YAZARLAR

Tek karar verici sorumlu

Aileerkillik kavramı uydurularak yapılmak istenen şey erkek egemenliğini tahkim ederek yeniden güçlendirmek. İlk kez Erdoğan’ın telaffuz ettiği aileerkillik ne menem bir şeyse kadını ya babaya ya kocaya mülk olarak tahsis etmek niyetinde.

Ekonomik kriz felaket boyutuna ulaşmış. Gözü kapalı bağlıları "AKP bozdu Erdoğan düzeltir" havasında. Siyasal düşünce değil inanç esası benzeri yaklaşıma sahip olanlar, haklılıklarına çok inanıyorlarsa bile muhtemelen kendi iç seslerine kulak verip "gerçekten düzeltme gücüne sahip olan bozulmasına izin vermezdi" yargısına ulaşamıyor. Yıllardır bitmeyen uzun soluklu bir beklenti içinde bağlılarını sürüklenir halde yaşatmak Erdoğan siyasetinin etkili taktiklerinden. Örneğin yoksulluk nafakası ve iştirak nafakası, kesilmek isteniyor. Erkek sadece boşandığı kadına değil kendi çocuklarına da nafaka ödemek istemiyor. Erdoğan bu talebe uygun düzenleme hazırlıyor.

Evet, Erdoğan hazırlıyor. Sisteme göre Erdoğan’ın onayı olmadan saray memurları harekete geçemez çünkü. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, nafaka dahil Medeni Yasa ile düzenlenmiş maddelerin değiştirilmesine dair toplantıyı Cumhurbaşkanı'nın talimatıyla yapmıştır, bunun aksi düşünülemez. Adalet Bakanı masasına da buradan gittiğine şüphe yok. Meclis'e ne zaman sevk edileceği de Erdoğan’ın onayına tabi kuşkusuz. Ve buraya kadar sıraladıklarımın hepsi kendi gönlünce tasarlanmış ucube sistemde bile yetki aşımı olmasına rağmen bu da kusur olarak yapışmıyor üstüne. Ve en sonunda komisyonlar, genel kurul oylamaları derken Meclis'ten çıkarsa yasaya uygun olarak Erdoğan tarafından onaylanacak. Ancak üst düzey partililer teşkilata ve seçmene dönüp Erdoğan yüzünden yoksulluk nafakası ve iştirak nafakası kesilen, tedbir nafakası buharlaştırılan, aile konutunda barınma hakkı ellerinden alınan kadın ve çocukları, Erdoğan’ın sorumlu olmadığına ikna edecek. Belki onlar da tıpkı son dakikaya kadar İstanbul Sözleşmesi’nden imza çekilmeyeceğine inandıkları gibi inanacaklar. İnançları boşa çıktığında ise Erdoğan onlara tıpkı 1 Temmuz günü sarayda bir davet vererek, altı ay önce yürürlüğe girmiş olması gereken ve asıl amaca hizmet edecek yeterlikten yoksun bir şiddet eylem planı sunduğu zaman eril şiddetle mücadele edileceğine inandıkları gibi.

Çünkü Erdoğan başında bir hale ile dolaşıyor. Şeyh uçmaz, mürit uçurur derler ya partililer de çizdikleri Erdoğan portresiyle hatalardan arındırıyor onu. Tek yetkili kendisi olduğu halde nasıl oluyorsa kusur hep başkalarında. Süper güçlerini kullanarak düzeltecek tüm hataları. Ne zaman? Burası mühim işte. Çünkü işaret edilen zaman hep en yakın seçimden sonrası oldu. Kadını, hukuk öznesi özerk birey olarak erkek birey ile eşit görmeyen cinsiyetçi yaklaşımla Erdoğan, Medeni Yasa’da eşlerin eşitliği ilkesiyle eşitlikçi aile modeli yolunu açan, kadınların güçlenmesi için destek sunan düzenlemelerin hepsini geri almak istiyor. Aileerkillik kavramı uydurularak yapılmak istenen şey erkek egemenliğini tahkim ederek yeniden güçlendirmek. İlk kez Erdoğan’ın telaffuz ettiği aileerkillik ne menem bir şeyse kadını ya babaya ya kocaya mülk olarak tahsis etmek niyetinde.

Aile konutu baraj gölü altında kalan kadına TOKİ tarafından yapılmış konutu, hak sahibi olduğu halde teslim edilmemişti örneğin. Anne babasıyla birlikte yaşayan kadın, yeni inşaat bitene kadar geçen sürede büyükleri vefat ettiği için yalnız kalmış ve öncelik ailelerin denilerek yalnız yaşayan kadına hakkı olan ev ancak mahkeme kararı ile teslim edilmişti. Bu örnek doğrultusunda düşünürsek aileerkillik, bekar kadınların yargı güvencesinden de yoksun kalacağı bir norm oluşturma politikasıdır demek gerekir.

