Temizlik faydasız: Müsilajın hızına ulaşamazsınız
Marmara Denizi'nde iki günde 392 metreküp müsilaj toplandı. Müsilajın bir sürecin sonucu olarak ortaya çıktığını belirten uzmanlarsa bu çabanın sonuç vermeyeceği görüşünde.
DUVAR - “Marmara Denizi Eylem Planı” kapsamında 8 Haziran’da başlatılan müsilaj temizleme çalışmaları sürüyor. Çevre Mühendisleri Odası Başkanı Ahmet Dursun Kahraman, devam etmekte olan bu çabayı iğneyle kuyu kazmaya benzetiyor. Çalışmaların bir amaca hizmet etmediğini belirterek şöyle devam ediyor: “Bunlar palyatif çözümlerdir. Hiçbir şekilde onun hızına ulaşamazsınız. Müsilaj, kendi halinde bir plankton kütlesidir. O da kendi hayatta kalma savaşını veriyor. Bizim tehdidimiz müsilaj değil, Marmara’ya giren kirleticilerdir. Bu kirleticiler bugün müsilajla karşımıza çıkar, başka bir günse salgın hastalıkla ya da deniz ortamındaki canlıların yok olmasıyla.”
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından hazırlanan eylem planında, Marmara’daki tüm atık su arıtma tesislerinin ileri biyolojik arıtma tesislerine dönüştürülmesini hedefliyor. Kahraman, bu hedef için “Geç kalınmıştır ama olması gereken budur” diyor.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın 2018 yılında açıkladığı verilere göre Türkiye’deki atıksu arıtma tesislerinin yüzde 20’si ileri arıtma tesisi, yüzde 53’ü biyolojik arıtma tesisi, yüzde 6’sı fiziksel arıtma tesisi, yüzde 21’i ise doğal arıtma tesisi.
‘BİLİM EKSENİNDEN RANT EKSENİNE KAYACAĞI ENDİŞESİNİ TAŞIMAKTAYIZ’
Bilim insanları, eylem planıyla başlayan sürecin doğa ve bilim odaklı yürütülmesi durumunda başarılı olabileceğini söylüyor. Kahraman, “Doğa ve bilim ekseninden sapıp rant eksenine doğru kayacağı endişesini taşımaktayız. Çünkü önceki dönemlerdeki örnekler bunu göstermiştir” diyor. Yüksek çevre mühendisi Kahraman’a göre, eylem planında yer alan “Atık su arıtma tesislerinin yapımı ve işletilmesini çok daha kolay hale getirmek için kamu-özel sektör işbirliği modelleri hayata geçirilecek” ifadesi bu endişenin haklı olduğuna dair bir gösterge. “Buradaki endişe şudur; yeni bir ihale furyası paketi çıkacak bu işin içerisinden. Geçmiş dönemlerdeki uygulamalara baktığımızda bunu görüyoruz. Burada da böyle bir endişemiz var.”
‘HALA KANAL İSTANBUL’U KONUŞABİLİYORLARSA BU İŞİN FARKINDA DEĞİLLER’
Öte yandan Kanal İstanbul yapılırsa müsilajın ortadan kalkacağını savunanlar da var. Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu, Kanal İstanbul’un müsilajı bitireceğini söyledi: “Karadeniz Marmara'ya göre çok daha temiz. Kanal İstanbul yapıldığında Karadeniz'e akan nehirlerin Marmara'ya karışması söz konusu. Bu da Marmara'daki su kalitesini artırıp deniz salyasını da bitirecek.”
Bunun çok “talihsiz” bir açıklama olduğunu vurgulayan bilim insanları ve çevre örgütleri, müsilajın bir sürecin sonucu olduğunu hatırlatıyor. Kahraman, “Şu anda Kanal İstanbul’u hâlâ konuşabiliyorlarsa demek ki bu işin farkında değiller. Dolayısıyla bu nedenle biz bu eylem planına endişeyle bakıyoruz” diye konuşuyor.
Kahraman, içerik olarak başarılı bir eylem planı hazırlansa da sürdürülebilir bir uygulama için bağımsız denetimin şart olduğunu söylüyor. “Bu yapmakla bitmiyor. Bu işin sürdürülebilirliği, denetlemek ve kontrol etmekle sağlanabilir” diyor.
