Tasarım ve semantik
Kalbimden geçen “endüstri ürünleri tasarımı” ifadesi olduğu halde, mesleğin isminin tam tercümesi pekala “endüstriyel tasarım”dı. İlki mesleğin amacını daha iyi anlatıyor, dolayısı ile karşısındaki ile yukarıda belirttiğim çerçevede daha iyi iletişim kuruyor. Endüstriyel ise oldukça ucu açık bir anlam veriyor insana.
Tasarım kavramının, dilimize artık iyice yerleştiği biçimde “dizayn” kelimesi ile özdeşleştiği günümüzde, ne iş yaptığımızı ifade etmek, kimin gerçekten ilgili işlere ehil olup olmadığını anlatmak, varlığımızı ve konumumuzu güçlendirmek için semantiğe geri dönmek mi gerekli? Geçtiğimiz hafta bana bunu düşündürdü.
SEMANTİK OLARAK TASARIM
Semantik, diğer bir deyişle anlambilim kullandığımız kelimelerin zihnimizde uyandırdığı duygu ve düşüncelerle ve onlara yüklediğimiz anlamlarla ilgili. Bu sandığımızdan çok daha önemli. Çok bilinen bir Mevlana Celaleddin Rumi sözünün bize hatırlattığı üzere, ne kadar bilirsen bil, söylediklerin ancak karşındakinin anlayabildiği kadardır. Bu söz ve semantik bilimi doğru ve sağlıklı iletişimi öznesi kılıyor. Sağlıklı iletişim, etkileşimli, çok yönlü iletişimdir ve çoğumuz bundan bihaber biçimde yaşamlarımızı sürdürüp gidiyoruz.
Karşımızdakinin söyleneni anlamaması yeterince dinlememesinden kaynaklanabilir. Bundan daha vahimi önyargılı yaklaşım ile anlatılanı baştan kabul etmemesi, değerli görmemesi olabilir. Bunlardan ilki eğitim ile düzeltilebilir; ikincisi için psikiyatrik destek gerekli olabilir. Karşımızdaki anlatılanı anlayamıyorsa belki de anlatılanı anlayacak temel bilgilere, kültürel zenginliğe sahip değildir. Burada karşılıklı iletişimin yükü açıkça anlatıcıya da geçer; belirli bir hedef doğrultusunda iletişim kuran tarafın, amacına hizmet edecek açıklıkta, netlikte, yalınlıkta iletişim kurması elzemdir.
MESLEK OLARAK TASARIM
Geçtiğimiz sürede yaklaşık 9.5 yıldır emek verdiğim aydınlatma sektöründe çalışırken de en sık düşündüğüm konulardan biri buydu. Aydınlatma tasarımı denildiğinde mekan tasarımı, peyzaj tasarımı ve mimarlık ile yakın ilişkide bulunan mimari aydınlatma tasarımından mı söz ediyoruz yoksa endüstriyel veya dekoratif anlamda ürün tasarımından mı? İkisi tümü ile farklı pratikler. Ölçekleri, düşünme biçimleri, kullandıkları yazılımlar ve ortaya çıkan ürünler tümü ile farklı. Bu nedenle şahsi literatürümde, söyleşilerimde ve metinlerimde her zaman bu ikisinin ayrımına vardım, farklarını anlatmayı öncelikli kıldım. Umarım bu sektöre küçük de olsa bir katı sunmuşumdur.
Belirli bir profesyonel alanı tanımlama için kullandığımız kelimelerin, o uzmanlıktan fayda sağlayacak kişilerce tam olarak anlaşılır olması gereklidir. Söz gelimi bir avukat denildiğinde kimsenin aklına boksör veya stand-up sanatçısı gelmiyor. Bir doktora ne zaman başvurmamız gerektiğini biliyoruz; doktor sağlık problemlerimizi çözmek, onları iyileştirmek üzere eğitim almış, yemin ederek mesleğe adım atmış bir profesyoneldir; onu pazarda domates ticareti yapan, çürük domatesi yüksek fiyata satarak kârlılık hedefinde olan bir pazarcı olarak algılayamayız; düpedüz doktordur o. Başka örnekler vermemiz gerekirse, mutfaktaki şefin hünerlerine aşinayız, sokaklarda çöp toplayan kişilere net olarak çöpçü diyoruz; oysa tasarımcı denilince kafalarımız hep karışık.