Tüm hukuki haklarına sahip özerk birey olarak görmediği için yalnız yaşayan bekâr kadına hak sahibi olduğu evi teslim etmeyen zihniyet, kadınların çocuklarıyla birlikte erkeklere bağımlı kılınıp muhtaç halde yaşatılması için nafaka hakkını gasp etmek niyetinde. Tedbir, yoksulluk ve iştirak nafakasını sınırlandırmak istiyor. Yardım nafakası ise 18 yaşından büyük ve öğrenime devam eden gençler için geçici işlerde zaman zaman çalışıyorsa bile kesilecek. Yasa hilafına getirilmek istenen bu sınırlandırmalar için kadın örgütlerinden değil, nafaka hakkına sahip kadın ve çocuk ve gençlerden değil Diyanet'ten görüş alıyor Erdoğan. Diyanet ise dinin medenileştirmeye çalıştığı insanları, medeni haklardan yoksun sayan tavsiyeler sunuyor. Yoksulluk nafakası haram demek gibi ve 9 yaşından büyük kız çocuklarına, 12 yaşından büyük erkek çocuklarına verilen iştirak nafakası haram demek gibi din ve insanlık dışı hüküm kuruyor.

Medeni Kanun’la düzenlenmiş olan nafaka kavramı ile Diyanet’in anladığı nafaka kavramı aynı şey değil. Çünkü Kur’an’da geçen nafaka evli olunan kadın ve çocukların tüm ihtiyacının karşılanması yükümlülüğünü ifade eder. Evlilik devam ederken yerine getirilmesi gereken bakım yükümlülüğü dini literatürde nafaka olarak geçiyor. Medeni Yasa ise evlilik bittikten sonra veya boşanma sürecinde varlıklı olan tarafın, yoksul düşecek olan tarafa vermesi gereken destek yükümlülüğü anlamına geliyor. Ve destek yükümlülüğü anlamıyla bugünkü nafakanın dini literatürde karşılığı "geçimlik" olarak çıkıyor karşımıza. Geçimlik vermek bir kurala bağlanmamış ama kuvvetle tavsiye edilmiş ve tarih boyunca da uygulanmış çeşitli şekillerde.

Bütün bunları çok iyi bilen Diyanet, kendi kurduğu ve inişli çıkışlı haram helal borsasında, kokain kullanmanın haram olup olmadığından şüphe duyarken yoksulluk nafakası için kolaylıkla haram diyor. "Olmayana da ver" diyen Kitaba rağmen olmayana vermelerin en geniş anlamı ve bütün inananlar için yükümlülük olan infak etme sorumluluğu, boşanılmış eşe verildiği takdirde haram sayıyor Diyanet. Çünkü dini literatürden dilimize tercüme haliyle geçimlik bugün dindarların dilinden hiç düşmeyen infak yükümlülüğünün eski eşe verilen şekli. Fakat Diyanet haram diyor. Neden? Kadınları hukuk öznesi özerk bireyler olarak görmediği için. Peki, bu dine uygun mu? Hayır, kesinlikle hayır çünkü İlahi Mesaj eşit yaratılışı, dünyevi sorumluluklarda eşitliği, uhrevi ödül ve cezada eşitliği açıkça ortaya koyar.

Dünya hayatına dair dini sorumluluklarda eşit olanın gündelik yaşamın dini olmayan boyutunda eşit sayılmayacağı varsayımı, dinin ataerkil yorumuna, ilk muhatapların kendi çağının hayat tarzında gördüklerine ait kalıp yargılardan ibarettir. Dini değil kültüreldir. O çağın, o coğrafyanın kültürüdür. Diyanet ise o kültürü dinin kendisi gibi gösterme misyonunu taşıyor. Diyanet’e bu misyonu yükleyip toplumsal ve siyasal yaşamın her aşamasında karşımıza çıkarması için yetkisini genişleten kişi de Erdoğan.

Kadınların yoksulluk nafakasını çocukların iştirak nafakasını kesmek isteyen kişi Erdoğan. Nafaka bahanesiyle yapmak istediği şey ise Medeni Yasa’yı parça parça yok etmek. İslamcı ütopyasını gerçekleştirerek bir seçim daha kazanmak istiyor. Yanılıp yanılmadığı biraz da muhalefetin performansına bağlı. Gerek nafaka gerekse boşanmaların hızlandırılması gibi yanıltıcı isimle yargı güvencesinden yoksun boşanmalar ve aile arabuluculuğu gibi hazırlıklar Meclis'e teklif olarak gelmeden önce iktidarı durdurmak, muhalefetin hemen şimdi üstlenmesi gereken acil sorumluluk. Medeni Yasa ihlalinin seçim malzemesi olarak kullanıldığını ve Türkiye için büyük risk yarattığını görüp topluma göstermeleri gerekir. İşçi Partisi ve Cumhuriyet Halk Partisi bu sorumluluğa dair adım attı, Peki diğerleri hâlâ sessiz mi kalacak?


Berrin Sönmez Kimdir?

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.