Tekirdağ’da ayat gelip geçer; isteyen soğuk su, isteyen rakı içer
Türkiye’nin en eğlenceli şehirlerinden biri Tekirdağ... Onlar kendilerine “anason kokan şehrin çocukları” diyorlar. Ama rakı fabrikasının taşınmasıyla biraz da öksüz kalmışlar hani... Peki, tarihi, kültürü, doğasıyla nasıl bir yer bu Tekirdağ?
1981 yapımı “Gırgıriye” filminden bir sahne... İki âşık, Darbukatör Baryam ve Güllü “ayal” kuruyor:
Baryam: Alayım sana bir Murat 131, gezdireyim sana bütün Avrupa’yı...
Güllü: Avrupa’yı haaa?
Baryam: Tabiii yaa... Edirne, Çorlu, Tekirdağ, Keşan, dolaşalım bütün Avrupa’yı arabaylan...
Tekirdağ deyince ilk aklıma gelen bu diyalog, sadece benim hafızamda değil, sizlerinkinde de unutulmaz yer etmiştir eminim. En azından yaşı bana yakın olanlarda... Trakya şivesini gerçekten çok seviyorum. Hep bana Bulgaristan göçmeni anneannemi, en çok da onun abisini yani koca dayımı hatırlatıyor. Aynen Baryam gibi konuşurdu İsmail dayım da. Aynı Tekirdağlılar gibi “h” harfini kullanmaz; “Ayda bakalım”, “Aade” falan derdi. “Mari. Mara, mare, mori” gibi ne anlama geldiğini bilmediğim hitap kelimeleri kullanırdı. Bize çocuk anlamına gelen “kızanlar” diye seslenirdi. Yazıyı yazarken araştırdığımda bu kelimeler, Tekirdağ’da da karşıma çıktı. Bazen nedenini bilmeden ve farkında olmadan kullandığım “Nabüsünüz?” kelimesi de Tekirdağ’a ait... Birçok kelimeyi aslında fıkralardan ya da filmlerden biliyoruz ama çayır çimenlik anlamına gelen “pangallık”, alkollü içecek için kullanılan “purnik”, alkol içmek yerine söylenen “piizlemek” kelimelerini ben ilk defa duydum.
Lafı açılmışken bir tane Trakya fıkrası sıkıştırayım araya:
“İki Trakyalı gazete bulmacasını çözüyor:
- Dört harfli ayvan soruyor.
- Orozdur bea... Dur yazma indi de olabilir.”
Eğer bir gün Tekirdağ’a giderseniz ve yerel halkla yoğun iletişim hâlinde olursanız siz de böyle konuşmaya başlayabilirsiniz.
Tekirdağ’ın dilinde olduğu kadar kültüründe de “maacır”ların etkisi hissediliyor. Mesela Balkan göçmenleri tarafından Tekirdağ’a getirilmiş bir âdet var: Sedenka. Köy kadınlarının kendine özgü eğlencelerinden Sedenka, üç çeşit yapılıyor. Yapılma sebebi ne olursa olsun üçünün de ortak noktası, yemeklerin yenilip eğlenilmesi... Hatta Karacakılavuz köyünü de Bulgaristan’dan gelen ve önlerine çıkan karacayı takip ederek, buraya yerleşen seksen iki muhacirin kurduğuyla ilgili bir efsane de var.
ANASON KOKAN ŞEHRİN ÇOCUKLARI
Tekirdağ deyince birçok insanın aklına ilk gelen, “Gırgıriye” değil de “pangallık”larda “purnik” “piiz”leyenlerdir herhâlde. Kimisi “Kaç şişe kırıldı Tekirdağ’ın sarhoş gönlünde?” diye sorarken kimi de “Anason kokan şehrin çocuklarıyız. Biz Tekirdağlıyız.” diye gurur duyuyor ama Tekirdağ’ın adının alkolle anılmasından rahatsız olanlar da var.
Öncelikle şunu belirtmek lazım, Tekirdağ’ın “anason kokan şehir” olmasının en önemli nedeni, evlerde tüketilen alkol değil, bir zamanlar bu topraklarda varlığını sürdüren Tekel İçki Fabrikası’ydı. Çok değil, beş yıl öncesine kadar bu fabrikadan yükselen rakı kokusu gerçekten de şehrin sadece “kafa”sını değil, havasını da etkiliyormuş. Ne mi olmuş? 1931 yılında kentte kurulan ve Tekirdağ’ın dünyaca ünlü rakısını üreten Tekel İçki Fabrikası, 2014’te özelleştirilmiş, 2017’de de yeni sahipleri Manisa’ya taşımaya karar vermiş. Anason kokusundan hiçbir zaman rahatsız olmayan kentliler, bu durumdan hiç mutlu değil. Kendilerini evlerinden, yurtlarından, kültürlerinden mahrum bırakılmış gibi hissediyorlar. Bağcıların isyanı, iş bulamayan insanların feryadı ise onlardan daha çok.