Bunun sebepleri katmanlı. İlki, bu alanlarda eğitim görsün görmesin hemen herkesin tasarımcılık unvanını kendinde görebiliyor olması. Örneğin üretimleri oldukça standart olan ve bu hali ile aslında salt zanaat icraat eden seramikçilerin, sanatsal veya tasarıma dayalı özellikleri olmamasına karşılık seramik tasarımcısı olarak anıldıklarını görebiliyoruz pek çok mecrada. Gerçekten seramik tasarımı alanında eğitim görmüş bir kişiden okyanuslar kadar farkları olmasına karşılık her “yeni” üretimi tasarım olarak adlandırmak, biraz da pazarlama endişesi taşıyan bir eğilim şeklinde son dönemde epey yaygın. Bunun, ortaya çıkan ürün açısından veya kişiler özelinde değil ama, asıl meslek sahibi olan seramik tasarımcısı için olukça negatif etkileri olduğu yadsınamaz. Onlar, kendi bilgi birikimleri ve eğitimleri ile fark yaratacak işler üretip, bu çokluğun arasından sıyrılmak durumundalar.
ENDÜSTRİ ÜRÜNLERİ TASARIMI MI ENDÜSTRİYEL TASARIM MI?
Otuz yıllık meslek yaşamım boyunca çeşitli ortamlarda, meslek kuruluşlarında, derneklerde ve söyleşilerde mesleğimizin “endüstri ürünleri tasarımı” mı, yoksa endüstriyel tasarım mı olduğu tartışıladurdu. ODTÜ’de İngilizce eğitim aldığımızdan bölümümüzün ismi evrensel olarak Industrial Design (ID) olarak anılıyordu. Şimdilerde pek çok İngilizce eğitim verdiğini iddia eden fakültenin tersine tüm hayatımız ağırlıklı olarak İngilizce geçtiğinden, mezun oluncaya dek Türkçe’deki bu terminoloji farkını anlayamamış; bu tartışmaları ilgi ile izlemiştim. Kalbimden geçen “endüstri ürünleri tasarımı” ifadesi olduğu halde, mesleğin isminin tam tercümesi pekala “endüstriyel tasarım”dı. Tercihimi bu yönde yapmanın sebebi, ilkinin mesleğin amacını daha iyi anlatıyor olması, dolayısı ile karşısındaki ile yukarıda belirttiğim çerçevede daha iyi iletişim kuruyor olmasıydı. Endüstriyel ise oldukça ucu açık bir anlam veriyor insana.
Endüstri ürünleri kavramı, konudan bağımsız bir kişi için bir bakıma nettir, ancak endüstriyel kelimesi sanki endüstriymiş gibi anlamını taşır. Ya da bana öyle gelir. Tabii hangi endüstriler olduğu da bir karışıklık konusudur. Zira artık tarım da endüstrileşmiştir veya ilaç endüstrisinden de bahsedilebilir; her ikisinin tasarım ile ilişkisi bu mesleki terminoloji altında değildir. Benzer bir biçimde benim beynim sanatsal, tasarımsal gibi -sal olan kelimeleri de almaz; imtina etsem de yeri geldikçe sanatsal kelimesini kullanmak durumunda kalırım ancak tasarımsal denildiği zaman karşımdakinin ciddiyetinden endişe eder hale gelirim. Bu ekle ilgili derdim sanırım onun meslek pratiklerine eklenmesinde. Örneğin ruhsal dendiğinde bana anlamsal olarak rahatsızlık vermez. Sanatsal da bende doğru çağrışımlar yapabilir ancak tasarımsal nedir? Tasarım gibi mi? Tasarlanacakmış ama tasarlanmamış mı? Tasarımı yarım mı kalmış? Bir tasarım felsefesi veya anlayışı doğrultusunda mı ele alınmış? Evet ise hangisi, ne tür? Gibi onlarca soru ile baş başa kalırım bu ifadeyi duyduğumda. Mimarisel, tıpsal, savunmasal demiyoruz mesela.