‘ÇÖKELTİM HAVUZU YERİNE İSPARK YAPTILAR’
Ayrıca, Türkiye’de uygulama aşamasında değişikliğe gidildiği için pek çok projenin kağıt üstünde kaldığını ifade ediyor. Bunun örneğini ise 2003 yılında kurulan Kadıköy Atıksu Ön Arıtma Tesisi üzerinden anlatıyor.
“Mesela Kadıköy Atıksu Ön Arıtma Tesisi'ni ele alalım. Meslektaşlarımız, emek veren mühendisler orada bir atık su ön arıtma tesisi tasarladılar. Projesinde kum tutucu, ızgara, ve çökeltme havuzu vardı. Fakat siyasi irade kum tutucu ve ızgarayı yaptı, çökeltme havuzunu yapmadı. Bunun yerine İspark otopark alanı koyarak buradan para kazandı. Bunun kapısına da atıksu ön arıtma tesisi yazdı. Hayır orası atık su ön arıtma tesisi değil, orası terfi istasyonu.”
Kahraman, denizin ekolojik yıkıma dair verdiği sinyallere rağmen Bakanlığın önlem almakta çok geç kaldığı görüşünde.
“Müsilaj, 20-30 yıllık kirlilik birikiminin sonucu. Doğa, deniz anaların çoğalmasıyla bu siyasi iradeyi hep uyardı. Ama gelinen noktada siyasi irade bunları hiç duymadan ‘Ben yaptım oldu’ yolunda ilerledi. Şimdi sade bir vatandaş sahilde gezerken plajda müsilajla karşılaştı, kitleler bunu gördü ve bir ses çıktı. Ancak bu da yetmedi, talimat beklendi. Talimat geldi ve sonra başında çevre kelimesi olan bakanlık eylem planı hazırladı. Bu, üzerinde çok düşünülmesi ve çok tartışılması gereken bir konu. Sade vatandaşın gördüğü noktada bu işin içerisine giriyorsa bu bakanlığın anlamını sorgulamak gerekli.”
GÜNLÜK EN AZ 10 TON AZOT, EN AZ 1 TON FOSFOR DEŞARJ EDİLİYOR
Kocaeli Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Halim Aytekin Ergül, Marmara Denizi’ne deşarj edilen azot ve fosfor miktarının çok fazla olduğunu söylüyor. 8 Haziran’da düzenlenen Dünya Okyanuslar Günü panelinde konuşan Ergül, İstanbul başta olmak üzere Marmara etrafındaki şehirlerden deşarj edilen atık su miktarının günlük 2-5 milyon metreküp arasında değiştiğini belirtiyor: “Bu deşarjlar içerisinde 10-25 ton arasında değişen miktarlarda azot ve 1-5 ton arasında değişen miktarlarda fosfor deşarj ediliyor her gün.”
‘İSTANBUL, BİR İÇ DENİZ KENARINDA 15 MİLYON NÜFUSA SAHİP TEK ŞEHİR’
Prof. Dr. Ergül, Marmara Bölgesi’ndeki nüfus yoğunluğunun müsilajın temelinde yatan sorunlardan biri olduğuna dikkat çekiyor: “Dünyanın en kalabalık 22. şehri olan İstanbul, nüfus yoğunluğu açısından 6. sırada. Bu şehirler içerisinde İstanbul bir iç denizin kenarında 15 milyon nüfusa sahip tek şehir. Bir okyanusa ya da denize kıyısı yok. Burada Türkiye’nin geri kalan bölgelerinde nüfusun iyi dağıtılamamış olması belki de bu sorunun temelinde yatan durumdur.”
Müsilaja sebep olan süreçleri engellemek için ileri biyolojik arıtma tesislerinin kurulması gerektiğini vurgulayan Ergül, bunun tek başına yeterli olmadığını da ifade ediyor. “Daha iyisi arıtılmış atık suların tekrar Marmara Denizi’ne verilmemesidir” diyor. Prof. Dr. Ergül'e göre atık suların yeniden kullanım seçeneklerinin değerlendirildiği yeni bir düzenlemeye ihtiyaç var.