AKŞAAAMDAAN AKŞAMAAA...
Gelelim, Trakyalıların alkolle ilişkisine... “Astacadell” isimli Ekşi Sözlük yazarı bakın başına gelen olayı nasıl anlatmış:
“Trakya’dan gelin almaya gittik. Bir dayı motorla arabanın önünü kesti:
- Rakı yok mu, rakı?
- Yok dayı para var.
- Bira ver o zaman!
- Zarf var dayı.
- Nabayım ben zarfı be ya?
Zarfı almadı, sövdü gitti.”
Tekirdağlılar, “Sorun bizim çok içmemiz değil, ülkenin geri kalanının alkolü ayıp olarak görmesi...” diyorlar ve ekliyorlar: “Hem biz çok içmiyoruz ki akşaaamdaan akşamaaa...”
Böyle yazınca Tekirdağ’ın sarhoş ve etrafa salça olan insanlarla dolu olduğu izlenimi yaratmayalım kafanızda. Tam tersine bugüne kadar yazdığım iller içinde kadının en rahat olduğu, içkinin kavga etmek için değil de eğlenmek ve gülmek için içildiği bir yer burası. Denk gelirseniz dost meclisinde anlatılan hikâyeler de bu eğlenceyi destekler her zaman. Neyzen Tevfik’e atfedilse de Murat Çelik’e ait “Be Hey Dürzü” şiirinin bir kısmıyla bu konuya noktayı koyayım en iyisi:
“Ne ararsın Tanrı ile aramda
Sen kimsin ki orucumu sorarsın?
Hakikaten gözün yoksa haramda,
Başı açığa niye türban sorarsın!
Rakı, şarap içiyorsam sana ne.
Yoksa sana bir zararım içerim.
İkimiz de gelsek kıldan köprüye
Ben dürüstsem sarhoşken de geçerim.
Esir iken mümkün müdür ibadet?
Yatıp kalkıp Atatürk'e dua et.
Senin gibi dürzülerin yüzünden,
Dininden de soğuyacak bu millet.”
KIRKLARELİ: İSTANBUL’A KOMŞU OLAYIM. TEKİRDAĞ: YO!
Başta söyledik Tekirdağ, Avrupa’da yer alıyor. Marmara Bölgesi’nin Trakya yakasında... Komşuları, İstanbul, Çanakkale, Edirne, Kırklareli... Asıl sahil şeridi Marmara Denizi’nde olsa da Karadeniz’e de bir buçuk kilometre kıyısı var. Hatta şu capsleri görmüşsünüzdür:
“Kırklareli: İstanbul’a komşu olayım...
Tekirdağ: Yo!”
Tekirdağ, yüzölçümüne göre ekili dikili alanları en çok illerden... Tarıma elverişli alanların oranı yüzde 80... Buğday, ayçiçeği, soğan, karpuz, kiraz ve üzüm en çok üretilenler... Hatta bir ara yoldaki çukurları protesto etmek için bile o çatlaklara ayçiçeği ekmişler. Ama çiftçilere bir dokunursanız bin ah işitiyorsunuz. Liman desen var, doğa desen var, tarih desen var...
Dünyanın önde gelen ekonomi dergilerinden Forbes’in 2016 yılında yaptığı “İş Yapmak ve Yaşamak İçin İdeal Şehir” araştırmasında Tekirdağ; İstanbul, Ankara ve İzmir’den sonra dördüncü sırada yer almış. Her ne kadar böyle olsa da gençler hep daha büyük şehirlere göç etmiş ama dışarıdan da Tekirdağ epey göç almış. Bu durumun şehrin eski atmosferini değiştirdiğini söyleyenlerin sayısı azımsanmayacak düzeyde. Belki de bu sitem daha çok, eski sahilini, sahildeki evlerini, bacalardan çıkan soba kokusunu, sobalarda kızaran ekmekleri yani çocukluğunu özleyenlere ait, bilemiyorum.
