olacağım. Peki ya siz?
*Gazeteci