Mesleklerin kendi içlerinde kendilerine ait kullandıkları terimlere terminoloji dediğimiz gibi, mesleki branşlaşmanın terminolojisi burada sözünü ettiğimiz. Bunlar için kullandığımız kelimelerin anlamları ve onların karşımızdakine ne ifade ettiği.
İÇ MİMARİ Mİ İÇ DEKORASYON MU?
Bu yazımı yazmaya beni teşvik eden, mimar ve iç mimarların arasında bir süredir devam eden bir tartışma. Bu tartışma iki mesleki pratiğin ilgilendiği alanların birbiri ile iç içe geçmesinden kaynaklanıyor ve her iki taraf için de pek haklı sebepleri var. Mimarlık ve ürün tasarımı, barınma ve alet yapımı göz önüne alındığında insanın en eski ve ilkel ihtiyaçları ile ortaya çıkan, iç güdüsel olarak sergilenen bir yaratıcı faaliyetin sonucu olarak ortaya çıktılar.
En ilkel insan topluluklarında tıpkı avcılar, şifacılar gibi rollerin yanında mimar kişi ve zanaatkarlar da kuşkusuz vardı. Endüstri ürünleri tasarımı mesleğinin meslek olarak ortaya çıkması hepimizin bildiği üzere endüstri devrimi sırasında, gerek makineleşen üretim ile uyumlanmak gerekse bu dönemsel gelişmeler sayesinde inanılmaz biçimde çok sayıda ürün üretebilen insanın bu ürünleri farklılaştırma ve böylece rekabet edebilme ihtiyacından doğmuştur.
İlkel çağlardan bu yana varlığını sürdüren mimar kişi hep olmasına karşılık, mekanların belirli bir zamana kadar bilinçli bir biçimde düzenlenmediğini yani tasarlanmadığını biliyoruz.
Mekan tasarımına yönelik tasarım anlayışı 18. yüzyılda burjuvazi için kumaş ve tekstil aksesuarlarının üretimindeki artış doğrultusunda ilk olarak tohumlanmış. Giyimleri ile sosyal sınıf farkını yansıtan burjuva, bu anlayışı mekana da taşımış, böylece döşemeli koltuklar, perdeler ve örtüler çağı başlamıştır. Zamanla bu döşeme atölyelerinin sahipleri dekoratörler haline dönüşmüş ve gusto sahibi kişiler olarak mekanları da düzenlemeye başlamışlar. Bu konuda daha önce şurada yazmıştım.
İngilizcesi interior design olan bu alan için bu terimin ilk kullanımı 19. yy sonları hatta 20. yy'ın ilk yıllarında görülüyor. Amerika’da interior decoration olarak kullanılan bu terimin kayıtlara ilk geçtiği tarih 1904. Terimin bunca yaygınlaşmasında 1930-1950 yılları döneminde rekabet eden iki dergi rol oynuyor. İlki – ve eski olan- Interior design and decoration dergisi.. Interior design / Mekan tasarımı terimini ilk kez 1930'da kullanıyor. Ama daha sonraları bu dergiye rakip olan Interiors dergisi mekan tasarımı ve mekan tasarımcısı tabirini ısrarlı biçimde kullanınca terim literatüre giriyor. Meslek, 1950’lerde İkinci Dünya Savaşı sonrasında yıkılan evlerin yeniden yapımı sırasında iyice popülerleşiyor ve farklı coğrafyalarda eğitim alanında da branşlaşma sağlanarak ayrı bir meslek branşı olarak doğuyor. Günümüzde bu işi yapanlardan eğitim almamış olanlara dekoratör, eğitim almış olanlara da iç mimar deniliyor.
Evet, bizim dilimizde, mekan tasarımı olan bu meslek iç mimarlık olarak anılıyor ve anladığım kadarı ile bu birbirine yakın meslek sahipleri arasında bir sorun oluşturuyor.
Aslında interior kelimesinin anlamı, doğru: iç. Bu kelime, bir şeyin içindekini, içte olanı ifade eder. Mesleğin İngilizcedeki kullanımının tam çevirisi İç Tasarım olmalıydı.