Her yerde olduğu gibi Tekirdağ’da da yeni ve yüksek binaların sayısı oldukça fazla... Özellikle memur ve üniversiteli nüfusunun yoğun olduğu Yüzüncü Yıl ve Hürriyet mahallelerinde... Değirmenaltı mahallesi de üniversitenin açılmasıyla çehresini epey değiştirmiş. Aydoğdu mahallesinde daha çok Romanlar yaşıyor.
KİRAZ CÜMBÜŞÜ
Tekirdağ’ın festivalleri de pek meşhur. Her yıl geleneksel olarak Tekirdağ Uluslararası Kiraz Festivali düzenleniyor. İlk defa 1962’de “Kiraz Cümbüşü” adı altında kutlanmaya başlanmış; 1964’te “Kiraz Bayramı”na dönüşmüş; daha sonra “Kiraz Festivali” adını almış. Kortejler, sergiler, gösteriler, fener alayları, gece konserleri, kiraz yarışmaları, yelken yarışmaları, festival güzellik yarışmaları, piknikler ve kapanış konserleri yapılıyor. Elli yedincisinin 9-10-11 Haziran 2023 tarihlerinde yapılacağı duyuruldu; şimdiden not edin isterseniz. Görkemli Hıdrellezler kutlamalarının yanı sıra ayrı ayrı Ceviz, Karpuz, Ayçiçeği festivalleri de yapılıyor.
Düğünleri zaten anlatmaya gerek yok sanırım. Şehirdeki dokuz sekizlik coşku, bu düğünlerde doruğa çıkıyor. Mesela kına sonrası “damat kaldırma” diye bir âdetleri var. Gece davullarla sokaklar geziliyor, damat evine gidiliyor, damat yatağından kaldırılıp gelinle oynatılıyor. Eskiden Bilecik’te benzer bir âdet vardı; damat evine tavuk almaya gidilirdi ama son zamanlarda hiç yapıldığını duymadım. Tekirdağ’da devam edip etmediğini de bilmiyorum açıkçası
Tekirdağ’ın düğün gecelerinde oynanan bir de “Tekirdağ Karşılaması” diye ile özgü bir oyunu var. Ana kız bir düğün gecesi düğüne gider. Kız kıyafetinden dolayı kendini mahcup hisseder. Kızlar ve erkekler birlikte oynarken de anne, mani söyleyerek hâlini dile getirir:
“Ana mori ana
Diksene donimi
Oynayayım sana
Çiftetelli oyuni nay nay nay”
İSTANBULLU YAZLIKÇILAR
Yazın İstanbullu yazlıkçılar, şehrin çehresini epey değiştiriyor. Özellikle İstanbul’dan Şarköy’e, Kumbağ’a, Mürefte’ye, Marmara Ereğlisi’ne gidenler, hem trafiğin kilitlenmesine hem de bazı günler ekmeğin bile bitmesine sebep olabiliyor. Hakikaten güzel bir sahil şeridi var Tekirdağ’ın ama benim en beğendiğim yer Uçmakdere... Özellikle motosikletçilerin tercih ettiği Uçmakdere yolları hem virajları hem de doğasıyla hac yolu gibi bir yer. Eski bir Rum köyü olan Uçmakdere, eski yerleşim dokusunu ve yaşam kültürünü hâlen devam ettiriyor.
Coğrafyası özellikle sporlarla ilgilenenler için cennet gibi... Yeniköy-Uçmakdere bölgesinde yamaç paraşütü, Şarköy’de rüzgâr sörfü, Çorlu ve Saray’da binicilik yapanlar; Hayrabolu ilçesinin son yıllarda sahne olduğu motokros yarışmaları; merkezdeki yelken kursları; Kartalkaya ve Çorlu Kirazdere’deki off-road aktiviteleri; birçok bölgesindeki yürüyüş güzergâhları... Daha ne olsun?
MACARLARIN TEKİRDAĞ’DA NE İŞİ VAR?
Tekirdağ’da enteresan bir müze var: Rakoczi Müzesi... 18. yüzyıl başlarında Macar bağımsızlık hareketinin önderi II. French Rakoczi ve taraftarları, Avusturya’yla savaşmış ve yenilmiş. Bunun üzerine Padişah III. Ahmed, Rakoczi ve taraftarlarını davet ederek, Tekirdağ’a yerleştirmiş. Rakoczi, 1735 yılından ölümüne kadar burada ikamet etmiş. Rakoczi’nin ikamet ettiği ev, 1932 yılında Macaristan Hükümeti’nce satın alınarak, aslına uygun restore edilmiş ve müze hâline getirilmiş. Sergilenen eserler arasında Türkiye-Macaristan ilişkilerini ve iki ulusun halk sanatlarındaki beraberliklerini simgeleyen eserler ile Rakoczi’nin şahsi ve ailesine ait eşyalar yer alıyor.
TEKİRDAĞ-SELANİK HATTINDAN DOĞAN MÜZE
Eski Tekirdağ Fotoğrafları Müzesi’nin de ilginç bir hikâyesi var. 1923’te Lozan Mübadelesi nedeniyle Tekirdağ’dan Yunanistan’a göç eden Mavridis Ailesi’nin terk ettiği evlerine Selanik’ten gelen Eşkinat Ailesi yerleşmiş. Mübadil olarak yer değiştiren ailelerin bir zamanlar yaşadığı evin çocukları Dimitrios Mavridis ile Ekrem Eşkinat, aslında aynı evin çocuklarıymış. Çocukluk yılları Atina’da geçen Mavridis babasının ölüm döşeğinde sayıkladığı “Tekirdağ’daki evimiz” sözlerinden etkilenerek elli yıl boyunca Tekirdağ’ı araştırmış, hiç kimsede eşi benzeri olmayan yüzlerce eski Tekirdağ fotoğrafını toplamış, Tekirdağ hakkında on iki kitap yazmış. Bu süreçte elinde eski bir fotoğrafla Tekirdağ’daki aile evini yıllarca aramış. Ekrem Eşkinat ise yıllar sonra eski Tekirdağ fotoğraflarını araştırırken fotoğrafların altındaki imzadan ulaşmış Mavridis’e. Eşkinat, Mavridis’in Atina’daki evine gitmiş. Mavridis’in yaklaşık 1.500 Tekirdağ fotoğrafının yer aldığı koleksiyonunu incelemiş. O ziyaretlerin birinde mübadil olarak yer değiştiren ailelerin aynı evde yaşadıkları ortaya çıkmış. Eşkinat, Mavridis’e “Bu fotoğrafları bize vermen lazım. Çünkü artık ne ben Türk’üm ne sen Yunan’sın. Biz aynı evin çocuklarıyız” demiş. İşte bu köşk, müzeye dönüştürülmüş. Mavridis de 150 yıllık ve 1.500’den fazla Tekirdağ’ın fotoğrafından oluşan bu paha biçilmez koleksiyonu Tekirdağ Süleymanpaşa Belediyesi’ne bağışlamış.
NAMIK KEMAL ETKİSİ
Tekirdağ, burada doğup yetişen Namık Kemal’le âdeta özdeşleşmiş bir kent... Birçok kamu kurum ve kuruluşun adı Namık Kemal’le başlıyor. Heykelleri ve anıtlarının yanı sıra doğduğu ev de “Namık Kemal Evi” adıyla ziyaretçilerini ağırlıyor.
Arkeoloji ve Etnografya Müzesi’nde, Tekirdağ bölgesinde tarih öncesi çağlardan günümüze kadar gelen toplam 23.901 adet eser bulunuyor.
Çorlu Yılmaz Büyükerşen Balmumu Heykeller Müzesi’nde, tarihî kişiler ile yerli ve yabancı ünlü 110 kişinin balmumu heykeli yer alıyor.
Müzik Teknolojileri Müzesi’nde, hem geçmişte hem de günümüzde kullanılan müzik aletleri ve müzik aletlerinin yapılış aşamasını anlatan malzemelerin yanı sıra çok sayıda yöresel kıyafet sergileniyor.
Yine Tarihi Çorlu Evi, Muratlı Atatürk Evi, İbrahim Balaban Müzesi, Tekirdağ Valilik ve Belediye binaları, Sarı Köşk, İtalyan Konağı, Şarköy Etnografya Müzesi, Tarihî Beşevler, Tarihî Yalı Hamamı, Rüstem Paşa Külliyesi ilginizi çekebilir.
Birçok anıt, heykel, çeşme, köprünün, bedestenin, kilisenin bulunduğu Tekirdağ’daki Çorlu, Naip ve Misinli kalelerinin eski heybetlerinden pek eser yok maalesef.
Malkara ilçesindeki Evrenbey köyünün yaklaşık bir kilometre güneyindeki Sipahi Mezarlığı ise ilginç bir yer. Arazi üzerinde boyları üç buçuk-dört metre arasında değişen kum taşlardan yapılma mezar taşlarını görebilirsiniz. Üzerlerinde herhangi bir yazı ya da süsleme bulunmuyor.