Tasarım kelimesinin tüm soyutluğu ile iç kelimesinin kavramsal genişliğini bir araya getiren bu tanımlama muhtemelen bizlere içinden hiç çıkamayacağımız bir sonsuzluk sunardı.. Bir an durup şu diyaloğu hayal edin:
- Ne iş yapıyorsun?
- İç tasarımcısıyım
- …
Bu ifade semantik olarak doğru olmadığından ülkemizdeki bölümler kurulurken bu tasarım faaliyeti - kanımca hiç alakası olmadığı halde - mimarlık olarak adlandırılmış.
SÜREÇ VE SONUÇ
İlkel toplumdan bu yana yapı tasarlayan mimar kişinin mesleki yetenekleri ve birikimi böylece mekan düzenleyen mesleki branşa atfedilmiş. Oysa iki branşın ilgi alanları bambaşka. Mesleklerinde “mimarlık” kelimesini paylaşan bu iki profesyonel alan, pratikte bu kelimedaşlıktan başka hiçbir ortak noktaya sahip değiller.
Neden mi?
Yine kavramsal açıdan ele almalıyız. Tasarım kelimesi çağımızda nasıl üründen ve endüstriden bağımsızlaşmış bir biçimde artık sistemleri, yönetim ve düşünme biçimlerini temsil ediyorsa, mimarlık terimi de artık sadece mesleki pratik kalıpları içinde kullanılan bir anlama sahip. Sıfır noktasından tasarlanarak inşa edilen yapılar için pek çok yerde mimarlık kelimesine rastlayabiliriz. Benim ilk aklıma gelen marka mimarisi (brand architecture), bilgi mimarisi, sistem mimarisi gibi kullanımlar. Bu kullanımların tümünde bir strüktür tasarımı ve bu strüktür üzerine kurulan sistemsel yapılar söz konusudur. Mimarlık kavramı artık sahip olduğu özelliklerden sadece biri ama en güçlüsü ile öne çıkmakta ve yapıcı bir anlam ifade etmektedir.
İç mimarlık olarak bilinen ancak mekan tasarımı olarak kullanmayı tercih ettiğimiz profesyonel alan ise sıfırdan inşa etmez. Bana göre yapıcı değil; düzenleyici bir pratiktir. Evet iç mimarlar bugün duvarları kırıyorlar, tesisatları yeniliyorlar, belki bir bakıma yapma faaliyetini işlerinin içinde barındırıyorlar. Ancak temel olarak bu mesleki alanın ilgisi mevcut olanı, yapılmış olanı düzenlemek, editoryal seçimlerle birlikte bir estetik ve fonksiyonellik sağlamaktır. Bu nedenle mesleklerinde barındırmaları gereken terim mimarlık değil tasarım olmalıdır.
Tasarıma dayalı tüm meslekler özünde birbirini tamamlar niteliktedir. En basit hali ile kent plancısı kentleri, mimarlar binaları, peyzaj tasarımcıları dış alanları, mekan tasarımcıları odaları, ürün tasarımcıları eşyaları tasarlar. Kabaca bakıldığında sistem nettir. Diğer yandan bu ve daha fazlası olarak branşlaşmış tüm tasarım alanları birbirinin içine geçmiş durumdadır. Birbirini tamamlayarak omuza omuza iş üretmesi gereken bu mesleklerdeki bu geçişmeler bugün profesyonel yaşantıda kuşkusuz haklı endişeler ve rahatsızlıklar yaratıyor.
Benim kişisel görüşüm, eğer önemli ise değerli okuyucularım, pek çok konuda olduğu gibi bu konuda da olduğu gibi sürece yönelik değil; sonuca yönelik. Herkes her mesleği yapabilir; önemli olan bunu iyi, doğru ve etik sınırlarda yapmaktır.
Bir yandan da kimse asıl işi olmayana karışmamalıdır (veya karışsa da bunun bir önemi olmamalıdır). Burada yolumuz sanıyorum yine Baudrillard ile kesişiyor. Birbirinin içine geçmiş meseleler için ortaya attığı simulakrum ve simulakra hakkında gelecek hafta buluşmak üzere…