ANTİK KENTLERİ
Tekirdağ’da birkaç tane antik yerleşim yeri de bulunuyor. Buralar genelde Samos Adası’ndan gelen topluluklar tarafından kurulmuş. Barbaros Yerleşim Alanı (Bizanthe/Bisanthe), Odrys Kralı Seuthes’in “Ksenophon’un Anabasis” adlı kitabında, 1. Bizans’ın deniz kıyısındaki en güzel şehirlerden biri olarak geçiyor. Tarihçi Plinius da Perinthos Antik Kenti’nin 200 ayak genişliğindeki kara parçasıyla ana karaya bağlı olduğunu yazıyor. Heraion Teikhos ise Trak antik yerleşimi... Yapılan kazılarda taş el baltaları, el yapımı pişmiş toprak, kaplar vb. şeyler bulunmuş. Pek fazla bir şey göremeyecek olsanız da Ganos, Toronte, Apri, Misinli, Beşiktepe, Güneşli de şehrin diğer antik kentleri...
FENERLERİ
Ereğli koyunun güney ucundaki burun üzerine 1861 yılında kurulan Marmaraereğlisi Feneri, denizden elli iki metre yükseklikte... Yirmi altı metrelik metalden kulesindeki fenerin ışığı on altı mil uzaklıktan görülme gücüne sahipmiş. Deniz tarafında Perinthos antik kentinden kalma antik bir mağara bulunuyor.
Hora Feneri ise Tekirdağ/Şarköy/Hoşköy kenarına rota feneri olarak yine aynı yıl inşa edilmiş. Fransa’dan özel olarak getirilen malzemelerle Fransızlar tarafından yapılmış ve doksan altı kristalden meydana gelen feneri kendi ekseni etrafında 360 derece dönerek görev yapıyor.
KANARA KANYONU VE GANOS
Yamaçlarında genel olarak meşe, gürgen, yabani kızılcık ağaçlarının yer aldığı Kanara Kanyonu’ndaki doğal kaya sığınakları, tarih öncesi çağlarda yerleşme yeri, tarih çağlarında ise kaya mezarı olarak kullanılmış. Antik Çağlar’da taş ocağı olan Kanara Kanyonu’ndaki Güngörmez Mağaraları, yaklaşık kırk metre uzunluğunda... Yine Saray ilçesindeki diğer bir mağara olan Saray’daki Güneşkaya Mağarası’nda ise MÖ 5000-3000 yılları arası Kalkolitik Çağ’a ilişkin buluntulara rastlanmış.
“Şelale avcıları” için Bahçeköy Papaz Deresi Şelaleleri’nin adını verebilirim ama fazla beklentiye girmemekte fayda var. Ama derdiniz doğayla bütünleşmek ise Mürefte ve Şarköy’den Uçmakdere ve Kumbağ’a kadar uzanan Ganos Dağları’nı tavsiye edebilirim. Zaten yukarıda sözünü ettiğim birçok aktivite bu dağlarda yapılıyor.
*
Hani yazının başlarında İsmail dayımın kullandığı kelimeler arasında “mori”yi saymıştım ya bakın nerde karşıma çıktı:
“Hişt mori yele lelli yari yina yini nam
Çık mori yele lelli yari yina nam”
Serpil Kurtay Kimdir?
1978 yılında Almanya’nın Esslingen kentinde doğdu. İlk, orta ve lise eğitimini Bilecik’te tamamladıktan sonra Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden 1999 yılında mezun oldu. 1995-2003 yılları arasında Evrensel Gazetesi’nde muhabir, istihbarat şefi ve haber müdürü olarak çalıştı. Ardından on altı yıl Beşiktaş Jimnastik Kulübü’nün dergisinde editörlük ve genel yayın yönetmenliği görevinde bulundu. Çeşitli dergilerde yazarlık, kitap editörlükleri yaptı, yayın süreçlerinde görevler aldı. Hâlen kitap editörlüğüne, Antalyaspor Kulübü’nün dergisinde ve Gazete Duvar’da da yazılarına devam ediyor.
Adana’ya gidek mi? Şalvarından giyek mi? Kebabından yiyek mi? 15 Mayıs 2024
Tencerem var, tavam var, Antepliyim havam var 17 Nisan 2024
Balığın esir düştüğü yer: Balıkesir 03 Nisan 2024
Ne Diyarbakır anladı beni ne de sen, ne çok sevdim ikinizi de bilsen 20 Mart 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI